Künyesi : | Lakabı : Hezarfen |
Tabakası : 20.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : İstanbul/Üsküdar | D.Tarihi : |
Ö.Yeri : İstanbul | Ö.Tarihi : 05.01.1976 |
Görevi : Hattat,Hoca,İmam,Öğretmen | Uzm.Alanı : Ebru Sanatı,Hat Sanatı,Tasavvuf |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça, Osmanlıca | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2014-07-07 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Mehmed Necmeddin Okyay
28 Ocak 1883'te Üsküdar'ın Toygar Tepesi semtindeki Şâir Rûhî sokağındaki 5 numaralı evde doğdu.
Mehmet Abdülnebi Efendi'nin oğludur.
Çocukluğundan itibaren güzel sanatlara ilgi duymuştur.
Döneminin önde gelen ebrû üstâdı Özbekler Tekkesi şeyhi Edhem Efendi ile Hat üstâdı Sâmi Efendi’nin öğrencisi olup icazet almıştır.
Çiçekli ebruyu ilk defa o denemiş ve güzel eserler meydana getirmiştir.
Bu yüzden çiçekli ve yazılı ebru "Necmeddin Ebrûsu" olarak meşhur olmuştur.
Cemâl-i ilahiyi hat ve ebrû sanatlarında kağıda yansıtarak kaybolmaya başlayan ebru sanatına yeniden hayat vermiştir.
Mahalle mektebinde başladığı eğitimini Ravza-i Terakkî Rüşdiye’sinde sürdürmüş, hıfzını tamamlayarak icazetini almıştır.
Yazı hocası Hasan Talat Bey ondaki kabiliyeti keşfederek rik’a, divânî ve celî divânî meşk ettirerek icazet vermiştir.
Genç talebesinin sanata olan sevgisini aşka dönüştürmeyi isteyen Talat Bey, kendisinin özenle yontarak şekillendirdiği 18 yaşındaki öğrencisinin bu sanatın inceliklerini öğrenmesi için sülüs ve nesihte üstâd olan Filibe’li Bakkal Ârif Efendi’ye (1836-1909) götürmüştür.
Necmeddin Efendi, Bakkal Ârif Efendi’nin vefatına kadar öğrenimini sürdürmüştür.
Hüsn-i hat meşkeden Necmeddin Efendi bu sıralarda güzel sanatların kaybolmakta olan bir kolu olan ebrûya heves eder.
Grub vaktinde gökyüzündeki bulutların oluşturduğu renk cümbüşünün ve mermerdeki damarların kağıda yansıması olan ebrûdan etkilenir.
Bu sanata ilgi duymaya başladığında, o dönemde bu sanatı yegâne bilen kişi Özbekler Tekkesi şeyhi Hezârfen Edhem Efendi (1829-1904) idi.
Hiç vakit kaybetmeden tekkeye gidip gelmeye başladı.
Şeyh Edhem Efendi’nin vefâtına kadar Dergâhta bu sanatın inceliklerini ve âhâr denilen kağıt cilalama usûllerini öğrendi.
Komşuları ressam Hoca Ali Rıza Bey’den de renklerin birbiriyle uyumu konusunda dersler aldı.
Necmeddin Efendi, talik yazının o günkü en büyük üstâdı Hattat Sâmi Efendiden (1838-1912) dersler alır.
Bu dersler Sâmi Efendi’nin vefatına kadar 10 yıl devam eder.
Kendisinin diğer hat nevilerine ilgisi olmakla birlikte, Sâmi Efendi’nin yönlendirmesiyle ta’lik ve celî ta’lik hatlarına daha fazla eğilerek bunlarla kıta ve levhalar yazmayı tercih eder.
Necmeddin Efendi hocalarından ne kadar istifade edilecekse o kadar istifâde etmenin yollarını hep bulmuştur.
Hocalarına son demlerinde yetiştiğinin farkında gibidir.
Nitekim her biri sanatının üstadı olan Hezârfen Edhem Efendi 1904’te, Bakkal Hacı Ârif Efendi 1909’da, Sâmi Efendi de 1912’de Hakka yürümüştür.
Necmeddin Efendi ebrû sanatında seleflerinin denemediği bir tarzı bulmuştur.
İlâhi güzelliklerin yeryüzündeki tecellîleri olan karanfil, sümbül, lâle, hercâi menekşe, fulya ve gelincik çiçekleri onun ebrû teknesinde bir başka güzellikte açmıştır.
Yazılı ebruyu da ilk defa o denemiştir.
Bu yüzden çiçekli ve yazılı ebru, Necmeddin Ebrusu olarak şöhret bulmuştur.
Necmeddin Hoca Efendi yaptığı işleri hasbî yapar, her hangi bir karşılık beklemezdi.
Allah rızasını her şeyin üstünde tutar, öğrencilerine ücretsiz ders verirdi.
Aynı yıllarda hocası ve dostu Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey'in ve Gülcü Şükrü Baba'nın da teşvikiyle Gülcülüğe merak sarmıştır.
Toygar Tepesindeki evinin bahçesinde gül ve lâle yetiştirmeye başlamış ve 400 çeşit gül yetiştirmiştir.
Onun güle olan tutkusunu, gül ile sembolize edilen Hz. Muhammed (sav)'e olan katıksız sevgisiyle izah etmek mümkündür.
Zira gül, âşıklar tarafından "Muhammed'in teri" olarak kabul edilmiştir.
1933 yılında oğlu Sami'yi genç yaşta kaybetmenin derin elem ve ızdırabını, evinin bahçesinde yetiştirdiği gül ve lâlelerle teskin etmiştir.
Gülde Muhammedi aşkı, lâlede Allah aşkını keşfetmiştir.
Bu aşk ona diğer elem ve üzüntülerini unutturmuştur.
Osmanlı irfanını, zevk ve estetiğini şahsında toplayan Necmeddin Hoca Efendi'nin 5 Ocak 1976'daki vefatı, "bir kuyruklu yıldızın sönüşü ve bir âlemin göçüşü" olarak nitelendirilmektedir.
Necmeddin Hoca Efendi'nin yetiştiği Üsküdar'ın manevî iklimine ve kültürüne yön veren tekkeler içerisinde dört tanesinin ayrı bir yeri vardır.
Aziz Mahmud Hüdâyî Dergâhı bu dört tekkenin en kıdemlisidir.
Sultan Tepesindeki Özbekler Tekkesi, İstiklâl Savaşı s ırasında İstanbul'dan Anadolu'ya giden vatanperverlerin uğrak yeri olmuştur.
Doğancılardaki Rifâî Nasûhî Dergâhı ile Tabutçular içindeki Sandıkçı Dergâhı ise, diğer birçok tekke gibi tasavvuf kültürünün merkezleridir.
Bu iklimde Üsküdar'ın mânevî mimarlarından birçok ilim ve irfân sahibi gönül adamı vardı.
Necmeddin Hoca Efendi'nin bir kısmını gençliğinde, bir kısmını da orta yaşlarında tanıyıp sohbet halkalarına dâhil olduğu bu zâtların bazısını şu şekilde sıralamak mümkündür.
Rifâî şeyhlerinden Sarı Hüsnü Efendi.
Sandıkçı Rifâî dergâhının son şeyhi Haydar Efendi ile Hayrullah Taceddin Yalım Efendi.
Celvetî-Bektâşî şeyhi Yusuf Fâhir Ataer Baba.
Özbekler Tekkesi şeyhi ve aynı zamanda Ebrû üstâdı Hezârfen Edhem Efendi ile bu tekkenin son şeyhi Necmeddin Özbekkengay Efendi.
Üsküdar Yeni Camii müezzini Hamzavî Melâmî meşrep Eşref Ede Efendi.
Nasûhî Dergâhı'nın son şeyhi Kerâmeddin Efendi'ye intisaplı olan Üsküdar İskele Camii baş imamı Nâfiz Uncu Efendi.
Muhammed Nûru'l-Arabî'ye intisaplı Melâmî Abdullah Bey.
Halvetiyye'nin Sinâniyye kolundan Üveysî meşrep bankacı Turgut Çulpan Bey.
Aziz Mahmud Hüdâyî Camii imamı ve Necmeddin Hoca'nın dostu Sâim Efendi de tasavvuf kültüründen feyiz alanlardandır.
Sahibi olduğu Attâr dükkânı gönül adamlarının sohbet ettiği bir mekan olan Sâim Efendi, Nakşî şeyhi Esad Erbilî'nin tasavvuf terbiyesinde yetişmiştir.
Bunların yanı sıra dönemin mütefekkirlerinden Ahmed Nâim Bey (18701934), Müderris Ferid Kâm Bey (1864-1944), Elmalılı Hamdi Yazır Efendi (18791942), Üsküdarlı Şâir Talat Bey (1858-1926) ile hattat Mâcid Ayral (1890-1961) da onun yakın dostları arasındaydı.
Son devrin en büyük ta'lik hat ve ebrû üstâdı Necmeddin Hoca Efendi, Üsküdar'ın bu mânevî ikliminden istifade edenlerden biriydi.
Mûsikî eğitimi almamış olmasına rağmen makâmlara vâkıf güzel sesli bir hâfızdı.
Lâtif, pürüzsüz, ince ve edâlı sesi ile okuduğu "Üsküdar Ağzı Kur'an Tilâveti" dinleyenleri mest ederdi.
Babasının vefatından sonra onun yerine tayin edildiği Üsküdar Gülnûş Vâlide Sultan Camii'nin (Yeni Camii) baş imamı sıfatıyla kıldırdığı namazın tavrına göre cemaati derinden etkilerdi.
Bilhassa teravih namazlarında bu tesir daha kuvvetli olurdu.
Necmeddin Hoca Efendi'nin gençlik yıllarında gönlüne tasavvuf neşesini yerleştiren Özbekler Tekkesi şeyhi Nakşî Hezârfen Edhem Efendidir.
Tasavvufu daha çok şeriata bağlılığıyla tanınan Nakşî usûlüyle tanımıştır.
İleriki yıllarda gördüğü bir rüya üzerine Galata (Kulekapısı) Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Celâleddin Dede'ye (1853-1946) intisâb ederek gönül bağını teslim etmiştir.
İmamlık yaptığı Üsküdar Yeni Camii Müezzini ve 'ağabey' diye hitap ettiği Eşref Ede Efendi kendisine Melâmet neşesini tattırmıştır.
Hezarfen Mehmed Necmeddin Hoca Efendi hat ve ebrû sanatlarında "Allah güzeldir, güzelliği sever" hadisinin ışığında estetik zevkin şâhikasına erişmiştir.
Taklit edilemeyen bir sanat dalı olan ebrûda gizli hazineyi keşfetmiştir.
Allah kelimesinin sayı değeri ile aynı sayı değerine sahip olan lâleyi ebrûnun içine yerleştirerek cemâl-i ilâhîyi hat ve ebrularında yansıtmıştır.
Yetiştirdiği 400 çeşit gülün yanı sıra, ebrûya yerleştirdiği gonca gül ile Allah Rasûlüne olan sevgisini sembolize etmiştir.
Allah ve Muhammed (sav) aşkını çiçek diliyle terennüm etmiştir.
93 yaşında 5 Ocak 1976tarihinde vefat etti. Karacaahmet Kabristanı'na defnedildi.
---------------------------
Mehmet Necmeddin Efendi [OKYAY] (ö.1397/1976)
Mehmet Necmeddin Efendi, Üsküdar’da Yenicami bas imamı ve Mahkeme-i Ser’iyye
baskâtibi Mehmed Abdünnebi Efendi’nin ogludur.
19 Rebiulevvel 1300 /29 Ocak 1883’te Üsküdar’ın Toygartepe Semti’nde dogmustur .
İlk tahsiline mahalle mektebinde baslayan Necmeddin Efendi, burada Kur’an hıfzına
baslamıs daha sonra gittigi Ravzai Terakki Rüstiyesi’nde tahsiline devam ederken hıfzını
tamamlayıp hafız olmustur.
Bu arada Rüstiye’nin yazı hocası Hasan Talat Bey’den Rik‘a,Dîvânî ve Celî Dîvânî yazılarını ögrenip icazet almıstır.
Necmeddin Efendi, hocası Hasan Talat Bey’in tesvikiyle sanatında ustalasması için Sülüs ve Nesih yazılarında üstat olan Filibeli Bakkal Arif Efendi’ye ( 1246-1237/1830-1909) devam etmeye baslar. Ravzai Terakki’yi bitirdikten sonra Üsküdar İdadi Mektebi’ne baslayan Necmeddin Efendi, haftada bir gün olmak üzere Bakkal Arif Efendi’nin Nuruosmaniye Medresesi Vakıf Odasında Salı günü verdigi derslere katılmasına izin verilmeyince Üsküdar İdadisi’nden bir yıl sonra, hat derslerini tercih ederek ayrılır.
Ebrû sanatına ilgi duyan Necmeddin Efendi, Üsküdar Özbekler Dergahı Seyhi İbrahim
Ethem Efendi’den Ebrûculuk ve Âharcılık sanatını ögrenir.
Yine aynı yıllarda Sami Efendi’den Ta‘lîk ve Celî Ta‘lîk yazılarının ögrenip 1905’te Ta‘lîk’ten, 1906’da da Bakkal Arif Efendi’den Sülüs ve Nesih’ten icazet alır.
Eski Türk Mürekkepçiligini Vehbi Efendi’den, eski Türk Okçulugunu (Kemankeslik) da Sultan Abdülaziz’in Okçubası’sı Seyfeddin Bey’den ögrenen Necmeddin Efendi, cami derslerine de devam ederek “ilmiye icazetnamesini” aldı.
1907’de babasının vefatı üzerine Üsküdar Yeni camiye tayin edilir ve bu hizmeti kırk yıl kadar sürdürür.
Necmeddin Efendi, 1914’te açılan Medresetü’l-Hattatin’e devam ederek Tugrakes
İsmail Hakkı Altunbezer’den Celî Sülüs ve Tugrayı ögrendi;
1916’da aynı mektebin Ebrû ve Âhar muallimligine tayin olundu. Bu sıralarda kendi icadı olan ve sonradan “Necmeddin Ebrûsu” diye anılan çiçekli ebrû ve yazılı ebrû türünü ortaya koymustur.
Hocası ve dostu olan İsmail Hakkı Bey’in ve Gülcü Sükrü Baba’nın tesvikiyle, Toygartepe’deki evinin genis bahçesinde gül yetistirmeye baslar. Çok geçmeden amatörlügü asarak Latince isimlerini bile bildigi dört yüz çesit gül yetistirmeyi, hatta yeni çesitler elde ederek Avrupa çiçeklerinin kataloglarına girmeyi basarır ve katıldıgı sergilerde önemli dereceler kazanır. Ancak bu bahçe daha kendisi hayattayken elinden çıkar.
1925’te Medresetü’l-Hattatin’in lagvedilmesiyle birlikte yeni açılan Hattat
Mektebi’nde, onunda 1928’de kapanısıyla açılan Sark Tezyini Sanatlar Mektebi’nde ve
nihayetinde 1936’dan itibaren Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde hocalıgı sürdüren
Necmeddin Efendi yas haddinden 1948’de emekliye ayrılmıs ancak ögretime evinde
devam etmistir.
5 Ocak 1976’da 93 yasında iken kısa bir hastalık döneminden sonra vefat etmis, Karacaahmet Mezarlıgı’na defnedilmistir.
Çok üstün kabiliyeti ve dinmek bilmeyen çalısmaları ile günün her saatini degerlendiren bir sanatkâr olan Necmeddin Efendi, genç yasta ellerine gelen titremeden dolayı büyük bir incelik isteyen Nesih yazısı ile ugrasamamıstır. Bunu dısında her türlü yazıda eser vermistir. Fakat daha çok Ta‘lîk ve Celî Ta‘lîk yazıları üzerinde çalısmıstır.
Özel koleksiyonlarda ve müzelerde bulunan eserlerinden baska, 140 kadar yazı levhası
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde bulunmaktadır.
Ebcet hesabıyla tarih düsürmekte usta olan Necmeddin Efendi’nin sahip oldugu özelliklerden biri de, imzasız yazıların hangi hattata ait oldugunu ve yazıldıgı tarihi büyük bir isabetle tespit edebilmesidir.