Yazar Adı : | İlim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-14 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Büyük Türk Bestekârı Dede Efendi II
M. Cahit Atasoy
Türk Musikîsi'nin en büyük bestekârlarından Hamâmîzâde İsmail Dede Efendî'nin deha sahibi musikişinas olma kaderi daha küçük yaştan sesinin güzelliği ve musikîye istidadıyla başlar.
Onun âdeta doğuştan mevcut bu tarafının gelişip ilerlemesinde ise o zamanki hayatımızda musikînin sanki de bir anayasa (kanun-ı esâsî) kadar mühim yer işgal etmesinin büyük tesiri olmuştur.
Nitekim eskiden beri olduğu gibi, o devirde de Türk Musikîsi halkın bütün sınıfları arasında yaygın bulunuyordu. Her Türk doğduğu vakit kulağına ezan okunuyordu. Beşikte ninnilerle büyüyordu. İlâhilerle mektebe gidiyordu. Düğünlerde, karagöz oyunlarında, pehlivan güreşlerin-de, muharebelerinde, ibadetlerde, hasılı Türk'ün hayatının her safhasında musikî yer alıyordu.
Ve kültür ve san'at merkezimiz İstanbul'daki konaklarda, köşklerde, yalılarda ve en küçük evlerde bile mutlaka bir saz bulunuyor ve bunlara dokunup söyletmesini bilen biri de bulunuyordu. Bütün bu yellerden arada sırada bir saz sesi duyuluyor, ya bir tanbur çalmıyor, ya bir ney inliyor, ya bir kanun tıngırdıyor, ya bir ut mırıldanıyor, ya bir def usul tutuyor, bir şarkı söyleniyor, bir keman sesi kulağa geliyordu.
İşte büyük Türk bestekârı Hamâmîzâde İsmail Dede Efendî böylesine bir ortamda, tanrı vergisi tarafıyle, ilk mektepte ilâhiciibaşı olduktan sonra, sayısız musikî muhitlerinden birinin ileri gelenlerinden olan Uncuzâde Mehmet Emin Efendî'nin dikkatini çekerek, yedi sene onun talebesi olmuştur. Daha 10—-15 yaşları arasında iken bu hocadan Türk Musikîsi'nin en parlak klâsik eserlerini geçmiştir.
Bu arada onun, devrin bir nev'i konservatuarları sayılan mevlevîhanelerin pek hareketlerinden biri olan Yenikapı Mevlevîhanesine devam ettiğini görüyoruz. Burada O, klâsik Türk Musikîsi'nin inceliklerini Ali Nutkî Dede'den elde etmiş; bilâhare de Abdülbaki Dede'den istifade ederek, ondan ney öğrenmiştir.
Mevlevîhanede önceleri mutrip olarak âyin-i şerif söylemesi ve naathanlık yapması; zamanla da aynı yerde dersler verip talebe yetiştirmesi musikîye çok daha iyi nüfus etmesini sağlamıştır.
Musikî muhitlerinin ve bunlardan biri demek olan sarayın, Onun bestelerini büyük bir ilgi ve takdirle karşılaması da Dede'nin yetişmesinde ve çok sayıda eser vermesinde ayrıca mühim rol oynamıştır.
Tabiî ki, Dede'nin hocaları, devrin üstadları ve musikî muhitleri tâ 13. asırdan bu yana san'at değeri çok yüksek bir musikîyi temsil ediyorlardı. Bu sayede de Dede'nin musikî kudreti ve eserlerinin harikuladeliği meydana gelmiş oluyordu.
Gerçekten, Dede Efendî, hatırımıza gelenleriyle 13. asırdan Safiyüddin Abdülmümin, Sultan Velet; 15. asırdan Gülşenî, Ali Şîr Nevâî, Sultan Hüseyin Baykara, II. Sultan Bayezit Han, Abdülkadir Meraği; 16. asırdan Şehzade Korkut, Nefîrî Behram Ağa, Hasan Can Çelebi, Şeyh Abdülali, Kemençeci Şah Kulu, II.Gazi Giray Han;17. asırdan Hatip Zâkirî Hasan Efendî, Çömlekçizâde Recep Çelebi, Itrî, Şeyh Aziz Mahmut Hüdayi, Şeştârî Murad Ağa, Hatipzâde Osman Efendî, IV. Sultan Murad, Seyyid Nuh, Hafız Post, Şeyh Köçek Mustafa Dede, Solakzâde, Çoban Gazî Giray Han; 18.asırdan ise Tanburî İsak, Kara İsmail Ağa, Ebûbekir Ağa, Zaharya, Kutbî Nâyi Osman Dede, Mustafa Çavuş, Dil Hayat Hanım; Bu asrın sonundan ve 19. asrın ilk yarısından da bizzat Dede Efendî'nin yaşadığı devir insanları arasında hocaları, kendisini teşvik edenler, musikî arkadaşları ve talebeleri vardır. Bunlardan Ali Nutkî Dede, Uncuzâde M. Emin Efendî, III.Selim, II. Mahmut, Abdülbakî Dede, Kemanî Ali Ağa, Tanburî Zeki Mehmet Ağa, Kazasker Mustafa İzzet Efendî, Numan Ağa, Vardakosta Ahmet Ağa, Şakir Ağa, Basmacı Aibdî Efendî Dellâlzâde İsmail Efendî, Eyyûbî Mehmet Bey, Zekâî Dede, Mutafzâde Ahmet Efendî, İlh.. ile baştan beri sıraladığımız bütün bu isimler o zamana kadarki Türk Musikîsi dünyasını yapan ve yaşatanlar olarak Dede Efendî tarafından tanınıp biliniyordu.
Ve dehasını tamamlayan bütün bu ve benzeri şartlarla Dede, 1798 den 1846 da ölümüne kadar 48 sene içinde birbiri ardınca bestelediği her biri değişik güzellikte, ancak bizim bildiğimiz 258 eser vermiştir.
Hamâmîzâde İsmail Dede Efendî, her şekilde (formda) eser yapmıştır. Ancak bunlar arasında saz eseri olarak besteledikleri en az olanlarıdır. Eserlerinden dîni olanlarının 6 sı Saz Eseri (peşrev), 7 si Mevlevî âyin-i şerifi, 1'i Savt, 3'ü Durak, 23'ü İlâhî şeklinde bestelenmiş olup bunların toplamı 40 dır. Dîni olmayan eserlerinin sayısı ise 218 dir. Bunların 102 si büyük şekil (formda) eserler olup geri kalan 156 sı da küçük şekilde eserlerdir: 1 Kâr-ı Nâtık,5 Kâr ve 1 Kârçe, Beste, 4 Nakıs Beste, 20 Ağır Semaî, 8 Yürük Semaî, 21 Nakış Yürük Semaî, 4 Nakış Aksak Semaî, 2 Ağır Sengin Semaî, 3 Sengin Semaî ve 1 Nakış Sengin Semaî 8 köçekçe 100'ü aşkın şarkıdır.
Yukarıda kaydettiğimiz eserlerden anlaşılacağı gibi Dede'nin her formda, dîni ve dîni olmayan eser vermesi onun dahi bir bestekâr olarak anılmasını sağlamıştır. Musikî tarihimizde Dede'nin bestekâr" lığına iki yönden yer verilebilir. Bir taraftan klâsik musikî üzere eser vererek bu mektebin son sanatkârlarından en büyük bir bestekâr olarak karşımızda durmasıdır. Diğer taraftan klâsik kaide şartlarından olan meselâ sadece şekil bakımından peşrev, beste ve yürük semaî üzere eser vermeyerek şarkılar, köçekçeler de besteleyip yenilik peşinde koşması ve bu suretle her çeşitten beste vücuda getirmesi Onun öteki bestekârlık yönünü ortaya koymuştur. Böylece, halk tabakalarına kadar ün yapması da gerçekleşmiştir. Dede, bu ikinci yönüyle neo klâsik Türk Musikîsinin zeminini hazırlarken, yine bu son devrin en büyük şarkı bestekârlarından başta Hacı ârif Bey'le birlikte, asıl neo klâsik devrin en ileri gelenlerinden olmuşlardır.