Hit (949) Y-2700

Alemdar Mustafa Paşa

Künyesi : Lakabı :
Tabakası : E-Posta :
D.Yeri : Hotin D.Tarihi : 1765 m
Ö.Yeri : İstanbul Ö.Tarihi : 16.11.1808 m
Görevi : Sadrazam Uzm.Alanı :
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : /2008-07-11 Güncelleyen : /0000-00-00

Alemdar Mustafa Paşa

Rusçuk ayanı, sadrazam.

Hotin'de doğdu.

Babası Rusçuk yeni­çerilerinden Hacı Hasan Ağa'dır.

Önce Yeniçeri Ocağı'na intisap etti.

Daha son­ra Rusçuk'ta hayvancılık ve ziraatla uğraşmaya başladı.

Bu sırada yörenin en güçlü ayanı olan Tirsinikli İsmail Ağa'nın hizmetine girdi.

Kabiliyeti sayesinde kısa zamanda yükseldi.

Kethüdası sıfatı ile onun bütün faaliyetlerinde başlıca yar­dımcısı oldu.

Lakabı, Tirsinikli'nin bay­raktarlığını yapmış olmasından gelmek­tedir.

Rumeli ayanlarından âsi Pazvandoğlu'na karşı verilen mücadelede gösterdi­ği başarılar üzerine çeşitli rütbeler ala­rak ismini duyurmaya başlayan Alem­dar, Pazvandoğlu'nun önde gelen adam­larını ele geçirmesi üzerine, önce kapıcıbaşılık rütbesiyle taltif edildi.

Bir müd­det sonra da Hezargrad âyanlığına ta­yin edildi.

Tirsinikli İsmail Ağa'nın âni ölümü (12 Ağustos 1806) Alemdar'ın ha­yatında bir dönüm noktası oldu.

Bu ha­dise üzerine süratle Rusçuk'a gelerek duruma hâkim olan Alemdar, Tirsinik­li'nin kontrolünde bulunan topraklarda­ki ayanlarla kendisine tâbi diğer bütün ayanların ittifakıyla "ayanlar ayanı" se­çildi.

Bu kadar geniş bir saha üzerinde hâkimiyet kurmasını hoş karşılamayan merkezî hükümet, kendisini önce yal­nızca Rusçuk ayanı olarak kabul ettiyse de bir süre sonra Tirsinikli'nin kontrolündekinden çok daha geniş bir bölge üzerinde hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı.

Aynı yıl başlayan Osmanlı-Rus sa­vaşında kendisinden faydalanılması dü­şünülen Alemdar'a, III. Selim tarafından vezirlik rütbesi ile ömür boyu Silistre valiliği ve Tuna seraskerliği verildi (4 Şu­bat 1807)

Bu savaşta gerçekten büyük hizmetler gören Alemdar, İsmail Kalesi'ni Ruslar'ın eline düşmekten kurtar­dığı gibi bizzat kendi kuvvetleriyle Tuna'yı geçerek Rus generali Michelson'a karşı savaştı ve düşmanı bozguna uğ­rattı.

Osmanlı-Rus savaşı devam ederken İstanbul'da Nizâm-ı Cedîd aleyhtarları­nın faaliyetleri neticesinde Kabakçı Mus­tafa İsyanı patlak verdi ve III. Selim hal' edilerek yerine IV. Mustafa tahta geçi­rildi (19 Mayıs 1807).

İsyan Nizâm-ı Ce­dîd adı altında yapılmış olan bütün ye­niliklere son verirken bu hususta faali­yet gösteren önde gelen devlet adamla­rının katil ve takibini de beraberinde ge­tirdi.

Nizâm-ı Cedîd'e taraftar bazı dev­let adamları, o zamana kadar bu hare­kete yakınlık duymayan Alemdar'a sı­ğındılar ve ona yapılan reformların za­ruretini, bu hususta III. Selim'in göster­diği gayret ve hizmeti anlatarak bun­dan sonraki hayatına yeni bir mâna kazandıracak tarihî bir görev yüklediler.

Tarihlere "Rusçuk yaranı" adıyla geçen ve Alemdar Paşa'yı yönlendiren Abdullah Râmiz, Mehmed Tahsin, Mustafa Refik, Mehmed Said Galib ve Mehmed Emin Behiç efendilerin hazırladıkları plana gö­re, yeni padişah IV. Mustafa ve yakın çevresine hoş görünerek Nizâm-ı Cedîd ihya edilecek ve III. Selim tekrar tahta çıkarılacaktı.

Bu arada, mütareke sebe­biyle ordu ile birlikte Edirne'de bulunan Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa'yı da İs­tanbul'daki yeni devlet ricali gibi elde etmeyi başaran Alemdar ve ekibi, IV. Mustafa'nın yakın çevresinin III. Selim'i öldürmeye hazırlandıklarını duyunca, bir an önce İstanbul'a gitmek için çalışma­larını hızlandırdılar.

Nihayet, Alemdar'ın nüfuzu ile tekrar önemli devlet hizmet­lerine getirilen Rusçuk yaranının faali­yetleri sonucu İstanbul'a gitmeye ik­na edilen sadrazamın maiyetinde Edir­ne'den yola çıkıldı.

Alemdar, daha he­nüz yolda iken, kendisine tâbi Pınarhisar ayanı Ali Ağa'yı Boğaz'da Rumeli-feneri'ne yolladı ve elebaşılığını yaptığı isyandan sonra Boğaz nazırlığını elde eden Kabakçı Mustafa'yı öldürttü.

İstanbul'da Davutpaşa Sahrası'na va­rıldığında ordu ve sancak-ı şerif bizzat IV. Mustafa tarafından karşılandı (19 Temmuz 1808)

ve Alemdar huzura kabul edildi.

Bu arada Alemdar, padişahın tev­kif edilerek saltanat değişikliğinin ko­layca gerçekleştirilebileceği yolunda ya­randan Râmiz Efendi'nin teklifini, IV. Mustafa'nın orduyu ve sancak-ı şerifi karşılamakta olduğu bir anda böyle bir harekete kalkışmanın yakışık almaya­cağını söyleyerek reddetmişti.

Alemdar, ilk iş olarak III. Selim'in tahttan indiril­mesinde rol oynayan ulemânın ve bazı zorbaların cezalandırılması ile meşgul oldu.

Rumeli askerinin aldığı tedbirler yeniçerileri sindirirken şehir de bir süre huzura kavuştu.

Alemdar, 28 Temmuz'da yanındaki kuvvetlerle erkenden ha­reket ederek şehrin önemli yerlerini tut­tu ve Topkapı Sarayı'na yürüdü.

Bu âni ve erken davranışının sebebi, III. Selim'i tekrar tahta çıkarma niyetinin duyulmasıdır.

Babıâli'yi ele geçirip sadrazam­dan mührü zorla alan Alemdar, Şeyhü­lislâm Arapzâde Arif Efendi vasıtasıy­la, IV. Mustafa'ya tahttan çekilmesi ve III. Selim'in tahta çıkarılması yolunda haber yollamış, kızlar ağasını da III. Se­lim'in hazırlanması için görevlendirmiş­ti.

Bu gelişmeler karşısında IV. Musta­fa saray kapılarının kapatılmasını em­rederek amcası III. Selim ile kardeşi şeh­zade Mahmud'un öldürülmelerine izin verdi.

Alemdar'ın saray kapılarını zorla­dığı ve damlara çıkarak içeriye girme­ye çalıştığı sıralarda III. Selim şehid edil­miş bulunuyordu.

Bu sırada ancak şeh­zade Mahmud kurtarılabildi ve zorla tahttan indirilen IV. Mustafa'nın yerine geçirildi.

İlk anlardaki karışıklık ve telâşın geç­mesi üzerine önce sadâret kaymakamı, sonra da özellikle "yâran'ın uyarısı ve bizzat kendisinin yeni padişaha müraca­at ile bilfiil sadrazam tayin edilen Alem­dar, ilk iş olarak III. Selim'in katillerinin yakalanıp cezalandırılmalarını sağladı;

bu arada Selim'in tahttan indirilmesin­de önemli rol oynamış olan Köse Mûsâ Paşa ve yine Selim'in icraatının düşman­larından Tayyar Paşa idam edildi.

Alem­dar'ın dört ay süren sadrazamlığı sıra­sındaki icraatı içinde en önemlisi, Ana­dolu ve Rumeli'deki ayanları İstanbul'a davet ederek, tarihlerimize Sened-i İt­tifak adıyla geçen bir mukavelename akdetmiş olmasıdır (Ekim 1808).

Ayrıca, Sekbân-ı Cedîd adı altında, Nizâm-ı Cedîd askerinin devamı mahiyetinde ye­ni bir askerî ocak kurularak idaresi Ni­zâm-ı Cedîd taraftarlarından Kadı Abdurrahman Paşa'ya verildi.

İstanbul'da her şeye hâkim görünen Alemdar ve "yâran'ının büyük bir gaflet göstererek her türlü tedbiri elden bı­rakmaları ve yeniçerilerle diğer muha­liflerden gelebilecek tehditleri küçümsemeleri, kendilerini aniden patlayan ve umulmadık bir şekilde gelişen büyük bir ayaklanmanın şaşkınlığı içinde bıraktı.

15 Kasım 1808 gecesi başlayan ayaklan­ma neticesinde Alemdar Babıâli'de ba­sıldı ve konağı kuşatıldı.

Kendisine yar­dıma gelineceğini düşünen Alemdar bu­radaki direnmesini büyük bir cesaret ve metanetle sürdürdüyse de beklediği yar­dım vaktinde yetişmeyince, yeniçerilerin içeriye girmek üzere oldukları bir anda cephaneliği ateşe vererek yüzlerce ye­niçeri zorbasıyla birlikte kendisi de öl­dü (16 Kasım 1808).

Alemdar'ın ölümün­den sonra da süren isyan sırasında "yâran'dan Refik, Tahsin ve Galib efendi­ler öldürüldü, hatta bizzat padişah ve saray da muhasara altına alındı.

Elinde âsilere karşı kullanılabilecek yeterli kuv­veti bulunmayan saray, şaşkınlık ve te­reddütlerin kaybolmasından sonra Râmiz ve Kadı Abdurrahman paşalar ta­rafından müdafaaya alındığı için Alemdar'a yardım gecikmişti.

Öldüğünde kırk üç yaşında bulunan Alemdar cesur ve hamiyetli, cahil olmakla beraber gayet zeki ve kavrayışlı, iyi sevkedilebildiğinde iş görüp devlete faydalı olabilecek bir şahsiyetti.

Bununla birlikte, birkaç ay içinde yaşadığı İstanbul havası karakte­ri üzerinde şaşırtıcı bir değişiklik yap­mış ve kendisini büyük bir gaflete dü­şürmüştü.

Cesedi zorbalar tarafından Yedikule dışında kör bir kuyuya atılan Alemdar'ın kemikleri Yeniçeri Ocağı'nın ilgasından sonra oradan çıkartılarak Ye­dikule surları civarına gömülmüş, II. Meş­rutiyetin ilânından sonra da Zeynep Sul­tan Camii hazîresine nakledilmiştir.