Diğer Adları : Argyropolis | Ülke : Türkiye |
Kurucusu : | Kuruluş Tar : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2008-12-26 | Güncelleyen : Nurgül Çepni/2009-02-18 |
Gümüşhane
Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan il doğusunda Bayburt, batısında Giresun, kuzeyinde Trabzon ve güneyinde Erzincan ile komşudur. Yeryüzü şekilleri bakımından Köse, Kelkit ve Şiran ilçelerinin yer aldığı güney kesimi yüksek bir plato özelliği gösterirken, Merkez, Torul ve Kürtün ilçelerini kapsayan kuzey kesimi oldukça engebelidir. Dar ve derin vadilerle birbirinden ayrılmış yüksek dağlar kuzeyin belirleyici özelliğidir. Gümüşhane’nin ünlü yaylaları da bu kesimde yer alır. İlin en yüksek noktası
Roma ve Bizans dönemlerinde yörede kurulu kente Argyropolis (Yunanca argyros: “gümüş” ve polis: "kent" demektir.) adı verilmiştir. Yöredeki savaşların asıl sebepleri tarihi bir ticaret yolu üzerinde bulunması ve madenleriyle ün yapmış olmasıdır.
7. yüzyıl sonları ile 8. yüzyıl başlarında bölge Emevi-Bizans ve Abbasi-Bizans arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Halife Hz. Ömer zamanında (634-644) Erzincan ve Erzurum Arapların eline geçince Gümüşhane’de bu egemenliği tanıdı. Ancak bu egemenlik fazla sürmeden bölgede yeniden Bizans egemenliği sağlandı. Halife Hz. Osman zamanında (644~656) Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Erzincan Emir Habib Bin Mesleme tarafından Bizanslılardan geri alındı. Halife Hz. Ali zamanında (656-661), Muaviye ile olan mücadeleler ile iç isyanlarla uğraşılması sebebiyle bölgede yeniden Bizans egemenliği başladı.
Emevi Halifesi Abdülmelik zamanında (685-705) bölge tekrar Emevi yönetimi altına girdi. Ancak Halife Velid zamanında (705-715) Araplar ile Hazarlar arasındaki çatışmalarda Hazarlar başarı gösterince bölge yeniden bu durumdan istifade eden Bizanslıların eline geçti.
Abbasiler zamanında Bizans-Arap çatışmaları devam etmiştir. Bu dönemde Gümüşhane yöresi ile ilgili fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak Bayburt'un Bizans egemenliğinde kaldığı bilindiğine göre Gümüşhane de Bizans egemenliğinde kalmıştır diyebiliriz.
Çağrı Bey'in 1016 yılında Anadolu'ya yaptığı ilk akın sırasında Gümüşhane'ye kadar geldiği bilinmektedir. 1058'de Tuğrul Bey'in ordusu İbrahim Yinal komutasında Trabzon'a kadar akın yaparken Gümüşhane'yi de ekonomik yönden önem arzettiği için fethetmiştir.
Türkmen akınları olmadan önce Hazarlar ve Peçenekler ile Çepni Türk oymakları bölgeye yerleşmişlerdir. Çepniler 24 Oğuz boyundan biri olup Anadolu'nun fethi ve Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır.
13. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklular Moğol istilası altında ezilirken Gümüşhane ve çevresinin müdafaası Çepni Türklerine kalmıştır. Rum vakayinamecisi (tarihçisi) Pataretos 14. yüzyılda Çepnilerin Tirebolu'ya vardıklarını söyler ki, bunlar Gümüşhane tarafından gelmişlerdir. Anadolu'nun fethinden sonra birçok imaret kurulmuştur. Gümüşhane ve Kelkit, Emir Mengücek Gazi tarafından kurulan Erzincan imaretine bağlanmıştır. 1164'te II. Kılıçarslan Mengücekli topraklarını Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağladı. Anadolu Selçuklu Devleti'nde ticarete büyük önem verildiğinden tarihi bir ticaret yolu üzerinde bulunan Gümüşhane ve çevresi de önemini devam ettirmiştir.1243 Kösedağ Savaşı'nda İlhanlılar, Selçukluları yenerek buraları zaptettiler.
Fatih Sultan Mehmet (1451-1481), Trabzon üzerine yürüdüğü sırada Trabzon Rum İmparatorluğunun sınırları Giresun'dan Batum'a kadar ve güney hudutlar da Bayburt ve Gümüşhane’nin kuzeyinden geçen dağ silsilesi ile çevriliydi. Osmanlılar’ın aleyhte hareketleri nedeniyle Trabzon Rum İmparatorluğu, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'la işbirliği içine girmiştir.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon Rum İmparatorluğuna son vermesiyle bölgede Osmanlı etkisi görülmeye başlanmıştır. Gümüşhane, Trabzon Rum İmparatorluğunun fethedilmesinden sonra Osmanlı hakimiyetine girmiş ve bu hakimiyet 1461'den 1467'ye kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra Gümüşhane Akkoyunlular’ın hakimiyetine girmiştir. Bu hakimiyet 1473 yılında Fatih ile Uzun Hasan arasında vuku bulan Otlukbeli Savaşıyla sona ermiştir. Gümüşhane ilinin kuzeyindeki "Kharşit" ilk Osmanlı belgelerinde "Khas-Rudu çayı orta ve yukarılarındaki Torul ve Canıca (Gümüşhane'nin eski adı) kesiminde Akkoyunlular'a bağlı Ortodoks-Apkazlı (Abaza) "Torul Beyliği" 1474'de (veya 1478) Fatih'in Amasya'dan gönderdiği bir ordu kolu tarafından fethedilmiştir.
Yavuz 1508'de Trabzon valisi iken Anadolu'da başlayan Şii ayaklanmaları yüzünden Trabzon'dan Bayburt'a kadar uzanan bir sefer yapmıştır. Bu bölgede Safeviler lehinde ayaklanma ve karışıklık çıkaranlar Çepni Türkleridir. 16. yüzyılda onlardan bir bölümü Halep Türkmenleri, muhim bir kümede Sivas, Tokat ve Amasya bölgesindeki Ulu Yörük arasında yaşadığı gibi yine bu boya mensup pek kalabalık bir topluluk da Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Giresun ve Canik (Ordu ve Samsun) bölgesinde oturuyordu. İşte Safevilerin hizmetindeki Çepniler de bu sayılan topluluk ve bölgeden idiler.
Bu karışık durumdan sonra bölgedeki sükunet ancak Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim (1512-1520) arasında meydana gelen Çaldıran Savaşıyla sona ermiştir. Bölge tamamen "Anadolu Türk Birliği"ne katılmıştır. (Ağustos 1514) Yavuz buraya vali olarak Bıyıklı Mehmet Paşayı bırakmıştır. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) İran seferi sırasında Harşit Vadisi'nden geçerken gümüş madeninin bulunduğu Eski Gümüşhane yöresinin imar edilmesini emretmiş, böylece buraya ev ve Süleymaniye Camii yapılmıştır.
1647'de Gümüşhane'yi ziyaret eden Evliya Çelebi, buralarda gümüş madeninin çok olduğunu, çalışır ve boşaltılmış durumda 70 kadar ocak bulunduğunu bildirir. Yine bu ocaklardan 7 koldan kurşunsuz gümüş cevheri çıkarıldığını ve bu şehirde Emin Mahallesinde darphane olduğunu yazarak üzerinde "Azze nasrahu daraba fi catha" (Canca'da basılmıştır) yazılı birkaç akçenin kendisinde olduğunu bildirir.
Gümüşhane'de doğan her çocuğun gümüşten kaşığının, çatalının ve tabağının olduğu rivayet edilir. Şehrin nüfusunun her geçen gün artmasında coğrafi konumunun, tarihi ipek Yolu üzerinde bulunmasının ve madenlerinin önemli rolü olmuştur.
Katip Çelebi, Cihannüma'sında "Kaza-i Urla" diye adlandırdığı Gümüşhane için "Urla bir güzel kazadır, yakınında gümüş olmakla Gümüşhane dahi derler" demektedir.
Maden ocakları IV. Murad zamanında (1623-1640) en canlı dönemini yaşamıştır. Bir ara kapanan ocaklar 1839 yılında yayınlanan bir hatt-ı hümayunla tekrar işletmeye açılmıştır. Ocaklar mülki amirin tayini, padişahın onayı ile atanan ve Matah Efendi denilen kişilerce yönetilirdi.
Gümüşhane 19. yüzyılda Trabzon’a bağlı bir sancaktı. Doğu Karadeniz'in iç kesimlerinde yer alan Gümüşhane Sancağı kuzeyde Trabzon merkez sancağı, doğuda ve güneyde Erzurum Vilayeti, batıda Sivas Vilayeti ile çevriliydi. 19. yüzyıla kadar rahat bir hayat sürdüren Gümüşhane yöresi, savaşlar nedeniyle tedirginlik içine düşmüş, madenlerin yeterince işletilmemesi sebebiyle de göç başlamıştır. Böylece şehir harap olmaya ve nüfus azalmaya başlamıştır. 1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile 7 Temmuz 1916 tarihlerinde Rusların Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'de yaptıkları işgaller ve bunun sonucundaki göçler Gümüşhane’de hayat bırakmamıştır.
Ruslar 16 Temmuz 1916'da Bayburt'u aldıktan sonra yollarına devam ederek 19 (20) Temmuz 1916 günü Gümüşhane’ye girmişlerdir. Türk birlikleri fazla karşı koyamayınca Ruslar ayni gün Torul'a girmişlerdir. Böylece Trabzon yolu Ruslara açılmıştır. 22 Temmuz 1916 günü Kelkit üzerine yürüyen Rus ordusu akşama doğru burayı ele geçirmiştir.
Gümüşhane ve çevresi bu işgaller karşısında ve özellikle Ermeni zulmü altında ezilirken Rusya'da Bolşevik İhtilali'nin çıkması ve iç çalkantılar sebebiyle Ruslar 18 Aralık 1917'de Erzincan Mütarekesi'ni imzalamış ve ordularını geri çekmeyi kabul etmiştir. Ancak Ermeniler katliamlarına devam etmişlerdir. Bunun üzerine mütareke geçersiz sayılarak yeniden savaş başlatılmış ve bu suretle Torul 14 Şubat, Gümüşhane 15 Şubat ve Kelkit 17 Şubat 1918'de Rus işgalinden kurtarılmıştır.
Milli Mücadele yıllarında kıyı ile iç kesimler arasında geçiş bölgesi olması sebebiyle coğrafi önem arz eden Gümüşhane, bu dönemde Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin faaliyet alanı içinde bulunmuştur.
Osmanlı hakimiyetinin ilk zamanlarında Erzurum Eyaletine bağlı iken sonraları Trabzon'a bağlanan Gümüşhane sancağı 20 Nisan 1924 ve 491 sayılı kanunun 89.maddesinde "Vilayet" başlığı altındaki kanunla 1925 yılında il olmuştur.
Gümüşhane ili madencilik yönünden oldukça zengindir. Altın, mermer, granit işletilmeyi beklemektedir.
Gümüşhane ilinde hayvancılık potansiyeli mevcut kaba yem durumuna göre fazladır. Mevcut hayvanların çoğunluğunu yerli hayvanlar oluşturmaktadır. Yapılan ıslah çalışmaları ve daha önceki yıllar uygulanan teşvikler sayesinde ilde hayvancılık konusunda olumlu gelişmeler gözlenmektedir.
Gümüşhane İli su yönünden oldukça zengindir. İlde temelde, iki akarsu vardır. Bunlar Harşit Çayı ve Kelkit Çayı'dır. Her iki çayında il içindeki uzunluğu yaklaşık olarak
İlde alabalık üretimi son yıllarda hızlı bir gelişme göstermiştir. Halen bir kısmı yapılma aşamasında olan 30 adet alabalık işletmesi mevcuttur. Bunların toplam kapasitesi 320 tondur. Bunun yanı sıra aynalı sazan üretimine uygun dere ve göletlerin balıklandırma çalışmaları devam etmektedir.
Gezilebilecek Mekanlar:
Karaca Mağarası: Torul İlçesine bağlı Cebeli Köyü sınırları içerisinde barındırdığı Karaca Mağarası şehir merkezine
Mağara Gümüşhane-Trabzon karayolunun yani ana güzergahının 12.km.'nde kuzeye ayrılan
Mağara damlataşı şekillerinin en güzel ve en görkemli, görenleri büyüleyici örneklere sahiptir.
Mağara görenlerin tekrar görmek istedikleri, UNESCO'nun Dünya Miras Listesine girecek güzellikte ve değerde bir mekandır. Bu nedenle Gümüşhane turizminin adeta dinamosu durumundadır. Sağlık turizmi yönünden özellikle solunum rahatsızlıklarına (astım gibi) iyi gelmektedir. Karaca Mağarası 1996 yılında turizme açılmış ve bu güne kadar mağara 600.000'in üzerinde yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmiştir.
Tomara Şelalesi: Şelale Doğu Karadeniz Bölgesi Gümüşhane İli Şiran İlçesine
Tomara Şelalesi adeta kayaları patlatarak 15-
Zigana Dağı: Gümüşhane -Trabzon yolunun
Zigana Turizm Merkezi, elektrik, içme suyu,
Santa Harabeleri: 17. yy'dan beri dini, ticari ve kültürel önem taşıyan bir yerleşim yeridir. Santa Harabeleri bugünkü Dumanlı köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. 7 adet mahallesi vardır. İl Merkezine uzaklığı
Her mahalle tümüyle taştan inşa edilmiş tek katlı konutlar, taş cepheli 1 veya 2 kilise, her sokak başında 1 çeşme vardır. Tarihi eserler yönünden zengin olan Santa doğal konumları itibariyle de yayla özelliği taşımaktadır.
Olucak (İmera) Manastırı: İl merkezine
Kitabesinden 1350'de yapıldığı anlaşılmaktadır. Çok sayıda tarihi ve kültürel değeri bulunan antik şehir arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.
Sadak Harabeleri: Satala olarak bilinen Antik Kent Doğu Karadeniz Bölgesi Gümüşhane İli Kelkit İlçesinin
Kent çevresinde tiyatro, opera ve yapı kalıntıları, motifli tuğlalar, prezeler, sütun başlıkları, hayvan heykelcikleri, mühürler, sikkeler, yüzükler, pişmiş topraktan yazıtlar, Roma ve Erken Bizans dönemine aittir. Antik kentin Su Kemerleri, ünlü Yunan heykeltıraşı Fidyes tarafından yapılan ve şu anda Londra Brithis Museum da bulunan güzellik tanrıçası Afrodit'in heykeli, antik havuz, mezar sikkeleri, günümüze ulaşan tarihi kalıntılardır.
Çağırgan Baba Türbesi: Gümüşhane'ye bağlı Tekke Köyü'nde, ana yol kenarında yer alan Çağırgan Baba Türbesi, iç kapısı üzerindeki kitabeye göre Recep - 990 Temmuz - 1582'de yapılmıştır. III. Murat'ın (1574-1595) İran seferi sırasında gördüğü bir rüya üzerine yapıldığı ve Gümüşhane, Samsun ve Tokat'ta vakıfları bulunduğu bilinmektedir.
Türbenin asıl mekanı kare bir plan üzerine taştan yapılmış, sonradan batısına dikdörtgen planlu bir bö1üm daha eklenmiştir. Her iki bö1ümün de içinde birer sanduka yer almaktadır. Türbenin asıl mekanının üzerindeki kubbe, dıştan sekizgen bir piramit külahla örtülüdür.
Türbeye kuzey cephesinden girilmektedir. Çağırgan Baba'nın yattığı odanın giriş kapısı üzerinde 41x30 cm boyutlarında mermer üzerine iki satır sülüsle yapılmış kitabesi yer almaktadır.Türbe son yıllarda onarım görmüştür.
Pirahmet Türbesi: Gümüşhane-Erzurum yolu üzerinde Pir Ahmet Köyü'nde yer alan bu türbe, Karamanoğlu Pir Ahmed Bey'e aittir. Kare bir plan üzerine taştan yapılmış olup, Üzerine yine taştan piramidal bir çatıyla kapatılmıştır.
Mezar, türbenin altında olup buraya beş basamaklı taş merdivenle inilmektedir. Türbeye kuzey cephesindeki yuvarlak kemerli alçak bir kapıdan girilmektedir. Güney cephesinde çok küçük bir penceresi vardır. Kubbesi iç taraftan kademeli tromplara oturtulmuştur.
Türbenin içinde batı duvarında çok grift bir sülüsle yazılı ancak, üzeri onarım sırasında çimento ve kumla yer yer kapatılmış, bazı kelimeleri seçilebilen bir kitabesi vardır. Türbe 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) yapılmıştır.
Gelin Ebe Türbesi: Şiran'a bağlı Seydi Baba Köyü'nde yer alan bu türbe, dikdörtgen plan üzerine kesme taştan yapılmış olup üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Türbe
Türbenin kuzey cephesi duvarında iki ayrı kitabe vardır. Bunlardan sağdakinde türbenin 1227/1812 yılında imar edildiği ifade edilmektedir. Türbede yatan kişi hakkında elde belgeye dayanan bilgi bulunmamaktadır. Köylüler türbeyi "Gelin Ebe Türbesi" diye adlandırmaktadır.
Firdevs Hatun Türbesi: Şiran'a giderken Çilhoroz Dağı üzerinde, yoldan
Kuzey cephesinde giriş kapısı üzerinde kitabeleri yer alan türbe, 1556-1557 tarihinde yapılmıştır. Halen Yunus Emre ilköğretim Okulu bahçesinde bulunan köfeki taşına yazılı kitabenin de buradan söküldüğü anlaşılmaktadır.