Sivâsî Tekkesi
İstanbul’da Fatih ilçesi Şeyh Resmî mahallesi Yavuzselim (eski adı Sakızağacı) caddesinde, Osmanlı döneminde Sultanselim Çukurbostanı olarak anılan Aspar Su Haznesi’nin güneybatı köşesinde Dârüşşafaka lojman binasının bulunduğu arsada yer almaktaydı. Ayvansarâyî, yapının Şeyh Muhyiddin Muhammed Efendi (ö. 920/ 1514) için kiliseden mescide dönüştürüldüğünü kaydeder. Söz konusu arsada Bizans dönemine ait küçük bir sarnıcın bulunması, 1929 tarihli Pervititch paftasında, tekkenin mescid-tevhidhânesine ait henüz ortadan kalkmamış olan minare kaidesinin sarnıcın batı köşesine bitişik olarak gösterilmesi bu kaydı doğrulamakta ve yapının yerini tesbite imkân vermektedir.
II. Bayezid, Amasya'daki şehzadelik yıllarında çevresinde bulunan, hatta kendi konağında yaşayacak kadar yakını olan Bayramî şeyhi Muhyiddin Muhammed Yavsî Efendi’yi tahta geçmesinin ardından İstanbul’a davet ederek Sultanselim’de kurulan tekkenin meşihatına getirdi ve “hünkâr şeyhi” pâyesi verdi. Ebüssuûd Efendi’nin babası olan Şeyh Yavsî’nin adına nisbetle Yavsî Baba Tekkesi olarak tanınan tekkede onun vefatından sonra posta halifelerinden Serezli (Sirozî) Muslihuddin Efendi, Ab- dürrahim Müeyyedî, Bahâeddinzâde Muhyiddin Mehmed Efendi, ardından Edirneli Zâhidîzâde Abdurrahman Hâtifî ve Muhyiddin Muhammed Efendi’nin oğlu Nasrul- lah Efendi (ö. 974/1566) geçti. Bu dönemde postnişinlerin iki önemli ulemâ ailesiyle (Ebüssuûd Efendi ailesiyle Müeyyedzâdeler) akrabalık ilişkileri sayesinde güçlendikleri görülmektedir.
Şeyh Nasrullah Efendi’nin vefatının ardından postnişin olan Edirneli Cerrahzâ- de Muslihuddin Efendi ile İznikli Mustafa Selâmı Efendi, Bayramîliğin yanı sıra Hal- vetîliğin Şemsî kolundan da icâzetliydi. Bunlardan sonra tekkenin postuna III. Mu- rad’ın daveti üzerine Sivas’tan İstanbul’a gelen, Halvetîliğin Şemsî kolunun kurucusu Şeyh Şemseddin Sivâsî’nin halifesi Şeyh Abdülmecid Sivâsî oturdu. Tekke onun ve neslinden gelen haleflerinin lakabından dolayı bu tarihten itibaren Sivâsî, Sivâsî Efendi, Şeyh Sivâsî gibi adlarla anılmaya başlandı. Abdülmecid Sivâsî’nin ardından Abdülbâki Efendi, Abdülbâki Efendi’nin kızının oğlu Mehmed Efendi, onun oğlu Ab-dülmecid Efendi ve torunu Abdülbâki Efendi sırayla posta geçti. Abdülbâki Efendi’nin çocuksuz vefat etmesiyle tekkenin meşihatı XIX. yüzyılın başlarında Seyyid Ab-dülhâlik Efendi’ye ve onun bağlı bulunduğu Halvetiyye’nin Sünbüliyye koluna intikal etti. Bu zattan sonra babadan oğula geçen meşihata Abdülkerim Hilmi Efendi, Mehmed Hâşim Çelebi, Mehmed Şük- rullah Efendi ve Seyyid Mehmed Nûreddin Çelebi geçti. Zâkir Şükrü’nün meşâyih listesindeki son isim Sünbüliyye’den Şeyh Hüseyin Efendi'dir (ö. 1900). Adı geçen listede 1832-1842 arasında Mehmed Hâşim Çelebi’nin şeyh olduğu kayıtlıdır. Ancak II. Mahmud’un kızlarından Sâliha Sultan’ın 1834 yılındaki düğününe davet edilen Halvetî meşâyihi arasında “Sultanselim kur- bünde Sivâsî Tekkesi şeyhi Hâfız Hüseyin Efendi’’nin adı yer almaktadır. Bu zatn Zâkir Şükrü’nün listesinde adının unutulduğu veya bu sırada yaşı küçük olan Mehmed Hâşim Çelebi’ye vekâlet ettiği tahmin edilebilir.
12S6 (1840) tarihli tekâyâ listesinde tekkenin yeri arsa olarak gösterilmiştir. Çevreyi tahrip eden yangınlardan birinde ortadan kalktığı anlaşılan tekke bir müddet sonra ihya edilmiş ve 1880’li yıllardan itibaren tekke listelerinde faal bir tekke olarak görünmeye başlamıştır. Mimari özellikleri bilinmeyen Sivâsî tekkesinden günü-müze intikal eden yegâne iz cadde üzerindeki hazîre duvarıyla gerisindeki birkaç kırık mezar taşıdır.