Diğer Adları : Silistra | Ülke : Bulgaristan |
Kurucusu : | Kuruluş Tar : |
Ekleyen : /2014-11-23 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Silistre
Bulgaristan'da tarihî bir şehir.
Günümüzde Silistra şeklinde anılmakta olup Bulgaristan-Romanya sınırında Tuna’nın Bulgaristan’ı terkettiği mevkide adı geçen nehrin sağ kıyısı üzerinde yer alır. Şehrin Türkçe’deki ismi olan Silistre eski Bulgarca Drâstâr kelimesinden türemiştir. Bu kelime de Latince Durostorum sözcüğünün değişmiş halidir. Durostorum muhtemelen eski Dak-Trak dilinde “muhkem yer” anlamına gelen bir isme dayanır. Tarih boyunca kuzeyden gelen kavimlere karşı önemli bir koruma hattı oluşturan ve pek çok defa işgal edilerek yıkıma uğrayan Silistre, Bizans-Bulgar Ortaçağı’nda Bulgarlar'ın yerleşik olduğu en büyük ve en önemli şehirlerden biriydi. Hemen hemen bütün Osmanlı devri boyunca Türk-İslâm öğeleri ağır basan bir şehir oldu.
Milâttan sonra II. yüzyılda Roma Lejyonu XI. Claudia burada yerleşmişti. İmparator Marcus Aurelius (161 -180) burayı “municipum” yaptı ve İmparator Diocletian zamanında Scythia Minör bölgesinin merkezi oldu. V. yüzyılda Hunlar’ın işgali ve verdikleri zarardan sonra Vizigotlar tarafından ele geçirilip tamamen imha edildi. VI. yüzyılda BizanslIlar surları eskisinin temelleri üzerine daha güçlü bir şekilde yeniden yaptı. 600 yılından çok kısa bir süre önce bu yeni kale de Avar ve Slavlar’ın işgali sonucu yıkıldı. Bu dönemde Durosto- rum ismi Drâstâr’a dönüştü. Bulgarlar’ın atalarını oluşturan yeni ahali, 1969 yılındaki arkeolojik kazılarda da açığa çıktığı gibi iki yüzyıldan fazla bir zaman eski kalıntıların üzerindeki kulübelerde yaşadı. IX. yüzyılın başlangıcında Krum Han (803-814) idaresindeki ilk Bulgarlar zamanında Drâs- târ’ın surları tekrar onarıldı. Krum’un yaptığı işlere değinen halefi Omurtag Han’dan (814-831) kalma bir yazıt 1969 yılındaki kazılarda ele geçirilmiştir.
870 yılına ait bir başka kitâbede şehirden piskoposluk merkezi olarak bahsedilir. 971 'de Bizans İmparatoru loannes Çimiskes (Tsimiskis) büyük bir orduyla, daha önce 968’de bütün Bulgar topraklarını işgal eden Rus lideri Svjatosiav’ı Silistre’ye kadar takip etti ve şehri teslim aldı. Bundan sonra Silistre, Bizans'ın Paristrion bölgesinin (tema) merkezi haline geldi. XI. yüzyılda şehir kuzeydoğudan gelen Peçenek ve Uzlar tarafından defalarca zapte- dildi ve yağmalandı. XI. yüzyılın ikinci ya
rısında liderleri Tatuş kumandasındaki Pe- çenekler bir süre burada yerleşti. 1088'de güçlü imparator I. Aleksios Komnenos, Si- listre’nin de yer aldığı aşağı Tuna kesimindeki Bizans idaresini yeniden kurdu. 1160’ta coğrafyacı Şerîf el-İdrîsî burayı kalabalık pazarları, çok güzel binaları ve evleri bulunan bir yer olarak tasvir eder. XII. yüzyılda şehirde yahudilerin yaşadığı bilinmektedir. II. Bulgar Krallığı boyunca (1189- 1393) Drâstâr hakkında çok az şey bilinmektedir. 1279’da Michael Glavas Tarha- niotes kumandasındaki Bizans ordusu Çar İvaylo’yu üç ay boyunca Silistre’de kuşattı, fakat ele geçiremedi.
137Tde Eflak Voyvodası 1. Radu, Silistre’- yi almasına rağmen kısa bir süre sonra yeni Eflak idarecisi Mircea tarafından Çar İvan Şişman’a geri verildi. 790 (1388) kışında Çandarlı Ali Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Silistre’yi ele geçirdi. Kuman asıllı olan ve 1. Murad'm vasalı durumunda bulunan Şişman'm (Susmanos) I. Murad’a diğer bütün şehir ve kalelerin içinde güzel binaları, zenginliği ve sağlam surlarıyla Silistre'nin başta yer aldığını söylediği rivayet edilir. Mihaloğlu Fîruz Bey ilk Osmanlı sancak beyi olarak Silistre'ye yerleşti. Ancak kısa bir süre sonra 1390'da Mircea burayı ele geçirdi ve Drâstâr lordu ve Dobrotiç topraklarının despotu unvanıyla anıldı. Mircea’nın Karinâbâd’a (Kar- nobat) yaptığı saldırı. Yıldırım Bayezid’i Bulgaristan’ın bütün kuzey topraklarını ele geçirmeye şevketti (796/1394). Ankara Sa- vaşı’nda (1402) Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenilmesi neticesinde Mircea Silistre'yi tekrar aldı ve 1418’de ölümüne kadar elinde tuttu. Mircea’nın ölümünden sonra Eflak’taki karışıklık, 822 (1419) ilkbaharında Çelebi Sultan Mehmed’in Silistre’yi ve bütün Dobruca’yı tekrar almasına fırsat tanıdı.
1462’de Silistre, Eflak Voyvodası Vlad Tepeş'in (Kazıklı Voyvoda) baskınına mâruz kaldı, tahrip edilen şehirde büyük bir katliam yapıldı (Vlad ın kendi ifadesine göre Türk-Bulgar ayırımı yapılmaksızın 6840 kişi katledilmişti). Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmed aynı yıl Silistre’yi üs olarak kullanıp Eflak seferine çıktı. Bu sefer neticesinde elde edilen dâimî barış ve güvenlik Dobruca ve Silistre'nin tekrar toparlanmasını sağladı. Bu duruma bölgeyi 1473 ve 1480 yılları arasında ziyaret eden Sal- tuknâme müellifi Ebülhayr Rûmî de işaret eder ve müslümanların güvende, barış içerisinde korkusuzca yaşadıklarını belirtir.
Ortaçağ dönemi Silistre'si, 1968'de yapılan kazılara göre 180 x 290 m. genişliğinde 5,22 hektarlık bir alanı kapsamaktaydı. Bu durum söz konusu devirlerde burada 1100-1300 kişinin barınabileceğim düşündürür. Osmanlı idaresi döneminde Silistre'ye ait tahrir kayıtları önemli bilgiler verir. XVI. yüzyılın ilk çeyreğine ait bu kayıtlara göre şehir toplam on sekiz mahalleli orta büyüklükte bir görünümdeydi. Beş mahallede yaşayan 193 hâne müslüman nüfusu mevcuttu. Bunların içinde Anadolu'dan sürgün geldikleri anlaşılan kırk dokuz hâne ile kalede hizmet gören elli hâne zikredilmişti. Altı imam ve bir müezzinin kaydedildiği şehirde iki cami, üç mescid vardı, ayrıca Şeyh Nasuh Tekkesi dervişleri de bulunuyordu. Hıristiyan- lar ise 160 hâneye ve on üç mahalleye sahipti. Sonuçta Silistre % 55'i müslüman olan yaklaşık 1700-1800 nüfuslu, 359 hâ- nelik bir şehir durumundaydı. Aynı kaynak Silistre kazasının toplam nüfusunu % 78’i müslüman olan 2315 müslüman hânesi ve 647 hıristiyan hânesi şeklinde verir. Çoğunluğu Bulgar olan hıristiyanlar Tuna nehri boyunca diziler halindeki büyük ve eski köylerde yaşıyorlardı. Bunlardan biri Tatarişte olarak isimlendirilmiş olup Nogay Han’ın ölümünden sonra hıris- tiyanlaştırılan pagan Tatarlar’ı çağrıştırır.
1516 ve 1569-1570 yılları arasında huzurlu geçen elli dört yıl içerisinde Silistre büyüyerek 6300-7300 kişilik nüfusa sahip bir şehir haline geldi. Bu dönemde yirmi dokuz imam ve müezzinin hizmet ettiği dört cami ve on altı mescid, 802 hâne, 204 mücerret bir müslüman topluluk, bunun yanında şehirde yaşayan kırk altı askerden oluşan bir garnizon ve yirmi dört sipahilik bir grup daha bulunmaktaydı. Bütün müslümanlar avârız türü vergilerden muaf olmakla birlikte ihtiyaç halinde kalede hizmet etmekteydiler. Müslümanların yanında 633 hâne, 135 mücerretten oluşan hıristiyanlar ise on altı mahallede yaşıyordu. Ayrıca on sekiz hâneden ibaret bir yahudi cemaati bulunuyordu (BA, TD, nr. 483, s. 239-260). Böylece zikredilen elli dört yıl içerisinde hem müslüman hem hı- ristiyan nüfusu dört kat büyümüştü. Bu da şehrin dışarıdan göç aldığının işaretidir. Şehrin ekonomik durumuna ait bir gösterge Silistre gümrük gelir kayıtlarıdır. Vergi geliri aşağı Tuna’daki sekiz limanın en yükseği olan 566.666 akçelik bir rakama ulaşmaktadır. Şehrin etrafını saran geniş bağlardan elde edilen üzüm ve şarap üretimi de zikredilebilir.
1022 (1613) yılma ait olmakla birlikte daha eskiye dayanan bir tahrir kaydında, 1595 ilkbaharında Voyvoda Cesur Mihail’in kumandasındaki Eflak ordusunun Tuna'yı geçerek şehri yağmaladığı ve yakılan şehrin kalesinin de yıkılarak bir daha kullanılamayacak duruma geldiği belirtilir. Söz konusu defterdeki bilgilere göre Silistre’de 795 müslüman hânesi bulunmaktadır. Hı- ristiyanlar 457 hâneye, yahudiler ise on yedi hâneye düştü. Ancak Dubrovnik’in tüccarları olan on iki hânelik bir Latin topluluğu da ortaya çıktı. Böylece askerî gruplar bir tarafa bırakıldığında Silistre’nin toplam 1281 hâneye ya da % 62’si müslüman olan yaklaşık 5600-5800 arası bir nüfusa sahip olduğu söylenebilir. Evliya Çelebi'nin pek güvenilir olmayan bir tasvirine göre Hotin seferi esnasında (1030/1621) 11. Osman, Silistre şehrinin etrafına derin bir hendek ve toprak bir tabya yapılmasını emretmişti. Bununla birlikte 1636 yılında PolonyalI seyyah Osvvieciemli David, Drâs- târ olarak da bilindiğini yazdığı Silistre şehrini çok güzel bir alanda Uına nehrinin kıyısında korumasız bir yer olarak anar. Şehrin eski kalesi ise güvenli bir koruma sağlamaz. XVII. yüzyılın daha sonraki seyyahları da benzeri bilgiler vermişlerdir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında toprak duvar taştan yapılma set duvarıyla güçlendirildi. Bu bilgiler, 1595 yılındaki yıkımdan sonra Silistre’nin fizikî ve demografik olarak uzun bir süre aynı seviyede kaldığını gösterir. 1051 (1641) tarihli bir avârız defterinde “nefs-i kasaba-Silistre"nin % 59'u müslüman olan toplam 5900 nüfusu bulundu-ğu, bunların içerisinde 1005 yetişkin müslüman ve 692 yetişkin hıristiyan erkek olduğu kayıtlıdır. Aynı defter, bütün müslüman nüfusun kalede hizmet verdiği için yine her türlü avârız vergisinden muaf tutulduğuna işaret etmektedir (BA, TD, nr. 771).
Evliya Çelebi 1061 (1651) ve 1068’de (1657) Polonya’ya doğru bir sefere gitmek için iki defa Silistre'de bulunmuştur. İlk gelişinde şehri uzun uzadıya tasvir ederek kalesini anlatır, buranın on bir kulesi olduğunu, iki kapıdan girildiğini, içeride Yıldırım Bayezid Mescidi, çeşitli ambarlar, yirmi asker hânesi bulunduğunu yazar. Şehrin varoş kısmında ise adlarını vererek on üç müslüman mahallesini sıralar, ayrıca on hıristiyan, bir de yahudi mahallesi olduğunu belirtir. Burada yedi tahta köprü, yedi cami (Sinan Paşa’nın Kurşunlu Cami, Eskicami, Akkapı Camii, Mahkeme Camii, Pazaryeri Camii, Haraççı Camii, Melek Ahmed Paşa Musallası), bir medrese, kırk mektep, üç hamam, on çeşme, 800 dükkân, bir bedesten vardır (Seyahatname, 111, 331-345).
1089 (1678) yılının ilkbahar ve yazında Çehrin seferi esnasında, IV. Mehmed Silistre’de kaldı ve burayı sürek avları için bir üs olarak kullandı. 1109 (1697-98) tarihli avârız defterinde 967 hânesi bulunan (587’si vergiden muaf olan askerî sınıfa ait) on sekiz müslüman mahallesi ve 217 hânelik beş hıristiyan mahallesi olan bir şehir olarak kayıtlıdır (BA, KK., nr. 2785). Hıristiyanların otuz yedisi voynuk statüsündedir. Belgrad ve Vıdin’den geldikleri, ancak dâimî olarak Silistre’ye yerleştikleri belirtilen on sekiz yahudi hânesi yanında yeni gelen yirmi hânelik Ermeni grubu da şehirde bulunmaktadır. Böylece Silistre toplam 1222 hâneye ya da % 79’u müslüman olan 5600-5700 nüfusa ulaşmıştır. Askerî unsurlar şehrin nüfusunu belirlemiştir. Elli beş imam, şeyh ve müezzine karşılık askerî statüleri bulunan 187 yeniçeri, kırk sekiz müstahfiz ve elli sekiz yörük vardır. Ermeniler’in müslüman mahallelerinde yaşadığı dikkati çeker.
XVIII. yüzyılın ortalarında Silistre biraz geriledi. 1164’te (1751) Silistre’de on sekiz müslüman mahallesinde 820 hânenin varlığı tesbit edilmiştir (BA, KK, nr 2912, s. 3-21). 399 hâneden daha az olmamak üzere şehirde askerî statüye sahip hâne sahipleri de bulunmaktaydı. Mahallî nüfusun Müslümanlığa geçişi sürüyordu. Kayıtlarda 125 müslüman hâne sahibinin baba adı hıristiyan isimlerini devam ettirmişti (% 15). Varoşlarda ise kısmen Bulgar, kısmen Romen isimleri taşıyan 167 Ortodoks hıristiyan, sekiz Ermeni, dokuz yahudi hânesiyle asker olan on bir hânelik bir Bulgar voynuk grubu yerleşmişti. Toplamda şehrin 1015 hânesi, % 80’i müslüman olan 4500-5000 nüfusu vardı.
1773 Haziranında Türk-Rus savaşı esnasında Mareşal Mihail Petroviç Rum- yantsov kumandasındaki Rus ordusu Si- listre’yi kuşattıysa da ağır zayiatlar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak bir sonraki yıl Rus Mareşali Suvorov burayı ele geçirmeyi başardı. Küçük Kaynarca Antlaşması neticesinde Silistre tekrar Osmanlılar’a bırakıldı. 1810'da şehir Ruslar tarafından bombalandı. Bir silâh deposunun patlamasından dolayı kale ve varoş büyük hasar gördü. Ruslar’ın şehri ele geçirmesinden sonra ve geri çekilmelerinden önce General Kutuzov Silistre’-nin yıkılmasını emretti. 1811 Mayısında çara Silistre surlarının havaya uçurulduğunu bildirdi. 1827-1828 savaşı esnasında Ruslar tekrar Silistre’yi aldılar. Bu kuşatma Hel- muth von Moltke tarafından ayrıntılı biçimde tasvir edilmiştir. Ruslar 1836’ya kadar Silistre’yi ellerinde tuttular. Rus askerlerinin şehri boşaltmasının ardından Vali Selim Paşa yarısı yıkılmış olan şehrin ortasına büyük ve ihtişamlı tek kubbeli cami yaptırdı. Tuna nehrinin karşı tarafındaki Romanya topraklarından görülebilen bu cami Silistre’deki Osmanlı varlığını çok açık biçimde yeniden ortaya koydu.
1845 tarihli temettuât defterleri Rus işgalinden dokuz yıl sonraki Silistre’yi etraflı şekilde tasvir eder. Bu sırada şehrin 783 hânelik on beş müslüman mahallesi vardı. 324 Ortodoks hıristiyan, kırk bir Ermeni ve on altı yahudi olmak üzere toplam hâne sayısı 1144’e ulaşmıştı. Hâne sayısına göre toplam nüfusu 5500-6000 kişi civarında olup bunun % 67’si müslüman- dı. Mahalle isimleri büyük oranda XVII ve XVIII. yüzyıllardaki gibi olup mutlak de-vamlılığı gösterir. 1846’da Sultan Abdülmecid şehri ziyaret ederek zarif bir caminin inşasını emretti. Bu cami günümüze kadar gelmiştir. Padişahın varışından biraz önce şehrin güney tarafına hâkim olan tepelerinde sağlam ve müstakil bir modern istihkâm inşa edilmişti (Mecidiye tabyası) Bu tabyalar 15 Mayıs - 25 Haziran 1854 tarihinde Silistre’nin Rus kuşatmasında önemli bir rol oynayacaktır. Şehrin Selânikli Mûsâ Hulûsi Paşa kumandasındaki başarılı savunması, Nâmık Kemal’e Vatan yâhud Silistre adlı meşhur piyesini yazmasında ilham kaynağı olmuştur. 1854 yılından biraz önce seyyah Ungevvitter, Silistre ekonomisinin 1828-1829 savaşından beri düşüşte olduğunu belirtir. 1856’- da Freiherr W. von Reden burayı 20.000 nüfuslu güçlü istihkâmı olan bir yer olarak niteler, ayrıca sığır kesimi için büyük mezbahalarının, bunun yanında deri, sabun ve mum üretiminin ve tekstil fabri-kalarının bulunduğunu belirtir.
1290 (1873) tarihli Tuna Vilâyeti Salnamesine göre Silistre şehrinin 1892 yetişkin erkekle birlikte 850 müslüman hânesi, 1325 yetişkin erkekle birlikte müslüman olmayan 550 hânesi bulunmaktadır. Böylece Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde şehrin % 59’u müslüman olan 6500-7000 nüfusu vardı. Açık biçimde hı- ristiyanların müslümanlardan daha hızlı arttığı görülmektedir. Fransız Aubaret ve AvusturyalI Felix Kanitz gibi çağdaş gözlemciler de Silistre’nin nüfusunu yarısı müslüman, diğer yarısı hıristiyan olmak üzere 7-8000 civarında tahmin etmektedir. Kanitz’e verilen mahallî resmî rakamlara göre 822 Türk, 412 Bulgar, kırk beş Ermeni, yirmi sekiz yahudi ve yirmi beş Çingene evi bulunmaktaydı. Bu da toplam olarak 1332 ev ve % 62’si müslüman olan 8000 kişilik nüfus demektir. Salnâ- meler ayrıca şehrin on üç camisinin, 497 dükkânının, elli dört mağazasının, üç hamamının, dört kilisesinin ve bir sinagogunun bulunduğunu belirtmektedir. 1291 (1874) tarihli Tuna Vilâyeti Salnâme- si, Silistre kazasının nüfusunun % 64'ü- nün müslüman Türk olduğunu göstermektedir. 235 köyden 213’ü Türk adlarına sahipti, bu da onların orijinine işaret eder.
1877-1878 tarihinde Silistre Ruslar'a karşı direndiyse de sonunda teslim oldu; ancak Ayastefanos Antlaşması sonrası yeni kurulan Bulgaristan Devleti’ne devredildi. Pek çok müslüman ahali Osmanlı idaresindeki diğer bölgelerde yaşamak üzere şehri terketti. 1889’da Kâmûsü'l-a'lâm, yarısı müslüman olan ve halen dokuz camisi bulunan 10.650 kişilik nüfustan söz eder. Ayastefanos Antlaşması’nın bir parçası olarak Silistre surları yıkılmış, ancak Mecidiye tabyası kalmıştır. 1913’te Bulgaristan'ın II. Balkan Savaşı’nda mağlûp olması neticesinde Bükreş Antlaşması’na göre Romanya, Silistre ve Dobruca üzerindeki tarihî haklarını tekrar canlandırdı; Silistre ve Dobruca’nın büyük bir bölümünü tekrar Bulgaristan’a iade etmeye zorlandıkları 1940’taki Craiova Antlaşması'na kadar şehri elinde tuttu. Şehir Bulgarlar’ın eline geçince yapılan ilk iş tarihî Selim Paşa Camii'nin (Bayraklı Cami) yıkılması olmuştur. 1935’te hemen hemen bütün Türk köylerinin isimleri hükümet kararıyla “tarihin yanlışlarını düzeltme" mücadelesi çerçevesinde Bulgarca’ya çevrildi. Silistre, zamanımızda çok büyük bir ilerleme kaydeden Varna şehrinin gölgesinde yavaşça gelişen, ancak Bulgar unsurunun hâkim olduğu bir şehir olmuştur. Tekstil, mobilya, seramik ve yiyecek sanayiinin bulunduğu şehrin 1965'teki nüfusu 32.996, 2001'deki nüfusu 61.942 idi. 1970’lerde Silistre'ye yukarıdan bakan Mecidiye tabyası özenle restore edilmiş ve şehrin tarihî müzesi olmuş-tur. Silistre’nin ana caddesinin hemen aşağısındaki Mecidiye Camii de biraz restorasyon görmüş ve bugün itibariyle şehirdeki küçük müslüman cemaatin tek ibadet mekânı olarak kalmıştır.