Hit (1094) Y-4674

en Nesefi - Abdullah b. Ahmed b. Mahmud - Ebul Berekat

Künyesi : أبو البركات Lakabı :
Tabakası : E-Posta :
D.Yeri : Nesef D.Tarihi :
Ö.Yeri : İzac Ö.Tarihi :
Görevi : Kelâmcı Uzm.Alanı : Kelam
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Arabça Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : /2015-05-11 Güncelleyen : /0000-00-00

Nesefî, Ebü’l-Berekât

Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî (ö. 710/1310)

Hanefî mezhebinin klasik sonrası döneminde çok etkili olan bir âlim.

Buhara yakınlarındaki Nesef şehrinde doğdu (klasik kaynaklarda Nahşeb diye de anılan bu şehir daha sonra Karşı adını almıştır). Kaynaklarda hocaları Hakkında verilen bazı bilgilerden hareketle (Kureşî, II, 598), 620 (1223) yılı civarında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir.

Hanefî fıkhının klasikleri sayılan el-Mebsût, Usûlü’l-Pezdevî, el-Hidâye, Fetâvâ Kadîhân ve el-Muhîtü’l-Burhânî gibi eserlerin üretildiği, yaklaşık üç asır boyunca (XI-XIV. yüzyıllar) mezhebin önemli bir ilim merkezi olan Buhara’da yetişti. Buhara, Moğol istilâsının sancılarını yaşadığından birkaç defa katliam ve yağmaya uğramış olsa da hâlâ İslâm şehirleri arasında nüfusuyla ve gelişmişliğiyle ön plana çıkmakta ve ilim merkezi olarak canlılığını korumaktaydı. Hocalarından Şemsüleimme el-Kerderî temel İslâm ilimlerinin hemen bütün dallarında değerli üstatlardan eğitim almış, ancak ilmî mesaisini yazılı eser bırakmak yerine öğrenci yetiştirmeye adamış bir âlimdi. Muhtemelen onun yetiştirdiği kişilerden ders alarak öğrenimini tamamlayan Nesefî özellikle Hamîdüddin ed-Darîr’den çok faydalandı ve hocasının ölümüne kadar onun yanından ayrılmadı. Kerderî’nin Hâherzâde lakabıyla tanınan yeğeni Bedreddin Muhammed b. Mahmûd el-Kerderî de Nesefî’nin hocalarındandır.

671 (1273) yılında iki rakip Moğol hanının yağma ve katliamına uğrayan Buhara şehri bazı tarihçilerin belirttiğine göre yedi yıl boyunca ıssız ve harabe halinde kalmıştı. Bu dönemde Nesefî’nin nisbî bir refah ve istikrarın bulunduğu Kirman’a gittiği ve oradaki Kutbiyye-Sultâniyye Medresesi’nde uzun süre ders verdiği görülmektedir. Nesefî’nin Kirman’da ne kadar kaldığı, oradan ne zaman ayrıldığı ve bu sırada tekrar Orta Asya’ya dönüp dönmediği bilinmemekte, ancak Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî’nin düştüğü bir kayıttan onun 689 (1290) yılında hâlâ Kirman’daki medresede ders verdiği anlaşılmaktadır. Kaynaklar Nesefî’nin bundan sonraki hayatı Hakkında bilgi ihtiva etmemekte, sadece 710’da (1310) Bağdat’a geldiğini, aynı yıl Bağdat’tan memleketine dönerken Hûzistan eyaletinin Îzec (bugünkü Mâlülemîr) şehrinde vefat ettiğini ve oraya defnedildiğini kaydetmektedir. Kureşî ölüm tarihini 701 (1301), Kâtib Çelebi 711 (1311) olarak verirse de kaynakların büyük çoğunluğu 710 (1310) yılında müttefiktir. Uzun yıllar medresede hocalık yapmasına rağmen kaynaklarda Nesefî’nin yetiştirdiği öğrencilerden sadece üçünün adı zikredilmektedir. Bunlardan Hüsâmüddin es-Sığnaki genç yaşta Nesefî’den icâzet almış, Mecma’u’l-bahreyn yazarı Muzafferüddin İbnü’s-Sââtî 683’te (1284) Kirman’da Nesefî’den Kenzü’d-deka’ik’i okumuştur. Bir diğer öğrencisinin adı Sa‘dü’l-mille ve’d-dîn Mahmûd b. Ahmed olarak verilmektedir (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 259a-260b).

Nesefî temel İslâm ilimlerinin hemen her dalında eser vermiş ve bunların bir kısmı Hanefî mezhebi çevrelerinde çok etkili olmuştur. Onun bu başarısının temelinde, olgunluk dönemini yaşayan İslâmî ilimlerin çeşitli dallarına ait bilgileri özellikle medrese öğrencileri için sistematik biçimde özetlemesi yatmaktadır. Nitekim el-Menâr’ı klasik sonrası Hanefî usul edebiyatının tartışmasız en etkili eseri olup Hakkında 100’e yakın çalışma yapılmıştır. Bir diğer etkili eseri Kenzü’d-deka’ik, Hanefî fıkıh doktrininin başarılı bir özeti olup mezhep geleneğinde otorite kabul edilen belli başlı eserlerden biridir. Kelâma dair el-’Umde ile Medârikü’t-tenzîl adlı tefsiri de klasik İslâmî bilgilerin doyurucu özetleri olarak ilim çevrelerinde yaygın kabul görmüştür. Ancak Nesefî’yi sadece bir derleyici ve klasik bilgilerin sistematik sunumunu yapan bir müellif olarak görmek eksik bir değerlendirme olur. Bilhassa en fazla meşgul olduğu fürû-i fıkıh alanında bazılarına göre ictihad, bazılarına göre temyiz yetkisine sahip bir hukukçu olduğu kabul edilmektedir (Leknevî, s. 101). Nitekim Hanefî hukuk doktrinine ilişkin şerh çalışmaları sonraki hukukçuların sık sık başvurduğu kaynaklar arasında yer almaktadır. Nesefî’nin bir diğer özelliği tasavvufî yönüdür; Kureşî ondan “zâhidlerden biriydi” diye söz eder (el-Cevâhirü’l-mudıyye, II, 294). Eserlerinden bir kısmı tasavvufî yönünü yansıttığı gibi hocası Kerderî’nin mutasavvıf Faryâbî’nin öğrencisi olması (a.g.e., III, 426) ve Nesefî’nin yetiştiği dönemde tasavvufun Orta Asya’da ve özellikle Buhara’da yaygın durumda bulunması onun da bu kaynaklardan beslendiğini gösteren işaretlerdir. Hadise dair bir çalışmasına rastlanmasa da bazı kaynaklar onun bir muhaddis olduğunu belirtir (Leknevî, s. 102).

Eserleri:
A) Fürû-i Fıkıh.
1. el-Müstasfâ.

Ebü’l-Kasım Muhammed b. Yûsuf es-Semerkandî’nin el-Fıkhü’n-nâfi’ (en-Nâfi’) adlı kitabının şerhi olup Nesefî dîbâcede eserini, hocaları Kerderî ve Darîr’in derslerinde aldığı notlara daha önce yazılmış geniş eserlerden alınan bilgileri ekleyerek oluşturduğunu, ferâğ kaydında da “allâme” ifadesiyle Kerderî’yi, “şeyh” veya “üstat” tabiriyle Hamîdüddin ed-Darîr’i ve el-Mebsût ifadesiyle Serahsî’nin meşhur eserini kastettiğini belirtmektedir. Bu kitabı günümüze ulaşmayan el-Müstevfâ adlı (Süleymaniye Ktp., Turhan Vâlide Sultan, nr. 156’da bu isimle kaydedilen eser el-Müstasfâ’nın bir başka nüshasıdır) daha geniş bir eserinden özetlediğini ve ona el-Müstasfâ mine’l-Müstevfâ adını verdiğini yine ferâğ kaydında belirttiği dikkate alınırsa bazı kaynaklarda eserin adının el-Menâfi’ olarak verilmesinin (İbn Kutluboğa, s. 111; Temîmî, IV, 154) bir karıştırmadan kaynaklanmış olduğu söylenebilir. Kitabın birçok yazma nüshası günümüze ulaşmıştır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 1841, 1842; İstanbul Müftülüğü Ktp., nr. 391; İzmir Millî Ktp., nr. 601, 617).

2. el-Musaffâ.

Necmeddin en-Nesefî’nin el-Manzûmetü’n-Nesefiyye adıyla meşhur olan fıkhî ihtilâflara dair eserinin şerhidir. Müellifin belirttiğine göre çalışmasına el-Müstasfâ’yı bitirdikten sonra başlamış ve 20 Şâban 670’te (22 Mart 1272) yazımını tamamlamıştır. Kâtib Çelebi, bu eserin el-Manzûme üzerine yine aynı müellif tarafından yazılan el-Müstasfâ adlı şerhin bir özeti olduğunu söylerse de (Keşfü’z-zunûn, II, 1867, krş. II, 1922) bu, kütüphane kayıtlarında yazarın iki eserinin adlarının birbirine karıştırılmasından kaynaklanan bir hata olmalıdır. Zira Nesefî her iki eserinin ismini el-Müstasfâ adıyla bizzat kendisi kaydetmiştir ve el-Manzûme şerhi olup kütüphanelerde kayıtlı olanlar el-Musaffâ adlı eserin aynıdır. el-Musaffâ’nın kütüphanelerde pek çok nüshası vardır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 746; Damad İbrâhim Paşa, nr. 570, 571; Lâleli, nr. 1045).

3. el-Vâfî.

Hanefî fürû doktrininin orta ölçekte bir özeti olup eserde Şâfiî ve Mâlikîler’in görüşlerine de yer verilmiş ve bu görüşlerin sahipleri sembollerle tanımlanmıştır (bazı nüshaları: İÜ Ktp., AY, nr. 1338; Beyazıt Devlet Ktp., nr. 2132; Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2207, 2208).

4. Kenzü’d-deka’ik.

Hanefî doktrininin temel metinlerinden biri olup el-Vâfî’nin özetidir (eserin müstakil ve şerhleriyle birlikte birçok baskısı yapılmıştır).

5. el-Kâfî fî Şerhi’l-Vâfî.

Hem dîbâcede hem ferâğ kaydında belirtildiğine göre el-Hidâye’nin eksik ve muğlak bıraktığı yönleri tamamlamak amacıyla el-Câmi’u’l-kebîr, ez-Ziyâdât, Nazmü’l-hilâfiyât, el-Mebsût (el-Asl) yanında bazı vâkıât ve fetâvâ kitaplarından yararlanılarak telif edilmiştir. 12 Ramazan 684 (11 Kasım 1285) tarihinde tamamlanan eserin çok tutulduğunun bir göstergesi kütüphanelerde yüzlerce nüshasının mevcut olmasıdır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 1849, 1850, 1852, 1853).

B) Usûl-i Fıkıh.

1. Menârü’l-envâr.

Nesefî, Hanefî fıkıh usulü tarihinde üzerinde en fazla çalışma yapılan bu metni Pezdevî ile Serahsî’nin eserinden özetlediğini ve tertibinde Pezdevî’nin tarzına bağlı kaldığını belirtir (kitabın çeşitli baskıları yapılmıştır: Delhi 1287; Bulak 1298; İstanbul 1315, 1326).

2. el-Münevvir fî Şerhi’l-Menâr.

Kaynaklarda belirtildiğine göre müellif el-Menâr üzerine biri kısa, biri uzun olmak üzere iki şerh kaleme almıştır. Brockelmann’ın kaydettiği tek nüsha yanında (GAL, II, 250) bu kısa şerhin Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi’nde kayıtlı bir nüshası daha vardır (nr. 1593).

3. Keşfü’l-esrâr fî Şerhi Menâri’l-envâr.

el-Menâr’ın geniş şerhi olan eser “musannifin şerhi” olarak yaygın kabul görmüş ve birçok defa yayımlanmıştır (Bulak 1316; Beyrut 1396).

4. Şerhu’l-Müntehab fî usûli’l-mezheb.

Ahsîkesî’nin fıkıh usulüne dair muhtasar eseri üzerine yapılan bu şerh, Salim Öğüt tarafından Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi’nde doktora tezi olarak neşre hazırlandıktan sonra yayımlanmıştır (İstanbul 2003).

C) Diğer Eserleri.

1. el-’Umde.

Ehl-i sünnet akaidinin bir özeti olup Necmeddin en-Nesefî’nin ‘Aka’id’inden büyük ölçüde etkilenmekle birlikte ondan biraz daha ayrıntılıdır. Medrese öğrencileri için giriş niteliğinde bir çalışma olan bu metni W. Cureton The Pillar of Creed adıyla İngilizce’ye çevirmiş ve Arapça’sıyla birlikte yayımlamıştır (London 1843). Ayrıca Temel Yeşilyurt tarafından tahkik edilerek Türkçe çevirisiyle birlikte basılmıştır (İslâm İnancının Ana Umdeleri [“el-Umde” Tercümesi], Malatya 2000). el-’Umde üzerine müellifin kendi şerhi yanında pek çok şerh ve bir nazım çalışması yapılmıştır (Keşfü’z-zunûn, II, 1168; Brockelmann, GAL, II, 253; Suppl., II, 268).

2. el-İ’timâd fi’l-i’tikad.

el-’Umde’nin şerhi olup 26 Cemâziyelevvel 698 (1 Mart 1299) tarihinde tamamlanan eserin pek çok nüshası mevcuttur (meselâ bk. Beyazıt Devlet Ktp., nr. 2801; Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2312, Cârullah Efendi, nr. 1164). Muhammed Yazıcı ve Temel Yeşilyurt eserle ilgili iki çalışma yapmıştır (bk. bibl.).

3. Medârikü’t-tenzîl ve haka’iku’t-te’vîl.

Müellifin olgunluk döneminde yazıldığı anlaşılan eser defalarca basılmıştır (I-IV, Kahire 1287, 1300, 1304, 1309, 1321, 1326; I-VI, İstanbul 1317). Brockelmann bu eserler dışında bazı küçük risâleleri de Nesefî adına kaydetmiştir (GAL, II, 253; Suppl., II, 268):

1. el-Le’âli’l-fâhire fî ‘ulûmi’l-âhire. Hediyyetü’l-’ârifîn’de de Nesefî’ye nisbet edilmektedir (II, 464).

2. Fezâ’ilü’l-a’mâl (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 3976; Princeton Garret Collection, nr. 922).

3. Fâ’ide mühimme li-def’i külli nâzile mülimme. Bu risâle ile Ûşî’nin Bed’ü’l-emâlî adlı eserinin şerhi olarak Brockelmann’ın kaydettiği nüshanın (Suppl., I, 764) mahiyeti ve Nesefî’ye aidiyeti araştırılmaya muhtaçtır.

Brockelmann’ın Nesefî’ye nisbet ettiği el-Kunye fi’l-fıkh (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1355; GAL, II, 252), Muhtâr ez-Zâhidî’nin Kunyetü’l-münye li-tetmîmi’l-gunye adlı eseridir. Yine onun müellife izâfe ettiği Mi’yârü’n-nazar ‘alâ mezhebi Ebî Hanîfe fî âdâbi’l-bahs ve’l-usûl (Köprülü Ktp., nr. 530) Burhâneddin b. Abdülazîz en-Nesefî’nin eseri olup yazarın ismi kitabın dîbâcesinde verilmiştir (Şeşen, I, 264). Bazı kayıtlarda Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcut iki eserin (Fâtih, nr. 1363, Cârullah Efendi, nr. 527) Nesefî’nin İbnü’l-Hâcib’in el-Muhtasar’ına yazdığı şerhin yazmaları olarak gösterilmesi (Yeşilyurt, s. 48) doğru değildir. Birinci eser Nesefî’nin Ahsîkesî’nin el-Müntehab’ına yazdığı şerhtir; ikincisi ise aynı esere Nesefî’nin öğrencisi Sığnaki nin şerhidir.