Hit (1460) Y-2277

Abdurrahman Bedevi

Künyesi : Lakabı :
Tabakası : 19.Yüzyıl E-Posta :
D.Yeri : Mısır D.Tarihi : 1917
Görevi : Öğretim Üyesi Uzm.Alanı : İslam Felsefesi,İslâmi Bilimler Araştırmacısı
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Arabça, Fransızca Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : /2008-02-18 Güncelleyen : /0000-00-00

Abdurrahman Bedevi

İslam felsefesi konusunda uzman. Kahire, Trablusgarp, Tahran ve Kuveyt Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalıştı.
1985 de Paris'e yerleşti. Üniversite'de derslere girdi. İslam Felsefesi, İslam Tarihi ve Siyerle ilgili 30 a yakın eseri var.
"Başka birini tanıyabilmek için önce O'nun düşüncesini doğru olarak bilmek ve onun düşüncelerine sempatiyle bakmak gerekir. Avrupa'nın önce İslamı olduğu biçimiyle anlaması, sonra onu yargılaması gerekir. Ne yazık ki olay böyle gelişmemiştir. Önce İslam üzerine hiç bir şey bilinmeden saldırıya başlanmıştır; sonra 19.yy.ın başında Islam dini, tarihi, Hz.Muhammed'in hayatı üzerine derin ve enaz çok nesnel incelemeler yapılmaya başlandı. Sonra bu akımlar bir buçuk yy. boyunca gelişti. Geçen yy.ın başlarında, Silvester de Sasi sayesinde İslam incelemeleri az çok bilimsel olarak Fransa'da başladı. Bu konuya katkıları olan başkaları da vardır, ama bunların hiç biri O'nun kadar önemli değildir. Ayrıca 19.yy.da İslam'ı anlamak için, hatta Müslümanlar arasında bile, oldukça belirgin bir eğilim ortaya çıktı. Ama bu adımlar ancak 20.yy.ın ilk yarısında atılabildi. Ve bu da Fransada Louis Massignon ve bu yönde görevlerini yapan başka İngiliz bilginleri sayesinde gerçekleşti. Yüzyılımızın ortasında, İslam üzerinde bilgi edinildi. Ayrıca yayımlanan başka kitaplarda oldu ama bunlar pek bilimsel değilleri; bunlar bazen kinle yazılmış yerhilerdi, bazen de bu dine hak ettiği yeri vermeyen yergilerdi. Ama bu yy.ın 2. yarısından bu yana sayıları artan incelemeler, daha önceki incelemeler kadar değerli ve yüce bilimsel nitelikte değildi.
Günümüzde Fransa'da bu incelerde bir azalma görülmektedir. Sözgelimi Fransa'da bu incelemelerde bir azalma görülmektedir. Sözgelimi son 30 yıldır yapılan incelemeler İslam üzerine kesin ve açık bir fikir veremeyecek kadar acemice ya da eleştiriden yoksun ya da nesnel olmaktan uzak incelemelerdi. Bu nedenle ortaya çıkan bu boşluğu müslüman yazarlar yabancı bir dilde kitap yazma çabasına girişerek doldurabilirler. Zira Islamı Batı'ya tanıtmak ( hem dinsel öğreti, hem dünya anlayışı, hem de tarihsel anlayış olarak) yalnızca Avrupalı yazarlara güvenemeyiz.
Son 10 yılda Fransızcaya en az 10 Kur'an çevirisi yapıldı. Ama bunlar en çok bir yada ikisi dışında, ya birbirlerini tekrarlamaktadırlar, ya da doğru ve güvenilir iyi bir çevirinin niteliklerinden yoksundurlar. Bu nedenle, özellikle Fransız okuyucularına, İslam dininin temeli olan kutsal metin üzerine çok daha doğru ve güvenilir iyi bir çevirinin niteliklerinden yoksundurlar. Bu nedenle, özellikle Fransız okuyucularına, İslam dininin temeli olan bu kutsal metin üzerine çok daha doğru ve çok daha derin bir fikir vermek için bu alanda çaba göstermek gerekmektedir. Avrupa'lı olmayanların, özellikle de müslüman olanların yaptığı incelemeler için yapılacak çok iş vardır. Bu alanda yapılacak bilimsel, bütünüyle araştırmaya dayanan incelemeler için bir çok yayın yapılmıştır ve bu yayınlar iyi yayınlardır. Bununla birlikte bu alanda çalışma yapacak Profesörleri ve bilim adamlarını hala çetin çalışmalar beklemektedir.
Şimdi bu alanda ne yapılabilir, onu görelim. Ne yazık ki yayınlar bakımından bir eksiklik bardır; zira öbür dinlerin özel yayınevlerinin bulunmasına karşın Avrupa'nın hiç bir yerinde İslam dininin bir yayınevine rastlanmamaktadır; yalnızca Fransa'da, İngiltere'de, Italya'da, Almanya'da, Ispanya'da değil, hiç bir yerde yoktur. Halbuki öbür dinler için, dinlerini tanıtmak amacıyla her yıl bazen birkaç düzineyi bile bulan sayıda kitap çıkaran yayınevleri vardır. Şu halde şu andan başlayarak girişilecek ilk çaba müslümanların parasal kaynak sağladığı, yönettiği bir yayınevi açmaktır. Ama bu konuda ne yazık ki hiç bir şey yapılmamıştır. Bu alanda bir şeyler yapabilmek için örneğin, Islam Konferansı ve özellikle de ISESKU denen organı 10 yıldır toplanmaktadır; ama bir bütçeleri olmasına karşın hiç bir şey yapılmamıştır. Dolayısıyla önce bu problemlerin ele alınması gerekir. İslam'ı gerçek yüzüyle Avrupalılara tanıtmak için ilk iş müslümanların yönettiği, parasal kaynak sağladığı kurumlar, yayınevleri kurmak gerekir. Bu Fransa'da ya da Avrupa'nın herhangi bir kentinde ve Amerika'nın bir kentinde olabilir. Işte gerçekleştirilmesi gereken ilk görev budur.
Şimdi bana Islam'ın hangi imgesini yansıtmalıyız diye sorabilirsiniz? Ama bu durumda iki şeyi ayırt etmek gerekir. Dünkü haliyle Islam ve Islamın bugünkü forumu. Müslüman uygarlığı, bütün insanlığın en yüksek uygarlıklarından biriydi. Bütün insanlık tarihinde, ahlak olarak, zenginlik olarak dünyanın üçüncü, hatta ikinci büyük uygarlığı olduğuna kesinlikle sizi temin edebilirim. Yayılma alanı olarak da en geniş alana yayılmıştır. Çünkü Avrupa'nın bir bölümüne Afrika'nın yarısından çoğuna ve Çin dışında hemen hemen bütün Asya'ya yayılmaktadır. Bu nedenle müslüman uygarlığı birçok açıdan insanın evrimine katkıda bulunmuştur.
Yalnızca edebiyat açısından değil, özellikle bilimsel açıdan katkıları vardır. Islam felsefesinin büyük simaları, Batı felsefesini ( hatta Hristiyan felsefesini bile) yaratmak, oluşturmak için gerekli bütün olduları bu filozoflar yaratmıştır. Avrupa 13.yy.dan başlayarak önce müslüman filozofları, sonra da müslüman filozof aracılığıyla Yunan filozoflarını tanıdı. Ve Avrupa felsefesinin 13.yy.da başlayan rönesansını da Avrupa Ibn Rüşd gibi Arap yorumcular; Ibn Sina, Farabi gibi derlemecilere ve aynı zamanda, belki de özellikle, 12.yy.dan başlayarak Latince'den çevrilen Aristoteles'e borçludur.
İşte bu dönemden başlayarak Avrupa uyandı ve ilk defa olarak kesin felsefi akıl yürütmeyi başlattı. Bilim açısından katkılar çok daha geniştir. Sözgelimi, fizik ve optik açısından Hasanu'l-Heysem, özellikle büyük hekim Zekeriya Razi'nin, Ibn Sina'nın, Ebu'l-Kasım ez-Zahram'ın ve başka birçok bilginin çalışmaları Avrupa tıbbını oluşturdu. Ibn Sina'nın kitabı 17.yy.a kadar Avrupa'da ders kitabı olarak okutuldu. Ayrıca başka eserler de (Cerrahi gibi) modern tıbbın gelişmesine katkıda bulundu. Arap tıbbı 17.yy.a kadar Italya'daki Salerno, Fransa'daki Monpoliye Üniversiteleri'nde ve Avrupa'nın başka yerlerinde Üniversitelerde tıp viliminin gelişmesine katkıda bulundu. Bilimin öbür bölümlerinde sözgelimi Kimya'da Cabir Hayyan'ın kimyası. Tıp açısından Razi'nin, Ibn Sina'nın eserleri deb vir adımdı ve insan vucudundaki kan dolaşımını bulan Ibn Nagız gibi bazı bilim adamlarının eserleri. Optikte Ebu'l-Hasan el-Heysem'in çalışmaları. Bu evrim için çok büyük önem taşıyordu. Ama bütün bunlar geçmiştir.
Islam uygarlığı 10.yy.la, Hinfistan'da 17.yy.a kadar çok görkemli bir uygarlıktı. Ama asıl önemli olan hep önde olmaktır ve bugünkü yerimizi görmektir. Islam konusunda iyi bir izlenim yaratmak ve daha önceki gelişmişlik aşamasına yenideb ulaşmak için yapılması gerekli olan her şeyi yapma görevi bugünkü müslüman ülkelere düşmektedir. Sanıyorum müslüman dünyasının her çeşit evrimi, her çeşit rönesansı için anahtar görevi yapan üç anlayış vardır. Bunlardan birincisi özgürlüktür. Ama her yönden, siyasal, iktisadi, entellektüel gibi her alanda özgürlük. 2.si, amlayış ve slogan olarak gelişmeyi seçmek. Hep ileri gitmek, yalnızca geçmişle öğübmekle yetinmemek, çünkü uygarlıklar için en zararlı şey sürekli geriye bakmaktır. hep ileriye bakmak gerekir. 3. anlayış bilimdir. Bilim dediğimde bütün biçimleriyle bilimin tamamını belirtmek istiyorum: Hem insan bilimleri, hem fiziksel ve doğal bilimler, hem tıp ve gökbilim ve bunların zorunlu sonucu olan teknoloji. Işte Islam dinini bu üç biçimiyle tanaıtmak gerekir. Yani özgürlük , gelişme ve bilimsel çaba. Bu üç kavramla Islam dininin yeni bir rönesansından söz edilebilir ve Islam dinine eskiden olduğu gibi güzel bir görünüm kazandırılabilir."