Yazar Adı : | İlim Dalı : Kelam |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2012-05-08 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Ehli Sünnet Ve'l-Cemaat'a Göre İmam
İmam, İslâm devletinin en yüksek organıdır. Tabii olarak bu imamın da belli başlı şartlan hâiz olması gerekir. Seçilirken o şartlar gözönünde bulundurulur. Bu şartların önemi, işgal edeceği makamı, yüklendiği büyük mesuliyeti ve bu ağır emaneti taşımaya yeterli olmasının önemi dolayısıyladır.İslâm devletinin başkanlığını üzerine alması istenen kimse hakkında ulemânın öne sürdüğü bu şartları, ümmete saygı duyarak seçim esnasında gözetmek vâcibdir. Ancak bu şartların kendisinde gerçekleştiği kimseye ümmet işlerini bırakmak vâcib olur.Bu şartlar seçim esnasında yok olursa, ümmet, istila, zorla ele geçirme gibi seçimsiz bir duruma mecbur bırakılır ve böylece emirlik, imamet şartlarını tamamlamayan ve uygun olmayana geçerse işte böylesi durumlarda bu şartların bütünü şart değildir. Çünkü bu büyük bir fitneye sebep olur. Ümmet ise bu fitneden uzaktır. Çünkü o zaman müslümanların maslahatı bunu gerektirmektedir. "İki zarardan daha hafif olanı işlenir." kaidesince, vaziyetin değişmesine kadar, şartları tamamıyla yerine getirebilmek için münasib vaktin gelmesine kadar bu şartların bazısına müsamaha edilir.Netice olarak zorbalıkla gelen idarecide şartların bazısının kaybolması ona karşı çıkışın, hurucun, mâsiyetin dışında itaatsizliğin câizliğini gerektirmez.Bu şartlardan bir kısmı küçük olsun, büyük olsun her idarecide bulunması gereken şartlardır, bir kısmı da, - emire'1-mü'minin imameti uzmâya hasdır. Ehl-i hal ve'1-akdm şartlarıyla ilgili hadis-i şerif geçti. Özellikle diğer şartlara ek olarak imamda bulunması vâcib olan şartlardır. O şartların bir kısmı kemal şartı, bir kısmı da mutlaka bulunması gerekli olan sıhhat şartıdır. Bu durum, her şartla ilgili hadis geçtikçe ortaya çıkacaktır.Şimdi bu şartları arzedeceğiz. Bu konudaki ulemânın fikirlerini, şart koşulan delilleri ve muhtelif şartlardaki tercih edilen görüşü açıklayacağız.
a) Âyeti kerime;Mü'minlere karşı kafirlere asla yol vermeyecektir." (Nisa, 141) Yani dünyada müslümanlar küfrün hâkimiyetine rızâ[1][519] göstermeyecek demektir. Şu bir gerçektir ki, velâyet-i uzmâ (en büyük idarecilik), idare edilen halk üzerinde hakimiyet kurmanın en kuvvetlisi ve hakim olma yolunun en büyüğüdür.
b) Kâfirleri idareci ve dost edinmekten nehye delalet eden ayetler:Ey iman edenler! yahudileri ve hristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden onları kim dost edinirse o onlardandır." (Maide 51)"Ey iman edenler! mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyiniz! Allah'a, aleyhinizde olacak açık bir delil vermek mi istiyorsunuz?" (Nisa, 144)"Müminler, mü'minleri bırakıp kâfirleri dostlar edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allah'tan hiçbir şey (hiçbir yardım) yoktur. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) sakınmanız (gereken durumlar) başka." (Ali İmran, 28)Diğer kâfirleri dost edinmekten nehiyle ilgili ayetler:[2][520]Onları dost edinmek, nehyedilen idareci edinmenin bir çeşitidir. işte bundan dolayı onları, müslümanların işlerinden herhangi bir şeye idareci kılmak caiz değildir. Bu konuda İbn Kayyım'ın sözü daha önce geçti.
c) İmam'da İslâm şartının bulunması gerektiğine dair deliller: Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz. Rasûlüne ve sizden olan ulu'l-emr'e itaat ediniz.." (Nisa, 59)Ayetteki "sizden olan" sözü idarecinin müslümanlardan olmasını şart koştuğuna dair açık bir nassdır.Prof. Dr. Mahmud el-Hâlidî şöyle diyor:Ulu'1-emr" kelimesi ancak ve ancak müslümanlardan olmaları gerektiğini ifade eden kelime ile birlikte ifade edilmiştir. İşte bu durum emir sahibinin (veliyyü'1-emr) müslüman olmasının şart oluşuna delil olmaktadır[3][521]Şu bir gerçek ki kafire hiçbir şeyde itaat asla vâcib olmaz, tam aksine onunla harbetmek ve savaşmak, Kur'an'ın nassıyla[4][522] vâcib olmuştur. Ya müslüman olacak, ya teslim olacak veya cizye ehlinden olup cizye verecek.
d) Hadislerden deliller: Müminlerin annesi (r.a.)'nin, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den rivayet ettiği şu hadis-i şerifte: "Biz hiçbir müşrikten yardım istemeyiz. [5][523]Başka bir rivayette: "..Öyle ise dön! Ben asla bir müşrikten yardım alamam[6][524]buyurmaktadır. Bu sözü, Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü arkadan gelip beraberinde müşrik olarak gazada bulunmayı isteyene söylemişti.Bazı işlerde kâfirden yardım istemekten nehiy olunca, müslü-manların işlerini düzenlemede ve idareyi onlara bırakmada nasıl onlardan yardım istenir! Müslümaların halifeleri işte bu emre tutundu-lar ve uydular. Mesela Hz. Ömer (r.a.), Ebû Musa el-Eş'ari'ye Hristi-yan katip edinmesinden dolayı kızmıştı.Abdullah b. Ahmed demiştir ki, bize babam bahsetti, bize Veki' bahsetti, bize İsrail, Semmak b. Harb'den, o da Iyad el-Eş'ari'den, o da Ebû Musa (r.a.)'dan bahsetmiş ve şöyle demiştir: Hz. Ömer (r.a.)'e: Benim bir hıristiyan kâtibim var, dedim. O da:Sana ne oldu ki? Allah canım alsın. Allah'ın şöyle buyurduğunu işitmedin mi?: "Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanlan dostlaredinmeyin! Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse oda onlardandır..." (Maide, 51) Hanif olanı (katip) edinirsin, dedi. Ravi diyor ki: Ebû Musa: "Ey mü'minlerin emiri! Kâtipliği bana, dini kendisine" dedim. Hz. Ömer (r.a.) ise: "Allah'ın kendilerini alçalttığı kimselere ikram edemem, Allah'ın zelil kıldığım aziz kıla-mam, Allah'ın uzaklaştırdığını yaklaştıramam."[7][525]dedi. Yine Hz. Ömer:"Onlara emniyet etmeyin, Allah onlara hâindir, diyor. Onları yaklaştırmayın, Allah onları uzaklaştırmıştır, onlara izzet vermeyin, aziz kılmayın, Allah onları zelil kılmıştır[8][526] diyor.Bu ümmet arasında Ömer b. Abdilaziz, Mansur, Harun Reşid, Mehdi, Mütevekkil, Muktedir ve diğerleri gibi güzel övgüleri bulunan halifeler bu yol, bu prensip üzere yürüdüler.[9][527]
e) Buna dair İcma: Müslümanların işlerini düzenlemede kâfirleri idareci kılmanın caiz olmadığında müslümanlar icmâ etmişlerdir. Zira hiçbir kâfirin Müslümanın üzerinde idarecilik hakkı yoktur. Bu icmâyı ulemâdan çok kimse nakletmiştir. İbnü'l-Münzir de onlardandır. O şöyle diyor: "Ehl-i ilim vasfını kazanan herkes, kâfirin hiçbir müslüman üzerinde idarecilik hakkının olmadığında icmâ etmişlerdir. [10][528] Kadı İyâz: "Ulemâ, imametin kâfir için geçerli olamayacağı üzerinde icmâ etmişlerdir. Şayet onlarda küfür ortaya çıkarsa azledilir. Yine şöyle diyor: Şayet namaz kılmayı, namaza çağırmayı terketse aynı şekilde yine azledilir, [11][529] diyor.Buna göre imametin, kâfire veya dinden dönen (mürted) kafire akdedilmesi caiz değildir. Çünkü İslâmi devletin hâkimiyetinin manası; İslâmi çizgiyi kabullenip ayrılmaması, hayatını, Öğrendiklerine uygun bir şekilde sürdürmesi, yaşayıp tatbik etmesidir. Bu İslâmi prensip, İslâmi çizgi ve İslâmi metodu tatbik, ancak bu yolu açana tam bir teslimiyetle ve dostlukla takib eden insanlardan tasavvur olunur.Galil 8/256.Üstad Muhammed Esed şöyle diyor:Bizim kesinlikle gerçeklere gözümüzü kapamamamız gerekir. Ne kadar nezih, muhlis, vefalı, memleketini seven, kendisini vatanının hizmetine bütün gönlüyle adamış olsa bile müslümanın dışında hiç bir şahsa bu işi vermemeliyiz. Biz İslâm ideolojisinin hedefinin gerçekleşmesi için müslümandan başka hiçbir şahsa idareciliği bırakamayız. Onların bu derece nezih, samimi, memleketini seven, kendisini feda eden kimse olmaları sırf nefsi sebeplerden kaynaklanmaktadır. Biz bunları görmezlikten gelemeyiz. Hem İslâmi hedeflerin gerçekleşmesini kâfirden istememizin insaflılık olmayacağı görüşündeyim.[12][530]
İkinci Şart: Buluğ çağına girmiş olması.
Büyük veya küçük İslâmi her idarecilik hakkında lazım olan a-çık şartlardandır. İşte bundan dolayı küçüğün imameti gerçekleşmez. Çünkü onun işlerinde ona sahiplik eden, vekâlet eden, kendisinin dışında olan kimsedir. Bu durumda olan kimsenin ümmetin işlerine nasıl nezaret etmesi caiz olur ki? İşte ayet-i kerime:
"Allah'ın, sizi başına diktiği mallarımızı aklı ermezlere vermeyin, o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin."Buradaki sefihlerden maksad "küçükler ve kadınlardır.[13][531] Se-fihlikte, kadınların sefihliği erkeklerden daha fazladır. Yoksa sadece serinlik kadınlara has değildir. Kadınlardan öyleleri vardır ki erkeklerden çok üstündür. Bu mutlak manada kadın erkekten üstün, erkek de kadından üstün demek değildir, bunlar izafi şeylerdir. Bazı konularda kadınlar kadmlıklarıyla üstündürler erkekler de erkeklik-leriyle üstündür. Bu da yine galibidir. Onlara mallarım vermekten nehyolunursak, ki ohlar tasarrufu iyi yapamazlar, Müslümanların işlerini yürütmeyi elbette onlara bırakmamamız gerekir. Hem zaten küçük çocuk mükellef değildir. Delil ise şu hadis-i şeriftir: "Hz. Ali b. Ebi Talib (r.a.)'den rivayet edilmiştir. "Kalem üç kimseden kaldırılmıştır: Akıllanmcaya kadar deliden, erginlik çağına ulaşıncaya kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan.[14][532] Kalemi kaldırılan kimsenin işlerdeki tasarrufu sahih değildir. Çünkü şer'an mükellef değildir.Kendi nefsine ait işlerde de tasarrufa malik olmaması devam etmekte, öyle ise çocuğun müslümanların bütün işlerinde tasarrufa sahib olması şer'an caiz olmaz. Kendi nefsinin işini üzerine alamayan müslümanların işlerini hiç üzerine alamaz.Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, çocuğun emirliğinden sığınmaya dair bir hadisi vardır. Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:Yetmişin başından ve çocukların emirliğinden Allah'a sığının!"[15][533]* Hicri 70'in başında meydana gelecek fitneden veya Hz. Peygamber (s a v.)'in vefatından sonraki yetmişin başında meydana gelecek fitneden Allah'a sığının demektir. Mirkatu'l-Mefâtih Şerhu Mişkati'l-Mesabih. Aliyyü'l-Kari 7/290. (müt.)İbni Hazm diyor ki: "Ehl-i kıble fırkalarından hiçbir kimse kadının imameti ile baliğ olmayan çocuğun imametine cevaz vermemektedir. Ancak Şiîler çocuğun imamlığına cevaz vermektedirler.[16][534]
Hâriciler de aynı görüştedirler. Özellikle ileride geleceği gibi onların Şebibiyye kolu da aynı anlayıştadır.
Bu da gerekliliği aşikâr olan şartlardandır. Delilik veya başka bir sebeple aklını kaybedenin idareciliği gerçekleşmez. "Çünkü akıl tedbirin âletidir. Akıl giderse işlerin düzgün yürütülmesi (tedbir) de gider.[17][535]Çünkü aklı giden, kendi işlerini evirip çeviren başka bir kimseye muhtaç olur. Böyle olan kimseye müslümanların yönetimi nasıl bırakılır, havale edilir?Çocuk, çocukluğu sebebiyle bu makamdan mahrum olunca, deli olan ise daha ziyade mahrum olur. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadisini az önce gördük: "Kalem üç kimseden kaldırıldı. Onlardan "iyi oluncaya kadar deli" diye zikredilmişti.Gazali, çocuk ile delinin imametinin caiz olmadığına delil getirerek şunu söylemiştir: "İkincisi: Akıldır. Delinin imameti gerçekleşmez. Çünkü mükellefiyet, işin Özü ve eksenidir.[18][536]Âlimler aklın gitmesini çeşitli kısımlara ayırmışlardır:
1- Aklını geçici olarak kaybetmesi, baygınlık gibi. Ebû Ya'lâ şöyle diyor: "Bu durum imamet akdine mani olmaz. Çünkü devam etmez, süresi az bir hastalıktır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) de hastalığında baygınlık geçirmişti.[19][537]
2- İyi olması umulmayan, kendisinden ayrılmayan, delilik gibi. Bu üç kısımdır:
a) Tam bir akıl hastalığıdır ki kurtulması imkansızdır. Bu, hem imam olmaya mani hem de imamlık anında olursa, imamlığın devamına manidir. İmam iken delilik ortaya çıksa imameti iptal eder. Çünkü delilik idareciliğin maksadına engeldir.
b) Zamanın çoğunda deli olan. Hastalık devam ediyor demektir. Hilâfete ve hilâfetin devamına engeldir.
c) Akıllılık hali delilik halinden fazla ise bu durum halife olmaya mani [20][538] ama halifeliğini devamına mani değildir. Mani olmasıyla devam etmesi arasında ihtilaf edilmiştir.Sırf akıllı olmak devlet başkanlığına kâfi değildir. Zekâsı ve aklı en yüksek seviyede olmalı, ümmetin işlerini düşünen, ümmete uygun faydaları ortaya koyacak seviyede olmalıdır.
Bu şart da imamet hakkında zaruri şartlardandır. Çünkü köle hiçbir hususda tasarruf hakkına sahip değildir. Ancak efendisinin izniyle hareket eder. Kendi nefsine bile idareciliği yoktur, başkası üzerinde idareciliği nasıl olabilir ki?Gazali bu şartı şu sözüyle delillendiriyor:"Kölenin imameti gerçekleşmez. İmamet makamı, halkın işlerinde bütün vakitlerini harcamayı gerektirir. Emir altında çalışan bir kölenin imameti nasıl ortaya çıkabilir? Kölenin Kureyşi olmasına gelince böyle bir durum köle hakkında tasavvur bile olunmaz.[21][539]İbni Battal, el-Mehleb'den buna dair icmâ nakletmekte ve şöyle söylemektedir:"Bu ümmet, imametin köleler hakkında caiz olmadığında icmâ etmiştir.[22][540]eş-Şenkıtî de şöyle söylüyor:"Ulemâ arasında bu konuda hiçbir ihtilâf yoktur.