Hit (3619) M-1776

Toplumsal Birlikte Tekkelerin Rolü

Yazar Adı : İlim Dalı : Tekke-Dergah
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-10 Güncelleyen : /0000-00-00

Toplumsal Birlikte Tekkelerin Rolü

“Hayatın kavranması, sosyal münasebetlerin ayarlanması, güzel sanatların toplum içindeki terbiye ve âdâbı çeşitli ruh ve beden egzersizlerinden faydalanılarak insan iradesine yerleştirilmesi tekkelerin görevleri arasındadır.”

"Tekke; devrin mektebi, hastanesi ve spor yurdudur. Moral kaynağıdır, dinlenme kampıdır. Tekke şehirlerin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ocağıdır, fikir ve kültür merkezidir."
Toplumsal birlik ve kaynaşmayı sağlamada tekkelerin önemli hizmetleri vardır. Fikri ve zikri ne olursa olsun herkese kapısını ve gönlünü açan sufiler bu yolla toplumdaki sevgi ve huzurun yaygınlaşmasını sağlamışlardır.


Tekkeler, fikir hayatındaki değişik görüşlere saygı açısından da büyük ve önemli hizmetler görmüşlerdir. Fikirleri ayrı, mezhepleri değişik olan kimseler arasındaki kavgalara her toplumda rastlamak mümkündür. Zaman zaman İslâm cemiyetinde de bu tip kavga ve sürtüşmeler meydana gelmiştir.


Tekke ise her düşünceden olan kimseye kapılarını ardına kadar açmıştır. Mezhebi, meşrebi, dini ve siyasi görüşü tamamen değişik Müslümanları kabul etmiştir. Mürid Maturidi’dir, Şafii’dir, Eş'ari’dir, Caferi’dir, Mutezili’dir, Hanefi’dir. Fakat hepsi aynı şeyhe bağlıdır. Aynı silsile ile Hz. Peygamber'e ulaşmaktadır. Hatta aynı yerde yatıp kalkmaktadır.


Tarikatlar mezhepleri ayrı ayrı olan insanları birleştirip bütünleştirirken, mezhepler de tarikatları ayrı ayrı olan Müslümanları bir fikri çatı altında toplamakta, böylece İslâm toplumu çok yönlü bir bağlanma ile birbirlerine kenetli bir kitle haline gelmektedir.1


Hayatın kavranması, sosyal münasebetlerin ayarlanması, güzel sanatların toplum içindeki terbiye ve âdâbı çeşitli ruh ve beden egzersizlerinden faydalanılarak insan iradesine yerleştirilmesi tekkelerin görevleri arasındadır. Dünyanın şaşaasından ve gürültüsünden uzak, kendisiyle, kendi ruhu ve ıstırabıyla başbaşa kalarak çile doldurmak, ruhu olgunlaştırarak, her halini ibadet rengi ve neşvesine boyamak da yine tekkeler kanalıyla meydana getirilmiştir.2


Halk ile münasebetlerinde dikkatimizi çeken örnek şeyhlerden biri on sekizinci yüzyıl şeyhlerinden Mustafa Nesîb Efendi'dir. O, tarikatın usûl ve erkanını titizlikle uygulamış ve 'Gönül kalsın yol kalmasın' sözünü kendisi de düstur edinmiştir. Riyâzât ve mücahedeye büyük bir önem vermiş hatta çoğu zaman taç ve hırka giymemiştir. Ramazan aylarında her akşam 80-100 kişiye iftar vermiştir ve ayrıca davetlere icabet etmiştir.3


Bu tür tekkelerden biri de Celvetî şeyhlerinden Erzincanlı Mustafa Efendi (ö.1167/1754) ile Mehmed Said Efendi'nin (ö.1125/1810) vazife yaptıkları Şeyh Camii Tekkesidir. Bu tekkenin müdâvimlerinin çoğu 'kalem efendisi' denilen memurlardır.


Halkın yanı sıra devletin her kademesinde vazife yapanlar da tekkelere devam etmekteydi. Bunların bir kısmı tekkelere müntesip olabileceği gibi, belki birçoğu da dini bilgilerini artırmak, manevi duygularını geliştirmek için şeyhlerinin sohbetlerine devam etmiştir.4


Bunların bir örneği, Kandil ve Arefe gibi mübarek günlerde kadem-i şerifin bizzat şeyh tarafından ziyaret ettirilmesinin şart-ı vâkıf olduğu Kadem-i Şerif Tekkesi'dir. Özellikle, Perşembe günleri Bab-ı Âli tatil olduğundan sadrazam ve devletin ileri gelenleri tekkeye gelirler, icra olunan ayini seyrettikten sonra Muhammed Ziyad Efendi'nin sohbetini dinlerlerdi.


1225-30/1810-1814 tarihlerinde İstanbul-Yüksek Kaldırımlar'da, Fenâyi adıyla bilinen bölgede Elvan Efendi isminde bir şeyh meşhur olmuştu.


O dönemde gazeteler olmadığından halk arasında bir şey yaygınlaştırmak veya haber yaymak amacıyla türkü çıkarılmakta, halk arasında kısa zamanda yaygınlaşan türkü ile herkes olay hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Şeyh Elvan Efendi hakkında şu türkü söylenmektedir.

Tekkesi var hâne, hâne,
Beyleri var dâne, dâne,
Şeyhler içinde bir dâne

Yanağı gül, saçı sümbül,
Âşıklardan alma gönül,

Kudûmün canlara minnet,
Mahzar-ı güle eyle himmet,
Kemer bendin kuşanırken,
Eder âşıkların hizmet,

Yanağı gül, saçı sünbül,
Âşıklardan alma gönül

Bende oldum sen cânâne,
Aşkınla oldum divâne,
Şerbet-i vaslın içenler,
Boyandı renk-i Elvâne,

Yanağı gül, saçı sünbül,
Âşıklardan alma gönül".

Halk arasında şöhreti oldukça yaygınlaşmış, geleni gideni, ziyaretçileri çoğalmış ki, tekke küçük gelmeye başlamıştır. Şeyh Efendi ricâl-i devletten birisine "Efendim, dergâh züvvâra ve muhibbâna dar geliyor, himmet etseniz de tevsi' edilse" deyince "Efendim sabrediniz bir iki seneden sonra geniş bile gelir" cevabını almıştı. Sonradan her nedense Şeyh Efendi Bursa'ya sürülmüş, tekkesi harâp olmuştur. Bir müddet sonra Elvan Efendi İstanbul'a dönmüşse de, artık eski muhibbân ve ziyaretçileri gelmemiştir. Sahte teveccühten bunalan şeyhlerin, bazen etrafına sert ve kırıcı davrandığı da görülmektedir.


Tekkelerin Fakir ve Yoksul Kesimlerin İhtiyaçlarını Karşılamaya Özen Göstermesi
Özellikle fakir halkla ilgilenerek onların problemlerini çözmeye çalışan, gerektiğinde köylerde bulunan ihtiyaç sahiplerinin ayağına giden meşâyih dahi olmuştur. Niyâzî Mısrî, Bursa'da iken fakir halkla ilgilenir ve onların problemlerini çözmeye uğraşırdı. Hatta bir defasında yaz mevsiminde fakir halkı ve dervişleri toplamış, birlikte Uludağ'ın eteklerinde bulunan köyleri ziyaret ederek, Seyyid Nasıruddin adında bir şeyhin türbesi etrafında toplanmışlar. Sonra oraya kendisini ziyarete gelen köylülerle birlikte, Uludağ'ın tepesine çıkıp, çadır kurulmuş, yemekler pişirilmiştir. Sevenleri ve müridleriyle birlikte burada bir müddet kalmışlardır. 5


Kimi tekkelerde yemek pişirilmesi için vakıflar tarafından özel olarak para ayrıldığı görülmektedir. Bursa, Hamam Tekke'nin gelirlerinden yıllık 500 kuruş "tabh-ı ta'am" için ayrıldığı 1076/1665 tarihli vakıf kaydından, yine başka bir kayıtta ise Şeyh Ali Zâviyesi'nde aşure pişirilmesi için yıllık 360 kuruş ayrıldığı tespit edilmektedir. Kezâ Ebû İshak Zâviyesi'nde her gün yemek pişirilerek, çevrede bulunan fakirlere dağıtılmaktadır.


Tekkelerde ihtiyaç sahipleri için karşılık beklemeden borç para verildiğini de tesbit ediyoruz. Hatta bu hususta herhangi bir din ayrımına da gidilmediğini Bursa'da olan bir uygulamadan anlıyoruz. Matyoz veled-i Setroz isimli bir gayrimüslim Bursa Mevlevîhânesi'nden kırk kuruş borç almış ve bu borçlanmada Kostantin adlı bir başka gayrimüslim de kefil olmuştur.6

Tekkelerin Konaklama Hizmetlerini Deruhte Etmesi
Tekke ve zaviyeler bazen han ve kervansaray gibi müesseselere ek bir kuruluş olarak hizmet vermişlerdir. İstanbul'da bulunan Hindîlere ait tekkeler, genelde Hint alt kıtasından gelen yolcuların zengin de olsa daha rahat hareket etmek için tercih ettikleri mekânlardır. Orta Asya'dan hac amacıyla gelen dervişler ise Üsküdar ve Eyüp Özbekler tekkesinde aylarca misafir olarak kalmakta, manen bağlı oldukları hilâfet makamını ziyaret edip halîfeyi hiç olmazsa Cuma selâmlığında gördükten sonra yollarına devam etmekteydiler. Eğer aileden birisinin rahatsızlığı ve başka bir nedenle Kâbe'ye gidilmezse, yolculuk ertesi seneki hac mevsimine kadar ertelenmekte, misafirlik de doğal olarak uzamaktaydı. Bu misafirlerden fakir olanları beyaz sarıkları, uzun hırkalarıyla sokaklarda çakı, bıçak bileyerek, tabak, çanak kenetleyerek masraflarını çıkartırlardı.7


18. asırda kurulan Buhara Tekkesi, Özbek kökenli şeyhlerin siyasi, diplomatik ve kültürel alanlarda göstermiş oldukları faaliyetlerden dolayı, Osmanlı İmparatorluğu ile Orta Asya hanlıkları arasındaki ilişkilerde önemli işler icra etmiştir. Osmanlı Sultanları,18. asır sonlarından itibaren bu tekkenin şeyhlerini, Çağatay Türkçesi bilmeleri ve ayrıca Orta Asya'yı ve bu yörenin adetlerini iyi tanımaları nedeniyle, Osmanlı Devleti ile söz konusu hanlıklar arasında olağanüstü elçi olarak görevlendirmeyi de adet haline getirmişlerdi. Buna misal olarak Şeyh Yahya'nın resmi diplomatik vazifesi zikredilebilir. Buhara Emirliği'nden İstanbul'a yolu düşen birçok önemli kişinin, tıpkı bir sefarethanede olduğu gibi burada konaklandıklarına bakılırsa, tekkenin Orta Asya açısından da aynı şekilde mühim olarak telakki edildiği söylenebilir.8


Özetle tekke; devrin mektebi, hastanesi ve spor yurdudur. Moral kaynağıdır, dinlenme kampıdır. Tekke şehirlerin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ocağıdır, fikir ve kültür merkezidir.

Dipnotlar

1- Mustafa Kara, Din hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1990, 183.
2- Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 184.
3- Ramzan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İnsan Yayınları, İstanbul 2003, 635.
4- Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 636.
5- Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf -Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVII.Yüzyıl)-, Osmanlı Araştırmaları Vakfı , İstanbul 2001, 463.
6- Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 463.
7- Hür Mahmut Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İnsan yayınları, İstanbul 2003, 86. 103.
8- Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 298.

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort