Hit (4425) M-1772

Şehir ve Tekke

Yazar Adı : İlim Dalı : Tekke-Dergah
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-10 Güncelleyen : /0000-00-00

Şehir ve Tekke

“Tekkelerin kuruluş sebeplerinin başında, aynı duygu ve düşünceyi paylaşan insanların bir arada ve bir çatı altında yaşama arzuları gelmektedir.”

Tekkeler, tasavvuf düşüncesinin, anlayış ve terbiyesinin işlendiği, derinleştirildiği ve halka takdim edildiği yerlerdir. Her tarikatın kendine has manevi terbiyeyi verebilmesi için, bir eğitim müessesesi olan tekkeye ihtiyacı vardır.


Tekkelerin kuruluş sebeplerinin başında, aynı duygu ve düşünceyi paylaşan insanların bir arada ve bir çatı altında yaşama arzuları gelmektedir. Aynı konulara ilgi duyan, aynı heyecanları yaşamaktan mutlu olan insanları aynı çatı altında doyumsuz duygularla canlı ve zinde tutmak, onları “elest bezmi”nin zenginlikleriyle baş başa bırakmak bu müessesenin temel özelliğidir. Tekkedeki insanlar sadece hemfikir değil aynı zamanda hembezm, hemdil, hemhâl, hemdert, hemdem, hembâr, hemavâz, hemdûş ve hemârâmişdir.1


Şairin;
Evvel Allah adını yâd eyleriz
Dil dil olmuş kalbi dilşâd eyleriz.
Zikr-i Hak’la nutku inşad eyleriz.
Her harab abâdı abâd eyleriz.2


dizelerinde de görüleceği üzere insan ruhuna belli bir formasyon vermek, mensuplarının zihnen, fikren, kalben, ruhen ve ahlâken olgunlaşmalarını sağlamak tekkelerin belli başlı görevlerindendir.


Bir eğitim yeri olarak dergâhlar; müridlerin ahlâken yetiştirildiği ve mürşidlerin irşad için hazırlandığı mekânlardır. Tekkelerdeki eğitim ve öğretim hizmetleri, nazarî ve amelî olmak üzere iki yolla yapılırdı. Nazarî olan eğitim daha çok mürşidlerin müridlere yaptığı nasihat, öğüt ve uyarılardan ibaretti. Amelî eğitim ise riyazet, itikaf, nafile oruç, namaz, halvet, çile, semâ ve zikirden ibaretti.3


Tekkelerde dervişin uyması gereken üç kaide vardı: Zikir, hizmet ve sohbet! Bunlar da, zamana bağlanmıştır. Dolayısıyla dervişler, bütün vakitlerini bu üç şeyle harcayıp bir lokma bir hırkayla yetinen insanlar değillerdi. Bir dervişin tekke hayatı daimî değil, geçici idi. Çok az kişi ömrünün büyük bir kısmını tekkede geçirirdi. Bunlar genellikle mücerret dervişlerdi. Hemen her sûfînin bir evi ve ailesi, geçimini temin ettiği bir işi vardı. Esasen sûfî, toplum için Allah’la beraber olan kişidir. Gayesi, fakir kalmak değil, çok kazanıp insanlık için harcamaktır. Tasavvufta fakirlik servet yoksunluğu değil Allah’a muhtaçlık hissi içinde olmaktır. Tasavvufta esas ölçü servetten, dünyadan ve maddeden kaçmak değil servet düşkünlüğü, dünyevileşme ve maddecilik hastalığından kaçınmaktır. Allah için çalışıp Allah yolunda harcamaktır.


Tekkelerin Hitap Kitlesi
Tekkelerin hitap kitlesi toplumun bütün katmanlarına yöneliktir. Kalemiye denilen bürokratik elit arasında, ilmiye denilen aydınlar arasında, seyfiye denilen askerî kesimde ve reaya denilen esnaf, çiftçi ve köylü tüm halk kesimleri arasında tekke mensuplarını görmek mümkündür.


Sultan ve reâyâ, köylü ve şehirli, zengin ve fakir, âlim ve câhil, sünnî ve alevî bütün toplumsal sınıfların buluşma noktalarında tekke ve tasavvufu görmek bir fantazi değil tarihsel bir gerçekliktir.


Günlük dilde bile tasavvuf ve tekke hayatından alınma yüzlerce deyim, tabir ve deyişin yansıması tekke ve tasavvufun halkın günlük yaşantısı ile ne kadar içice olduğunu göstermektedir. 4


Bir batılının tespitiyle, “Osmanlı döneminde tekkeler, halkın dinin tadını çıkardığı yerler halini almıştır.” 5


Tarihin her döneminde toplumları, orduları büyük olanlar değil, gönülleri büyük olanlar dönüştürmüştür. Görünen silahlarla donatılmış güçleri, hiçbir ülke sınırsız bir biçimde büyütemez. Görünmeyen silahlarla donatılmış, gönlü zengin, gönüllü güçlerin ise, bir sınırı yoktur. Toplumsal hayatta zora başvurma bir sınırdan sonra gücünü yitirir. Güzellikleri büyütenlerin önünde ise, hiçbir güç duramaz. Onların her toplumda gönüllü yardımcıları vardır.6


Tekkelerin İskân Faaliyetleri
Asya’nın içlerinden kopup gelen derviş zümreleri, “âyende ve râvende”ye hizmet vermek rolünü ifâ ettikleri gibi, göçler sonucu, Anadolu’ya ulaşan Türk unsurlarına, umrana açılan kapıları olacak yerleşik hayat tarzının yaygınlaşıp kökleşmesini de sağladılar. Göçebe Türklerin yerleşik hayata geçmesinde tekkelerin izlediği politikaları şu şekilde sıralayabiliriz:
a. Viranelik, terkedilmiş yerleri yeniden iskan etmek.
b. Kırlarda, emniyet ve konaklama görevi ifa etmek.
c. Issız ve korkulu yerlerde, özellikle hudutlarda gözetme görevi yapmak.
d. Ticaret ve seyahat yolları üzerinde gelip geçen kişi veya gruplara, Allah rızası için çeşitli kolaylıklar sağlamak.7

Tekkelerin Şehirlerde Sosyal Güvenliği Sağlaması
Çok geniş topraklara sahip olan Osmanlı Devletinin bazı bölgelerinde merkezî otoritenin pek tesirli olmaması ve uzaklığı sebebiyle yer yer isyan gruplarının ve eşkiyanın bulunması normal bir haldi. Tekke mensuplarının, insan psikolojisine hakim olduğunu, başarı ve metotlarını iyi bilen saray, böyle yerlere bir zabıta ve zabtiye kuvveti yerleştirmektense, bir tekkenin kurulmasını daha uygun ve netice bakımından daha faydalı görmüştür. Bu yolla, devletin bu tip dert ve problemleri ortadan kalkmış, muhtemel huzursuzluk ve isyanlar önlenmiş, kaba, sert, haşin insanlar, cemiyetin sakin ve efendi bir üyesi haline gelmiştir.


Niğbolu’nun Totrakan mevkiinde kurulan Yahya Bey Tekkesi’nin etrafı tamamen bu tip cahil ve kaba insanlarla dolu idi. Hatta halk arasında “o kadar da kaba değilim” anlamına “Totrakandan gelmiyorum” ifadesi meşhur olmuştu. Kaynaklarda bu durumdan şu şekilde bahsedilmektedir:
“Zikrolunan mahal ifrata mahuf (aşırı derecede korkunç) ve harami olmağın ol yerde mezkûr tekkeyi bina eyleyüp, âyende ve ravendeye, atlarına ot biçup odun getirmek için, mezkûr kâfirleri cem eyleyip teskin ettirmiş (toplanıp sakinleştirmiş) ol vakitten beri zikrolunan mahal, mezkûr bey sebebiyle müemmen (emniyetli) olup, Müslümanlar bilâ havf (korkusuzca) gelip gider olmuşlardır.” 8

Tekkelerin Gerçekleştirdiği Kültür ve Ahlak Transferi
Fert kendi dünyasından koptuğu, uzaklaştığı, bağını gevşettiği oranda toplumdan veya sosyal hayattan da kopmuş demektir. Tekke, kişiyi yaratıcısına bağlayan/bağlı olduğunu hatırlatan mekân, mürid yaratıcısının rızasını arayan kişi, mürşid ise o rızanın nerede olduğunu gösteren şahsın adıdır.9
Şehir merkezlerinde kurulan ve çeşitli tarikatlara ait olan dergâhların gördüğü önemli işlevlerden bir tanesi de kültür ve inancın, halk arasındaki birlik ve haberleşmenin sağlanması idi. Bugünün bütün yayın ve propaganda organlarının yaptığını o zaman tekkeler ve camiler yerine getirirdi. Halk bunlar yoluyla, dinini, ahlakını, edebini, sanatını, kültürünü, geçmişini sevmiş ve öğrenmiştir. Bu noktada mevlevihanelerin diğer tekkelerden daha büyük bir tesir sahası olduğu söylenebilir.10

Güzel Sanatların Geliştirilmesinde Tekkelerin Rolü
Tasavvufun insanlara kazandırmış olduğu hususlardan biri de, onları zarif, ince ruhlu, sanata meyyal bir kişiliğe büründürmesidir. Genel olarak tekkeler halk eğitimi ile birlikte dinî sınırlar içinde güzel sanatların merkezi ve koruyucusu olmuştur.


Güzel sözün, güzel sesin ve güzel çizginin –hattın- birleştiği yegâne yer tekkelerdir. Bunun için edebiyat ve musiki tarihimizi tekkelerden ayrı olarak ele almak ve işlemek mümkün değildir.11
Gönül terbiyesini esas alan tekkeden, gönül merkezli bir hareket olan güzel sanatların buluşup gelişebilecekleri daha uygun bir atmosfer yakalamak zordur.


Kişinin kendi benliğini derinliğine tanıyabilmesi için musikinin, şiirin, sema’ın, devranın, hattın, edebiyatın coşturucu, fethedici, yardımcı imkânlarından da yararlanan tekkeler, bütün bu yardımcı unsurların, yani bediiyatın hazırlandığı mutfak, kaynadığı kazan olmuştur.12

Tekkelerdeki Sağlık Hizmetleri
Halk saygı duyduğu ve gönülden bağlandığı insanlardan, sadece gönül dünyasının hastalıklarına değil, bedeni rahatsızlıklarına da deva olmasını beklemiştir. Telkin usulüyle tedavi bazı tekkeleri şifahaneye çevirmiştir.


Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalıkları için bir tedavi merkezi olarak kullanıldığını da bilmekteyiz. Daha çok telkin ve irşad yoluyla hizmetlerini sürdüren bu şifa yurtları, çoğu zaman bir şeyhin önderliğinde toplumun bu yöndeki yaralarına da çareler aramıştır.


Doktorla hastalar arasında genellikle samimi bir hava vardır. Hasta şifa bulmak için elinden geldiği kadar doktorun tavsiyelerine uyar. Tekke şeyhleri de bu noktayı değerlendirerek, ruhi dertlerine çareler aradıkları insanlar arasında İslâm’a uzak olanlara da böylece bir şeyler verme fırsatını bulmuşlardır.13
Bu meyanda zikredilmesi gereken en önemli merkez, karantina ve tecrit hizmetlerinin verildiği Miskinler Tekkesidir. Kurulan bu tekkeler toplumda hor görülen leprozori olan insanlara yardım elini uzatmış ve huzur evleri gibi faaliyet göstermişlerdir.14


Yavuz Sultan Selim döneminde Üsküdar’da kurulan Miskinler Tekkesinin başında cüzzamlı şeyhler bulunur ve yine cüzzamlılardan oluşan müridleri terbiye ederlerdi. Kendilerine mahsus bir zikir şekilleri vardı. Burası ayrıca “Dedeler Mescidi”, “Miskinler Mescidi” gibi isimlerle de anılıyordu. Daha sonraki dönemlerde bu tür tekkelerin oldukça yaygın hale geldiği görülmektedir. Nitekim adı geçen tekkenin XVII. asırdaki durumunu nakleden Evliya Çelebi, Anadolu’da ayrıca her şehrin haricinde bir miskinler tekkesi bulunduğunu haber vermektedir.15


Özellikle Üsküdar ve Urfa’daki Miskinler Tekkesi’nin bir tür cüzzam hastanesi olarak çalıştığı görülmektedir. Diğer tekkelerden bir farklılığı olmamakla birlikte bu tekke şehre dışarıdan gelenlerin sıhhi kontrolünü yapar, çeşitli bulaşıcı hastalıklara karşı onları karantinaya alıp hastalıklarını tedavi eder, çevresinde daima doktor bulundururlardı. Kaynaklarda kadın erkek, küçük büyük cüzzamlıların ayırım yapılmadan tekkeye alındığı, kendilerinden bir şeyh ve hususi ayinlerinin bulunduğu kaydedilmektedir.16


Hatırlatılması gereken bir diğer önemli tekke, Hatuniyye Tekkesidir. Eyüp İdris köşkündeki Hatuniye Tekkesi’nin kimsesiz yaşlı kadınları barındırdığı bilinmektedir.17


Hatuniyye Tekkeleri; evlerinde evlad ve iyalinde aradığı huzur ve şefkati bulamayan ruh ve beden hastalarının hatta cüzzamlıların dergâh disiplini içinde tedavi edilmeleridir. Buralarda onların evlerini aratmayacak derecede huzurlu olmaları sağlanmış ve kendilerine hizmet edilmiştir. Bir nevi huzurevleri gibi faaliyet gösteren, cemiyet hayatının kanayan yaralarını saran kurum ve kuruluşlar olmuşlardır.18

Tekkeler ve Sportif Etkinlikler
Spor faaliyetleri de tekke ile iç içedir. Özellikle dini prensiplere ters düşmeyen veya okçuluk gibi tavsiye edilen sporlar kurulan tekkelerle geliştirilmiştir. Bunların başında Okçular Tekkesi gelmektedir. Okçular Tekkesi ayrı bir şeyhin (antrenör) başkanlığında çalışmalarını sürdürmüş, spor hayatına dini bir çeşni vermiştir. Her okçunun evinde mutlaka “Yâ Hak” levhası bulunur, yarışmalarda ok yere düşünce beraberce “Yâ Hak” diye bağırılırdı. Abdest alınmadan ok atılmaz, pirlerini yâd etmeden spor bırakılmazdı.19

Osmanlı spor tarihinde önemli yeri olan güreşin Pehlivanlar Tekkesi’nde talim edildiği kaynaklardan anlaşılmaktadır.20


Unkapanı’ndaki Pehlivanlar Tekkesi spor, oyun ve atıcılığa mütemayil gençlerin dinamik enerjilerini meşru zeminlere kanalize etmekteydi.21


Türk Folklorunun Teşekkülü
Tekkede kullanılan eşya ve yapılan yemeklerden törenlerle birlikte zenginleşen kıyafetlere kadar pek çok konu kültürümüzün maddi kanadıyla yakından ilgilidir. Nurhan Atasoy’un “Derviş Çeyizi” adlı eseri bu konuya tahsis edilmiştir.

Tarikatların Türk örf ve âdetlerine ayrı bir çeşni kattığı, olumlu yönde geliştirerek yükselttiği, halk ananelerine şehevî olmaktan ziyade ruhanî lezzet bahşettiği de gözden kaçırılmaması gereken bir özelliktir. 22

Bu âdetlerden bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Erbaîn Helvası
Tophane Kâdiri Âsitânesi’nde eskiden beri yapılmaya devam eden ve “Etvâr-ı Seb’a”ya işaret olmak üzere dergâh mensupları arsından yedi kişinin bir araya gelerek, Tevhîd-i şerîf eşliğinde pişirilen, büyük bir merasimle yenen ve mahalle halkına dağıtılıp saraya ikram edilen helvadır.23

2. Köfteli Çorba Töreni
Bursa’da Eşrefzâdeler’in Nâmâniyye Dergâhı’nda bayram sabahları yapılan törendir.

3. Özbek Pilavı
İstanbul Kalenderhâneleri’nde garip seyyahlar ve kimsesizler için hazırlanan yemektir.

4. Kavurma Lokması
Mevlevîlerin Kurban Bayramlarına mahsus taze kurban etinden yapılan gelene gidene lengerler dolusu çıkartılmakta, bitip tükenmeyen. 24

5. İrmik Helvası
Kandil geceleri herkese bol miktarda dağıtılan fıstıklı, sütlü helvadır.

6. Limon, Portakal veya Kara Dut Peltesi
Merkez Efendi Tekkesi’nde bol pilav üzerine verilen peltedir.

7. Aş Cemiyetleri
Muharrem’in onundan Safer’in sonuna kadar her tekkede tertiplenmektedir.

8. Aşure
Sekiz kulplu muazzam kazanlarda pişirilen, konu komşuya, fukaraya ve civar halka güğümler, lengerler içinde günlerce dağıtılan aşuredir.

9. Un ve Susam Helvası:
Kadir geceleri mahalle halkı arasında karşılıklı olarak ikram edilmesi, feyz ü berekete ve hayra yorulan un helvası, susam helvası gibi insanî zevkleri her yıl tekrarlanır, kardeşçe kutlanırdı.

10. Helva Sohbetleri
Uzun kış gecelerinde ârifâne sohbetlerin yapıldığı “Helva Sohbetleri” meşhur dost meclislerindendir.

11. Kahve Kültürü ve Şaziliyye:
Şazeliliğin İstanbul tarîkat folklorüne belki de en önemli katkısı, kahvenin kökenine ilişkin bir takım rivayetlerden dolayı kahveci esnafının pîri olarak kabul edilen Ali Eş-Şazili’nin tekkelerindeki kahve ikramı geleneğine de vurmuş olduğu damgadır. İstanbul’da çeşitli tarikatlara bağlı hemen hemen bütün tekkelerde bulunan kahve ocaklarında Ali eş-Şazili adının yazılı olduğu bir levha yer almakta, şeyh odasında ve diğer selâmlık birimlerinde ağırlanan misafirlere kahve pişiren dervişler (kahve nakibi ile yardımcıları) kahve ocağını ‘uyandırırken’ ve cezveyi ocağa sürerken Şâzilî pîrine teveccüh etmekteydi.

12. Mahalle Tulumbacısı Bektâşiler:
Bektâşîlerin halkla buluşma mekânlarının başında Yeniçeri kültürü ve örgütlenmesini hatırlatan mahalle tulumbacıları ve âşık kahvehâneleri gelmekteydi. Daha önceleri yeniçerilerin bağlı bulunduğu kurallar gereği toplumun alt katmanlarıyla ilişkiye geçmeyen Bektâşiye, Tanzimattan sonra bu imkanları ele geçirmiştir. Mahalle tulumbacılarının temelini, her mahallenin sakinlerinden bu işe uygun kişiler arasından seçilenler oluşturmaktadır. Şehitlik Tekkesi postnişini Nafi Baba’nın mürîdlerinden Ramî (ö.1920) Tulumbacı Bektâşîlerinin en tanınmışlarındandı.

13. Bektâşilerin Âşık Kahvehâneleri:
Tulumbacı örgütleriyle mahalle hayatına içerden katılma imkânı bulan Bektâşîler, âşık kahvehâneleri vesilesiyle de kaynaşmayı derinleştirmişlerdir. XIX. asırda ağırlığını hissettiren âşık kahvehânelerinde özellikle Perişanbaba Tekkesi şeyhi Hasan Baba müntesiplerinden Âşık Ceyhunî (ö.1304/1886) ve Südlüce’deki Bademli Tekkesi şeyhi Münir Baba’dan nasip alan Çınari (ö.1317/1899) gelmektedir.

Dipnotlar

1- Mustafa Kara, "Yeseviyye Kültürünü Günümüze Ulaştıranlar ve "Cevâhiru'l-Ebrar min Emvâci'l-Bihar", Yesevîlik Bilgisi, Ahmet Yesevî Vakfı yay., Ankara 1998, 198.
2- Mustafa Kara, Din hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1990, 62.
3- H.Kâmil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul 1994, 142.
4- Mahmut Erol Kılıç, Sûfî ve Şiir-Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası-, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, 36-37.
5- Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 159.
6- Nazif Gürdoğan, "Anadolu'yu Dönüştüren Resim, Yeni Şafak Gazetesi, 16.11.2005.
7- Ömer Lütfi Barkan, "Kolonizatör Türk Dervişleri", Vakıflar Dergisi, sayı:II, İstanbul 1974, 301-302; Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram Velî, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, 21-22.
8- Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 175-176.
9- Hür Mahmut Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İnsan yayınları, İstanbul 2003, 86.
10- Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 181.
11-Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 61.
12- Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 86.
13- Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 179-181.
14- İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet - Tekke Münasebetleri, İstanbul 1983, 84-85.
15- Reşat Öngören, Osmanlılarda Tasavvuf -Anadolu'da Sûfîler, Devlet Ve Ulemâ (XVI.Yüzyıl)-, İz Yayıncılık, İstanbul 2000, 262-63.
16- Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 77.
17- Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 77.
18- Gündüz, Devlet-Tekke Münasebetleri, 84-85.
19- Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 182.
20- Gündüz, Devlet-Tekke Münasebetleri, 84-85.
21- Gündüz, Devlet-Tekke Münasebetleri, 84-85.
22- Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 106.
23- Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 106.
24- Yüceer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, 107.

free abortion pill questions about abortion pro life abortion
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort