Yazar Adı : | İlim Dalı : Genel |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-03 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Hayat Problem Çözmek midir?
“Hayat problem çözmektir,” diyor Karl Raimund Popper. Gerçekten öyle midir? Gerçekten, hayatta olmak problem çözmeye hüküm giymek anlamına mı gelmektedir? Dahası, her oluş, her varoluş, her dünyaya geliş aynı zamanda varolan problemleri çözmenin öznesi olmak mı demektir? Yahut her durumda böyle midir bu? Belki değildir, en azından herkes için.
Öteki bütün canlılar için geçerli olan bir kural, insan için daha bir anlam taşıyor: Problem olmak yahut problem çözmek, işte bütün mesele!
Hem insan doğası, hem de evrenin kendisi, akışına bırakılsa, hiçbir müdahaleye maruz kalmasa ortada bir problem yok aslında. Tıpkı J. J. Rousseau’nun dediği gibi: “Doğa iyidir, insan da. Kendi hallerine bırakılsalar sorun kalmayacak”. İki iyi doğanın karşılaşması problemi daha baştan çözmek anlamına gelecek ama, gel gör ki evren her zaman da insan için kolaylaştırıcı işler yapmıyor. İnsana verdiği yanıtların pek çoğu çözümsüz yahut oldukça zor görünüyor. Üstelik, bu böyle olmasa bile insan aklının problem arayan bir tarafı var. Gizeme katlanamamanın dayanılmaz ağırlığı bu. Evrenin boşlukta bıraktığı, karanlık, loş ne varsa, insan aklı mutlaka oraya uzanıp aydınlatma işlevi görmek istiyor. Bu da problem demek. Her karanlık, kendi çapında bir problem barındırıyor çünkü. Aynısı insan doğası için de geçerli. Şu yahut bu şekilde doğa karşısında çaresiz kalabiliyor insan. Hastalıklar, kitlesel ölümler, ölümün kendisi insanı sürekli tekrarlanan, hiç bitmeyen bir arayışın içine atıyor. İşte size problem hadi çözün bakalım. Kimi dört işlem kadar kolay, kimi kuantum kadar zor. Düşünün ki bütün bir uzam göz önüne alındığında, sadece ozon tabakasının delik yerlerinin çapının milyarda biri kadar değil insan dediğimiz şey. Tabiatın içine atılmış minicik bir parlaklık. Küçük bir ses titremesi, parlayıp sönen belli belirsiz bir ışık, o kadar. Güneş yetinmeyi biliyor, ağaçlar yetinmeyi biliyor, bilumum hayvan yetinmeyi biliyor, bir o beceremiyor bunu. Her daim bir durumdan ötekine geçmek için kıvrım kıvrım yanıyor. Son gün, son saat, son meseleyi halletmeden ölürsem gözlerim açık gider diyor. Olmasa, kendisi üretiyor problemi ve dans başlıyor: Her problem bir eğlenceye, ölümcül bir oyuna dönüşüyor bazen de. İnsansa o oyuncağın peşinde dur durak bilmeden koşup duruyor. Yedisinden yetmişine hep o arayış içinde, hep gözleri ufka takılı, acaba ne var orada diye derincesine dalıp gidiyor.
İnsanın şanlı tarafı bu işte. Merak edip onun peşinden koşturuyor beden adlı atını. Arada bir kişneyip duruyor altımızdaki at, yeter artık, yorulmadın mı problem çözmekten, bak, böcekler de yaşıyor. Problemsiz. Ama insanız biz, diyor atın üstündeki akıl, problem çözmek için geldik dünyaya. Kendi problemlerimizi, ailemizinkileri, şehrimiz, devletimiz, dünyamız ve evrenimizdeki bütün çözümsüz problemler bizi bekliyor. Bir yerden başlamak lazım. Hem öylesi büyük sorunlar var ki, iklim değişiyor, göğün perdesi yırtılmış, sen düzeltip sen dikeceksin. Milyarlarca kilometre karelik sorunu bir buçuk metrekarelik somutluk olarak sen. Ama bir yerden başlaman lazım ve başlamak bitirmenin yarısı derler. Sen başlamazsan, sorun orada öylece kalacak gibi düşünüyorsun. Biz, diyorsun, başlamazsak bir yerinden, kıyısından köşesinden el atmazsak yumak gibi birbirinin içine dolanmış sorunlara, belki hiç, belki hiç kimse başlamayacak ve gözlerimiz açık öleceğiz.