Yazar Adı : | İlim Dalı : Genel |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-25 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Gerçek Takvim Yıldızı Saatli Maarif Takvimi
Saatli Maarif Takvimi'ni basan Naci Kasım'ın kızı Aydın Geylani, 70'ini geride bıraktı ama baba işini bırakmadı. Bu özel geleneği yaşatan Geylani, 'Takvim yaprakları bana hayat veriyor' diyor
Sahi, kaç yıldır çıkar bu 'Saatli Maarif Takvimi?' Çoğumuzun günlük yaşamında vazgeçilmez bir 'ayrıntı' olan bu ünlü takvimi basmayı akıl eden Naci Kasım'ın kızı Aydın Geylani Hanım bile bilmiyor bu sorunun cevabını;
"1928 doğumluyum, kendimi bildim bileli bu takvim vardı" diyebiliyor sadece. Öyle ya, Latin harflerine geçilmeden önce de 'Saatli Maarif' çıkıyordu...
Aydın Hanım, Cağaloğlu'nda, Kız Lisesi'nin yanında kırmızı tuğlalı bir evde geçen çocukluk günlerini anımsıyor. Şimdi o evin yerinde kocaman bir bina yükseliyor, Hürriyet Gazetesi İkitelli'ye taşınmadan önceki merkez olan bina... "Fazilet servetlerin en büyüğüdür" diyen Naci Kasım, tasavvufa meraklı, kültürlü ve geniş bir dost muhiti olan bir kişiydi.
Dede Hacı Kasım'ın 1860'ta kurduğu Maarif Matbaası İstanbul'un saygın bir yayınevi olmayı sürdürdü kuşaklar boyu. Bunca yıldır aksatmadan ve ciddiyetle çıkartılan takvimin yanı sıra, Maarif Kitaphanesi'nin listesinde 'Tam ve tekmil Yunus Emre Divanı'ndan 'Müslümanın Din Kitabı'na, Karacaoğlan'dan, Pir Sultan Abdal'dan Kazım Baba Divanı'na, neler yer almadı neler...
Aydın adı tesadüf değil
'Naşir' Naci Kasım'ın kızına 'Aydın' adını vermesinden doğal ne olabilirdi ki? Cağaloğlu Yokuşu'na geçmeden önce Maarif Kitabevi'nin ilk yeri olan Babıali Caddesi'ndeki -sonraları Afitap Mağazası olacaktı burası- matbaada kurşun ve hurufatla adeta birlikte büyüyen Aydın Hanım harfler dünyasına çok erken adım atacaktı.
Yaşam bir oyun gibi başlıyordu minik kız için. Mürettip Şevki Efendi'yi ne de güzel kızdırırdı, 'Çizgi nerede?' diye. Öyle ya, 'cızgı nirde?' diye soran mürettipin bir türlü dili dönmezdi ki... Sonra komşu 48. İlkokul'da okudu, şimdilerde İbrahim Mütefferika adı verilen ilkokulda.
Ardından, Erenköy Kız Lisesi. Bitirdi, bir buçuk yıl kadar da Saint Benoit'lı 'soeur'lerden Fransızca öğrenmeye çalıştı. Kendi tabiriyle, nafile, 'rahibelere Türkçe öğretti...'
Kızını üniversiteye göndermeyen Naci Kasım Bey, biraz otoriter, biraz da tutucuydu galiba. 'Sert bir adamdı, ama merhametliydi' peder bey. Aydın Hanım'ı gene de biraz bunaltmıştı anlaşılan. Genç ve güzeldi ama şu kekemelikten bir türlü kurtulamamıştı. Ne zor günlerdi yarabbim: Lisedeyken sınavlarını yazılı yaparlardı hocaları; Atlas Sineması'na gidip gişeden bir bilet almak bile işkence olurdu, hem ona hem de karşısındakilere...
Birbirlerine çok bağlı bir aile idiler. Üç kız kardeştiler. Başta onlar da kitabevinde çalıştılar. Sonra evlendiler, uçup gittiler; sadece Aydın kaldı, 'devamlı öğrenci' matbaada.
Cağaloğlu'nda baba evine nezih insanlar girer çıkardı. Almanya ve Fransa'da okuyup iktisat doktoru olduktan sonra yurda dönen genç Muhsin Geylani de bu kişilerdendi. Yakışıklı, zarif, şık ve çok kibar birisiydi; kültürlü olmasının yanı sıra. Geylaniler ünlü bir ailedir zaten.
"İşte bir yakınlaşma oldu..." Peder Bey de 'olur' deyince, evlilik geldi. Evlilik Aydın Hanım'a uğurlu geldi. Muhsin Bey onu öyle huzurlu etti ki; babası gibi sıkmadı, serbest bıraktı, kısacası 'kendisi olmasını' destekledi. Dili çözülüverdi, kekemeliği gitti Aydın Hanım'ın. Şimdi konuşun, kesinlikle şaka yapıyor sanırsınız, ama gerçek. Aydın Hanım ve Muhsin Bey hâlâ yan yana, birbirlerine saygı ve sevgiden bıkmadan bunca yıldır. Dört oğulları oldu, biri Amerika'da, ikisi Fransa'da yaşıyor, dördüncüsü, Ahmet ise kitabevinde çalışıyor; Kasım Bey'in 1963'te ölümünden sonra anonim şirkete dönüşen bu 'muhafazakâr' ve eski mekânda.
Amerika'daki oğlundan altı yaşında 'tatlı' bir erkek torunu olan Aydın Hanım yetmiş yılını geride bıraktı ama zarafet ve güzelliğini hiç yitirmedi. Her zaman ölçülü; saçına, giydiklerine bakımlı, gözlüğünden gümüş bileziklerine özenli. Kitap okumaya hâlâ bayılıyor. Bir de amatör fotoğrafçılığa. İsteseydi, belki iyi bir fotoğrafçı olabilirdi; renkli yerine siyah-beyaza düşkün bir sanat fotoğrafçısı.
Aydın Hanım duygusal. Duygusallık kusur değil ki, tersine bir meziyet bence. Varsın, oğlu Ahmet annesinin çabuk karar vermesinden yakınsın... 'Yaşam çok güzel.' Arada bazı insanlara kızdığı oluyor ama yaşama asla. Hoşgörülü olmaktan ne kaybedilir ki? Önemli olan, elden ayaktan düşmemek. İnsan eğer sıhhatliyse, istediğini yapabiliyor çünkü.
Aydın Hanım, sade, iddiasız ve huzurlu; hem geçmişte yaşıyor hem de günümüzde. Tıpkı kendini zamana uyduran ama dünü unutmayan Saatli Maarif Takvimi gibi.
Takvim aslında iki tane: "Biri ninem için, biri de benim..." Modası geçmez bu takvimin yapraklarının; namaz vaktinden güzel sözlere, atasözüne, şiire, zemheri fırtınasından günün yemek listesine...
Takvim sözcüğü sihirlidir Aydın Hanım için: "Takvim yaprağı bana bir gün veriyor; her yeni gün bir umuttur..." Sabah ola, takvime bakınca insan neşe ve saadet ve iyi düşünce bula. 'Saatli Maarif', insanımızın içini ısıtıyor bunca yıldır, her sabah. Siz hele Aydın Hanım ve Muhsin Bey'le biraz yarenlik edin de, takviminizin yaprakları canlansın, ete kemiğe ve güzelliklere bürünsün. Üç yüz altmış beş günde bir gün bile yeter.
Aşk olsun efendim!