Künyesi : | Lakabı : Ali Kemal |
Tabakası : 19.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : İstanbul/Süleymaniye | D.Tarihi : 1867 |
Ö.Yeri : Kocaeli/İzmit | Ö.Tarihi : 06.11.1922 |
Görevi : Editör,Gazeteci,Öğretmen,Siyasetçi,Yazar | Uzm.Alanı : Edebiyat,Gazeteci, yazar,Siyaset,Tarih |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça, Fransızca, Osmanlıca | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2010-02-12 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Ali Kemal (Ali Rızâ)
1867 yılında İstanbul/Süleymaniye'de doğdu.
Asıl adı Ali Rızâ’dır.
Babası çalışkan, dindar bir kimse olan ve aile hayatına, saltanata bağlılığıyla tanınan Mumcular kâhyası Çankırılı Balmumcu Ahmed Efendi'dir.
Ali Kemal mahalle mektebinden sonra Kaptanpaşa Rüşdiyesi'ne devam etti (1876).
Buranın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi yüzünden kapatılması üzerine ertesi yıl Gülhane Askerî Rüşdiyesi'ne girdiyse de haşarılığı yüzünden bir süre sonra kovuldu (1881).
Daha sonra Süleymaniye Camii'nde cami derslerine başladı.
Burada [Tuhfe-i Vehbî ile Gülistan'] ezberledi.
Komşularından mabeyinci İzzet Bey'in tavsiyesi ve annesinin ısrarıyla Mekteb-i Mülkiyye'ye girdi (1882).
Ahmed Midhat ve bilhassa Muallim Naci'nin tesiri altında ilk şiirlerini bu yıllarda kaleme aldı.
Yine bu sırada Muallim Naci'nin çevresinde teşekkül eden gruba yakınlık duyan Ali Kemal, mektepteki arkadaşlarıyla Gülsen adlı bir dergi çıkararak (1886) ilk şiir ve yazılarını burada yayımlamaya başladı.
Bu dergide biraz gençlik hevesi, biraz da şöhret kazanmak arzusuyla Menemenlizâde Tâhir ve Hoca Hayret gibi devrin önde gelen şair ve âlimleriyle münakaşalara girdi.
Bu ilk yazılarında Ali Kemal adını kullandığından daha sonra bu adla tanındı.
Mülkiye tahsili ve buradaki hocaların tesiriyle Muallim Naci tarzındaki şiir ve edebiyat anlayışı zamanla değişikliğe uğrayarak daha çok siyasî ve sosyal meselelerle ilgilenmeye başladı.
Mülkiye'deki hocaları arasında özellikle Mizancı Murad’ın kendisini derinden ve esaslı bir şekilde etkilediği anlaşılmaktadır.
Daha iyi Fransızca öğrenmek için çareler arayarak bazı teşebbüslerden sonra Uşşâkizâde Süleyman Bey'le Fransa'ya gitti (1887).
Bir taraftan Fransızca'sını ilerletirken diğer taraftan da Paris'te bulunan değişik gruplara bağlı Türkler'le temas kurdu.
Bir müddet Paris ile Cenevre arasında gidip geldi, ancak sonunda Cenevre'de karar kıldı.
Burada Gros'un derslerine devam etti.
Tanışıp dostluk kurduğu Rozenşild adlı bir Rus kızının Cenevre'den ayrılması üzerine 1888'in ilkbaharında İstanbul'a döndü.
Dokuz ay kadar kaldığı Avrupa'da gördüklerini uygulamak düşüncesiyle Mülkiye'deki arkadaşlarıyla İstanbul'da bir öğrenci derneği kurdu.
Fakat derneğin dördüncü toplantısında yakalanarak tevkif edildiyse de ceza almadan kurtuldu.
Bu sırada yeniden açılan Mülkiye Mektebi'nin imtihanlarına girerek beşinci sınıfa devama başladı.
Abdülhalim Memduh ve Fahreddin Reşad'la beraber yalnız tercüme hikâyeler neşretmek üzere, ancak tek sayı yayımlanabilen Mütâlâa adlı bir dergi çıkardı (1888).
Aynı günlerde arkadaşı Abdülhalim Memduh ile gizli bir cemiyet kurmaya kalkıştıkları için bir ihbar sonucu tevkif edildi.
Dokuz ay süren tutukluluktan sonra affedilerek birer münasip memuriyetle sürgüne gönderildiler.
Ali Kemal, yanına annesiyle kız kardeşini alarak memur edildiği Halep'e gitti (1889).
Burada bulunduğu sırada vilâyetteki yenilik taraftarı bazı memurlarla vali Arif Paşa'ya karşı bir grup oluşturdu.
Aynı zamanda idadide tarih ve edebiyat hocalığı yaptı, görevinde başarı gösterek maarif müdürü Tosun Paşazade Tevfık Bey'in takdir ve dostluğunu kazandı.
Bu arada eski Halep mebusu Şeyh Beşir Gazadan Arapça, hadis ve tefsir okudu.
Maarif Nezâreti'nin okul kitapları için açtığı yarışmada İlm-i Ahlâk adlı eseri birincilik kazandı.
Fakat kendisinin bir sürgün olduğu öğrenilince mükâfat yerine idadideki görevinden azledildi (1893).
Çeşitli memuriyetlerle Halep ve civarını gezdikten sonra izin almadan İstanbul'a döndü.
Sürülmesi için tekrar karar çıktığını öğrenince bu sefer Paris'e kaçtı (1895).
Burada bir taraftan İkdam gazetesinin muhabirliğini yaparken diğer taraftan da yarım kalan tahsilini tamamladı ve Siyasal Bilgiler Okulu'ndan (Ecole Libre des Sciences Politiques) diploma aldı (1899).
"İkdam'ın Paris Muhabiri" adıyla "Paris Musahabeleri" başlığı altında her hafta İkdama gönderdiği yazıları ile Türk okuyucusuna Batı dünyasını, buradaki sanat ve edebiyat anlayışı ile faaliyetlerini tanıtmaya çalıştı.
Yazılarında Edebiyatı Cedide'ye çeşitli tarizlerde bulunması üzerine Hüseyin Cahit tarafından Servet-i Fünûn'da tenkit edildi ve mektuplarında ele aldığı bazı konuların Figaro'dan aktarma olduğu ortaya çıkarıldı.
Böylece ikisi arasında daha sonra da devam edecek şiddetli bir çatışma başlamış oldu.
Çok rağbet gören ve dört yıl kadar devam eden bu yazı serisi hükümetin yasaklaması sonucunda kesintiye uğradı.
Bu arada Paris'teki Jön Türkler'le tanıştı ve Mizancı Murad'ın gelmesiyle yeni bir şekil kazanan Jön Türk hareketinin içinde yer aldı.
Jön Türk hareketini bir bütün olarak yürütüp kontrol etmek maksadıyla kurulan "Hey'et-i Teftiş ve İcrâ'nın neşriyat komitesi üyesi oldu.
Ancak Murad Bey'in, Ahmed Rızâ ve etrafındakilerle ihtilâfa düşmesi üzerine Sultan Abdülhamid ile anlaşarak İstanbul'a gelmesinden sonra Jön Türkler'den ayrıldı ve bütünüyle onların aleyhine döndü.
Nitekim bu anlaşmazlık daha sonraki yıllarda gittikçe artarak sonunda düşmanlığa dönüşmüş, hatta İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni Jön Türkler'in, Kuvâyı Milliye'yi de İttihat ve Terakki'nin devamı saydığından hepsine karşı şiddetle menfi bir tutum takip etmiştir.
Ali Kemal bu devrede İsviçre'nin Zürih şehrinde Türkler'e mahsus bir Mekteb-i Sultanî açmak ve mezunlarını Avrupa'nın önde gelen üniversitelerine göndermek gibi önemli bir projeyi gerçekleştir
Paris'teki Türk öğrencilerin işlerini takip etmek üzere talebe nâzın oldu, fakat işinden ve talebelerin çalışmalarından memnun kalmayınca kısa zamanda istifa etti.
Yine bu yıllarda Brüksel Sefareti ikinci kâtipliğiyle görevlendirilmişti (1897).
Bir taraftan sefir Münir Paşa ile araları açık olduğu, diğer taraftan Jön Türkler'in faaliyetlerini takip etmek ve neşriyatta bulunmalarını önlemek maksadıyla Ahmed Celâleddin Paşa ile anlaştığı için Cenevre'de kalarak Brüksel'e gitmemişti.
Fakat daha sonra sarayın Jön Türklerle anlaşması ve genel bir af çıkarılması üzerine sefir tarafından Brüksel'e davet edilince istifa etti (1898).
Avrupa'da yapacak bir işi kalmaması ve malî durumunun da bozulması sebebiyle bir Mısırlı prense ait çiftliği idare etmek için Kahire'ye davet edilince İspanya ve Tunus üzerinden Kahire'ye gitti (1900).
Burada oldukça rahat günler geçiren Ali Kemal bilhassa yazı hayatı ve gazetecilik yönünden verimli bir döneme girdi.
Yol hâtıralarını Tunus isimli kitabında anlattı.
Mes'ele-i Şarkiyye adlı kitabını bastırdı.
Sadece tek sayı yayımlayabildiği Mecmûa-i Kemâl adıyla bir dergi çıkardı (1901).
Seyahat intibalarının yer aldığı ve yazılarının çoğu kendi kaleminden çıkan bu dergiden sonra Türk (1903-1907) gazetesini yayımlamaya başladı.
Burada Yusuf Akçura'nın meşhur "Üç Tarz-ı Siyâset" adlı yazı serisini "Cevabımız" başlıklı bir yazıyla tenkit etti.
Yaz tatili için gittiği İsviçre'de tanıştığı bir kızla ertesi yıl Londra'da evlendi (1903).
Bir süre daha Kahire'de kaldı, ancak bu yıllarda Mısır'da ortaya çıkan iktisadî buhran sebebiyle o da sıkıntıya düştü.
Hükümetin izniyle Meşrutiyetin ilânından kısa bir süre önce Paris üzerinden İstanbul'a döndü ve böylece yirmi yıllık sürgün hayatı sona erdi (1908).
İstanbul'da bir taraftan İkdam gazetesinin başmuharrirliğini yaparken diğer taraftan da Mekteb-i Mülkiyye'de siyasî tarih, Dârülfünun'da Osmanlı tarihi okutmaya başladı.
Yeni kurulan Ahrar Partisi üyesi olarak İkdam'daki yazılarıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti ile hükümetlerinin aleyhinde bulunan ve hatalarını cesaretle tenkit eden Ali Kemal, bu sebeple gazetesi Tanin'i ve kalemini ittihatçıların emrine veren Hüseyin Cahit'le tekrar çatıştı.
Yine bu sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yayımlanan ve sahipliğini Dr. Bahaddin Şâkir'in yaptığı Şûrâyı Ümmet gazetesi ile çatıştı.
Gazetede çıkan "İsminden Utanmayanlar Silsilesinden Ali Kemal Beyin Hakikati" adlı bir yazı üzerine Ali Kemal Dr. Bahaddin Şâkir aleyhine hakaret davası açtı.
Türk basın tarihinde "Şûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası" adıyla bilinen bu meşhur dava, bir ay kadar süren muhakeme sonunda Dr. Bahaddin Şâkir'in beraati ile sonuçlanmıştır (1909 Mayıs sonu).
Ali Kemal'in Jön Türkler'le münasebet ve mücadelesi hakkında mühim bilgiler taşıyan bu davanın safahatı, daha sonra neşredilmiştir (Şûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası, İstanbul 1325, 168 s).
31 Mart Vak'ası'nı takip eden günlerde yeniden iktidara geçen İttihatçılar tarafından idam edilmek korkusuyla İstanbul'dan Paris'e kaçtı.
Daha sonra Londra civarında Bournemouth'a yerleşti.
Sık sık gidip geldiği Paris'te Yeni Yol adlı bir dergi çıkardı (1909).
Ancak çıkışından bir süre sonra derginin Türkiye'ye girişi yasaklanınca kapatmak zorunda kaldı.
Bu arada eşi de öldü. Ali Kemal bu dönemde Fetret adlı romanını kaleme aldı (1911).
1912 yılı Temmuzunda İttihat ve Terakki iktidarı değişip genel af ilân edilince ağustos ayında İstanbul'a döndü ve yeniden İkdam''da başmuharrir olarak yazmaya başladı.
Ancak altı ay sonra Babıâli Baskını'yla hükümet devrilip İttihatçılar tekrar iktidara geçince Ali Kemal Viyana'ya sürüldü.
Üç ay sonra İstanbul'a döndü.
Büyükada'ya yerleşerek Bir Safhayı Târih ve Ricâl-i İhtilâl adlı eserlerini yayımladı (1913).
Aynı yılın ekim ayından itibaren Peyâm'ı çıkarmaya başladı.
Bu arada Tophane müşiri Zeki Paşa'nın kızı ile evlendi (Ocak 1914).
Yaptığı muhalefet okuyucular tarafından tutulmakla birlikte hükümet Ali Kemal'in tenkitlerine dayanamadı.
Temmuz başında gazetesini kapattı ve yazı yazmasını yasakladı.
Bir ay sonra I. Dünya Savaşı çıkınca maddî durumu iyice bozulan Ali Kemal bu yıllarda öğretmenlik yaptı ve ticaretle uğraştı.
Harbin sonuna doğru kontrol gevşeyince tekrar yayın ve yazı faaliyetlerine döndü.
Bu dönemdeki yazılarının ilki Ruşen Eşrefin edebiyat hakkındaki anketine verdiği cevaptır (Diyorlar ki, İstanbul. 1334, s. 291-340).
Râşid Müverrih mi Şair mi? adlı kitabını da bu sırada yayımladı (1918).
Mütarekeden sonra politikaya atılan Ali Kemal önce Osmanlı Sulh ve Selâmet Cemiyeti'nin kurucusu ve idare meclisi üyesi (1918), ardından da Hürriyet ve İtilâf Fırkası'nın genel sekreteri oldu.
I.Damad Ferit Paşa kabinesinde Maarif nâzırı (3 Mart 1919), ikincisinde ise Dahiliye nâzırı (19 Mayıs 1919) oldu.
Bu sırada Anadolu'daki valilere, Paris'te başlayan barış görüşmelerinden aleyhte bir karar çıkması endişesiyle, görüşmeler sonuçlanıncaya kadar herhangi bir çatışma ve karışıklığa sebep olacak ve düşmanın yeniden müdahalesini gerektirecek faaliyetlerden kaçınılmasını isteyen (bk. Bayar, VIII. 2493), Kuvâyı Milliye aleyhine ve Mustafa Kemal'in azline dair iki tamim gönderdi (bk. Ali Kemal, s. 182-184).
İngiliz mandası taraftan olarak İngiliz Muhipleri Cemiyeti Merkez Kurulu üyesi oldu.
Yunanlıların İzmir'e çıkması ve Anadolu içlerine doğru ilerlemesinin devam ettiği bu günlerde Paris'te Osmanlı tezi reddedildi ve kabine üyelerinden Nâfıa vekili Ferid Bey'le Eşil Lâyihası meselesinde aralarında çıkan anlaşmazlık sebebiyle Ali Kemal de nazırlıktan istifa etti (26 Haziran 1919) (bk. Tunaya, II, 295-296).
Tekrar gazeteciliğe başlayarak Peyâm'ı yeniden çıkardı (14 Ağustos 1919) ve Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki yazıları sebebiyle talebeler tarafından istifaya zorlanıncaya kadar Dârülfünun'daki derslerine devam etti.
Peyam bir müddet sonra Mihran Efendi'nin Sabah gazetesi ile birleşerek Peyam ı Sabah adı altında ve Ali Kemal'in idaresinde Millî Mücadele aleyhinde yayınını sürdürdü (Ocak 1920).
Ali Kemal'in Artin Kemal adıyla anılmasının sebeplerinden biri de budur.
Bu sırada millî kuvvetler Anadolu'da Yunanlılarla savaşa devam ediyor, yer yer kazanılan zaferler çekilen sıkıntıları ve mâruz kalınan eziyetleri unutturuyordu; fakat Anadolu'nun zafer ihtimali henüz kesin olarak belirmediğinden Ali Kemal hâlâ Ankara'ya muhalefetini sürdürüyor ve Ankara hükümetini İttihatçılar olarak görüyordu.
Nihayet Yunan kuvvetlerinin bozguna uğraması üzerine düştüğü hatayı kabul ederek, 10 Eylül 1922 tarihli "Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir" adlı son başmakalesinde yanılmış olduğunu açıkladı.
Lozan Antlaşması'ndan kısa bir süre önce Ankara hükümeti Ali Kemal'in Ankara'ya sevkini istemişti.
Bunun üzerine Ali Kemal İstanbul'dan kaçırıldı ve trenle Ankara'ya gönderileceği sırada İzmit'te Nûreddin Paşa'nın emriyle (bk. Apak, s. 264) linç edilerek öldürüldü (6 Kasım 1922).
Nevi şahsına münhasır ve muhafazakâr bir insan olan Ali Kemal Türkçeyi üstün bir kabiliyet ve ustalıkla konuşmak, kendine has bir üslûpla kolay, çabuk ve tashihsiz yazmakla tanınmıştır.
Mülkiye'den hocası olan Mizancı Mu-rad'ın büyük ölçüde tesirinde kaldığından, hayatı tıpkı onunki gibi yurt içinde ve dışında çeşitli mücadelelerle geçmiş, mizacının da tesiriyle daima muhalifler safında yer almış, bir mücadele ve münakaşa adamı olarak yaşamıştır.
Ancak kanaatlerinde inatla ısrar etmesi ve daima ön safta olmak arzusu hayatına mal olmuştur.
Kendisi, yıllarca memleketine hizmet için çalıştığı halde beklediği ve hak ettiği ilgi ve yardımı görmediğinden şikâyet etmiştir.
Yine mizacının tesiriyle giriştiği işlerin hemen hiçbirinde uzun süreli başarı sağlayamamış ve mücadeleden yorgun düştüğü zamanlarda kırgın bir hayat sürmüştür.
Daha çok siyasî yazıları ve gazeteciliğiyle tanınan Ali Kemal'in en önemli yazıları edebiyat, dil ve tarih konularındadır.
Büyük bir kısmı gazete ve dergilerde kalan yazılarının ancak bir bölümü sonradan kitap haline getirilmiştir.
Yayımlanmış eserleri arasında ilk sırada roman denemeleri gelir.
Romandan çok uzun hikâye denebilecek bu eserlerinde Ali Kemal karşılaştığı veya başından geçen bazı olayları anlatmıştır.
Ruşen Eşrefin anketine yazılı olarak verdiği ve Türk edebiyatının geçmişi, o günkü durumu ve geleceği üzerinde dikkate değer görüşlerinin yer aldığı orta boy bir risale hacmindeki cevabı ile (Diyorlar ki, İstanbul 1334, s. 291-340; yeni harflerle sadeleştirilmiş yayımı, Şemsettin Kutlu, Ankara 1985, s. 267-314) Yusuf Akçura'nın Üç Tarz-ı Siydsef'ini tenkit için yazdığı ve bu eserin müstakil olarak yapılan baskılarında yer alan "Cevabımız" başlıklı makalesi de zikredilmelidir (İstanbul 1327; Enver Ziya Karal'ın giriş ve değerlendirme mahiyetindeki önsözü ile Ankara 1976, 1987, s. 37-44).
Ayrıca onun Mizancı Murad Bey'e yazdığı mektuplardan on sekiz tanesi Birol Emil tarafından yayımlanmıştır (Jön Türklere Dair Vesikalar, s. 35-60).
Ali Kemal'in bir kısım mektupları da Ahmed Bedevî Kuran tarafından konularına göre parça parça neşredilmiştir (İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, s. 108-109, 119, 133, 137, 161).
Bu kitabın 138-146. sayfaları arasında neşredilen mektupların çoğu, aynı yazarın Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele adlı eserinde tekrar basılmıştır (s. 300-309).
Bazı şifahî bilgilere göre, üzerinde adı bulunmamakla beraber Edebiyat ve Siyasiyat (İstanbul 1326) adlı eserin de Ali Kemal'e ait olduğu kabul edilmektedir.
Tunus (Paris 1900) adlı eser ise yol hâtıralarını anlattığı küçük bir risaledir.
Eserleri:
Tunus
Kadın Mektupları
İlm-i Ahlâk
Romanları:
İki Hemşire
Çölde Bir Sergüzeşt
Fetret
Edebî ve Tenkidî Eserleri:
Sorbon Darülfünununda Edebiyyât-ı Hakîkiyye Dersleri
Paris Musahabeleri
Râşid Müverrih mi Şair mi?
<