Yazar Adı : | İlim Dalı : Yazar Hakkında |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-10-05 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Muhammed Es'ad Erbilî (1847/193)'nin Kur'ân-ı Kerim Âyetlerini Yorumlama Yaklaşımı
Muhammed Es'ad Erbilî (doğum yeri ve yılı: Musul vilayetinin Erbil kasabası, 1847-ölümü: 3-4 Mart gecesi 1931, Menemen), son dönem Osmanlı mumsavvıflarındandır. O, eserlerinde çok sayıda âyeti ele alıp incelemiştir Tefsir alanında mütalaa edilebilecek "Fatiha-i Şerife Tercümesi" adlı müstakil bir tefsir eseri de vardır. Bu önemli âlimin âyetleri yorumlama yöntemini incelemekle, yaşadığı dönem ve mutasavvıf kişiliğinin Kur'ân'ı anlamaya nasıl yansıdığını ortaya çıkarmış olacağız. Ayrıca bu inceleme ile yakın dönemde işârî tefsirin nasıl cereyan ettiğini de görme imkânı bulacağız.
I. Hayatı
1847 senesinde Musul vilâyetine bağlı Erbil kasabasında doğan Es'ad Efendi'nin babası Erbil'de bulunan Hâlidî tekkesinde post-nişîn Şeyh Muhammed Saîd, dedesi Halid-i Bağdadî halifelerinden Şeyh Hidâyetullah'dır. Zahirî ilimleri yirmi üç yaşında 1870 tarihinde tamamlayarak Tarîkat-i aliyye-i Nakşbendiyyeye intisab edip dönemin Nakşî şeyhi Tâha'l-Harîrî'nin hizmetine giren Es'ad Efendi, intisabının birinci yılı içinde tarikata girmek isteyenlere ders vermeye me'zûn ve beş sene sonra da şeyhinin makamında kulları irşada me'mûr kılınır. Daha sonra Kadiri tarikatının o dönemdeki mürşidi Seyyid Abdülhamid er-Rifkânî'nin icazetnâmesiyle 1883 senesinde irşâd için icazet alır. O tarihten itibaren iki tarîkin hizmetinde bulunur.1
1875 senesinde hacca giden Es'ad Efendi, döndüğünde şeyhinin vefatını öğrenmesi üzerine İstanbul'a gelir. İlk olarak Cağaloğlu'ndaki Beşirağa Dergâhı'nda bir müddet kaldıktan sonra Bâyezîd Parmakkapı'da bulunan caminin müezzin odasına yerleşir. Buraya gelip kendisini ziyaret edenleri günden güne artar. Fatih Camii'inde "Hafız Divan "ve Mevlâna Câmî'nin "Lüccetü'l-Esrar" adlı eserini okutur. Bu derslere pekçok dinleyici iştirak eder. Bâyezîd dersiamlarından Hoca Yekta Efendi ve onun gibi önde gelen zevat onu bu derslerinden tanıyarak intisap ederler ve ününün yayılmasına vasıta olurlar.2
Bu sırada sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Meclis-i Meşâyih azalığına tayin olunan Es'ad Efendi, diğer taraftan Meşîhat'a müracaat ederek, o sırada boş bulunan Fındıkzade'de Şehremini Odabaşı semtindeki Kelâmı dergâhı seyitliği talebinde bulunur. Burası bir Kâdirî tekkesi olduğundan, buraya tayin olunabilmesi için 1883 tarihinde Abdülhamîd er-Rifkânî'den Kadiri icazetname alarak bu tekkenin şeyhliğine tayin olunur. Bu arada bir süre Fatih Halıcılar'da bulunan Feyzullah Efendi Dergâhı'na da devam eder. Burada şöhreti büsbütün yayılan Es'ad Efendi'ye Fatih ulemasından ve diğer kimselerden pekçok sayıda intisap edip, sohbet ve zikir halkasına devam edenler olur.3
Es'ad Efendi, 1900 senesinde Abdülhamid Han tarafından, bazılanna göre bilinmeyen bir sebeple,4 İbnülemîn'e göre ise, o sırada "bazı hadislerin tercemelerini yapıp neşrettiği 'Kenzü'l-İrfân' isimli eserinin zararlı olduğuna dair verilen jurnal üzerine"5 memleketi Erbil'de ikamete memur edilir. İsmail Kara'nın tespitlerine göre ise o dönemde hemen bütün tarikatları kapsayacak şekilde geniş ve sıkı bir denetimin yapıldığı ve yine her tarikattan birçok şeyhin sürgüne gönderildiği görülür. Bunların güya Sultan'a karşı toplandıktan şüphesi altında bulundukları, dolayısıyla bunların tedkik edilip dağıtılması gerektiğine karar verildiği belirtilir.6 Bu tedkikat neticesinde diğer tarikatlara mensup şeyhler gibi Nakşî şeyhlerinin de sürgüne gönderildiklerine dair bilgiler bulunur. Bunlardan biri Cumhuriyet devrinde de etkili olan Kelâmı Dergâhı postnişîni Erbilli Şeyh Muhammed Es'ad Efendi'nin Irak'a sürülmesidir.7 Es'ad Efendi'nin meşrutiyetin ilânından sonra İstanbul'a dönünce yazılarında, II. Abdülhamit ve istibdat aleyhinde ağır ifadeler kullanırken, İttihatçıları ve Meşrutî idareyi Övmesi, sürgünün se bebinin, o dönemde tarikatlara karşı alınan siyasî tavırla yakından alâkalı olduğunu gösterir."8
Es'ad Efendi, Meşrutiyetin ilanından sonra 190S'de sevenlerinin daveti üzerine tekrar İstanbul'a dönerek Kelâmı Dergâhı'ndaki görevine devam eder, Üsküdar'daki Selimiye dergâhı şeyhliği boşalınca oranın şeyhliği de Es'ad Efendi'ye verilir. Buraya vekil olarak oğlu Mehmed Ali Efendi'yi tayin eder. Kendisi de arası ra gelip irşad hizmetini oğluyla birlikte yürütür. Bu sırada milli mücadelenin başlaması Ü2erine Ankara'ya gidecek olan Fevzi Çakmak Paşa, bu dergâhta Es'ad Efendi ile görüşür ve kendisinden dua talep eder.9
Es'ad Efendi 1914 yılında önce Meclis-i Meşâyih azalığına getirilir. Daha sonra meclis reisi olur. Padişah Sultan Reşâd'm sevgisini kazanan Es'ad Efendi, aynı yıl içinde "sürre emmi" olarak hacca gönderilir. 1915 yılında Meclis-i Meşâyih reisliğinden istifa eder,
Es'ad Efendi Kelâmı Dergâhı'ndaki görevinin yanısıra zaman zaman Selimiye Dergâhı'na da giderek İrşad faaliyetini tekkelerin kapatıldığı 3925 yılına kadar sürdürür. Bu dönemde birçok halife yetiştirdiğinden İstanbul, Anadolu, Yugoslavya ve Bulgaristan'da binlerce müntesibi olur. Tekkelerin kapatılmasından bir müddet önce İstanbul'a gelen ve Kelâmı Dergâhında onbeş gün misafir kalan Danimarkalı araştırmacı psikolog Cari Vett'in hatıralarından, onun dergâhına ilim ve devlet adamlarından pekçok İtibarlı kişinin o şartlarda bile devam ettiği anlaşılmaktadır.10
Es'ad Efendi 1925 yılında tekkelerin kapatılmasından sonra hiç sokağa çıkmamaya karar vererek Erenköy Kazasker'de satın aldığı köşkünde inzivaya çekilir, 23 Aralık 1930 yılında vuku bulan Menemen olayıyla ilgisi bulunduğu iddia edilerek oğlu Mehmed Efendi ile beraber Menemen'e götürülüp idam talebiyle yargılanır. Oğlu Mehmed Efendi idam edilirken, Es'ad Efendi hakkında verilen idam cezası yaşlılığı sebebiyle müebbet hapse çevrilir. Es'ad Efendi Menemen'deki askeri hastanede 'üremi'den tedavi gördüğü sırada 84 yaşında iken 3-4 Mart 1931 gecesi vefat eder.11 Es'ad Efendi'nin askeri hastanede yemeklerine zehir katılarak rahatsızlığının artırıldığı sonunda da damardan yapılan bir iğne ile hayatına son verildiği yani idam edildiği de ifade edilmektedir,12 Cenazesi ailesine verilmeyerek resmî makamlar tarafından Menemen'de defnedilir. Mezarının bulunduğu arsa üzerine 1962-63 yıllarında bir cami yaptırılır, Mahkeme zabıtları açıklanmadığından Es'ad Efendi ile oğlu hakkında verilen idam cezasının hangi delillere dayandırıldığı, olayla ilgilerinin olup olmadığı henüz anlaşılamamıştır. Es'ad Efendi'nin kuvvetli bir hafızaya sahip olduğu, senelerce evvel gördüğü birini hemen tanıyıp konuştuktan mevzuyu derhal hatırladığı belirtilir.13 Onun ana dili Türkçe olmakla birlikte, bunun yanısıra iyi seviyede Arapça, Farsça ve Kürtçe bildiği'14 ve bu dillerle kaliteli yazılar yazdığı görülür. Yine onun dili ve kalemi kullanmaktaki mahareti, edebiyatta kendisiyle Övünülebilecek bir mevkide bulunduğu ilgili eserlerde zikredilir".15
II. Eserleri
Es'ad Efendi'nin kaleme aldığı önemli eser ve makale çalışmakta şunlardır:
1- Kenzü'l-İrfân: Bu eser, çeşitli konularla alakalı seçilmiş 1001 hadis-i şerifin metin ve Türkçeye tercümesinden oluşur. Seçilen hadis-i şerifler, genellikle çeşidi sözlü ve fiili amellerin fazileti, memdûh ve mezmüm huylar, Allah sevgisi ve korkusu, dünya ve dünya malının kötülüğü, büyük günahlar, helâl ve haram olan şeyler gibi konulan içerir. Es'ad Efendi'nin bu esere yazdığı önsöz incelendiğinde hadislerin ve sünnetin dindeki önemli yerini belirtmek ve halkı sünnet aleyhinde oluşacak olan yanlış anlamalardan vazgeçirerek, ilim ve irfan kaynağı olan bu mübarek sözlere itaata ve bunlardan istifadeye davet etmek üzere hazırladığı anlaşılmaktadır. Bu eser, İstanbul'da eski harflerle 1317 ve 1327 tarihlerinde iki defa neşredilmiştir. Yeni harflerle de pek çok kez basılan eser, son olarak Erkanı Yayınlan'nca aslî şekline uygun bir tarzda ve hadis-i şeriflerin kaynaklan da tespit edilerek İstanbul'da 1989'da basılmıştır.
2- Mektûbât: Es'ad Efendi'nin en kapsamlı ve hacimli eseri bu adla yayınlanan mektuplarıdır. Özellikle Erbil'de bulunduğu sırada sevenlerine ve dostlarına yazdığı tasavvufi ağırlıklı yüz elli dört mektuptan oluşur. Es'ad Efendi bu mektuplarda döneminde geçerli olan oldukça edebî ve âhenkli bir dil kullanmıştır. Yazılarını genellikle âyet-i kerimeler ve hadis-İ şerifler etrafında şekillendirmiştir.
3- Divan: Es'ad Efendi'nin ağırlıklı olarak Türkçe ve Farsça yazdığı şiiirleri toplayan bir eserdir. Burada müellif anız veznini büyük bir ustalıkla kullanmış, zaman zaman da tasavvufi halk edebiyatı şairleri gibi şiirler ve onlara tahmisler de yazmıştır. Şiirlerde yer yer Arapça manzumeler göze çarpmakta, üstelik Di vân'da bir de bir Kürtçe gazele rastlanmaktadır.
4- Tevhid Risalesi Tercümesi: Muhyiddin İbnü'l-Arabi'ye izafe edilen bir risalenin Türkçe tercüme ve serilidir. Bu risale, H. Kamil Yılmaz'ın tespitine göre, İb-nü'l-Arabi'ye değil Evhâdüddin Balyânî'ye aittir.16 Eser ilk defa İstanbul'da Ali Kadri tarafından 1337'de 103 sayfa olarak basılmıştır.
5- Risale-i Es'adiyye: Bu risale, tasavvuf ve tarikat!e ilgili mevzuları öz halinde ele alıp açıklayan küçük hacimli bir eserdir. Müellif, müridlerin isteği üzerine bu eserinin başlangıcında 'kendi kaleminden müellif' başlığı alımda kısaca hayat hikâyesini yazmıştır.
6- Fatiha-i Şerife Tercümesi: Bu çalışma, Fatiha sûresinin oldukça kısa bir tefsiridir, Eski harflerle müstakil olarak, yeni harflerle Risâle-i Es'adiyye ile birlikte İstanbul'da Erkanı yayınlarınca 1986'da 6 sayfa hâlinde neşredilmiştir.17
Makaleleri: Es'ad Efendi'nin o dönemde yayınlanan Tasavvuf, Beyânü'l-Hak ve benzeri mecmualarda neşredilmiş yazılan da bulunmaktadır. Bu yazıların büyük bir kısmı 'Mektûbat'a eklenmiş, bir kısmı ise yayınlandıkları yerlerde kalmıştır.
III. Es'ad Efendi'nin Kuran Âyetlerini Yorumlama Yaklaşımı
Muhammed Es'ad Erbilî, devrinin âlim meşayıhından biri olarak bir kısım eserler kaleme almış ve o dönem yayınlanan mecmualarda bir takım makaleler yazmıştır. Bu çalışmaları incelediğimiz zaman, Es'ad Efendi'nin, fikir ve düşüncelerini sürekli âyet-i kerimelere istinâd ederek açıkladığını görmekteyiz. Biz burada özellikle "Eisâle-İ Es'adiyye ve Eâtiha-i Şerife Tercümesi" ile "Mektûbât" adlı eserlerinden harekede Es'ad Efendi'nin Kur'ân'a yaklaşımı ve âyetleri yorumlama yöntemi ile ilgili tespitlerde bulunmak istiyoruz. Es'ad Efendi, eserlerinde âyet-i kerimeleri çoğunlukla işârî olarak yorumlamış, özellikle de tasavvufla alâkalı âyetler üzerinde yoğunlaşmıştır. Es'ad Efendi'nin âyetleri yorumlama yaklaşımını rivayet, dirayet ve işârî olmak üzere üç ana başlık altında ele alıp inceleyeceğiz,
A. Rivayet Tefsiri Yönünden
Rivayet tefsiri, âyet-i kerimelerin diğer âyet-i kerimelerle, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in sünnetiyle, sahabeden ve bir kısım âlimlerin görüşüne göre, tabiûndan nakledilen haberlere göre tefsir edilmesine denilmektedir.18 Es'ad Efendi de, âyetleri yorumlarken bazen âyeti yine âyetle, bazen âyeti badis-i şeritle bazen de sahabe ve tabiin sözleriyle tefsir etmektedir.
1. Âyeti Âyetle Tefsiri
Âyet-i kerimelerden muradın ne olduğunu anlamak, onların delâlet ettikleri anlamlan ve ihtiva ettikleri hüküm, nükte ve incelikleri açıklamak için başvurulacak en sağlam ve en güvenilir yöntem, şüphesiz Allah'ın kelâmını yine Allah'ın kelamıyla izah etmektir. Zira kendi kelâmı Kurân'ı en iyi bilen ve ve tefsir edecek olan hiç şüphesiz Allah Teâlâ'dır. Kur'ân-ı Kerim'e baktığımız zaman onda değişik sebep ve hikmetlerle zikredilmiş âm-hâs, mutlak-mukayyed, mücmel-mübeyyen vs. lafızlar bulunduğunu; bir yerde mübhem olarak zikredilmiş bir hususun başka yerde açıklandığını, bir yerde kısaca temas edilen bir konunun da başka bir yerde tafsilatlı olarak anlatıldığını görürüz. Dolayısıyla Kur'ân'ı tefsir ederken ilk olarak bunların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Böylece âyet-i kerimeler arasında vefımedüen tenakuz durumları ortadan kalkacak ve Ku-ir'ân-ı Kerim'i bir bütün olarak anlamak kolaylaşacaktır.19 Es'ad Efendi'nin âyet-i kerimeleri âyet-i kerimelerle tefsirine şu örnekleri verebiliriz:
a. "Her biriniz için bir şeriat ve münevver bir yol tayin ettik"20 âyetinde geçen 'minhâc’ kelimesinin lügatte 'münevver bir yol' demek olduğunu dolayısıyla âyet-i kerimenin manasının: 'Ey kullarım! Sizin ber birinize iki şey vacip kıldım. Birincisi şeriat, ikincisi tarikat21 anlamına geldiğini ifade ettikten sonra, bu âyet-i kerimeyi açıklamak üzere "Ya Muhammedi Söyle: Eğer Allah Te-âlâ'nın muhabbetini, sevgisini arzu ederseniz bana tâbi olunuz"22 âyetini zikreder ve buna da 'benim suluk ettiğim şeriat ve tarikat yollarını takip ediniz’23 anlamını verir.
b. Es'ad Efendi, "Göklerdekiler ve yerdekiler Allah'ı teşbih etmektedirler. O, azîz ve hakimdir"24 âyetinin tefsirinde akıllı olsun, akılsız olsun bütün mahlukatın geçmiş, şimdi ve gelecek zamanda sürekli olarak Allah'ı teşbih ve takdis ettiğini; kemâl sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Al ah Teâlâ'nın buna hakkıyla lâyık olduğunu söyledikten sonra bu âyet-i kerimeyi açıklama sadedinde "Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti..."25 âyet-i celîlesine dayanarak, "ister yıldızlar ve burçlar gibi ulvî, ister hayvanlar ve bitkiler gibi süfli olsun bütün varlıkların binlerce seneden beri değişmez ve sarsılmaz bir kanun ve hikmet üzere devam edegelmesinin, Cenâb-ı Hak'dan başka bir Allah olmadığına kesin olarak delâlet ettiğini"26 söyler. Buna göre birinci âyette bütün yaratılmışların sürekli teşbihlerini, ikinci âyetin ifade ettiği 'gökte ve yerde O'ndan başka ilah olmayışı' ile tefsir eder.27
2. Âyet-i Kerimeleri Hz. Peygamberin Sözleriyle Tefsiri
Rasûhıllah (s.a.vVm kendisine indirilen Kur'ân âyetlerini tefsir, tebyin ve tebliğ görevi vardı. Dolayısıyla Allah Teâlâ'dan sonra âyetleri açıklama yetkisi ona verilmişti. O da bu yetkiye dayanarak, bütün âyetleri olmasa da bir kısım âyetleri tefsir etmiştir. Es'ad Efendiriin bir kısım âyet-i kerimeyi Hz. Peygamber'in ha-dis-i şeritlerinden istifade ile açıkladığını görmekteyiz. Konuyla ilgili şu örnekleri verebiliriz:
a. Es'ad Efendi, "Artık Rabbİnize dönün (enîbû ilâ rabbiküm) ve ancak O'na teslim olun"28 âyet-i kerimesini, sünnet üzere zikrin keyfiyetlerini ve dinî işlerini ilim sahibi meşayıhtan öğrenmek için mükellefin müracaat etmesi anlamında yorumlayarak,29 âyetin bu şekilde anlaşılmasının mümkün olabileceğini Rasûlullah (s.a.v)’ın şu hadisleriyle delil getirerek desteklemektedir: "İlim öğrenmek her müslüman erkek ve kadına farzdır",30 "Benden sonra Ebubekir ve Ömer'e uyun. Ammâr'ın hidâyeti gibi lıidâyeı sahibi olun ve Abdullah ibn-i Mesud'un sözlerine ihtimam ile tutunun" ,31 "Alimler peygamberlerin vârisleridir”32 ve "Alimlerin gösterdiği yolda gidiniz. Çünkü onlar dünyanın ışığı ve ahiretin aydınlığıdır'.33
b. "Sizin Allah katında en şerefliniz, en muttaki olanınızdır"34 âyet-i celîlesini, bir dervişin takva ve şerefini medhetmek üzere zikretmektedir.35 Bu yorumunu ise Hz. Peygamber'in "İnsanların Allah nezdinde en şereflisi, en müt takî olanlarıdır"36 hadisiyle desteklemektedir.
c. "Huşu ile namazlarını kılan mü'minler kurtuluşa ermişlerdir"37 âyetini şöyle tefsir etmiştir; "Yani 'namazı huşu ile edâ eden mü 'minler ahiret azabından kurtuldular' buyurmuş olduğu gibi, Peygamber Efendimiz dahi 'huşuu olmayan bir kimsenin namazı kabul olamaz ve vadedilen faydası da beklenemez' demişlerdir. Bu gibiler ancak Şeriat aç ısından farzını edâ etmiş ve namazı terkedenler için belirlenen cezadan kendini kurtarmış otur."38 Bu âyeti yorumunda ise "Huşûu olmayan kimsenin namazı kabule şayan olmaz. Va'd olunan faydası da beklenemez39 hadisini kullanmıştır.
d. "İyilikte ve kötülüklerden sakınmada birbirinizle yardımlasınız"40 âyet-i kerimesini, kul için oldukça mühim olan ruhî gıda ve İlâhî feyizleri istemek için evliyanın vasata kabul edilmesine, ruhâniyetlerine sığınılmasına ve tevessüle delil saymakta41 ve bu âyeti tefsir sadedinde "Her bir sanatı öğrenmek
için ehlinden ve erbabından yardım isteyiniz"42 hadisini zikretmektedir.
3. Âyet-i Kerimeleri Sahabe Sözleriyle Tefsiri
Es'ad Efendi'nin bîr kısım âyetlerin açıklanmasında sahabe sözlerine itimat ettiğini müşahede etmekteyiz. Bununla ilgili şu örnekleri kaydedebiliriz;
a. Es'ad Efendi, "Bana kuvvetle yardım ediniz"43 âyet-i kerimesini tevessüle delil olarak zikretmekte, bunu açıklamak üzere de Hz. Ömer'in şu olayım ve sözünü nakletmektedir: Hz. Ömer Peygamberimiz'in amcası Abbas ile tevessül ederek: 'Ya Rabbi, kuraklık içinde kalınca Peygamberimiz ile sana tevessül ederdik. Bize yağmur verirdin; şimdi de onun amcası ile tevessü! ediyoruz, bizi suya kavuştur' derdi ve yağmur yağardı.44
b. "Ey Peygamber! Mü'mîn kadınlar bey'at etmek üzere sana geldikleri zaman... onların bey'atini kabul et ve onlar için istiğfar et"45 âyet-i kerimesini zikrettikten sonra bunu tefsir etmek üzere Hz, Aişe (r.a.)'nin: "Ra sû külah (s.a.v) hiçbir kadının elini kendi eline kat'iyyen dokundurmadı ve tutmadı, Onlar adına ahid aldığı zaman sadece 'hepinizin bey'atlerini kabul ettim' dedi" sözünü aktararak, Peygamberimize kadınlann bey'at ettiğini ve asla onların elle dokunmadığı yorumunu yapmaktadır,46
B. Dirayet Tefsiri Yönünden
Dirayet tefsiri, sadece rivayetlerle yetinilmeyip âyet-i kerimelerin dil, edebiyat, şiir, tabiat bilimleri gibi çeşitli aklî bilimlerden faydalanılarak tefsir edilmesine denilmektedir. Bu tür tefsirde daha ziyade müfessirin kendi icıihad ve görüşü önem arzetmektedir.47 Bu tarife göre Es'ad Efendi'nin de bir kısım âyeı-i kerimeleri kendi re'y ve içtihadıyla tefsir ettiğini görmekteyiz. Onun bu manada yapmış olduğu tefsirleri aşağıdaki başlıklar altında değerlendirmemi?, mümkün olabilir:
1. İnsanın Mükerremliği ve Yaradılış Maksadı
Es'ad Efendi, "Şüphesiz biz, İnsanı mükerrem kıldık"48 âyet-i kerimesini, "Acaba bu mükerrem Âdemoğlu kimdir''' Toprak ve sudan yaratılmış bulunan maddî varlık yani cesed mi yoksa kuvve-i natıka denilen düşünme, konuşma kabiliyetine sahip oluşuyla diğer canlılardan ayrılan insan cinsi midir? Elbette bunların hiçbiri değildir. Zira azgın nefsinin gayr~i meşru, taşkınlıkları ile şeriat ve tarikatı ayaklar altına alan, süfli isteklerinin esiri bulunan kimseler, asla mükerrem olamazlar, İrfân erbabına ve vicdan sahiplerine göre bu tip insanlara kara cahil demekten başka sıfat yakışmaz. Mükerrem denilmeye layık Âdemoğlu ise nefs tezkiyesiyle güzel ahlâka sahip olarak dışını ve içini temizleyip süsleyen, şeriat hizmetinde tarikat sırrına vakıf bahtiyar kimselerdir”49 şeklinde yorumlar "Ben insanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım"50 âyetini de, "Bir kulun, amel ve ibadet sayesinde ancak isyandan nefsini kurtarmış olacağını, fazla bir fazilet iddiasında bulunamayacağını ve her zaman hayırlı dualar ve evliyâullahın kalbi teveccühleri gibi kıymetli vasıtalardan bekleyeceğini”51 belirterek kulun kendi amel ve ibadetlerine güvenmeden din kardeşlerinin hayır dualarını almaya bakması gerektiği şeklinde tefsir eder.
2. Allah Yolunda Cihad
"Allah, müzminlerden nefislerini ve mallarını, cennet mukabili satın almıştır"52 âyet-i kerimesi hakkında: "Dünya asayişi ve maddî ihtiyaçların te mininin ancak mal ve can feda etmekle mümkün olabildiği nasıl herkesçe kabul edilmiş bir gerçek ise (zikrettiğimiz âyet-i kerime gibi) kati ve açık delillerle sabit olduğu şekilde, uhrevî saadet ve ebedî selamete de Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği şeriat ve tarikat ölçülerine itina ile uyup, mal ve cana ait bütün emirlerine içtenlikle kulak vermekle eritebileceğini düşünsünler"53 yorumunu yapar. Böylece dünya ile ahi re t mutluluğunu kıyaslayarak her ikisinin ve özellikle bu âyet-i kerimeye istinaden ahiret saadetinin elde edilme şartlarını İzah etmeye çalışır.
3- Emr-i bi'l-Ma'rûf ve Nehy-i ani'l-Münker
"Sizden, İnsanları hayra davet eden, iyilikleri emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Onlar gerçek kurtuluşa erenlerdir”54 âyet-i kerimesinin tefsirini yaparken Öncelikle, "Bilindiği gibi mü 'minleri kâfirlerin cahiliyye devirlerine ait âdet ve gayr-i meşru davranışlarından sakındırıp, dünyevi ve ubrevî kurtuluşa sebep olacak hakikatleri açıklayan âyetlerde öncelikle takva ve taat ile iman sahiplerinin birlik ve beraberliği ve karşılıklı. muhabbeti emredilmektedir”55 diyerek bu âyet-i kerimenin, bir önceki âyet-i kerimeler ile münasebetini ortaya koyar. Sonra da bu hakikati müslüman fertlerin dağlı, köylü, şehirli her seviyeden câhillerine öğretilmesi ve anlatılması gerektiği hakkında bu âyet-i kerimenin inzal edildiğini vurgular ve âyet-i kerimeye şöyle bir yorum getirir: "Ey İslâm cemaati! Sizden bir grup, dini ilimleri öğrendikten sonra insanları gerçek tevhide ve islâm 'ı yaşamaya çağırsın. Şeriatın ve aklın meşru kabul ettiği şeyleri kendisi getirdikten sonra diğer insanlara da emretsin. Yine şeriat ve akıl ölçülerine göre çirkin olan davranışları kendisi terkettikten sonra başkalarını da o kötülükten sakındırsın. İşte bunlar hakikaten kurtuluşa erenlerdir. Şayet bu kimseler Allah 'in emir ve nehiylerine itina göstermez, ilimleri ile amel etmezlerse ilâhî hükümleri insanlara tebliğ etmeye lâyık değillerdir. Bu gibilerin tebliğlerinin tesiri de olmaz. Sözün kısası Allah Te-âlâ insanların cehalet ve günahtan kurtulması ve ma'rifet nurlarından istifade edebilmesi için hususî bir topluluğun ilim ve amel yönünden yetiştirilmesini emrederek bu görevi farz-ı kifaye olarak müslümanlara yüklemektedir. Bu mukaddes görevin övünç vesilesi olan yükü de şüphesiz, zahiren ve bâtınen âlim olma sıfatını kazanmış mürşidlerin sorumluluğuna verilmiştir"56 Daha sonra 'ulemâ-i zahir' ve 'ulemâ-i bâtın'dan kasdının ne olduğunu ayrıntılı olarak açıklar. O, bu âyet-i kerimeye göre her iki âlim g ru bun un da yetiştirilmesini Ümmet-i Muhammed üzerine farz-ı kifâye olarak görür.
Yine bu bağlamda zikrettiği, "Sizler insanlar arasından seçilmiş iyiliği emredecek, kötülükten sakındıracak en hayırlı ümmetsiniz"57 âyet-i celî-lesini ise "hu tertemiz vazife manevî hir miras olarak peygamberlerden alimlere intikal etmiştir Ve'l-Asr sûresinden anlaşılacağt üzere de hüsranın gerek azından gerek çoğundan kurtulabilmek için; önce îman sonra salih amel, üçüncü olarak da hakkı tavsiye, va'z ve nasibette bulunmanın zarurî oluşuna işaret edilmektedir. Bu yüzden sizin gibi sözü dinlenen bir âlimden, din kardeşlerimizi ikaz etmek, geleceğimizden, abiret ahvalinin şiddet ve öneminden haberdar etmek"58 şeklinde açıklar.
4. Şükür ve Nankörlük:
Bir dervişe dua mahiyetinde "Eğer şükrederseniz nimetimi artırırim"59 âyet-i kerimesine yer vererek Allah'ın nimetlerine şükretmeyi tavsiye eder. Aynı âyet-i kerimenin "Eğer nankörlük ederseniz şüphesiz benim azabım şiddetlidir"60 kısmını ise: "Yani şükür vazifesini yerine getirmek nimetlerin artmasını gerekli kıldığı gibi, nimetlere karşı nankörlük yapmak da rahat, kanâat, sevinç ve neş'e gibi kalbin asayişini yok eder ve insanı sıkıntıya sokar'61 şeklinde yorumlar. "Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız sayamazsınız"62 âyet-i kerimesi sadedinde ise, kişinin evlad ü iyâline karşı gösterdiği muhabbet ve onlar için yaptığı fedakarlıktan daha fazlasmı Allah muhabbeti için yapmasını, vakitlerinin büyük bölümünü O'na ayınnasını tavsiye etmektedir. Zira Allah bakîdir, ikram edip nimet vericidir, rezzâktır, terbiye edip yetiştirendir. Mâsivâya verilen emek ise zayidir, bazan zararlıdır, en azından fânidir ve yok olup gidicidir.63
5. Birlik ve Beraberlik
"Allah'ın ipine toptan sımsıkı sarılın, ayrılmayın"64 âyet-i kerimesini, Arapların dağınık ve birbi ileriyle kavgalı kabileler iken Kur'ân-ı Kerim'e ve Re-sûlullah (s.a.v)'ın sünnetine sımsıkı s anim ak suretiyle dünyanın en ileri milleti ve devleti hâline geldikleri; bugün içinde bulunduğumuz inhitattan kurtulmamız için de yine Allah'ın ipi olan Kur'ân'a ve Peygamberimizin sünnet-i seniyyesine sım