Yazar Adı : Katip Çelebi (Mustafa b. Abdullah) | İlim Dalı : Tarih |
Kitap Dili : Osmanlıca | Kitap Tipi : |
Konusu : | Sitedeki Kayıt Türleri : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-17 | Güncelleyen : Nurgül Çepni/2009-11-17 |
Tuhfet-ül Kibâr fî Esfâr-il Bihâr
Denizcilik târihi bakımından önemli bir eserdir.
Osmanlı Devleti zamanındaki deniz savaşlarını ele almaktadır.
Kendi zamanına değin yapılmış olan Türk deniz savaşlarının tarihidir.
1645’te başlayan ve yıllarca süren Girit Seferi münasebetiyle kaleme alınmıştır.
Eserde kuruluş döneminden 1656'ya kadar Osmanlı denizciliğinin bir tarihçesi yanında Osmanlı donanmasının, tersane ve bahriye örgütünün işleyişi anlatılır, kaptan-ı deryaların yaşam öykülerine yer verilir.
Kâtip Çelebi eserin sonunda da son zamanlarda denizlerde uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki öğütlerini sıralar.
Bir zamanlar, Akdeniz'le Karadeniz'i kendi gölleri haline getiren Osmanlı Türklerinin, XVII. yüzyılda yavaş yavaş gerilediği, Venedik gemilerinin Çanakkale Boğazı'nı kapayarak Türk donanmasının denize açılmasına yol vermeyecek kerteye geldiği günlerde, Kâtip Çelebi, pek uzakta olmayan eski günlerin göğüs-kabartan hikâyelerini anlatarak Türklere yeni bir iç-gücü vermek amacıyla bukitabını yazmıştır.
Kitap, bu savaşların cansız, kuru bir hikâyesi değildir.
Yer yer, ayrıntılara da inerek onu zevkle, heyecanla, o günlerin özlemini ve gururunu duyarak, edebiyat ve üslûp değeri olan bir yüksekliğe çıkarmasını bilmiştir.
Yalnız savaşları anlatmakla kalmamış, kazanılan zaferlerin yanında uğranılan bozgunların nedenlerini de göstererek, bunlardan nasıl bir ders alınacağını ortaya koymuştur.
Bundan başka, bir donanmanın kuruluşu; donanmadaki gemilerin çeşitleri; bunların donatımı; denize nasıl, hangi mevsimde çıkılacağı; nerelerde barınılacağı; savaşların nasıl yapılacağı; bunlarda nasıl bir yol izleneceği konusunda, ancak gün görmüş bir denizcinin sahip olabileceği bilgileri bize vermiştir.
Dilin, onun başka eserlerinde gördüğümüz sadeliği Tuhfetü'l-Kibâr'da daha da belirlidir.
Kitabında güttüğü amacı hiç bir zaman gözden kaybetmemiştir.
Dilin arı-duru olmasının nedenleri arasında, bu amacın da yeri vardır.