Hit (1611) Y-482

Mahmud Abdülbaki (Baki)

Künyesi : Baki Lakabı : Sultan-ü'ş-Şuâra
Tabakası : 16.Yüzyıl E-Posta :
D.Yeri : İstanbul D.Tarihi : 1526
Ö.Yeri : İstanbul Ö.Tarihi : 1600
Görevi : Şair Uzm.Alanı : Şiir
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Arabça, Farsça, Osmanlıca, Türkçe Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : Serkan Boztilki/2008-01-26 Güncelleyen : /0000-00-00

Baki
Asıl adı Mahmud Abdülbaki'dir.
Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi'dir. Dar gelirli olan ailesi onu geçim sıkıntısı yüzünden saraç çıraklığına verince bir süre hem çalışıp hem de gizli olarak Fatih medresesine devam etti ve hocalarının çok sevdiği bir talebesi oldu.
Daha sonra mesele anlaşılınca ailesi okumasına izin verdi.
Çağının önemli şairlerinden Nevi, Üskülüplü Valini ve tarihçi Hoca Sadeddin ile ders arkadaşlığı etti.
Yaşadığı dönemin ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed Efendilerin ilminden istifade eden Baki, 1552'den itibaren de Süleymaniye Müderrisi Kadızâde Şemseddin Ahmed Efendi'nin derslerine başladı.
Bir taraftan ilim tahsil ederken diğer taraftan da şiirle uğraşan Baki, henüz on dokuz yaşındayken İstanbul’da genç şairler arasında şöhret kazandı, öyle ki devrin ve edebiyatımızın meşhur şairlerinden Zatî, genç Bakî'nin bir şiirini genişleterek gazel haline getirdi ve divanına aldı.
Tahsilini tamamladıktan sonra devlet hizmetinde çeşitli kademelerde vazife alan Baki, 1555'te Halep kadılığına tayin olunan hocası Şemseddin Ahmed Efendi ile birlikte Halep'e gitti.
1559'da hocasıyla birlikte tekrar İstanbul’a döndü.
1561'de danişmend oldu, daha sonra Silivri Piri Paşa Medresesine, oradan da Murad Paşa Medresesine tayin edildi.
1569'da Mahmud Paşa, 1571'de Eyyub, 1573'te Sahn, 1575te Süleymaniye müderrisliği yaptı.
Bakî'nin müderrislikten sonra kadılık hayatı başladı.
Sırasıyla Mekke, Medine, İstanbul kadılığına tayin edildi, 1585'te Anadolu, 1591'de de Rumeli Kazaskeri oldu. Zaman zaman görevlerinden azledilip tekrar iade olundu.
Baki, henüz hayattayken "Sultan-ü'ş-Şuâra" (Şairlerin Sultam) sıfatım aldı.
II. Selim, II. Murat ve III. Mehmed dönemlerinde büyük ilgi gören şair, onlardan önceki Kanunî Sultan Süleyman döneminde ise özel iltifat gördü.
Kanunî ile sık sık sohbet etme imkânını da buldu, özel meclislerine davet edildi. "Muhibbi mahlasıyla şiirler yazan padişahın gazel ve kasidelerine nazireler yazdı.
Divanında yer alan terkib-i bend biçimindeki Kanuni Mersiyesi, Bakî'nin en çok tanınan şiirlerinden olup bu şiirde Kanunî'nin ölümünden kaynaklanan üzüntü, sanatlı bir şekilde ifade edilmiştir.
Çok istediği halde Şeyhülislam olamadan ve kadrinin bilinmediğinden yakınarak vefat eden şairin cenaze namazı Fatih'te, Şeyhülislam Sun'ullah Efendi tarafından kıldırıldı.
Bakinin, basma gelen akıbeti bilir gibi söylediği şu beyti, Şeyhülislam tarafından tabutunun başında okundu:
"Kadrini seng-i musallada bilüp ey Bakî
Durup el bağlayalar karşuna yarın safsaf
Kalabalık bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra Eyüp Sultan'a giden yol üstünde Lâli Efendi çeşmesi yakınında bulunan mezarlığa defnedildi.
Baki, sadece 16. asrın değil bütün asırların seçkin şairlerindendir.
Büyük şairin üzerinde Şeyhi, Necati, Ahmed Paşa, Hayalî ve Zatî gibi şairlerin etkisi vardır. Ancak Baki, üzerindeki bu etkileri atarak şiirde orijinalliği yakaladı ve geride bıraktığı eserleriyle Dîvan edebiyatının en büyük şairlerinin arasında yer aldı.
Onu, yaşadığı dönemde Osmanlı devletinin sınırlarını aşıp İran ve Hindistan'a kadar yayıldı.
Dîvânı Arabistan, İran ve Hindistan saraylarında okundu. Onun ölümünden sonra sırf Bakî Divanı yazmak ve satmak suretiyle geçinen kimseler oldu.
Geniş bir ilme ve edebî kültüre sahip olan Bakî, hassasiyetle seçtiği kelimelerle nazmı dikkatle işledi ve nazım diline akıcılık getirdi.
Aruza son derece hâkim olan şair, devrindeki diğer şairlerin düştüğü nazını kusurlarından kurtuldu.
Kelimelerin müzi-kalite bakımından yüksek olmasına dikkat etti. Mısraların birer musiki cümlesi haline gelmesini sağlayarak şiiri musikiye yaklaştırdı.
Onda kelimelerin yan yana gelmesinden doğan armoninin yanı sıra, aliterasyonlara da rastlanır.
Baki, şiirin dış cephesini sağlamlaştırırken iç yapıyı da ihmal etmedi, orijinal hayal ve mazmunlarla mısralarını süsledi; felsefi ve tasavvufi düşüncelere yer vermeye de özen gösterdi.
Bakînin şiirlerinde devrin toplum hayatına ve zenginliğine dair izler de görülmektedir. Görkemli tablolar çizen bu şiirler Kanunî devrini yansıtmaktadır.
Bakî, şiiri bu yönüyle resme de yaklaştırmıştır. Renk ve ışık unsurlarına önemli yer ayırdığı bu şiirlerinde tabiat tasvirlerindeki renklerin çeşitliliği ve çokluğu dikkat çeker.
Bakînin şiirlerinde tabiat pek sık yer almıştır.
En sevdiği mevsim bahar olduğu için baharın neşesiyle söylediği beyitler eserinde büyük yer tuttu. Şair, şiirlerinde genellikle insanda tabiatı, bazen de tabiatta insanı görmeye çalıştı. İçinde insan olmayan tabiatı kuru bulduğundan, tabiatta bulunan güzellikleri insandaki çeşitli güzellik unsurlarına benzetti. Bu husustaki yenilik Bakîye aittir. Şair, ayrıca yek-âheng gazeller yazarak gazel yazma tarzına da yenilik getirdi.
Gazel şairi olan Bakî, kasidelerinde de başarılı oldu. Özellikle nesip bölümlerinde yaptığı tasvirlerle güçlü bir şair olduğunu ispat etti. Kelimelerle ustalıkla oynamasını bildiği için şiirlerinde yapmacık bir söyleyiş ve zorakilik hissedilmez.15. yüzyılda başlatılan Türkçe kelimelerle kafiye kurma gayretine 16. yüzyılda Bakî de katıldı ve bunda başardı oldu.
Şairin bir başka başarısı da şiirlerinde temiz ve külfetsiz İstanbul Türkçesini kullanmasında görüldü.
Mısralarının büyük kısmında sade bir Türkçe kullanan Bakînin şiirlerinde atasözlerinin, özellikle, deyimlerin çokluğu dikkati çekmektedir. Şiire halk deyimlerini yerleştirmek, XV. yüzyılda başlatılmıştı. Bakî bu hamleyi devam ettirdi, aynı zamanda bunları sık kullanarak mısraların anlam bakımından daha zengin bir duruma gelmesini sağladı.
Bakînin nükteleri, mecmua ve tezkirelere yazılmış olarak günümüze kadar gelmiş ve pek çoğu ölümünden sonra da dillerde dolaşmıştır.
Nükteleriyle birçok devlet adamım kızdıran şairin kendini övdüğü (fahriye) beyitlere de divanında sık rastlanmaktadır.
Devrinde çok miktarda istinsah edilip Osmanlı topraklarına yayılmış olan divanında 4508 beyit bulunmaktadır.
Müslümanları cihada teşvik eden Fezailü'l-Cihad (Cihad'ın Faziletleri) adlı eserini Ahmed b. İbrahim'den, Fazâ'il-i Mekke (Mekke Tarihi) adlı eserini 16. asır müelliflerinden Kutbettin Muhammed b. Ahmed'den, Malimül-Yakîn fî Siret-i Seyyidül-Mürselin adh eserini ise İmam Kastalanî'den tercüme etmiştir.
Şairin ayrıca kırk hadis çevirisi de vardır (Hadis-i Erbain).
Tenkîdleriyle tanınan Nefi onun için:
"Haşre dek âb-ı hayat suhan-ı Bakî'dir
Andırıp zinde kalan nâm-ı Süleyman Hân'ı"
dedi.
Nedim ise şu beytinde Bakîmi gazel tarzının en büyüklerinden saydı:
"Nefî, vâdiri kasaidde sühan-per-dâzdır
Olmaz amma gazelde Baki ve Yahya gibi"
ESERLERİ:

  • Divan (1859, istanbul; 1910, Prag; 1935; Saadettin Nüzhet Ergun tarafindan),
  • Fezailü 'l-Cihad,
  • Hadîs-i Erbain Tercümesi,
  • Fazâ'ü-i Mekke,
  • Malimü'l-Yakin fi Siret-i Seyyidü'I-Mürselin.