Yazar Adı : | İlim Dalı : Tarih |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-14 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Safranbolu’da Unutulmuş Bir Mescit
Safranbolu, eski adı ile Taraklu Borlu, (1) Beylikler devrinde, Anadolu'daki başlıca Türk medeniyet merkezlerinden biri idi. Taraklu Borlu, Candaroğlu sülâlesinin beşiği olan mıntıkada bulunuyordu. (2) Candaroğlu sülâlesi, henüz Kastamonu'yu elde etmeden önce, Taraklu Borlu civarında, Aflani beyi idiler. Candaroğulları, Kastamoni'yi merkez -ittihâz ettikten sonra da, Taraklu Borlu bir ilim merkezi olmağa devam etmişdi. ibn Batûta, (H) 734/1333'de, Gerede'den Kastamoni'-ye giderken, (Taraklu Borlu'dan geçmiş ve şehrî şöyle anlatmışdı:
«(Taraklu Borlu) tepe üstünde inşâ edilmiş küçük bir şehirdir. Tepenin eteklerini bir hendek çevrelemişdir. Yüksek bir dağın üstünde bir de kale bulunmakdadır. (Taraklu Borlu'da) güzel bir medresede misafir olduk. Bizimle sefer eden (yol arkadaşımız) Hacı, (bu medresenin) müderrisini ve talebelerini tanıyordu (...) Hanefî mezhebinde idiler. Bu şehrin emîri olan Alî Bey, Kastamoni'nin meşhur sultanı Süleyman Pâdişâhın oğlu idi (Osmanlı kaynaklarında, Temür oğlu Şu-cauddin Süleyman Paşa, H. 709 - 740 / 1309,1339) (......) (Alî Bey)
bizi kaleye davet etti .... (Alî Beyin) Kadı'sı ve meşhur kâtiblerinden olan Alâuddin Mehmed de orada idiler .... Yemekden sonra, müessir sesler ve taacüb uyandıran makamlar ile, Kur'ân okundu» (ibn Batûta, Ar - Rihla, Beyrut H. 1379, 315).
İbn Batûta'nın bu kaydı, yalnız Safranbolu için değil, Türklerde Kur'ân kıraati geleneği bakımından da dikkati çekmekdedir. Türklerin Kur'ân kıraati, demekki XIV. yüzyılda dahi, Arab tarzından ayrı bir uslûba erişmiş ve böylece ibn Batûta'nın taaccübünü uyandırmıştı. istanbul Teknik üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon Enstitüsü'nün tertib ettiği Birinci Safranbolu semineri münasebetiyle. Eylül 1975'de, Safranbolu'yu ziyaret etmişdim. Uzakdan bir tepe üstüne inşa olmuş Safranbolu'yu görünce İbn Batuta'nın tarifini hatırlamamak mümkün değil. Safranbolu, daha sonraki yüzyıllarda, tepenin eteklerinde de gelişmişdi. Candaroğlu kalesinin yükseldiği yerin şimdiki Hızırlık tepesi olması hatıra gelmektedir. Nitekim, Hızırlık tepesinde bir açık hava namazgahının minberi ve başka kalıntılar mevcuddur. Bu yerde kazı yapılsa, Candaroğulları devrine âid buluntular çıkabilir.
Safranbolu'nun bir islâmi ilimler merkezi veçhesini beşyüz yıl muhafaza ettiği anlaşılmaktadır. Şemseddin Sâmî'nin Kamus ul’âlâm'ındaki kayda göre, H. 1311/1893'de halkının yüzde doksanı MüslümanTürklerden müteşekkil olan «Zafaranbolu»da, yirmisekiz mescid,onikimedrese, onüç tekke, iki kütüphane bulunuyordu. Bugün de, mescidleri ile, Türk üslûbunda evleri ile, hanları ve çarşısı ile, tarihî Safranbolu hâlâayaktadır. Geçen asırda yurdumuzu sarsan yıkım fırtınasının rüzgârları, sanki Safranbolu'da hiç esmemiş. Teknik sahada iler-
lemek için çabalarken, Türk medeniyetinin bin yılda bu topraklarda geliştirdiği kültür değerlerini yıkmak gerektiğini sanan, o vefasız, o bilgisizce tahribkâr nesiller, sanki buraya uğramamışlar idi. Elimde, Safranbolu Belediye Başkanı Bay K. Ulukavak'ın, Seminer münasebeti ile, kaleme aldığı rehber, şehri gezmeğe çıkdım.
Ancak, Ulukavak'ın yazdığı rehberdeki bir ibâre düşündürücü idi. Bay Ulukavak şöyle diyordu: «Safranbolu'daki en önemli yapıt Candar oğlu Süleyman Paşa medresesidir.Osmanlı devletinin ilk kuruluş yıllarında devleti yöneten vezirleri yetiştiren bu medrese... sinema olarak kullanılmış ve hâlen ha-râb durumdadır.» «Ha-râb» sözünün hakikatte «yıkılmış» manâsına geldiğini, medresenin yerine varınca anladım. Başka medreseler ve bu arada Haydar Ağa medresesinin de yıktırılıp yerine garaj yapıldığını, bize yol gösteren, Safranbolu'nun yaşlı kimseleri söylemekte idiler. Ulukavak'ın rehberinde bahsi geçen bir diğer kültür hazinesinin, Safranbolulu izzet Mehmed Paşa (H. 1156-1212/1743-97) Camii külliyesindemahfuzkitapların yok olduğu ifadeedilmişdi. ikiyüzü yazma olmak üzere altı-yüz kitabın sonradan yerinde bulunduğunu Dr. J. Baysal'ın, 2 Nisan 1977'de Milliyet'te neşr olan makalesinden öğrendim. Şemseddin Sâmî'nin kaydettiği iki kütübhaneyi bilen yok idi.
Candaroğlu Süleyman Paşa Medresesinin yerinin biraz üstündeki bir çeşme ve bundan az daha yüksekde, tepede bulunan, kubbeli bir yapı kalıntıları görünüyordu. Çeşme'nin tarihsiz kitâbesinde, bu hayır eserini «Emîr Hocazâde Pîr Ahmed Beğin halilesi Fatma Hatun »un yaptırmış olduğu okunuyordu, insan boyuna varan yabani otlar arasından, tepedeki kubbeliyapıyavardım. Külliyenin avlusu olabilecek,otlarınkapladığı bir meydan içinde, tenekeden küçük kulübeler ve bir mescid duruyordu. Harâb hâlinde bile, asîl nisbetleri ve sâde üslûbu ile, Osmanlı mimarîsinin sanat zirvesine vardığı devri anan bu mescidin kitabesindeH. 956/M. 1549 tarîhini seçebildim. Divanî yazı ile olan bu kitabeyi (res. 1) maalesef okuyamadım. Mescidin taş minberi henüz ayakda idi (res. 2). Şimdi, bu mescidin depo ve tamirhan olarak kullanıldığı, orada duran otomobil tekerleği lastiklerinden anlaşılıyordu.
Türk-İslâm mimarîsinin devri âbidelerinden olan Safranbolu mescidi, Vakıflar idâresinin himmeti ile, henüz kurtulabilir.
1 — İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Târihî, C. I, (Ankara, 1961), 82, 86, 356, 394. 2 — Safranbolu'daki Candaroğulları hakkında, Üstâd İbrahim Hakkı Konyalı'nın yol göstermesi sayesinde, araştırma yapabildim. Safranbolu Candaroğulları hakkında, bkz. E. de Zambaur, Manuel de geneologie pour l'histoire de l'İslâm (Bad Pyrmont, 1955), 149.