Yazar Adı : | İlim Dalı : Biyografi |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-14 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Bir Macar Türkoloğu: Dr.Ignaz Kunoş ve Dilimiz ve Halk Edebiyatımız Üzerine Çalışmaları
Nermin Pekin
Macar Encümen-i Dâniş âzasından(İlimler Akademisi Üyesi) olan Dr. Kunoş, gerek bizim gerek Tatar ve Başkurd Türklerinin hayat ve edebiyatımızıincelemiş,memleketimizi adım adım dolaşarak halkımızla yakından temas etmiş ve hatta kaynaşmış,türküler,manîler, bilmeceler toplamış bu çalışmalarını Macarca ve Almanca olarak büyük cildler hâlinde yayınlamıştır.
Dr. Kunoş 1925 yılında son defa memleketinize gelişinde Türk diline ve Türklere karşı duyduğu yakınlığı ve çalışmalarını, bu esnadaki hatıralarını ve bazı fikirlerini örneklerle anlatan konferanslar vermiş, bu konferanslar gene örneklerle ve Veled Çelebi'nin bir ön yazısıyla 1925 yılında istanbul'da basılmıştır.
Bu eserden edindiğimiz bilgilere göre:
Dr. Kunoş umumiyetle lisan Öğrenmeğe meraklı olduğundan daha lise talebesi iken, batı dillerinden başka Yunanca, Lâtince hatta Rumca da Öğrenmişti. Bu sıralarda, bir halk adamı olan ve Türkiye’de uzun müddet yaşayarak Türkçe’yi iyice öğrenmiş bulunan amcası ona: "Türkçeyi de öğren, Türkçe bizim dilimize en yakın dildir; Türkçeyi öğrenirsen hem kendi dilimize hem Türklere yardım edebilirsin, bize en yakın millet Türkler ve en güzel en ahenkli ve en çabuk öğrenilen dil Türkçedir." demiş ve ikiyüzden fazla Türk-Macar kelimesini karşılaştırarak bu yakınlığı anlatmağa ve ispatlamağa çalışmıştır.
Bu suretle Kunoş'un içinde Türkçeye karşı büyük bir heves uyanmıştı. Liseyi bitirince Peşte üniversitesinde "Türk dilleri ve Edebiyatı" okutan Prof. Vanberi'nin talebesi oldu. Fakat Vanberi'den ve kitablardan öğrendiği "kitab ve aydınlar dili" onu tatmin etmemişti. O halkın tabiî dilini öğrenmek istiyordu, mademki her milletin bir halk edebiyatı vardı elbette büyük ve köklü bir târihi' olan bu muhteşem milletin de muhakkak bir halk edebiyatı olmak lâzım gelirdi. Hocasının bu husustaki fikirleri ve şübheleri yersizdi.
Kunoş'a göre halk edebiyatı: "Halkın düşünüşü, dudaklarının gülüşü, ruhunun eğlencesidir. Bahtlılığı varsa bahtlılığının gülü sünbülüdür. Tefekküre dalsa tefekkürü, gamı varsa gamının yarasıdır. Türk halkı düşünmez mi? Türk köylüsünün âh-ü vâhı göğe çıkmaz mı? Bahçesindeki gülün rengi kolcusu yok mu? Bülbüllerinin figanı yok mu?" îşte varlığına inandığı bu edebiyatı bulmak ve bu dili incelemek için Türkiye’ye gelmeğe ve memleketimizi adım adım dolaşmağa karar vererek Varna'dan Tuna yoluyla hareket ediyor. Daha ilk indiği Adakale İskelesinde Türklerle karşılaşıyor, kahvelerine giriyor, sokaklarında dolaşıyor, halkla kaynaşarak onlardan dinlediği Tuna, Budin Türkülerini büyük bir heyecanla tespit ediyor.
Bundan sonra da şöyle düşünüyor: "Macaristan’ın, Bulgaristan’ın hükmü altındaki bu yerlerde bile Türkçe bu kadar çok hissediliyor, Türklerin anayurdunda ve hele İstanbul'da elbette daha çok güzel ve zengin eserler bulmak mümkün olacaktır."
Bu düşünce ile İstanbul'a geliyor, Kahveleri mesire yerlerini dolaşıyor, hâlkı yakından tanıyor ve seviyor.
Hocasının verdiği tavsiye mektuplarıyla Çağatay lugati yazarı Şeyh İsmail efendi'ye ve Ahmed Vefik Paşa'ya gidiyor, İsmail efendi ile pek anlaşamıyor ama Vefik Paşa kendisine çok yardım ediyor ve çalışma gücünü arttıracak teşviklerde bulunuyor. Bir aralık hususi müsâde ile Galatasaray Sultanisine devam ediyor, devrin tanınmış üstadlarından ders görerek Türkçesini ilerletiyor.
Tetkiklerine devam ediyor, Boğaziçi seyranlarına katılıyor, Ramazan eğlencelerini görüyor, mahallî âdet ve ananelerimizi inceliyor, ORTAOYUNU'nun en güzel oynandığı Eskişehir'e gidiyor orada seyrettiği ORTAOYUNU'nu çok enteresan buluyor.