Hit (4281) M-252

Aklen ve Dinen Eksik Olma İfadesini Nasıl Anlamalıyız ?

Yazar Adı : İlim Dalı : Fıkıh
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-03 Güncelleyen : /0000-00-00

‘Aklen ve Dinen Eksik Olma’ İfadesini Nasıl Anlamalıyız?

Yazımıza konu edindiğimiz hadis-i şerif, kadınlarla alakalı iki meseleyi ihtiva etmektedir. Biz bu makalede rivayetin ikinci kısmında vurgulanan ‘nâkısâtu aklin ve dînin’ ifadesinin izahına çalışacağız.

Öncelikle belirtmiş olalım ki hadis imamlarının –hadis kriterleri açısından- senedinde bir problem görmediği bu nebevî beyan, başta Buharî ve Müslim’in Sahihleri olmak üzere hadis külliyatının tamamına yakınında yer almaktadır. Bu rivayetin "Kur’ân’ın ruhuyla/ilkeleriyle telifi zordur!" şeklindeki yaklaşımlara gelince, bunlar da iyice düşünülmeden ortaya atılmış iddialardır. Bu itibarla biz burada doğrudan hadisin bize vermek istediği mesaj ve hikmeti anlamaya çalışacağız.

Söz konusu rivayetin Türkçe anlamını vermeden önce, hadiste geçen
نَاقِصَاتُ عَقْلٍ وَدِينٍ
terkibinin anlamı hususunda hadis şârihlerimizin vermiş olduğu bilgileri kısaca hatırlatmak istiyoruz:

Sahih-i Müslim şarihlerinden İmam Nevevî, bu ifadenin ‘kalîlâtu’z-zabt’ manasına geldiğini belirtir ki1 bu, ‘zabtı (hıfzı ve kavraması) az olanlar’ demektir. Buharî şarihlerinden İbn Hacer el-Askalanî ve Kastalanî gibi zevat ise –Nevevî kadar açık bir ifade kullanmamış iseler de- bu terkibin ‘zabtın azlığını hissettiren’ bir manayı ifade ettiğini belirtirler.

Dinen noksanlığa gelince, bazıları bunu dinin özüyle irtibatlandırır, bazı âlimlerimiz de bu durumu ‘taât ve ibadetin noksanlığı’ şeklinde ele alırlar.3 Ahmed Naim Efendi bu farklı değerlendirmeler için şunu der: "İman amelden cüzdür, iman artma ve eksiltme kabul eder’ diyenler, bu nebevî beyanı zahiri anlamına hamledip tevile ihtiyaç görmezler; ibadeti eksik olanın dinini de eksik sayarlar. Böyle düşünmeyenler (yani, ameli imandan cüz saymayanlar) ise noksanlık ve ziyadenin dinin özüne ait olmayıp sıfatlara raci olduğunu belirtirler."

Sağlıklı bir çeviri yapabilmemiz için akl mefhumuyla alakalı önemli gördüğümüz iki noktaya dikkat çekmek istiyoruz.

1. Kelime olarak ‘bağlamak ve tutmak’ gibi anlamlara gelen akl kavramı,5 insanın anlama, idrak etme, kavrama gücünü ifade eder. Anlaşılacak şeyler onunla anlaşılır, onunla kavranır, onunla değerlendirilir ve onunla bir neticeye bağlanır.

Ak(ı)l, Kur’ân-ı Hakim’de bir isim olarak yer almaz. Mesela, ayet-i kerimelerde akıl ‘onun aklı, onların akılları’ anlamında (akluhu, akluhâ veya çoğul kalıbı içerisinde ukûluhum, ukûluhünne) şeklinde ifade olunmaz. Bu kuvve ilgili ayetlerin tümünde ‘ya’kılûn, ta’kılûn, akelû’ gibi fiil türevleriyle kullanılır.

Bu kullanım şekli bize nuranî bir kuvve olan aklın aynı zamanda ruhun önemli bir sıfatı, fonksiyonu, hayati bir dinamiği olduğunu göstermektedir. Nitekim Kur’ân’da bu sıfat kalbe nispet edilmiştir: "Kalbleri vardır onlarla akletmezler."6 Kalb ise bâtını/esası ruh olan rabbanî bir latifedir.7 Dolayısıyla kalbe nispet edilen akıl aynı zamanda ruha da nispet edilmiş demektir.

Bu özet bilgiyi, hadiste geçen "nâkısâtu akl" ifadesindeki akl kelimesine fonksiyonel bir anlamın yüklenebileceğini belirtmek için verdik. Daha açık bir ifadeyle, aklın Kur’ân’da fonksiyonel olarak kullanılmış olması gerçeğinden hareketle bu hadis-i şerifteki
عَقْل
kelimesini ‘akletmek (bir meseleyi bir hükme/neticeye bağlama)’ anlamıyla da ele alabiliriz. Buna göre bu terkibin manası ‘aklı eksik, aklı kısa’ olmayıp ‘akletme işini/aktivitesini eksik bırakanlar’ olacaktır.

Bu cümleden olmak üzere, ‘nâkısâtu akl’ ifadesindeki eksikliğin, bizatihi aklın kendisinde/özünde değil, aklın aktivitesinde (akletmede) düşünülmesi gerekir. Şöyle ki; kadının yaratılışından gelen zengin hayal dünyası, hisleri-heyecanları ve buna bağlı olarak meydana gelen kararsızlık halleri, onun zihin faaliyetleri üzerinde mühim tesirler icra eder. Bu yönleriyle bir kadın zihnin aktivitesinde (işleyiş tarzı hususunda) erkeğin berisinde kalabilmektedir.

2. Eksiklik nisbî/göreceli bir mefhumdur. Dolayısıyla tek başına bir anlam ifade etmez. Öyleyse bu cümlede dile getirilen ‘akletmeyi eksik bırakma’ vurgusu, bir başkası düşünüldüğünde bir anlam ifade edecektir ki o da erkeklerdir. Buna göre burada şu anlamın düşünülmesi icap eder: "Kadınlar –erkeklere nispetle- akletme aktivitesini eksik bırakanlardır." Bu madde içinde vurgulanması gereken bir diğer husus da şudur: Bu durum, her hususla ilgili değildir; bu sadece kadının sevgi, şefkat veya korku hissini tesiri altına alan, rikkatini derinden etkileyen bazı konular için söz konusudur. Bu noktayı dikkate alarak ilgili cümlenin anlamını daha geniş bir açıdan şu şekilde düşünmemiz gerekir: "Kadınlar –şefkat ve rikkatlerini yakından ilgilendiren bazı konularda, erkeklere nispetle- akletme işini eksik bırakanlardır."

Burada izahına çalıştığımız mesele şudur: Pratik hayatta da açıkça görüleceği üzere, bir kadın his dünyasını zorlayan bazı hadiseler karşısında –rahat konsantre olamaması sebebiyle- mevcut akletme gücünü bir erkek kadar ileri götürememektedir. O, yaratılışının neticesi olarak bir noktadan sonra akletme yerine yola hissî temayülleriyle devam etmektedir. Daha açık bir ifadeyle, metanet, soğukkanlılık ve cesaret isteyen bir konuda bir erkek akletme gücünü (söz gelimi) yüzde doksan nispetinde kullanıyorsa, hislerinin öne geçmesiyle kadın bunun altında bir oranda bu gücünü kullanabiliyor. Dolayısıyla ortaya -aklın kendisinde değil, onun kullanılması (akletme) noktasında- nisbî/göreceli bir noksanlık çıkmış oluyor.

Yine bu çerçevede -maddeler halinde- birkaç noktaya temas etmek istiyoruz:

a. Kadınların bazı konularda erkeklere nazaran daha zayıf bir derecede akıllarını kullanmaları yaratılışlarının neticesidir, ayrıca bunun böyle olması ilahî bir maslahat ve hikmet gereğidir. (Bu hususa birazdan temas edeceğiz) Dolayısıyla kadının bu yapısı asla onun insanî konum ve onurunu küçük düşürücü bir hal değildir. Zira buna karşılık erkeğin de kadına göre –nispetler perspektifinde- eksik ve zayıf kaldığı hususlar vardır. Mesela kadın erkeğe nazaran daha şefkatli, daha merhametli, daha zarif ve daha ince ruhludur. Burada kadın erkeğin çok önündedir. Ve bu noktada erkek kadınla boy ölçüşemez. Şimdi bu gerçekten hareketle de diyebiliriz ki erkekler kadınlara nazaran ‘nâkısû’l-his’tirler. Yani, sevgi ve şefkat hisleriyle yaklaşılması gerektiği bir yerde erkekler duygularını işletme/sergileme yönüyle kadınlara nispetle ‘eksik cinsler’dir.

b. Şu halde karşımıza birbirine muhtaç ve tek başına hareket ettiklerinde ‘eksik kalan iki cins’ tablosu çıkmaktadır.
Esasında bu durum varlığın umum yapısıyla ilgili bir durumdur. Şöyle ki "zerrelerden bitkilere, ondan hayvanlar ve insanlar arasındaki erkeklik ve dişiliğe kadar her şey çift ve birbirine muhtaçtır; elektron protona, gece gündüze, yaz kışa, yeryüzü gökyüzüne ne kadar muhtaçsa kadın ve erkek de birbirlerine (öylesine) muhtaçtır.. Tek olan Allah’tan başka her şey eksik olduğu gibi, varlığını sürdürebilmek için de, hiçbir şey kendi kendine yeterli değildir. Bu itibarla eksik olan erkek ve kadın bir araya gelmekle birbirlerini tamamlamaktalar ve böylece bir bütünlük oluşturmaktadırlar. Zaten bütünde asıl olan da budur."9 Nitekim erkeklere hitapla bir ayette bu hususa dikkat çekilir: "Kadınlar, (eksiklerinizi kapatıp tamamlama hususunda) sizin için bir örtü, siz de (aynı şekilde) onlar için bir örtüsünüz." (Bakara sûresi, 187) Ayrıca bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s), "Kadınlar, erkeklerin yarısıdır (şakîki’dir)."10 buyurmuşlardır. Bu nebevî beyanda yer alan ‘şakîk’ kelimesi, ‘tam ortadan ikiye bölünen bir bütünün parçası’ manasındadır. Yani bir bütünü meydana getiren iki parçadan her biri, diğerinin ‘şakîki’ olmaktadır.

C. İlahî Hikmet, Bir Bütünün Iki Eşit Yarımı (Şakîki) Olarak Yarattığı Kadın Ve Erkeği Birbirine Muhtaç Kılmakla Onları Birbirlerine Yöneltmiş Ve Hayatlarını Kaynaştırmıştır.
Nitekim Kur’ân-ı Kerim şöyle buyurmuştur: "O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de, sizin onlarla onların da sizinle, huzur ve sükûna ermeniz için size kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesidir. Bunda da düşünen kimseler için ibretler vardır" (Rum sûresi, 21) Eğer her iki cins de birbirinin aynı (farksız) bir tonda yaratılmış olsalardı, birbirlerine sığınma ihtiyacı duymayacaklardı, dolayısıyla aralarında kolayca bir yakınlaşma da meydana gelmeyecekti. Nasıl ki termodinamik kanununa göre bir gün evrendeki hareketin eşit/müsavi hale gelmesiyle bir maddenin sıcaklığı diğerinden fazla olmayacak, varlıkta pozitif-negatif diye bir şey kalmayacak ve kâinat işlemeyen bir saate dönecektir, bunun gibi kadın ve erkeğin duygularının aynı/eşit olmasını istemek veya onları buna zorlamak, her iki cins arasındaki iletişim ve etkileşimin durması, işlememesi demek olacaktır.
Bu hususu müşahhas bir teşbihle ele almak gerekirse: İki mıknatısın farklı kutuplu uçları yan yana getirildiğinde birbirlerini çeker, aynı uçların (‘iki eksi’ veya ‘iki artı’ ucun) bir araya getirilmesi ile de birbirlerini iterler. İşte bunun gibi, erkek erkeklik duygularıyla, kadın da kadınlık hisleriyle kalabildiği müddetçe birbirlerini cezbederler. Aksine, erkekleşmeye çalışan bir kadının bir erkekle, kadınsı tavırlara özenen bir erkeğin ise bir kadınla hayatlarını sürdürmeleri oldukça zordur. (Ağırlıklı olarak Batı dünyasında kısmen de bizim dünyamızda vuku bulan boşanma olaylarının sebepleri bu açıdan da değerlendirmeye alınmalıdır.)

Hâsılı, kadın sevgi, şefkat, nezaket, duyarlılık ve zerafet gibi daha zengin olduğu hususiyetlerle erkeği cezbederken, erkek de metanet, soğukkanlılık, cesaret, fizikî güç ve hislerine hakimiyetiyle aklen daha mutedil oluşu gibi önde olduğu yönleriyle kadını yanına çeker. Böylece erkeğin ve kadının kendisine has bu özellikleri onları birbirlerine derinden bağlayan vesileler olur.11


İlgili Hadis ve Tercümesi

Arz edilmesinde yarar gördüğümüz bu açıklamalardan sonra hadis-i şerif için şu şekildeki bir tercümenin daha muvafık olacağını düşünmekteyiz:
عن أبي سعيد الخدري
قال:
خَرَجَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي أَضْحَى أَوْ فِطْرٍ إِلَى الْمُصَلَّى فَمَرَّ عَلَى النِّسَاءِ فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ النِّسَاءِ..... مَا رأَيْتُ مِنْ نَاقِصَاتِ عَقْلٍ ودِينٍ أَذْهَبَ لِلُبِّ الرَّجُلِYazımıza konu edindiğimiz hadis-i şerif, kadınlarla alakalı iki meseleyi ihtiva etmektedir. Biz bu makalede rivayetin ikinci kısmında vurgulanan ‘nâkısâtu aklin ve dînin’ ifadesinin izahına çalışacağız. Öncelikle belirtmiş olalım ki hadis imamlarının –hadis kriterleri açısından- senedinde bir problem görmediği bu nebevî beyan, başta Buharî ve Müslim’in Sahihleri olmak üzere hadis külliyatının tamamına yakınında yer almaktadır. Bu rivayetin "Kur’ân’ın ruhuyla/ilkeleriyle telifi zordur!" şeklindeki yaklaşımlara gelince, bunlar da iyice düşünülmeden ortaya atılmış iddialardır. Bu itibarla biz burada doğrudan hadisin bize vermek istediği mesaj ve hikmeti anlamaya çalışacağız.

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort