Hit (1193) Y-781

Mehmet Akif Ersoy

Künyesi : Lakabı :
Tabakası : 19.Yüzyıl E-Posta :
D.Yeri : İstanbul D.Tarihi : Kasım 1873
Ö.Yeri : İstanbul Ö.Tarihi : Ara.36
Görevi : Çevirmen,Milletvekili,Şair,Veteriner,Yazar Uzm.Alanı : Şiir
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Arabça, Farsça, Fransızca, Osmanlıca, Türkçe Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : /2014-09-29 Güncelleyen : /0000-00-00

Mehmet Akif Ersoy

Fatih semtinin Sangüzel mahallesinde dünyaya geldi.
Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Arnavut kökenli İpekli Tahir Efendi (1826-88),annesi ise Buhara taraflarından gelip İstanbul'a yerleşen bir aileye mensup Emine Şerife Hanımdır (1836-26).
Doğumunda babası Âkife ebced hesabına göre Ragif adını koyduysa da, ailenin diğer üyeleri telaffuzu daha kolay diye onu hep "Âkif" adıyla çağırdılar.
Böylece Ragif, Akif oldu ve şairimiz de bu adını benimsedi, yıllar sonra şiirlerinde de bu adı kullandı.
Babası İpekli Tahir Efendi ise ömrünün sonuna kadar oğlunu Ragif olarak çağırmaya devam etti.
Mehmet Akif, Emir Buhari Mahalle Mektebi,Fatih Ibtidaisi (İlkokul), Fatih Merkez Rüştiyesi (Ortaokul), Mülkiye İdadisi (Lise) ve Baytar Mektebini (Veterinerlik Fakültesi) bitirdi (1893).
Lise öğrenimi sırasında Fatih Camii'ndeki derslere devam ederek Arapça ve Farsça öğrendi.
Âkif’in resmî öğrenimi onun eserini ve kişiliğini açıklamak için yeterli değildir.
Aldığı özel öğrenim de hesaba katılmalıdır.
Babasından Arapça ve İslâmi bilgiler,Esad Dede'den Farsça ve İran klâsikleri okumuş olması, Ahmet Naim Bey ve Şevket Bey gibi arkadaşlarıyla dinî ve edebi Arapça metinler okuması ile kendi kendine Fransızca öğrenmiş ve yine arkadaşlarıyla Fransız edebiyati ve Fransızca vasıtasıyla Batı edebi-yaü, Batı düşüncesi okumuş olması daha önemli görünmektedir.
Otuz beş yıl arkadaşlık ettiği Mithad Cemal'in tanıklığına bakılırsa, az sayıda eseri iyice sindirecek ve nerdeyse ezbere bilecek derecede yoğunlukla okumuştur.
Okuduğu ilk manzum eserin Fuzuli'nin Leylî ini Mecnun mesnevisi olduğunu biliyoruz.
Arapça, Farsça ve Fransızca sayesinde de İslâm'ın ve Batı'nm büyük eserlerini okudu.
Damadı Ömer Rıza Doğrul, Âkifin Lord Byron'ın Childe Harold destanını okuduğundan söz etmektedir.
1893'te okulu birincilikle bitirip veterinerlik müfettişi olarak çalışmaya başlayan Akif, görevli olarak dört yıl kadar Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'da bulundu.
Mektepten mezun olduğu yıl Hazineyi Fünun adlı bir dergide bir gazelini yayımladı. Bu onun bilinen ilk matbu eseridir.
Genç veteriner Mehmet Akif, 1898 yılına kadar Osmanlı toprağının değişik yerlerini müfettiş olarak dolaştı.
1898'de, yirmi beş yaşındayken kendisinden beş yaş küçük İsmet Hanımla evlendi.
Karısı, Tophane-i Amire veznedarlarından Mehmet Emin Bey'in kızıdır.
Âkifin İsmet Hanımla evliliğinden ilk üçü kız olmak üzere altı çocuğu oldu: Cemile, Feride, Suad, İbrahim Naim, Emin, Tahir.
1907'de Türkçe öğretmenliğine geçti.
Bir yıl sonra Veterinerlik Dairesi Müdür Yardımcısı oldu.
Aynı yıl Meşrutiyetin ilân edilmesiyle meşru ve kanuni hâle gelen İttihad ve Terakki Cemiyeti üyeliğini şartla kabul etti.
Şartı, üyelik yeminindeki, "Cemiyet'in bütün emirlerine kayıtsız şartsız itaat" ibaresinin değiştirilmesiydi.
Akif için yemin değiştirildi ve Akif İttihad ve Terakki Cemiyetine üye oldu.
1908'de, Meşrutiyetin ilanıyla siyasi yayım faaliyetlerinin kapısı açılınca İslamcı aydınlar, Ebulula Mardin ve arkadaşı Eşref Edib'in Sıratı-müstakim dergisinde bir araya geldiler.
Akif derginin başyazarıydı. Dergi daha sonra, 1912 yılında Mardin'in ayrılmasıyla Eşref Edip'e kaldı ve ismi de Sebilürreşat olarak değiştirildi.
Sıratımüstakim / Sebilürreşatla Mehmet Akif ilişkisi 1908'den derginin kapatıldığı 1925 yılına kadar hep sürmüş, Âkifin şiirlerinin kitlelerle buluşmasına araç olmuştur. Akif de derginin politik yürüyüşünün liderliğini yürütmüştür.
Balkan Savaşı nedeniyle Baytar Mektebi müdür yardımcılığı ve Darülfünun'daki Genel Edebiyat profesörlüğü görevinden istifa ederek ayrıldı (1913).
Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad dergilerinde çıkan makaleleri ve Fatih, Beyazıt, Şehzadebaşı, Süleymaniye camilerinde verdiği vaazlarda, Ziya Gökâlp'in öncülüğünü yaptığı Türkçülük akımına karşı İslâm Birliği görüşünü savundu (1912).
Birinci Dünya Savaşından önce Mısır ve Hicaz'a gitti (1913).
Savaş sırasında Almanya'daki Müslüman esirlerin durumunu görmek üzere Alman hükümetinin daveti üzerine Osmanlı Gizli Teşkilatı (Teşkilat-ı Mahsusa) tarafından 1914te Berlin'e; 1914'ün sonlarına doğru aynı örgüt tarafından İngiliz yanlısı Şerif Hüseyin'e karşı Osmanlı Devletine bağlı kalan Necep Emiri İbnürreşid'e gönderildi.
Bu gezi sırasında Dar'ül Hikmet'il islâmiye başkâtipliğine atandı, dönüşünde görevine başladı.
İzmir'in işgalinden (1919) sonra Batı Anadolu'da başlayan Millî Mücadeleyi desteklemek için Balıkesir'e giderek verdiği vaazlarla halkın direniş azmini arttırmaya çalıştı.
Ankara'ya gelişinden kısa bir süre sonra (Mayıs 1920) seçildiği Burdur milletvekilliğini 1923'e kadar sürdürdü.
Konya İsyanını önlemek, halka öğüt vermek üzere Konya'ya gönderildi.
Oradan geçtiği Kastamonu Nasrullah Camiinde coşkulu bir vaaz vererek Sevr Antlaşması ve Millî Mücadele hakkında halka bilgi verdi (Bu vaaz 1921'de basılarak bütün vilayetlere ve cephelere dağıtıldı).
Sebilürreşad'ı 20 Kasım 1920'de Kastamonu'da yayımladı. Bu faaliyetlerinden dolayı Dar'ül Hikmeti! Islâmiye'deki görevine son verildi (20 Aralık 1920).
Ankara'ya döndüğünde Taceddin Dergâhı'na yerleşti.
Bu sırada yazdığı şiir TBMM'de üst üste birkaç kez coş-de (1908-1910) çıkan ünlü şiirleri ve manzum hikayeleriyle dikkatleri çekmeye başlamıştı.
Fikir adamı olarak tümüyle İslâm'a bağlılığı savundu.
19. yüzyılın sonlarında sesini duyurmaya başlayan İslamcılık, Mehmet Akifin şahsında güçlü bir temsilcisini buldu.
Çağının ünlü İslamcı düşünürleri Muhammed Abduh (1948-1905), Abdürreşid İbrahim (1853-1944), Cemaleddin Afgani (1838-1897) ile görüş birliği içinde olan Mehmet Akif, İslâmiyet'in hurafelerden kurtarılması ve Müslümanların düştükleri bu üzüntü verici durumdan çıkabilmeleri için temel kaynak olan Kur'an ve Sünnet'e sarılmaları gerektiğine inanmıştı.
Bu görüşünü şiirinde "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz Islâmf dizelerinde dile getirdi. Böylece kendi çağının şairi olmanın, kendi anlayışına göre koşulunu koymuş oldu.
Sanat anlayışı tıpkı Yunus Emre gibi Hak yolunda halk ile beraber olmaktır. Türk edebiyatında toplum için sanat akımının başlıca temsilcilerinden biri sayılan Mehmet Akif için şiir, inanç ve düşüncelerini açıklayıp yaymak, mücadelesini sürdürmek için bir vasıtadan ibarettir.

"Cenap Sahabettin, coşkunlukla 'edebiyat tarihi, şimdiye kadar Büyük Akiften daha büyük tslam ve Türk şairi tanımaz' derken, Akifle ilgili bir inceleme kitabı olan Mithat Cemal Kuntay, Türk nazmının terkip kudretinin son noktasına Akifin eliyle çıktığını söyler. Bütün edebiyat tarihçileri, Mehmed Akifin Türk nazmına getirdiği sesi, canlılığı, dil pürüzlerinden arınmış sadeliği övmekte birleşirler. Bu kanaat, İslam edebiyatının ortak vezni olan aruzu kullanmaktaki ustalığından doğmaktadır." (D. Mehmet Doğan)

"Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim
İnan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek!"
diyerek şiirde gerçekçilik akımının dönemindeki önde gelen temsilcisi olmuştur.

Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi, Köse İmam, Kocakarı ile Ömer manzum hikayeleriyle edebiyatta gerçekçiliğin, aruz ölçüsüne hakimiyetin unutulmaz örneklerini veren Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine şiiriyle edebiyat tarihimize erişilmez bir anıt dikmiştir.
Arapçadan başka Farsça, Fransızca bilirdi.
Bir Kur'an meali hazırladığı biliniyor ancak bu çeviriyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Sonuç itibariyle bu meal mevcut değildir.
"Türk şiirinin erkek sesi"... Cumhuriyet döneminin güçlü şairlerinden Orhan Seyfi'nin bu tespitini Akif fazlasıyla hak etmiştir. Safahat'm 1. kitabındaki halkçı şiirlerden başlamak üzere, şair o zamanki şiir ortamının şiire yönelik üç önemli beklentisini doyurmuş olarak çıkar okuyucunun huzuruna.
1. Nazmı, vezni pürüzsüzdür. Söyleyişi ikna edicidir, kafiyeleri şaşırtıcıdır, sözdizimsel başarısı tartışma götürmez. Mesleki yeteneğini ispat etmiş olarak yola çıkmıştır. Akif, şiir zanaatının en önemli ustalarından biridir.
2.  Dili ve söyleyişi incelikli ve zekice bir sadeliğe sahiptir. Günlük konuşma dilinden bir şiir yaratmıştır. Ki bu da modern şiirin en önemli amaçlarından biridir.
3. Toplum sorunlarını onun kadar tutarlı ve bütünlüklü işleyen bir şair ne önceki ne sonraki dönemlerde ortaya çıkabilmiştir.

"Cevdet Paşa, Kur'an naşiridir; Akif, Kur'an şairi. Ancak ikisinin arasında fark var; Kur'an Cevdet Paşa 'nın yalnız kültürünü, Âkifin, kültürüyle beraber seciyesini yaptı." (Mithat Cemal Kuntay)

"Osmanlıca; nesirde Namık Kemal'in mektuplarıyla; nazımda Fikret ve Âkifin şiirleriyle Türkçe oldu." (Mithat Cemal Kuntay)

 "Akif bey hayatında eğilmedi, gerek istibdat devrinde, gerek meşrutiyet senelerinde açlığa rıza gösterdi, kimseye eyvallah etmedi. Umumi seferberlik zamanı idi, Akif bir arkadaşı ile birlikte oturmuş, kuru fasulya aşı yiyordu. Nezaret erkânından biri çıka-geldi. Selam tebliğ etti. Yazılarında o derece ileri gitmemesini nazikçe söylemek istedi, Akif pürhiddet dedi ki:
Nazırına söyle; kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar. Ben fasulya aşı yemeğe razı olduktan sonra kimseden korkmam!" (Hasan Basri Çantay)

"O, hem tahkiyede harikulade kudret e tasvir ü ihsasta tekellüfsüz ve cuşacuş belagatler gösteren bir şair, hem eşyayı ve vekayi'i ruhlarına ve serairine nüfuz eden nazarlarla gören bi-menend bir rasıddır. Mehmed Akif gibi şiirlerini bizzat yaşamış olan şairlerin mahiyet ve kıymetleri, eserleri serapa okunduktan sonra anlaşılır. Yazılarının yalnız bir veya birkaçını görerek hüküm vermek, bir vücudun bir tek uzvunu tedkik ile heyet-i mecmuası ve mesela bir kemiğe bakarak. beşerenin güzelliğini teşhis etmeğe çalışmak gibi bi-sud ve na-kâfıdir." (Süleyman Nazif)

"Dinî irade ile millî irade hiçbir ki tapta ve hiçbir dimağda görülmemiş şekilde Safahat'ta birleştirilmiştir, o zamana kadar milliyetçi denince dine karşı veya yabancı olan kişi, dinci ve Müslüman deyince de, milliyetçiliği tanımayan insan akla gelirdi. Milliyetçi, ırkçı yani kemikçi idi. Dinci ise, hurafeci ve vatansız varlıktı. Ruhlarımızı aynı zamanda bir hezeyan teşkil eden bu safsatadan kurtaran Mehmet Akif tir. Türkün Müslümanlıktan, milliyetçiliğimizin İslâm'dan ayrılamayacağını bize öğreten o oldu." (Nurettin Topçu)

"Yahya Kemal esere, hep esere bakıyor; imparatorluk idealine sıkı sıkıya bağlıdır. Âkifse eserden müessire, yani imparatorluktan çok, medeniyetin tarihe serpili eser ve kuruluşlar zincirinden çok, bütün o eserleri doğuran İslâm'ın kendisine bağlıdır. Bundandır ki, O'nu yeni kurulan Devletin İstiklâl Marşı'nı yazmış olarak da görebiliyoruz. Milli Mars'ın şairi bundandır ki, Yahya Kemal değil Mehmet Akif tir." (Sezai Karakoç)

ESERLERİ

A) Manzum Eserleri.
 
Mehmed Akif in sağlığında yedi ayrı kitap halinde bazıları birkaç defa basılan, ölümünden sonra tek cilt olarak yayımlanan ve tamamı aruzla yazılmış 11.240 mısraiık 108 manzumeden ibaret külliyatının genel adı Safahattır. Birinci kitabın dışında diğerlerinin ayrıca birer adı da bulunmaktadır,
1. Safahat: Birinci Kitap (İstanbul 1329). Bazıları İslâm tarihinden alınmış vak'alar üzerine kurulmuş, çoğu sosyal dertleri konu edinen kırkdört şiirden oluşur. Bunlardan "Tevhid yahut Feryad", "Ezanlar", "Canan Yurdu", "İstiğrak", "Hasbihal" mistik ve felsefî konularda yazılmış lirik şiirlerdir.
2. Safahat: İkinci Kitap: Süleymaniye Kürsüsünde (İstanbul 1330). Akif in İslâm dünyası, müslümanlar ve İslâm ideali konusundaki fikirlerini yansıtan 1002 mısraiık tek bir manzumedir.
3. Safahat: Üçüncü Kitap: Hakkın SesIeri(İstanbuI 1331). Balkan savaşlarındaki mağlûbiyetler sebebiyle çekilen ıstırapların dile getirildiği on şiirden oluşur. Bu şiirlerin sekizi bazı âyetlere, biri bir hadise dayanılarakyazılmıştır. Sonuncusu "Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi" başlığını taşıyan on mısraiık bir şiirdir.
4. Safahat: Dördüncü Kitap: Fatih Kürsüsünde (İstanbul 1332). 1692 mısraiık tek bir manzumedir. İslâm'da çalışmanın ve terakkinin önemiyle kader irade meselesi üzerinde durulan şiirin ilk yarısında İslâm dünyasının perişanlığı tembelliğine, kurtuluşu da çalışmasına bağlanmaktadır.
5 Safahat: Beşinci Kitap: Hâtıralar (İstanbul 1335). On şiirden meydana gelen kitaptaki ilk yedi şiirin dördü âyetlerin, ikisi hadislerin açıklaması olup bunlar arasında yer alan "Uyan" başlıklı manzume bütün müslümanları ikaz eden bir sesleniştir. Sondaki üç uzun manzume ise şairin Mısır, Berlin ve Medine seyahatlerinin intihalarından yola çıkarak İslâm dünyasının dertlerini dile getirdiği fikrî ve lirik şiirlerdir. Bunlardan "Necid Çöllerinden Medine'ye" adlı şiir için Ce-nab Şahabeddin. "Bir hadisedir, bundan sonra Akif e erişiiemez" demiş, Süleyman Nazif de bildiği Şark ve Garp lisanlarında bu kadar güzel, pürüzsüz ve kusursuz şiir okumadığını, bunu yazmak için Akif kadar şair olmanın yetmeyeceğini, onun kadar da dindar olunması gerektiğini, hiçbir sanatkârın bu şiirin benzerini yazamayacağını ifade etmiştir.
6. Safahat: Altıncı Kitap: Asım (İstanbul 1342). 2292 mısraiık tek bir manzumeden meydana gelir. Memleketin içtimaî ve ahlâkî dertleri hakkındaki bu manzumenin tamamına yakın bölümü. Mehmed Akif in eserlerinde canlandırdığı en önemli tip olan ve müslüman halkın iman ve irfanını temsil eden muhafazakâr ve tenkitçi Köse İmam ile yenilikçi ve müsamahalı Hoca-zâde (Mehmed Akif), hakperest ve heyecanlı bir genç olan Asım [76]arasında geçen konuşmalardır. Şairin "Çanakkale Şehidlerine" adıyla bilinen ünlü şiiri de diyalogun bir parçasıdır.
7. Safahat: Yedinci Kitap: Gölgeler (Mısır 1352/1933). Mehmed Akif in eski harflerle Kahire'de bastırdığı, bir kısmı daha önce yazılmış kırk bir şiirinden meydana gelen son kitabıdır. Buradaki baz: şiirler. gerçekleşmeyen bir idealin verdiği üzüntü ile vatandan uzak ve işgal edilmiş bir İslâm diyarında yalnızlık hâlet-i rûhiyesi-nin doğurduğu kırgınlıktan kaynaklanan tevekkül ve teslimiyetin mistik duygularıyla kaleme alınmıştır. Kitaptaki son şiir olan 208 mısraiık "Sanatkâr" adlı manzume, Âkifin bütün Safahat'ı boyunca göstermediği şahsiyetinin en mühim tarafı olan sanatkâr ruhunu ortaya koyar ve hayal kırıklıklarını, acılar içinde geçen ömrünü, İslâm dünyasının yürek yakan halini içli bir dille mısralara döker. Safahat'ı teşkil eden yedi kitap, Mehmed Âkifin sağlığında onun tashihinden geçerek sonuncusu hariç birkaç defa eski harflerle basılmıştır. Eserin tamamını ilk defa yeni harflerle Ömer Rıza Doğrul, devrin siyasetine uygun düşmeyeceği mülahazasıyla yapılan birkaç çıkarma ile neşretmiştir (İstanbul 1943). Bu haliyle 1973 yılına kadar yedi defa basılan Safahat yedinci baskısından itibaren M. Ertuğrul Düzdağ tarafından tamamıyla gözden geçirilip tashih edilerek yayımlanmıştır. Safahat, eski ve yeni harflerle bir şiir kitabı olarak Türkiye'de en çok basılan eser olduğu gibi birçok dinî halk kitabının ulaştığı baskı sayısını da aşmıştır.
Mehmed Âkifin gerek 1908'den önce gençlik devrinde gerek sonraki yıllarda yazdığı, ancak Safahat'a almadığı, kendi ifadesiyle "Safahat hacminde" şiirleri olduğu bilinmektedir. Önemli bir kısmını bizzat kendisinin yok ettiği bu şiirlerden devrin dergilerinde ve dostlarına yazdığı mektuplarda kalmış veya bazı kişilerin hâtıralanyla ortaya çıkmış olanları birkaç bin mısraı bulmaktadır. Bunların önemli bir kısmı M. Ertuğrul Düzdağ'ın hazırladığı Safahat neşirlerine eklenmiştir. Mehmed Akif, Millî Mücadele'den sonra "İkinci Asım", "Haccetü'1-Ve-dâ". "Selâhaddîn-i Eyyûbî" (manzum piyes), "İslâm Tarihinden Menkıbeler", "Çocuk ve Mektep Şiirleri" gibi bazı eserler yazmak istediğini dostlarına söylemişse de bunları gerçekleştirememiştir.
Âkifin bazı şiirleri daha sağlığında Arapça'ya tercüme edilmeye başlanmıştır. 1932 yılında Mısır'da çıkan el-Macri-fe dergisinde İstiklâl Marşı" ile "Bülbül" şiirleri Arapçalarıyla birlikte yayımlanmış, bunları "Çanakkale Şehidlerine" ile "el-Uksur'da" şiirleri takip etmiştir. Yakın arkadaşı Abdülvehhâb Azzâm. "Kör Neyzen" ile "Küfe" şiirini mensur olarak "Süleymaniye Kürsüsünd’enin bazı bölümlerini de nazmen tercüme etmiştir. Son Osmanlı şeyhülislâmlarından Mustafa Sabri Efendi'nin oğlu şair İbrahim Sabri. Âkifin vefatından on yıl kadar sonra Gölgeler' manzum olarak Arapça'ya çevirmiştir. Ekmeleddin İnsanoğlu iki şiirini eş-ŞiV dergisinde Arapça neşretmiştir. Mehmed Akif hakkında Arapça bir monografi hazırlayan Abdüsselâm Abdülazîz Fehmî, Mekke'de yayımladığı kitabında "el-Uksur'da" ile "Necid Çöllerinden Medine'ye" şiirlerinin tamamına yakınını ve incelemesine konu aldığı bazı parçalan kısmen manzum olarak Arapça'ya çevirmiştir. Yaşayan Arap şairlerinden aynı zamanda Türkçe divanı da bulunan Hüseyin Mücîb el-Mısrî, "Çanakkale Şehidlerine" adlı şiiri nazmen Arapça'ya tercüme etmiştir. Cemal Muhtar da İstiklâl Marşı" ile "Âsim" ve "Hâtıralardan küçük birer parçayı  Arapça'ya aktarmıştır.
Mûsikiyle yakın ilgisi olan Mehmed Âkifin bazı şiirleri sanatkâr dostları tarafından bestelenmiştir. Ali Rıfat Çağatay, Zeki Öngör, Ahmet Yekta Madran, Muallim İsmail Hakkı, M. Zâti Arca, Kâzım Uz, Mustafa Sunar, İsmail Zühtü tarafından bestelenen "İstiklâl Marşf'nın dışında Ali Rıfat Çağatay "Ordunun Duası", "Köse İmam", "Bülbül"; Sadettin Kaynak "Çanakkale Şehidlerine"; Şerif İçli "Ezelden Aşınanım"; Ali Nihat Karame-mişoğlu "Lâ-mekânlarda mısın?"; Ali Kemal Belviranlı "Allah'a Dayan Sa'ye Sarıl" gibi manzumelerini bestelemiş olup notaları eldedir.
 
B) Mensur Eserleri. Telifleri,
 
a) Tefsirler. Mehmed Akif'in on sekizi manzum olan ve Safahat'a alınmış bulunan elli yedi tefsir yazısının tamamı Sebîlürreşdd'ın 183. sayısından itibaren muhtelif nüshalarında "Tefsîr-i Şerif" başlığı altında yayımlanmıştır. Bunlar, dönemin güncel meseleleriyle ilgili âyetlerin ele alındığı yazılardan meydana gelmektedir. Dergide "Hadîs-i Şerif" başlığı altında çıkan dört yazısı da günün meselelerine çözüm olabilecek hadislere dayalı makalelerdir. İlk defa Ömer Rıza Doğrul tarafından Kur'an'dan Âyetler adıyla, bazı müdahale ve eklemelerle kitap haline getirilen bu yazılar arasında makale ve vaazlarından da seçmeler yer almıştır (İstanbul 1944). 1976'da dikkatsizce yapılmış ikinci baskısı yanında Ömer Rıza Dogrul'un neşrinden aynen aktarılarak gerçekleştirilmiş bir baskısı daha bulunmaktadır. Sadece tefsir yazılarının Abdülke-rim ve Nuran Abdülkadiroğlu tarafından Sebîlürreşâa"dan aktarılarak hazırlanmış bir baskısı ise Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında neşredilmiştir.
b) Vaazlar. Mevâiz-i Dîniyye: Birinci Kısım (İstanbul 1328). Mehmed Akif'in bu vaazı, İttihad ve Terakki Hey'et-İ İlmİyyesi âzası iken Şehzadebaşı Kulübü'nde yaptığı "İttihad Yaşatır, Yükseltir, Tefrika Yakar, Öldürür" başlıklı konuşmasının metni olarak önce Sırât-ı Müstakîm'de çıkmış, ardından bu kitabın içinde tekrar yayımlanmıştır. Balkan Savaşı sırasında Beyazıt, Fatih ve Süleymaniye camilerinde yaptığı vaazlar ise Sırât-ı Müsta-Mm'de neşredilmiştir. Balıkesir Zağanos Paşa Camii ile Kastamonu Nasrullah Paşa Camii'ndeki vaazı Sebîlürreşâd'm Kastamonu'da basılan 464. sayısında çıkmış, gördüğü rağbet dolayısıyla bu sayı birkaç defa bastırılarak Anadolu'ya ve cephelere gönderilmiştir. Ayrıca el-Cezîre Kumandanı Nihad Paşa tarafından müstakil bir risale halinde neşredilip (Diyarbekir 1337) bölgenin Elaziz, Diyarbekir, Bitlis ve Van gibi belli başlı vilâyetlerinde ve cephelerdeki askerlere dağıtılmıştır. Mehmed Akif'in Kastamonu'da bulunduğu süre içinde civar kaza ve köylerde yaptığı konuşmaların özetlerini de Eşref Edip kaydedip derginin 465-467. sayılarında yayımlamıştır. Bazıları yeni yazıyla birkaç defa basılan bu sekiz vaazın ilki hariç diğerleri, Abdülkerim ve Nuran Abdülkadiroğlu tarafından hazırlanan ve yukarıda adı geçen eserin ikinci kısmında yeni yazıya aktarılmıştır,
c) Makaleler. Mehmed Akif'in cemiyet, edebiyat ve fikir bahisleri etrafında makale, sohbet ve hâtıra şeklinde kaleme alıp Sırât-ı Müstakim ve Sebîlürreşâd'da "Hasbihal". "Edebiyat Bahisleri", "Eski Hâtıralar", Letâif-i Arab'-dan" başlıkları altında neşrettiği elli yazıdan ibaret olup Abdülkerim ve Nuran Abdülkadiroğlu tarafından Mehmed Akif Ersoy'un Makaleleri adıyla yayımlanmıştır (Ankara 1987). Halen elli kadar mektubu neşredilmiş olan Akif'in birkaç yüz mektubunun daha özel ellerde bulunduğu tahmin edilmektedir. Mahir İz'e yazdıklarını Ktıbbealtı Akademi Mecmuasında Uğur Derman neşretmiş, bunlar başka yerde çıkan birkaç mektupla beraber İsmail Hakkı Şengüler'in derlediği külliyata da alınmıştır.
Tercümeleri. Tesbit edilebildiği kadarıyla 1908'den önce Resimli Gazete ile Servet-i Fünûn'da yayımlanmış ve ayrıca basılmamış olanların dışında kalan çevirileri tamamen Sebîîürreşâd ve Sırât-ı Müstakîm'deVi yazılardır [90] Bunlardan bir kısmı sağlığında kitap haline getirilmiştir.
1. Müslüman Kadını (İstanbul 1325). Kasım Emîn'in İslâm'ın kadına bakışını eleştirerek bu konuda Batı ölçülerine göre köklü reformlar yapılmasını teklif ettiği Tahniü'l-mere adlı eserine yapılan tenkitlere ei-Mer tü'1-cedîde kitabıyla verdiği cevaplara karşı Ferîd Vecdî'nin yazdığı ei-Mer'e-tü'1-müslime adlı reddiyenin (Kahire 1319) tercümesidir. Eser Mahmut Çam-dibi tarafından sadeleştirilerek yeniden yayımlanmıştır (İstanbul 1972).
2. Hano-to'nun Hücumuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh'un İslâm'ı Müdafaası (istanbul 1331). Fransız siyaset adamı ve tarihçisi Gabriel Hanotaux'nun Paris'te 7e Journal gazetesinde çıkan ve İslâm'a hücum eden makalesine karşı Mısır'da çıkan el-Mü'eyyed gazetesinde Muham-med Abduh'un neşrettiği cevapların tercümesinden meydana gelmektedir. Mehmed Akif risalenin başına Hanotaux'nun yazısını da çevirerek ilâve etmiştir. Risale İsmail Hakkı Şengüler'in yayımladığı külliyata alınmıştır.
3. İslâmlaşmak (İstanbul 1337). Said Halim Paşa'nın Fransızca kaleme aldığı bu risale Sebîlürreşâd'da Mehmed Akif tarafından Türkçe'ye çevrilerek neşredilmiş, daha sonra paşanın diğer altı risâlesiyle birlikte Buhranlarımız adlı kitapta da yayımlanmıştır (İstanbul 1335-1338).
4. İslâm'da Teşkîiât-ı Siyâsiyye. Said Halim Paşa'nın Malta'da sürgünde bulunduğu sırada Fransızca yazdığı eser, devrin özelliği sebebiyle "Millî Hâkimiyet" bölümü hariç Akif tarafından tercüme edilerek Sebîlürreşâd'da neşredilmiştir.[91] Müstakil olarakneşri bulunmayan risale, tercüme edilmemiş bölümü de eklenerek M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yayıma hazırlanan Buhranlarımız ve Son Eserleri adlı çalışmaya alınmıştır (İstanbul 1991).
5. İçkinin Hayât-ı Beşerde Açtığı Rahneler (Ankara 1339). Abdüla-ziz Çâvîş'in bu küçük risalesi de Umûr-i Şer'iyye ve Evkaf Vekâleti tarafından Mehmed Akif'e tercüme ettirilerek bastırılmıştır. Ferhat Koca eseri sadeleştirip İçkinin Zararları İçkinin Hayat-ı Beşerde Açtığı Rahneler adıyla yeniden yayımlamıştır (İstanbul 2003).
6. Anglikan Kilisesine Cevap.[92] Anglikan kilisesinin şeyhülislâmlık makamına sorduğu İslâm dininin mahiyeti, hayat ve insan düşüncesi üzerindeki etkileri, zamanımızın çeşitli bunalımlarını tedavisi, dünyayı çekip çeviren siyasî ve manevî güçlere karşı tutumu gibi önemli sorulara Abdülaziz Çâvîş'in verdiği Arapça cevapların tercümesinden meydana gelmiştir. Önemi dolayısıyla Büyük Millet Meclisi Umûr-i Şer'iyye ve Evkaf Vekâleti tarafından bastırılan kitabı Süleyman Ateş sadeleştirerek yeniden neşretmiştir (Ankara 1974).
Mehmed Akif'in Ferîd Vecdî, Muham-med Abduh, Azmzâde Refik, Şeyh Şiblî Nu'mânî, Abdülaziz Çâvîş ve Said Halim Paşa'dan yaptığı tefrika halinde kalmış tercümeleri de İsmail Hakkı Şengüler'in hazırladığı külliyat içine alınmıştır. Fevzi-ye Abdullah Tansel, Maarif mecmuasında (Mayis-Ağustos 1895) Sadî imzasıyla yayımlanan "Mebâhis-i İlm-i Servet" başlıklı yazı dizisinin de Mehmed Akif e ait olduğunu İleri sürmektedir [93]Meh-med Akif'in İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi'nde verdiği derslerin, bir kısmı Sırât-ı Müstakîm'Ğe neşredilmiş notları "Darülfünun Dersleri Kavâid-i Edebiyye" başlığıyla, ders notlarını formalar halinde haftalık olarak tefrika etmek üzere çıkarılan Darülfünun adlı bir dergide neşre-dilmişse de [94] elde sadece on altı sayfalık ilk forması bulunmaktadır. Dârü'I-hilâfeti'I-aliy-ye Medresesi'nin beşinci ve altıncı sınıflarında okuttuğu derslerin notları dört forma halinde "Edebiyat Dersleri" adıyla yayımlanmış görünmekteyse de henüz elde edilememiştir.
Mehmed Akif in bütün eserleri İsmail Hakkı Şengüler tarafından yayıma hazırlanmış ve son tashihleri M. Ertuğrul Düz-dağ eliyle yapılarak on ciltlik Mehmed Akif Külliyatı içinde toplanmıştır. Bu külliyatın dökümü şöyledir: I-IV: Karşı sayfalara açıklamaları konulmak suretiyle Safahat'm tamamı ile Safahat dışında kalmış bir kısım şiirleri; V: Makaleler ve Tercümeler; VI-VIII: Tercümeler; IX: Tfef-sîr-i Şerif, Hutbe, Vaaz ve Mektuplar; X: Hayatı, Seciyesi, İdeali, Sanatı ve Eserle-ri'ne Dair Yazıların Derlemeleri.
Sanatı yanında karakter ve seciyesi, millî meselelerdeki hassasiyet ve gayreti, yakın tarihte oynadığı Önemli roller ve halkın gönlündeki yeri dolayısıyla Mehmed Akif şiirlere, romanlara, film ve dizilere konu olmuştur. Bunlardan ilki kendisini çok yakından tanıyan Mithat Cemal Kuntay'ın kaleme aldığı, 1980'lerde dizi film haline getirilen Üç İstanbul adlı romandır (istanbul 1938). Eserin önde gelen kahramanları arasında bir karakter âbidesi olarak Mehmed Akif'e "Şair Mehmed Râif" adıyla yer verilmiştir. Tarık Buğra'nın, Millî Mücadele Ankara'sındaki gerçek vatan severlerle şahsî menfaatlerini öne çıkaran sahtekârların mücadelesini ele alan Firavun İmanı adlı romanının (İstanbul 1976) kahramanlarından biri de Mehmed Akif'tir. Vefatının ellinci yılı dolayısıyla yapılan faaliyetler sırasında Mehmed Akif'le ilgili birkaç belgesel film de çekilmiştir.