Künyesi : | Lakabı : |
Tabakası : 16.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : Banaz köyü / Yıldızeli / Sivas | D.Tarihi : ? |
Ö.Yeri : Sivas | Ö.Tarihi : 1590 |
Görevi : Şair | Uzm.Alanı : Saz Şairi |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : /2008-03-02 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Pir Sultan Abdal
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Asıl adı Haydar'dır.XVI. yüzyılda yaşadığı anlaşılmaktadır. Tekke şiirinin Alevi-Bektaşi şiiri kolunun en büyük şairi olarak tanınır. Şiirlerinden ve menkıbelerinden çıkarılan bilgilere göre, Yemen'den gelip Sivas'a yerleşen bir ailedendir.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşadığı, bir Kızılbaş ayaklanmasına katıldığı, Vali Hızır Paşa tarafından yakalanıp Sivas'ta "Siyaset Meydanı"nda astırılmak suretiyle idam edildiği bilinmektedir.
Şii-Batıni inancına bağlı olarak insan ve doğa sevgisini konu aldığı pastoral şiirlerinin yanı sıra Alevi-Bektaşi inanışlarını dile getiren şiirler yazdı. Âşık tarzı şiirin güzel örneklerini veren Pir Sultan Abdal, şiirlerini duru bir Türkçe ile yazdı. Şiirlerinde Divan edebiyatı tesiri yok denecek kadar azdır. Edebiyatımızda Kızılbaş-Bektaşi şiirinin en büyük temsilcilerinden sayılan Pir Sultan Abdal hakkındaki menkıbeler, Anadolu'nun çeşitli yörelerinde günümüzde de anlatılmaktadır.
Onu asıl üne kavuşturan da şiirlerinden çok, tam olarak açıklığa kavuşturulamamış olan idamıyla ilgili menkıbelerdir. Anlatılan menkıbelerle şöhreti o kadar yaygınlaşmıştır ki kendisinden sonra aynı mahlas ile şiirler söyleyen pek çok şair çıktı. Bu şairlerin şiirleri birbirine karışmış ve çoğu gerçek Pir Sultan'a mal edilmiş de olabilir. Ancak Pir Sultan mahlasıyla söylenen başarılı şiirlerin çoğunun; Çorum yöresinden çıkıp Ankara'ya, Batı Anadolu’ya ve Rumeli’ye gittiği bilinen Pir Sultan Abdal'a ait olduğu kuvvetle muhtemeldir. Şiirleri ve kişiliği hakkında Cumhuriyet döneminde epeyce inceleme ve araştırma yapılan Pir Sultan Abdal'ın şiirleri halkın dilinde dolaşmakta, türkü ve çağdaş müzik formlarında bestelenerek söylenmektedir.
"Pir ve Sultan sözcükleri tasavvuf ehlince, Alevi-Bektaşi'lerce Ehl-i Beyt soyundan gelen kutsal kişilere ve yol kurucularına verilen sıfatlardır. Bizim kişisel kanımıza göre bu mahlasla kendisini 'Pir Sultan Abdalı' olarak lanse etmiştir. 'Pir Sultan Abdal'ım' derken, 'Pir Sultan'ın abdalıyım' anlamında kullanmaktadır. Burada 'Pir Sultan' sözcüğü, şairin bağlı olduğu yol ulusu Hacı Bektaş Veli, Seyyid Ali Sultan, Balım Sultan veya bir başkasıdır." (Celalettin Ulusoy)
Halkın benimsediği, destan kahramanı durumuna getirdiği şairlerin alın yazısını Pir Sultan da paylaşmıştır. Uzmanlar yazmalarda gördükleri ya da ağızdan ağıza sürüp gelen Pir Sultan şiirlerinden hangilerinin gerçekten onun olduğunu, hangilerinin onun adına başkalarınca söylendiğini ayırmakta güçlük çekiyor, çaresiz kalıyorlar. Görünüşe bakılırsa, halkımız Pir Sultan'ın şiirlerini çoğaltma çabasını günümüzde bile sürdürüyor.On altıncı yüzyılda yazıldığı bilinen bir yazmadaki, genellikle eski yazmalardaki Pir Sultan şiirleriyle sonradan bulunanlar arasında, gerek dil, gerek söyleyiş yönünden büyük ayrılıklar olduğu gerçektir. Bu durumu göz önünde tutan uzmanlar, Pir Sultan'ın sanatı üzerine konuşurken, özellikle eski yazmalardaki şiirlerinden, onun söylediğine kesin diye bakılan şiirlerden yola çıkıyorlar. Görüşleri söyle özetlenebilir: 'Pir Sultan Halk edebiyatı geleneklerinden hiç ayrılmamış, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyiş özellikleriyle, bir halk ozanı görünümünü hep sürdürmüştür. Şiirlerini genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3) kalıplarıyla yazmış, arada 7'li kalıbı da kullanmıştır. Aruz ölçüsüyle şiiri yoktur. Yalnız, gene heceyle yazdığı bir şiirinde gazel düzenini denemiştir. Bunun dışında şiirleri hep dörtlükler biçimindedir, koşma ya da semai biçiminde... Çoğu zaman yarım uyak kullanmış, ses azlığını rediflerle giderme yoluna da sık sık başvurmuştur.Şiirlerinden Pir Sultan'ın saza bağlılığı açıkça anlaşılıyor. İyi bir çalgı ustası olduğu da düşünülebilir.Konularını yalnızca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat inançlarından almamış, yaşamın çeşitli yönleri üzerine kesinlikle din dışı şiirler de söylemiştir. Tarikat şiirlerinde ise, Ali, On İki İmam gibi genel konuların yanı sıra, kendi kavgasını, yaşadığı günlerdeki çatışmaları, ayrıntılarıyla yansıtmış olması çok ilginçtir. Kurumsal konulara, örnekse tasavvufun derin sorunlarına girmemiş, yaşam karşısında hep somut, hep dışa dönük kalmıştır. İnançlarının, kavgasının yılmak bilmez, sözünü sakınmaz bir propagandacısıdır. Onun şiirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz. (...)
"Pir Sultan din dışı konular işlerken halk ozanlarının kalıplaşmış sözlerini kullandığı gibi, zaman zaman bunlardan bütünüyle uzaklaşmış köy yaşamını tertemiz, katkısız bir gözlem gücüyle yansıyan şiirler de söylemiştir. İnsan, hayvan, doğa sevgisiyle örülmüş şiirler...
'Kullandığı dil çağının konuşma dilidir. Yabancı sözcükler, din, mezhep, tasavvuf, tarikat aracılığıyla yaşadığı günlerin konuşma diline girdiği oranda onun şiirlerine de girmiştir.' (Memet Fuat)
PİR SULTAN ABDAL NE DERSİN
— Bülbül olsam varsam gelsem, Hakkın divanına dursam,
Ben bir yanıl elma olsam, Dalında bitsem, ne dersin?
— Sen bir yanıl elma olsan. Dalımda bitmeğe gelsen; Ben bir gümüş çövmen olsam. Çeksem indirsem, ne dersin?
— Sen bir gümüş çövmen olsan, Çekip indirmeye gelsen;
Ben bir avuç darı olsam, Yere saçılsam, ne dersin?
— Sen bir avuç darı olsan, Yere saçılmaya gelsen; Ben bir güzel keklik olsam, Bir bir toplasam. ne dersin?
— Sen bir güzel keklik olsan, Bir bir toplamaya gelsen; Ben bir yavru şahin olsam, Kapsam kaldırsam, ne dersin?
— Sen bir yavru şahin olsan. Kapıp kaldırmaya gelsen; Ben bir sulu sepken olsam. Kanadın kırsam, ne dersin?
— Sen bir sulu sepken olsan, Kanadım kırmaya gelsen; Ben bir deli poyraz olsam, Tepsem dağıtsam, ne dersin?
— Sen bir deli poyraz olsan, Tepip dağıtmaya gelsen; Ben bir ulu hasta olsam, Yoluna yatsam, ne dersin?
— Sen bir ulu hasta olsan, Yoluma yatmaya gelsen; Ben de bir Azrail olsam. Canımı alsam, ne dersin?
— Sen de bir Azrail olsan, Canımı almaya gelsen; Ben bir cennetlik kul olsam. Cennete girsem, ne dersin?
— Sen bir cennetlik kul olsan, Cennete girmeye gelsen;
Pir Sultan üstadın bulsa, Bilece girsek ne dersin?
PIR SULTAN
Ahmet Özdemir
16. yüzyıldan günümüze kadar efsaneleşmiş hayattan ile halkımızın belleğinde, eserleriyle halkımızın dilinde, telinde yaşayagelmiş halk şairlerimizden biri de Pir Sultan. Bu yazımızda, şairimizi tanıtmaya, bazı bilinmeyenlere de cevap bulmaya çalışacağız.
Pir Sultan hakkında yazılmış pek çok kitap var. Edebiyat tarihlerinde, çeşitli antolojilerde onunla ilgili bilgileri bulmak mümkün. Bu kaynaklarda 16. yüzyılda yaşamış bir tasavvuf şairi olarak tanıtılan Pir Sultan'in asıl adı Haydar. Sivas'ın Banaz köyünde doğmuş. İran Şahı Tahmasb ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamış. Bir kızılbaş ayaklanmasına katıldığı için de Hızır Paşa tarafından Sivas' ta astırılmış.
Bilgiler, bazı farklılıklarla böyle sürüp gidiyor. Günümüzde elde edilebilmiş cönkler biraz dikkatli incelendiğinde bu bilgilerin ne kadar noksan ve yanlışlarla dolu olduğu ortaya çıkmakta. Bilerek yada bilmeyerek bazı kaynakların Pir Sultan ile ilgili yanıltıcı bilgiler aşıladığı veya aşılamakta olduğu görülmekte. Bulunacak yeni cönklerle Pir Sultan hakkında bir çok karanlık noktaların aydınlığa kavuşacağı bir gerçek
Biraz önce belirttiğimiz gibi Pir Sultan ile ilgili bir çok kitaplar yazıldı. Dergilerde, gazetelerde çeşitli makaleler araştırmalar yer aldı. Fuat Köprülü, Sadettin Nüzhet Ergun, Pertev Nail Boratav, Abdülkadîr Gölpınarlı, Cevdet Kudret, Ali Balım. Cahit Öztelli, Selami Münir Yurdatap, Sabahattin Eyüpoğlu, Mehmet Fuat, Orhan Ural, Mehmet Şakir Ül-kütaşır, Vahit Lütfü Salcı, Vehbi Cem Aşkun. Ziya Gürel, Hikmet Dizdaroğlu, Salın Sa-kaoğlu, Tahir Kutsi Makal, Sabri Koz gibi bir çok yazar ve araştırmacının çalışmaları bazı bilinmeyenlere ışık tuttu. Ama bunların içerisinde en kapsamlı araştırmayı ve karşılaştırmayı İbrahim Aslanoğlu yaptı.
İbrahim Aslanoğlu, Pir Sultan'ı "Kendi düşüncesine uygun bir sürü asi ile hükümete başkaldıran bir zorba, haksızlığa ve zulme karşı mücadele eden bir fedai ya da iran Şahı ile işbirliği yapıp Alevilerin yoğun olduğu Doğu Anadolu' yu İran'a bağlamak isteyen bir Safavi hayranı" olarak göstermenin yanlış olacağını savundu.Hemen akla, Pir Sultan İran Şahı'nın yolunda asılmayı göze alan efsane kahramanı değil midir sorusu geliyor.
Aslında Pir Sultan, alevilik kurallarını açık ve seçik bir dille anlatmakla birlikte, günlük hayatını gelenekleri içerisinde sürdüren coşkulu ve güçlü bir halk şairi... Asılmasının sebebi ise. düşünce ve duygularını şiirlerinde açıkça ifade etmesinden, zamana ve zemine göre kendini sakınmayacak kadar inatçı olmasından ve sünni olan Banazlılar ile bir kısım alevilerin iftiralarından başka bir şey değil.
Günümüzde Pir Sultan'ın yanlış anlaşılmasının bir sebebi de, ayrı düşünce, görüş ve ifadeye sahip pek çok halk şairinin isim benzerliği dolayısıyla şiirlerinin birbirine karıştırılmış olması ve bunların hepsinin Pir Sultan'a maledil-mesi. Bu açıdan cönklerden yeni yazıya geçirilmiş beşyüzün üzerindeki Pir Sultan'a mal edilmiş şiiri incelediğimizde; kiminde şair, koyu bir tarikatçı olarak karşımıza çıkmakta, kimilerinde ise aşk, sevda, koçaklama, güzelleme, ağıtlama ve taşlamalar söyleyen bir saz şairi olarak görülmekte. Bu durum araştırmacıları haklı bir tereddüte sürüklemekte.
İbrahim Aslanoğlu, Başbakanlık arşivindeki defterler, Seriye Sicilleri ve 750'ye yakın cönk üzerinde yaptığı inceleme sonucunda 16. yüzyıldan 19, yüzyıla kadar altı şairin eserlerinin birbirine karıştığını tespit etmiş. Pir Sultan Abdallar adını taşıyan kitabında; Pir Sultanım Haydar, Aruz Şairi Pir Sultan Abdal, asıl adı Halil İbrahim olan Divriğili Pir Sultan Abdal ve Abdal Pir Sultan isimli şairleri ayırdıktan sonra, bir çok belgeler göstererek 16. yüzyılda yaşamış olan ve Sivas'ta asılan halk şairinin adının Pir Sultan, Pir Sultan'ın asılmasını ve daha sonraki gelişmeleri anlatan şiirleri ise Pir Sultan Abdal adını taşıyan bir başka halk şairinin söylediğini öne sürmekte.
Bir kişinin asılmasını ve asılmasından sonra meydana gelen olayları anlatamayacağına göre, Aslanoğlu'nun görüşü kuvvet kazanmakta. Öte yandan Kızı Senem ile Kul Himmet de ağıtlarında yalnızca Pir Sultan olarak söz etmekte. Bütün bu bilgilere rağmen. Pir Sultan ile ilgili bilgilerin büyük bölümü rivayetlerin ötesine gitmemekte. Bir örnek vermek gerekirse, tarihi kaynaklar Sivas' ta 1547-1554 yılları ile 1587-1590 yıllan arasında görev yapmış iki ayrı Hızır Paşa bulunmakta. Pir Sultan'ın hangisi zamanında asıldığı ise bilinmemekte. Biraz da en yaygın olan rivayetlerden söz etmek istiyoruz. Bir rivayete göre, Pir Sultan, İran' a yaptığı gezi sırasında İran Şahının kız evlatlığı Senem' i görerek aşık olmuş. Sonunda evlenerek Sivas'a dönmüş. Halk "Farslı kadınla evlendi" diye Hızır Paşa'ya şikayette bulunmuş. Hızır Paşa her ikisini de huzuruna almış ve bazı sorular sormuş. Senem Hızır Paşa'yı görünce ona aşık olmuş. "Bu adam senin kocan mı ?" sorusuna "Hayır. O beni zorla kaçırdı. Beni onun elinden kurtarın." diye karşılık vermiş. Neticede Hızır Paşa, Senem ile evlenmiş. Pir Sultan'ı da öküz postuna sardırarak öldürtmüş. (...)
idam edildiğinin ertesi günü halk karşılıklı konuşurken birisi: "Ben Pir Sultan'ı sabah Koçhisar yolunda Seyfi Belinde gördüm." demiş. Bir Bezirgan ise; "Ben Malatya yolunda gördüm." diye eklemiş. Bir başkası ise "Pir Sultan ile Tavra Boğazında karşılaştım." deyince hep beraber asıldığı yere gitmişler. Darağacında hırkasının asılı olduğunu görmüşler.Pir Sultan'ın mezarının Anadolu'nun değişik yerlerinde olduğu söylenir. Ama yaşadığı yer Sivas olduğu için akla yatkın olanı buradakidir.
Pir Sultan'da Dede Korkut ile Yunus Emre, Kaygusuz Abdal gibi ozanların etkisini görüyoruz. Ölümünden sonra özellikle Sultan Abdal adını taşıyanlarda buram buram Pir Sultan kokuyor. Daha sonraları Kerem, Gevheri, Karacaoğlan. Kul Mustafa. Dadaloğlu, Köroğlu. Veli, Kemter, Derviş Ali Sefil Ali ve daha niceleri... Anlatımları ayrı da olsa duygu ve düşüncelerinin derinliğinde Pir Sultan var.
(Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz, 1993)
PİR SULTAN ABDAL
KOŞMA
Derdim çoktur hangisine yanayım Yine tazelendi yürek yaresı Ben bu derde kimden derman bulayım Meğer Şah elinden ola çaresi
Türlü libas giymiş gülden naziktir Bülbül çevreyleme güle yazıktır Çok hasretlik çektim bağrım eziktir. Güle güle gelir canlar pöresi
Benini uzun boylu servi çınarım Yüreğime bir od düştü yanarım Kıblem sensin yüzüm sana dönerim Mihrabımdır iki kaşın arası.
Güzel ile muhabbete doyulmaz Muhabbetten kaçan insan sayılmaz Münkir üflemekle çırağ söyünmez Tutuşunca yanar aşkın çırası
Pir Sultan'ım kati yüksek uçarsın Selamsız sabahsız gelir geçersin Dilber muhabbetten niçin kaçarsın Böyle midir ilinizin töresi