Bahaeddin Veled
Mevlânâ Celâleddin'in babasıdır.
Sufi meşrepli bir bilginler ailesinin çocuğudur.
Bahâyi Veled lâkabı ile tanındı.
Hayatı hakkındaki bilgiler çoğunlukla rivayetlere dayanmaktadır.
Babası Hüseyin Hatibîyi üç yaşındayken kaybetti.
Eğitim hayatı hakkında bilgi bulunmamakla birlikte, eserlerinden ve Sultânül-Ulemâ unvanıyla anılmasından iyi bir öğrenim gördüğü, zengin bir bilgi hazinesine ve derin bir ruh dünyasına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Çok küçük yaşlarda tasavvufla ilgilendiği, zikir ve riyazetle vakit geçirdiği, Harezm'e gidip tıp öğrenmek istediği, sonra vaizliği meslek edindiği, tefsir ve hilâfiyat okuttuğu, derslerini Farsça anlattığı, malî durumunun iyi olduğu, Kübreviye tarikatına bağlanıp Ahmed Gazzâlî'den halifelik (vekalet) aldığı rivayet edilmektedir.
Evliliğinden kızı Fatma Hatunla Alâeddin Muhammed ve Celâleddin Muhammed adlı iki oğlu oldu.
Bahaeddin Veled'in, 1203–10 yıllarında ailesiyle Belh'te oturduğu anlaşılmaktadır.
Harezmşah Alâeddin Muhammed Tekiş, Semerkand'ı aldığı sırada Bahaeddin Veled de Semerkant'ta bulunmaktaydı.
Ancak vaazlarında Alâeddin Muhammed Tekiş'i, Belh ve Vahş kadılarıyla devrin ünlü kelâmcısı Fahreddin Râzî'yi tenkit etmesi, bu kişilerle arasının açılmasına sebep oldu.
Bu sırada ailesiyle Anadoluya geçtiği ya da hacca gitmek üzere yola çıktığı söylentiler arasındadır.
Yola çıkış tarihi kaynaklarda 1212, 1213, hattâ 1219 olarak geçmektedir. Kafile, yolları üzerindeki Nişabur'a uğramış ve Feridüddin Attar tarafından karşılanmıştır.
Eflâkîye göre; Bahaeddin Veled ve ailesi, Bağdatta da ünlü mutasavvıf Ebu Hafs Ömer Sühreverdî'nin başlarında bulunduğu bir kalabalık tarafından karşılandı.
Ancak Bağdat'ta uzun süre kalamadı, halifenin gönderdiği armağanları geri çevirerek ailesiyle bir medreseye konuk oldu.
Bir cuma vaazında tenkit ettiği için halifeyi gücendirdi. Bağdat'tan ayrılarak Küfe üzerinden Mekke ye; hac dönüşü Şam yoluyla Anadolu' ya gitti.
Ancak Anadolu'da uğradığı ilk şehrin adı kaynaklarda değişik olarak verilmektedir.
Torunu Sultan Veled, yalnız Konya'dan söz ederken; Sipehsâlâr, Bahaeddin Veledin Suriye'den Akşehir'e geçip Mengücekoğullarmdan Fahreddin Behram Şah'ın eşi İsmet Harun'un yaptırdığı dergâha konuk olduğunu; Eflâkî ise Önce Malatyaya gittiğini, Erzincan'a uğrayıp Akşehir'e gittiğini yazmıştır.
Genel görüşe göre, Bahaeddin Veled ve ailesi, dört yıl Akşehir'de kaldıktan sonra Karaman'a (Lârende'ye) yerleşti ve burada yedi yıl kaldı.
Oğlu Celâleddin burada Gevher Hatunla evlendirdi (1224/5). İlk iki torunu Sultan Veled ile Alâeddin Çelebi Karaman'da doğdular.
Bahaeddin Veledin şöhreti o yıllarda geniş bir çevre tarafından duyulmuştu. Selçuklu Hükümdarı Alâeddin Keykubad'ın daveti üzerine Konya' ya gittiler, ömrünün son iki yılım Konya'da bir taraftan müritlerini irşat ederek (Hak yolunu göstererek), cuma ve pazartesi günleri de halka dersler vererek, bir taraftan da Maârif adlı eserini tamamlamaya çalışarak geçirdi.
Mezarı Mevlânâ türbesinin içinde, Mevlânâ'nın sandukasının yanındadır.
Bahaeddin Veled, şeriatın kurallarına bağlı bir mutasavvıftı. Kübrevî tarikatından olmakla birlikte bir şeyh gibi davranmadığı söylenmektedir.
Maarif adlı eserini Farsça yazdı, arada Arapça terimlere de yer verdi. Bu düzyazı eserde iyilik, kötülük, küfür, Allah'tan başka fail bulunmadığı, sevgi ve dostluğun tek taraflı olmadığı, mânâ ve maksadın asıl olduğu, ruh ve mânâda birliğin hakimiyeti gibi bahisleri üzerinde durdu.