Künyesi : | Lakabı : |
Tabakası : | E-Posta : |
D.Yeri : | D.Tarihi : |
Ö.Yeri : Cürcan | Ö.Tarihi : |
Görevi : Edebiyatçı | Uzm.Alanı : Arap Dili ve Belağatı,Edebiyat |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2014-09-07 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Abdülkâhir el-Cürcani
Ebû Bekr Abdülkâhir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî (ö. 471/1078-79)
Arap dil bilgini ve edebiyat nazariyatçısı.
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Ortaçağ'ın önemli kültür merkezlerinaden biri olan Cürcân'da doğdu ve bütün hayatını orada geçirdi.
Arap dil bilgisini, meşhur âlim Ebû Ali el-Fârisi’nin yeğeni ve talebesi Ebü'l-Hüseyin Muhammed b. Hasan el-Fârisi’den okudu. Ayrıca. Kadı Ebü'l-Hasan Ali b. Abdülazîz el-Cürcâniden de ders aldığı rivayet edilamektedir (bk. Yâküt, XIV, 16).
Tahsilini bitirdikten sonra Cürcân'da ders verameye başlayınca şöhreti kısa zamanda yayıldı. Ondan ders okumak isteyen ilim meraklıları Cürcân'a akın etmeye başlaadılar.
İran asıllı olmasına rağmen hiçbir eserini Farsça yazmadı. Selçuklu Veziri Nizâmülmülk başta olmak üzere ileri gelen birçok kimseye kasideler yazdıysa da onlardan beklediği ilgiyi göremedi. Rahat bir hayat sürmediği, bundan dolayı da karamsar ve insanlara karşı kötümser olduğu şiirlerinden anlaşılamaktadır.
Büyük ihtimalle 471 (1078-79) yılında. Cürcân'da vefat etti.
Abdülkâhir el-Cürcâni’nin “İmâmü'n-nühât” (büyük dil bilgini) diye tanınmaası, sarf veya nahiv sahasında yeni bir şey ortaya koymuş olmasından dolayı değil, dilin bütün inceliklerine vâkıf bulunması ve özellikle nahvi bir “Arap mantığı” niteliğinde ele alması sebebiyledir.
Şu bir gerçek ki “Belagat şeyhi” unvanı ile anılmayı hak ettiğinde kimasenin tereddüdü yoktur. Zira Câhiz'den bu yana hiçbir belagat âliminin bu alanda Cürcânî kadar tefekküre dayalı güçlü bir tenkit zihniyetine sahip olduağu söylenemez. Onun Esrârü'l-belâğa ve Dela'ilü'l-icaz adlı eserlerini Fahreddin er-Râzî gibi bir âlimin telhis etmesi, Cürcânî'nin bu sahadaki otoritesini göstermeye yeterlidir.
Abdülkahir el-Cürcânî’nin belâgat konusundaki görüşleri, Kur’an’ın i‘cazı etrafında geliştirilen tartışmalara dayanır. O, kelâm ilminin önemli konularından biri olan nübüvvet bahsini doğrudan ilgilendiren i‘caz* meselesi ile nazım görüşünü(bk. NAZMÜ’L-KUR’ÂN) dil açısından ele alıp incelemiştir.
Mu‘tezile ileri gelenlerinden Nazzâm’ın başlattığı bu tartışmada, kimine göre i‘caz sarfe'de, kimine göre de fesahattadır. Nazzâm’ın temsil ettiği sarfe taraftarlarına göre Kur’an’ın i‘cazı, nazım veya telifinde değil, bir benzerini yapmaktan insanların Allah tarafından özel olarak âciz bırakılmış olmasındadır.
Kur’an’ın i‘cazını fesahatında arayanlar ise fesahat kavramı üzerinde ortak bir görüşe varamamışlardır. Kimine göre fesahat lafızlarda, kimine göre ise lafız ve mâna güzelliğinde aynı oranda aranmalıdır.
Cürcânî, sarfe anlayışına ve beşer kudreti dahilinde yorumlanan fesahat ve belâgat görüşlerine karşılık nazım kavramı etrafındaki görüşlerini ortaya koymuştur. Öyle anlaşılıyor ki nazım, Mu‘tezile’nin kullandığı fesahat kavramına mukabil Eş‘arî çevrelerinin kullandığı bir deyim haline gelmiştir. Nitekim Eş‘arîler’in meşhur siması Bâkillânî de Kur’an’ın i‘cazını hep nazımında aramıştır (bk. İcâzü’l-Kurân, s. 35).
Genel olarak, Mu‘tezile’nin fesahat özelliklerini tek tek kelimelerde, hatta harf ve seslerde aramasına karşılık, Cürcânî bu özelliklerin terkipte, başka bir deyişle cümle tekniğinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Diğer nazım görüşlerinin Kur’an’ın i‘cazını ispata yetmeyeceğini belirterek, 500 sayfalık Delâilü’licâz’ında sadece nazım anlayışı üzerinde durmuştur. Ona göre kelimelerde i‘caz aranamaz; çünkü Araplar arasında Kur’an’ın nüzulünden önce de var olan bu kelimeler, pek azı müstesna olmak üzere, aynı anlamlarla Kur’an’da yer almıştır. Tek tek kelimeler, zihinde oluşan mânalara sembol olmaktan öteye geçemez.
Mütenâfir (telaffuzu zor) kelimelerin Kur’an’da bulunmaması i‘cazı pekiştiren önemli bir unsur ise de yeterli değildir. Aksi halde kolayca söylenebilen alelâde sözlerin de fasih sayılması gerekirdi.
Müzikal uyumda i‘caz aranmayacağı gibi, veznin de fesahat ve belâgatta payı yoktur. Öyle olsaydı vezinleri aynı olan iki kasideyi, diğer edebî özelliklerini söz konusu etmeden, aynı ölçüde beliğ saymak gerekirdi.
Ayrıca i‘caz, âyetler arasındaki fâsılalarda da aranamaz; zira kafiyeyi büyük bir ustalıkla seçebilenler fâsılayı da kolaylıkla uygulayabilirler. Bu konuda Cürcânî’nin işaret ettiği bir diğer hususa göre i‘caz, muhtelif âyetlerde görülen istiare, mecaz ve kinaye gibi edebî sanatların tahlili ile de ortaya konamaz. Aksi takdirde, bu tür edebî sanatların yer almadığı âyetlerde i‘caz bulunmadığıiddia edilmiş olur. Ona göre Kur’an’ın gerçek anlamda i‘cazı, haiz olduğu fesahat ve belâgattan kaynaklanmaktadır. Bu fesahat ile belâgat, nâzil olduğu gibi aynen muhafaza edilen nazımın içinde bulunmaktadır. Nazım ise lafızlar arasındaki “üslûp ilişkisi”nden ibarettir (daha geniş bilgi için bk. İ‘CAZ).
Eserleri.
1- Esrârü'l-belâğa.
Kendisinaden önceki çalışmalardan faydalanarak belagat ve şiirin belli başlı meselelerini ana hatları ile ortaya koyduğu bir eserdir.
2- Delâ'ilü'l-i câz.
Bu da Kur'ân-ı Kerîm'in i'cazının nazımda olduğunu söyleyerek birçok belagat konularını işlediği orijinal bir eserdir.
3- er-Risâletü'ş-şâfiye.
Kur'ân-ı Kerîm'in i'cazına dair olan bu risalenin Delâ'ilü'l-i'câz'-dan daha önce yazıldığı tahmin edilmektedir. İlk İki kitapta olduğu gibi bunda da nazım görüşü ağırlıklı olarak işlenmektedir. Eser. Muhammed Halefullah ve Muhammed Zağlûl Sellâm taarafından Rummânî ve Hattâbinin aynı konuya dair iki risâlesiyle birlikte tahakik edilerek Selasu resâ'il fi i'câzi'l-Kur'ân adıyla neşredilmiştir.
4- el-Avûmilü'l-mie (Mi'etü âmil).
Kelime ve cümlelerin i'rabma teasir eden yüz âmilden (bk. avamil) bahaseden gramer kitabıdır.
5- Kitâbü'l-Cümel.
Müellif, gramere dair muhtaasar bir kitap olan ve el-Cürcâniyye diye de bilinen bu eseri et-Telhîs adıyla kendisi şerhetmiştir.
Eserin diğer şârihleri arasında Ebû Muhammed Abdulalah b. Ahmed el-Haşşâb, İbnü'l-Usfûr, Muhammed b. Ebü'l-Feth b. Ebü'l-Fazl el-Ba'lî. Muhammed b. Ahmed el-Kayserî, Trablusşam Kâdılkudâtı Ahmed b. Şerefüddin es-Seâlibî ve Aşık el-İznikî gibi âlimler vardır. Kİtâbü'I-Cümel Ali Haydar tarafından tahkik edilerek neşaredilmiştir.
6- el-Muhtâr min şi'r {min devâvin) el-Mütenebbî ve'l-Buhtüri ve Ebî Temmâm.
Adı geçen üç şairin şiirlerinden derlenamiş bir antoloji olup Abdülazîz el-Meymenî tarafından Abdülkâhir el-Cürcâniye ait bazı şiirler. Efvehü'l-Evdî, Şenfera'l-Ezdî divanları ve az bilinen dokuz kaside ile birlikte et-Tarâ’ifü'l-edebiyye mecmuasında neşredilmiştir.
7- Kitâbü'l-Muktesid {Muktasad veya Muktadab) fi şerhi'l-îzâh.
Ebû Ali el-Fârisînin nahve dair el-izâh adlı eserine yazdığı otuz ciltlik el-Muğnî adalı şerhin üç cilt halinde hulâsasıdır.
Ayarıca el-îzâh'ı el-İcâz adıyla da ihtisar etmiştir. Kâzım Bahr el-Mercân tarafınadan tahkik edilen eser iki cilt olarak neşredilmiştir.
8- et-Tetimme ti'n-nahv.
Târik Necm Abdulalah tarafından tahkik edilerek neşreadilmiştir.
9- Kitâb ti't-tasrîf.
Bazı kaynaklarda el-Umde fi't-tasrîf adıyla zikredilen eserin Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir nüshası bulunmaktadır.
10- Muhtârü'l-ihtiyâr fî fevâ'idi midri'n-nüzzâr. Bedî ve beyân ile kafiyeye dair olan eserin Köprülü (nr 1392) ve Süleymaniye kütüphanealerinde birer nüshası vardır.
Abdülkâhir el-Cürcâni’nin hayatından bahseden kaynaklarda onun ayrıca, Derecü'd-dürer (Kur'an tefsiri); Şerhu sûreti'l-Fâtiha; Kitâbü'I-'Arûz, el-Mu’tazıd; el-Mesâilü'l-müşkile ve el-Miftâh gibi eserlerinden de söz edilmektedir.