Künyesi : | Lakabı : |
Tabakası : | E-Posta : |
D.Yeri : Bataih | D.Tarihi : 512 h |
Ö.Yeri : | Ö.Tarihi : 578 h |
Görevi : Yazar | Uzm.Alanı : |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2008-07-03 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Rifâiyye tarikatının kurucusu.
512’de (1118) Bağdat'la Basra arasında kalan Batâih bölgesinde Ümmüabîde köyünde doğdu.
Atalarından Rifâa el-Hasan el-Mekkî'den (o 331/943) dolayı Rifâf nisbesini aldı.
Şa'rânî ise et-Tabakatü'l-kübrâ'sında (s 140), bu nisbenin aynı ismi taşıyan bir Arap kabilesine mensup olmasından ileri geldiğini yazar.
Ancak onun hayatından bahseden ilk kaynaklarda böyle bir bilgi yoktur, son devir kaynakları da bu görüşü
kabul etmezler.
Doğum tarihi bazı müelliflerce 500 (1107) olarak verilmekle birlikte ilk kaynaklar 512 (1118) tarihi üzerinde ittifak etmişlerdir.
Ahmed er-Rifâî'nin Hz. Hüseyin soyundan gelen bir seyyid olduğunda bütün kaynaklar birleşirler.
İmam Mûsâ el-Kâzım'ın oğlu İbrahim el-Murtazâ neslinden olan ceddi Rifâa el-Hasan el-Mekkî, Karmatîler'in sebep olduğu kargaşa ve isyanlar sırasında Mekke'den İspanya'ya hicret ederek İşbîliye'ye yerleşti.
Torunlarından Seyyid Yahya, ailesiyle birlikte İşbîliye'den tekrar Hicaz'a dönmüş (450/ 1058), daha sonra Basra'ya gitmişti.
Orada kendisine Şiîler'le Sünnîler arasındaki kavgalara son vermesi için Tâlibiyyûn'un nakiblik görevi verilmiş, Basra, Vâsıt ve Batâih bölgelerinde huzuru sağlamıştı.
Ahmed er-Rifâî'nin babası olan Seyyid Ali bu zatın oğludur; annesi ise Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin soyundan Fâtıma el-Ensârî'dir.
Seyyid Ali de babası Seyyid Yahya gibi Tâlibiyyûn'un nakib'i iken Sünnîler'le Bâtınîler arasında yeni bir mücadele başlamıştı.
Durumu Halife Müsterşid'e arzetmek için Bağdat'a giden Seyyid Ali fitneye sebep olanların susturulması gerektiğini söylemiş, ancak halife diğer siyasî meşguliyetlerini ileri sürerek bu hadiseye ilgi göstermemişti.
Seyyid Ali Batâih'e dönerken Bağdat yakınlarında vefat etmiş (519/ 1125), on sene sonra da Halife Müsterşid Bâtınîler tarafından öldürülmüştür.
Babası öldüğünde yedi yaşında olan Ahmed er-Rifâiyi, devrin büyük sufîlerinden dayısı Mansûr el-Batâihî, annesi ve kardeşleriyle birlikte himayesine aldı.
Kur'an öğrenimini ve hıfzını tamamladıktan sonra, devrin âlim ve mutasavvıflarından Ali Ebü'l-Fazl el-Vâsıtî ve diğer bazı âlimlerden İslâmî ilimleri öğrendi.
Ebû İshak eş-Sîrâzî'nin Şafiî fıkhı ile ilgili Kitâbü't-Tenbîh'ini okudu.
Bu kitaba yazdığı şerh Moğol istilâsı sırasında kaybolmuştur.
Vâsıtî ona icazet verdi ve hırkasını giydirdi.
"Herkes üstadıyla ben ise talebem Rifâî ile iftihar ederim" diyen Vâsıtî zahir ve bâtın ilimlerine sahip bir âlim ve süfî olduğunu belirtmek üzere ona "ebü'l-alemeyn" unvanını verdi.
Ahmed er-Rifâî, Vâsıtinin ölümünden sonra dayısı Mansûr el-Batâihinin terbiye ve irşad halkasına girdi. Rifâiye hilâfet ve "şeyhü'ş-şüyûh" unvanını vererek kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğini de tevdi eden Batâihî, Ümmüabîde'deki tekkeye yerleşip müridlerin irşad ve terbiyesiyle meşgul olmasını istedi.
Birkaç sene sonra bölgesindeki şeyhlerin bazı ciddi tenkitlerine mâruz kalmış, hatta erkek ve kadın müridlerini aynı zikir meclisinde bir arada bulundurmak gibi sünnet dışı uygulamalarda bulunduğu iddiasıyla Halife Müktefiye şikâyet edilmişse de bu durum onun çalışmalarına ve tesirlerinin yayılmasına engel teşkil etmemiştir.
Müridlerinin sayısının artması, o bölgedeki şeyhlerin haset ve kıskançlığına sebep oldu.
Ancak o birçok iftira, itham ve hakaretlerle karşılaşmasına rağmen, büyük bir sabır ve tevazu göstererek irşad vazifesine devam etti.
Kendisini çekemeyenler Halife Müktefiye, erkek ve kadın müridlerini aynı zikir meclisinde bir arada bulundurduğu iddiasıyla şikâyet ettiler (1155).
Durumu yerinde araştırmakla görevlendirilen memur, kanaatlerini halifeye, "Bu seyyid ve müridleri sünnet yolunda değillerse yeryüzünde sünnet üzere hareket eden hiç kimse kalmamış demektir" şeklinde açıkladı. Bunun üzerine Halife, Ahmed er-Rifâî'ye, yaptırdığı tahkikattan dolayı özür dileyen bir mektup gönderdi.
1160’ta bazı yakınları ve müridleriyle birlikte hacca gitti.
Dönüşte Medine'yi ziyaret etti.
Medine uzaktan görününce devesinden inip yürüyerek Ravza-i Mutahhara'ya girdi.
Rifâi’nin bu ziyaret sırasında zuhur ettiği ileri sürülen bir kerametiyle ilgili menkıbe oldukça meşhurdur.
Rivayete göre, Hz. Peygamberin kabri önüne gelince "es-Selâmü aleyke yâ ceddî!" diyerek selâm vermiş, orada bulunanlar Hz. Peygamber'in "Aleyke's-selâm yâ veledî!" sözüyle selâma karşılık verdiğini duymuşlar; cezbeye gelen Rifâî diz çöküp, "Uzakta iken benim yerime varıp toprağını öpsün diye sana ruhumu gönderiyordum; şimdi bu devlet bedenime de nasip oldu; uzat elini de dudaklarımla öpeyim" mânasına gelen meşhur şiirini okumuş; bunun üzerine Hz. Peygamber'in kabrinden dışarıya nûrânî bir el uzanmış ve Rifâî bu eli öpmüş; aralarında Hayyât b. Kays el-Harrânî ve Adî b. Müsâfır gibi zatların da bulunduğu büyük bir topluluk hadiseye şahit olmuşlardır.
Ahmed er-Rifâî'nin biyografisini yazan müellifler pek çok şahit ismi sayarak bu menkıbeyi mütevâtir bir haber şeklinde değerlendirirler.
Ğayetuttahrîr müellifi Abdülazîz ed-Dîrînî, Hz. Peygamber'in selâma karşılık vermesinin ve kabrinden dışarıya nûrânî bir elin uzanmasının mümkün olduğu hakkında devrin kadısına ait bir fetvayı da zikreder.
Celâleddin es-Süyûtî bu haberi incelediği eş-Şerefü'l-muhtem adlı risalesinde hadisenin tevatür derecesine ulaştığını söyler.
Rifâî şeyhlerinden Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî de bu menkıbe hakkında kaleme aldığı el-Kenzü'l-mutalsem lî meddi yedi'n-Nebî li-veledihi'l-ğavs er-Rifâ'î adlı eserinde bu menkıbeye yer veren pek çok kitap ve müelliften iktibaslar yapmıştır.
Rifâiye saygısı ve bağlılığı olanların bu menkıbeyi mütevâtir haber olarak gösterme gayretlerine rağmen, bizzat Rifâî prensip olarak keramete önem vermemiştir.
Abbasî Halifesi Müstencid, Ahmed er-Rifâî'ye bir mektup göndererek kendisine nasihat ve tavsiyelerde bulunmasını istedi. Rifâinin cevabî mektubunu beğenen halife ona ve dervişlerine birçok hediye gönderdi, bir sene sonra da sarayına davet etti.
Halife, maiyetindekiler ve Bağdat şeyhleri ona büyük bir saygı ve ilgi gösterdiler. İrşâdü'l-müslimîn müellifi Fârûsî, halifenin onu ikinci ve üçüncü gün yalnız başına saraya davet ettiğini, babasının kabri civarında icra ettiği zikir meclisine kendisinin de katıldığını anlatır.
Bu ve benzeri kayıtlardan onun Abbasî halifelerinden hürmet gören, devrinin tanınmış ve itibarlı bir sûfîsi olduğu anlaşılmaktadır.
İkinci defa hacca gittiği kaynaklarda ifade edilmekle birlikte tarih verilmemektedir.
Ahmed er-Rifâî, şiddetli bir ishal hastalığı sonunda 22 Cemâziyelevvel 578'de (23 Eylül 1182) vefat etti.
Türbesi Bağdat'ın güneyinde Vâsıt yakınlarındadır.
İlk eşi Hatîce bint Ebû Bekir el-Vâsıtî en-Neccâri’den Fâtıma ve Zeyneb adlarında iki kızı, onun vefatından sonra evlendiği Râbia'dan Salih adlı bir oğlu olmuş, ancak Salih evlenmeden vefat ettiği için nesli kızları ile devam etmiştir.
Fatma'dan İbrahim el-A'zeb (ö. 609/ 1212) ve Ahmed el-Ahdar (ö. 645/1247) adlarında devirlerinde meşhur iki sûfî, Zeyneb'den ise ikisi kız altısı erkek olmak üzere on torunu olmuştur.
Bunlardan İzzeddin Ahmed es-Sayyâd (ö. 670/ 1271) Rifâiyye'nin Sayyâdiyye kolunun kurucusu olup tarikatın İrak, Hicaz, Yemen, Mısır ve Suriye'de yayılmasında tesiri olmuştur.
Ahmed er Rifâî'nin nesli günümüze kadar devam etmiştir. Rifâî aileler Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Mısır, Lübnan gibi ülkelerde bulunmaktadır.
Eserleri:
Bu eserlerden başka.
Muhammed Si-râceddin er-Rifâî (ö. 885/1480) bazı sözlerini Rahîku'l-kevşer min kelâmı l-ğavs er-Rifâi el-ekber (Beyrut 1887),
Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî ise bazı söz ve meclislerini el-Fecrü'l-münîr (istanbul 1300) ve Kitâbü Külliyyâti'l-Ahmediyye (Kahire 1316) adlı kitaplarda bir araya toplamışlardır.
Kaynaklarda ismi geçen Tarîku's-sâirin ilallâh adlı eseri günümüze ulaşmamıştır.
Ahmed er-Rifâî hakkında kaleme alınan başlıca eserler şunlardır:
1. Sevâdul' ayneyn fî menâkıbi'l-ğavs Ebi'l-'Alemeyn .
Abdülkerîm b. Muhammed er-Râfiî el-Kazvînî (ö. 623/1226). (Kahire 1301, 31 sayfa).
Ahmed er-Rifâî hakkında kaleme alınan görebildiğimiz en eski eser olup müellifinin ifadesine göre 588'de (1192) yazılmıştır.
Ahmed er-Rifâî'nin hayatı, şahsiyeti ve nesebi hakkında kısa ve özlü bilgiler ihtiva eder.
Sonraki eserlerde ismi geçmekte ve ondan nakiller yapılmaktadır.
2. Kitâbü Gayeti t-tahrîr .
Abdülazîz b. Ahmed ed-Dîrînî (ö. 694/ 1295). (Kahire 1315, 28 sayfa).
Müellif bu küçük risaleyi, bir şahsın, Ahmed er-Rifainin Benî Rifâa adlı bir Arap kabilesine mensup olduğuna dair sözlerini reddetmek ve onun seyyid olduğunu ispat etmek için yazmıştır. Elimizdeki ilk kaynaklardan biridir.
3. Ümmü'l-berâhîn fî badi menâkıbı sultâni'l-'ârifîn eş-şeyhil-kebîr es-seyyid Ahmed er-Rifâ'î
(Süleymani-ye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1123).
İlk menâkıblardan biri olduğu anlaşılan eseri Brockelmann anonim olarak zikreder.
Yine Brockelmann'ın Behcetü'ş-şeyh Ahmed er-Rifâ 'i adıyla Saîd b. Hâlid es-Sillî tarafından yazıldığını ifade ettiği eserle, bazı küçük farklılıklar bir tarafa bırakılırsa, aynı olduğu görülmektedir.
678 (1279) tarihlerinde veya daha önce yazılmış olması muhtemel olan eser, Rifâî hakkındaki rivayetleri ve bazı sözlerini ihtiva eden geniş bir menâkıbdır.
Şehid Ali Paşa nüshasında adı verilmeyen ve Brockelmann tarafından başka bir isimle zikredilen müellifini, Rifâî kaynaklarına dayanarak Kasım b. Muhammed b. Haccâc şeklinde tesbit etmiş bulunuyoruz.
4. el-Ma'ârifü'l-Muhammediyye fî vezaifi'l-Ahmediyye (İstanbul 1305).
İzzeddin Ahmed es-Sayyâd (ö. 670/1271).
Müellif, Rifârnin torunu ve Rifâiyye'nin Sayyâdiyye kolunun kurucusudur. Eserin yazılış tarihi belli değildir. Rifâî hakkında yazılan en eski ve muteber eserlerden biridir,
5. İrşâdü'l-müslimîn li-tarîkati şeyhi'l-müttakın (İstanbul 1307).
Ahmed b. İbrahim el-Fârûsî (ö. 694/1294).
Rifâî ile ilgili eserlerin en sistematiği olup birçok yeni bilgi ihtiva eder. Müellif, Rifâinin müridi Ömer el-Fârûsinin torunudur ve rivayetlerinin şifahî kaynağı umumiyetle dedesidir.
6. Tabakâtü hırkatiş-şûfiyye el-müsemmâ Tiryâkui-muhibbîn (Kahire 1305).
Abdurrahman Ebü'l-Ferec el-Vâsıtî (ö. 744/1343).
Müellif, yukarıda adı geçen İrşâdü'l-müslimîn yazarına intisap etmiş bir mutasavvıftır. Ahmed er-Rifâî'nin Halife Müstencid'e gönderdiği mektup sureti gibi bazı yeni bilgi ve malzemeyi ihtiva eder.
7. Şıhâhu'l-ahbâr (İstanbul 1306).
Abdullah Muhammed Sirâceddin el-Mahzûmî (ö. 885/1480).
Yukarıda adı geçen eserlerden oldukça sonra yazılmakla birlikte, müellifin yaşadığı devre kadar Rifâinin soy ve tarikatından gelenlerden bahsettiği ve bizim göremediğimiz birçok eserden faydalandığı için Rifâî menkıbe ve kaynakları arasında mühim bir yer tutmaktadır,
8. en-Necmü's sâi fi kerâmâti üstâzil kebîr er-Rifâ'i (Süleymaniye Ktp., Hasib Efendi, nr. 423).
Ebû Bekir b. Abdullah el-Ayderüsî (ö. 914/1508).
Üslûp itibariyle diğer menâkıblardan bir hayli farklıdır. Bazı rivayetler ilk kaynaklara göre oldukça değişikliklere uğramıştır. Menâkıbın ilk yarısında Anadolu'da faaliyet gösteren bazı Rifâîler'in adları geçmektedir.
Heidelberg Kütüphanesi'ndeki (nr A 179/2), Şifaü'l-eskâm fî sîreti ğavsii-enâm adlı kitabın en-Necmü's-sâi"nin bir başka nüshası olduğunu tesbit etmiş bulunuyoruz. Nitekim matbu nüsha da (Kahire 1970) Süleymaniye ve Heidelberg nüshalarının bazı ufak farklarla aynısıdır.
9. Şifâ'ül-eskâm fî sîreti ğavsi'l-enâm (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3461).
Tiryâku'l-muhibbîn'de adı geçen bu Farsça eserin, Ahmed er-Rifâî'nin sağlığında yazıldığını, müellifin kitabı takdim için Rifâi’ye getirdiğinde onun ölüm haberini aldığını en-Necmü's-sâ'i adlı eserden öğreniyoruz. Ancak Tiryâkul-muhib-bin'den ve Abdullah el-Yâfıî'nin (ö 768/ 1366) Hulâşatü'l-meiâhir"uüer iktibaslar yapıldığına göre Ahmed er-Rifâî'nin sağlığında yazıldığı söylenen menâkıb olması mümkün değildir. Bazı yönleriyle en-Necmü's-sâ'î'ye benzeyen eserin başka bir nüshasını görmeden müellifi ve adı hakkında kesin bir hüküm vermek mümkün değildir.
10. Kılâdetü'l-cevahir (Beyrut 1301).
Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî (ö. 1909).
Birçok kaynaktan istifade edilerek hazırlanan bu kitap, Ahmed er-Rifâî hakkında en geniş biyografik eserdir.
Bu Rifâî şeyhinin eserinden hareketle geçmiş devirlerde yazılan eserlerin izini tesbit etmek mümkündür.
11. Ahmed er-Rifâî (İstanbul 1340)
Kenan Rifâî (ö. 1950)Ahmed er-Rifâî hakkında Türkçe yazılmış en geniş biyografi kitabıdır.
İlk doksan sayfası Rifâî'nin hayatı, menâkıbı ve sözlerine, 121-169. sayfaları tarikatın âdâb ve erkânına ayrılmış, sonundaki 103 sayfalık ekte ahzâb ve evrâd harekeli olarak verilmiştir.
Yukarıda sayılan bu eserlere Ahmed b. İbrahim el-Fârûsinin en-Nefhatül-miskiyye (İstanbul 1301), Ali b. Hasan el-Vâsıtinin (ö 733/1333) Hulâşatül-iksîr (Kahire 1306) adlı eserleri de ilâve edilmelidir.