Hit (1320) Y-2554

Adanalı Hayret

Künyesi : Lakabı :
Tabakası : E-Posta :
D.Yeri : Adana D.Tarihi : 1848
Ö.Yeri : İstanbul Ö.Tarihi : 1913
Görevi : Edebiyatçı Uzm.Alanı : Dil Araştırmacısı,Edebiyat,Şiir,Tasavvuf
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Arabça, Farsça Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : /2008-07-05 Güncelleyen : /0000-00-00

Adanalı Hayret

Tanzimat'tan sonraki yıllarda eski şiiri devam ettiren şairlerin en tanınmışlarından biri.

Adana'da çiftçilikle uğraşan Hacı Hü­seyin Ağa'nın oğludur.

Asıl adı Mehmed Bahâeddin'dir.

Devrinde daha çok Ho­ca Hayret adıyla meşhur oldu.

İlk tah­silini Adana'da tamamladı. Bu sırada Arapça ve Farsça öğrendi.

Daha son­ra İstanbul'a giderek Süleyman Subaşı Medresesi'ne girdi; ayrıca hocalık için açılan imtihanı kazanarak Dârülmuallimîn'den diploma aldı.

Bir süre Adana ve Söğüt rüşdiyelerinde görev yaptıktan sonra İstanbul'a döndü.

Önce Prens Mustafa Fâzıl Paşa'nın konağında hoca­lık yaptı.

Daha sonra 1876'da Üsküdar Paşakapısı ve 1878'de Gülhane Askerî Rüşdiyesi'nde Türkçe dil bilgisi, ardın­dan da Mekteb-i Sultânide Türk edebi­yatı dersleri verdi.

1881de kütüpha­neler müfettişliği,

1886 da Maarif Ne­zâreti Teftiş ve Muayene Encümeni âzalığı,

1892de Kandiye İdâdîsi edebi­yat hocalığı yaptı;

1908'de Darülfünun ulûm-ı dîniyye ve edebiyye şubeleri mü­dürlüğünde bulundu.

Otuzbir Mart Vak'ası sırasında baş muharrirliğini yaptığı İslâm Mecmuasında yayımlanan bir makalesi yüzünden Rodos'a sürüldü;

ancak 1910'da affedildi.

17 Eylül 1913’te İstanbul'da öldü ve Merkezefendi Kabristanı'na defnedildi.

Muallim Nâcî mektebine mensup şa­irler arasında belli bir yeri olan Hayret, devrinde daha çok klasik tarzdaki şiir­leriyle tanınmıştır.

Çağdaşları arasın­da sözünü sakınmamakla da şöhret ka­zanan şair, bilhassa hicivleriyle dikka­ti çekmiştir.

İlmî yazı ve münakaşala­rının çoğu Beyânülhak, Sırât-ı Müs­takim ve Sebîlürreşad mecmuaların­da yayımlanmıştır.

Yaratılıştan hür fi­kirli olan Adanalı Hayret devrinin bir­çok aydını gibi önce Sultan II. Abdülhamid'e cephe alarak İttihat ve Terak­ki Cemiyeti'ne girmiş, kısa bir müddet sonra cemiyetin iç yüzünü anlayınca da ayrılmıştır.

Dil, edebiyat, şiir ve tasavvuff konu­larda geniş bilgisi olmasına rağmen ma­kaleleri dışında fazla eser bırakmamış­tır.

Şehrâyîn ve Sihr-i Beyân (İstanbul 1302) adlı iki bölümden meydana ge­len mesnevi tarzındaki eserinin birinci bölümünde Sultan II. Abdülhamid, ikinci bölümünde de Sadrazam Said Paşa methedilmektedir.

Daha çok bir mecmua­yı andıran Sûk-ı Ukâz (İstanbul 1304) ancak bir sayı yayımlanabilmiş, şiirle­ri ise ölümünden sonra Eş'âr-ı Hayret adıyla bir araya getirilmişse de neşredilmemiştir.