Hit (2094) Y-2288

Abdulhakim Arvasî(Seyyid)

Künyesi : Lakabı :
Tabakası : 18.Yüzyıl E-Posta :
D.Yeri : Van D.Tarihi : 1865
Ö.Yeri : Ö.Tarihi : 1943
Görevi : İmam,Tasavvuf Şeyhi Uzm.Alanı : Mutasavvıf, İslâm Bilgini
Görev Aldığı Kurumlar : Mezuniyet :
Bildiği Diller : Arabça Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak :
Ekleyen : /2008-02-19 Güncelleyen : /0000-00-00

Abdulhakim Arvasî(Seyyid)
Van’ın Arvas Köyü’ne Bağdat’tan geldiler.
Arvasîler önce Kadirî idiler. Sonradan Nakşî Halidiye Kolu’na geçtiler.
Babası İmam Ali Soyu’ndan Nakşî Şeyh Mustafa Efendiydi.
İlk Tahsil’ini Babasından aldı. Daha sonra Arvas’a giderek Seyyid Fehim Arvasi’den İlim aldı. Genç Yaşlar’da İlim İrfan alarak dolaştı.
Çağın İlimleri’ni öğrenmeye hevesliydi. Sünnilik’te Kaviydi.
20 Yıl Arvasi Medresesi’nde Ders verdi.
Kürdistan’ın Ermeni ve Ruslarca İşgali üzerine bir süre Irak’ta kaldı.
Sonra Aile Türkiye’nin Batısına göçtü. Adana, Eskişehir ve 1919 da İstanbul.
Arvasî İstanbul’da Eyyub Sultan’da Yatılı Medrese’ye yerleşti.
Hükümetçe kendisine ayrılan Yayılı Medresesi’nde oturdu.
Aynı Semt’teki Kaşgarî Dergahı’nda Tarikat Şeyhliği yanında İmamlık Vaizlik yapıp Talebe yetiştirdi.
Sultan Vahdeddin (ö.1926) tarafından Süleymaniye Medresesi’ne Tasavvuf Müderrisi olarak atanmıştı.
1925 de Medreseler’i müteakip Tekkeler’in kaldırılması üzerine Ev haline dönüştürdüğü Kaşgarî Dergahı’nda Talebeleri ve Ziyaretçileri ile Sohbet Halkaları düzenlemek ve Eserlerini yazmakla Meşgul oldu. Buradan Murteza Efendi Dergahı’na yerleşti.
1930 Menemen Olayı’nda tutuklandı. Olay’la ilgisi olmadığı anlaşılınca, Serbest bırakıldı.
Bayazıd ve Ağa Camiileri’nde Vaaz verdi. İstanbul’da kalması Sakıncalı görülünce bir süre için Ankara’ya sürüldü.
Bağlum Köyü’nde Vefat etti, oraya gömüldü. 29 Zilkade 1362. 27 2.Teşrin Cumartesi
Necip Fazıl, Hüseyin Hilmi Işık üzerinden Cumhuriyet Dönemi’ni Müslüman Literatürü üzerinde Önemli bir Damar oldu.

ESERLERİ

  • Tasavvuf Bahçeleri

Şöyle anlatır: ‘Memleket'in İşgal altında bulunduğu ve Kurtuluş Savaşı'nın başladığı Günlerdi. Beşiktaş’ta Sinanpaşa Camii’nde Vaaz ediyordum. Kapı Önünde duran bir Saray Arabası'ndan, Kibar bir Bey inip ‘Ey Meliku yakraukes-Selam ve yed’uke ilet-Taam’ (Sultan sana Selam ediyor ve seni İftar'a çağırıyor) dedi.
Araba ile Saray'a gittik. İstanbul’un en Seçkin Vaizleri, İmamları da çağırılmıştı. Yemek'ten sonra Ser Müsahib geldi ve dedi:
-Padişahımızın Selamı var.Hepinizden rica ediyor. Anadolu’da Düşman'la çarpışan ve Kuvayı Milliye’nin Galib gelmesi için dua etmenizi ve Anadolu’daki Mücahidler'e Para ve Dua ile Yardım etmeleri ve Eli Silah tutanların onlara katılmaları için Halkı Teşvik etmenizi Rica ediyor.’
Bu Emir ve Rica üzerine çok kimseyi Anadolu’ya gönderdim. Çok Yardım yapılmasına Sebeb oldum.’
Mahkeme Huzuruna çıkarıldı. Mahkeme'de Dimdik ve Mütevekkil Müdafaasını yaptı. Mahkeme Reisi sordu:
-Siz de Şeyhler'den misiniz?
-Ben Şeyh değilim. Ve Ben o Yüce Mertebe'ye layık olmaktan uzağım. Sizin Devrinizde gördüklerinizi Şeyhlik kabul ederseniz, ben ondan da Yıldız kadar uzağım.