Hit (4620) M-245

Allahın Biz Zamirini Kullanması

Yazar Adı : İlim Dalı : Tefsir
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-04 Güncelleyen : /0000-00-00

Allah’ın "Biz" Zamirini Kullanması

Allah Teâlâ’nın Zât-ı zülcelaline mahsus mevzular anlatılırken büyük ekseriyetle mütekellim-i vahde sîgası seçilmekte ve "Ben" diye hitap edilmektedir.

Fakat, Cenâb-ı Hakk’ın saltanat-ı âmme hesabına hitapta bulunduğu hususlarda,azamet ifade eden "Biz" sözüyle mesele ele alınmaktadır.

Yüce Allah tek olduğu halde Kur’ân-ı Kerim’in pek çok ayetinde "Biz" diyerek çoğul zamiri kullanmaktadır.

Türkçemizde bu üslubun fazla kullanılmaması sebebiyle bu konu ciddi bir meseleymiş gibi çokça dile getirildiğinden bu hususu ele alma ihtiyacı duydum.

Bu makalemizin, konuyu merak edenleri tatmin edeceğini umarım.

Cenab-ı Allah’ın "biz" buyurması, azametini ifade eden bir üsluptur. Bu üslup, bilhassa, ülkenin tamamında hükmünü yürüten ve icraatta bulunan hükümdarların kullandıkları bir ifade tarzıdır. Arapçada birinci çoğul şahıs "nûn" zamiri ile yapılır. Fail tek olmasına rağmen çokluk belirten ve "nûnu’l-azame" denilen bu zamirin kullanılmasına Arap belagatinde çok rastlanır.

Bu üslubun; failin azametine, yapılan icraatların ehemmiyetine, sebeplik yönünden söz konusu icraatlarda çok vasıtaların rol oynamasına, Allah’ın onlara değer vermesine, çoklukta tezahür eden birliğe yani Allah’ın ehadiyyetine, bazen Cenab-ı Hakk’ın herhangi bir meseleyi te’kid etmesine delalet etmek gibi fonksiyonları bulunmaktadır.

Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette Cenab-ı Hakk’ın birliği, zatında fiillerinde ve sıfatlarında şeriki olmadığı tasrih edildikten sonra iltifat üslubu ile, zaman zaman şahıs değişikliği yapılır.

İltifattan burada kastım, bir belagat terimi olarak iltifat sanatıdır. İltifatta, mesela birinci tekil şahıstan birinci çoğul şahsa geçerek, "O şöyle yaptı." dedikten hemen sonra, "Biz şöyle takdir ettik." gibi bir cümle kullanılır. Zira, Allah’ın birliği, Allah’ın vahdaniyyeti artık hiç şüphe ve tereddüde mahal olmayacak bir şekilde aşikardır. Kullanılan azamet cem’inden çok kişinin değil de, tek kişinin kastedildiğinde en ufak bir tereddüt bile yoktur. Allah’ın birliği zaten yüzlerce ayette açıklanmıştır.

Aynı ayette bile Allah Teala hakkında birinci tekil şahıs (O) ile birinci çoğul şahıs (Biz) kullanılmasının sayılamayacak kadar örneği vardır. Bunlardan rastgele bazılarını aşağıda zikredelim:

"Sizi bir tek candan yaratan O’dur (…) Biz ayetlerimizi anlayan kimseler için açıkça bildirdik." (En’âm sûresi, 98)
"Gökten bir ölçüye göre su indiren de O’dur. Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz. İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız." (Zuhruf sûresi, 11)
"Şayet Biz, peygamber gelmeden kendilerini azap ile helak edecek olsaydık onlar: 'Ey Yüce Rabbimiz, n’olurdu bize bir elçi gönderseydin de biz böyle zelil ve rezil olmadan önce Sen’in ayetlerine uysaydık.' derlerdi." (Taha sûresi, 134)
"O’dur ki yeri size beşik yaptı. Orada sizin için yollar ve geçitler açtı. Gökten size yağmur indirdi. İşte o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık." (Taha sûresi, 53).
"O nesneler mi üstün, yoksa gökleri ve yeri yaratan ve gökten sizin için yağmur indiren mi? Öyle bir su ki Biz onunla gözleri ve gönülleri açan pek güzel bahçeler bitirmekteyiz. Halbuki siz onun bir tek ağacını bile bitiremezdiniz. Hiç Allah ile beraber başka tanrı mı olur? Elbette olmaz, ama onlar haktan sapan bir güruhtur." (Neml sûresi, 60)
"O, gökleri gördüğünüz gibi, direksiz yarattı. Yere de sizi sarsmaması için sağlam dağlar koydu ve orada her türlü canlıyı üretip yaydı. Gökten de yağmur indirdik, orada her türlü çifti yetiştirdik." (Lokman sûresi, 10). Ayrıca En’âm 5, 38, 99, 106; Fâtır 27 ve daha birçok ayete de bakılabilir.

Zaten bu üslubu pek iyi bildikleri içindir ki Cahiliyye Arap müşrikleri de bu kullanıştan şirke asla bir yol bulabileceklerini düşünmemişlerdir. Dilde böyle bir imkân olsaydı onlar şirklerine buradan bir cevaz çıkarmaya teşebbüs ederlerdi.

Yalnız, Necran Hıristiyanlarından bazılarının -teslise bir delil bulamadıklarından- bu ifadeyi bahane ettiklerine dair bir rivayet vardır. Bu da işaret ettiğimiz gibi, teslis akidesine akli delil bulmakta zorlanmaları sebebiyle ileri sürdükleri zayıf bir bahaneden ibarettir.

Bu azamet üslubu, hitabı âlemşümul olan Kur’ân-ı Hakim’e pek uygun düşmektedir. Çünkü bu üslup şunu ifade ediyor: "Nerede insan varsa, nerede mahluk varsa orada Biz varız. Biz her an ve her yerde işbaşındayız."
Gökte güneşi görmek onun varlığının delilidir. Göğe bakan, gökte güneşi görünce hemen güneşin bir olduğuna hükmeder. Fakat cam gibi her bir şeffaf şeyde, her bir kar tanesinde, her bir su damlasında adeta bir güneşin yerleşmesi, bütün bu tecellilerin hep aynı, tek bir güneşin tecellileri olması onun varlığını çok daha çarpıcı bir şekilde gösterir. Kesrette tezahür eden bu birliğe "vahdet" yerine "ehadiyyet" demek daha yerinde olur.

Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hakk’ın iradesiyle, kudretiyle, merhametiyle ilmiyle, ihsanıyla, konuşmasıyla tek tek her bir mahlukun yanında olması, onlarla ilgilenmesi, onlara ihtimam göstermesi, yani ehadiyyetinin tecellisi, bu üslupla daha net ve daha kapsamlı şekilde anlatılır. Pek çok örnekten yalnız şu bölümü zikredelim:
"Hiç üzerlerindeki göğe bakmazlar mı? Bakıp da Bizim onu nasıl sağlamca bina edip süslediğimizi, onda en ufak bir dengesizlik olmadığını düşünmezler mi? Yeri de döşedik. Oraya dengeyi sağlayacak sağlam ulu dağlar yerleştirdik. Orada gönüller, gözler açan her türlü bitkiden çiftler bitirdik. Bütün bunları, Allah’a yönelecek her kula, Yaradan’ın kudretini hatırlatması, dersler veren birer basiret nişanesi ve ibret nümunesi olması için yaptık. Gökten bereketli bir yağmur indirdik. Onunla bahçeler ve biçilen ekinler, salkım salkım meyveleriyle ulu hurma ağaçları yetiştirdik. Bütün bunlar kullarımıza rızık vermek içindir. Hem o yağmur ile toprağa hayat verdik. İşte ölmüş insanların mezarlarından çıkışı da böyle olacaktır." (Kaf sûresi, 6-11) Bu pasajda görüldüğü gibi, Allah’ın rubûbiyyetinin ve ehadiyyetinin kâinatın her tarafını dolduran sayısız icraatları sıralanmış ve bunlar 10 (on) yerde azamet cem’i ile ifade edilmiş, böylece bu harika icraata münasip bir haşmet üslubu giydirilmiştir.

Diğer taraftan azamet cem’i, ifadeye daha bir tesir kazandırır. Zira yapılan icraatların hadde hesaba gelmez şahitler tarafından müşahede edildiğine delalet eder. Misal olarak Nebe’ sûresinden şu pasajı alalım: "Biz yeri bir döşek yapmadık mı? Dağları da arzı tutan birer destek (kazık) yapmadık mı? Hem sizi çift yarattık. Uykunuzu da dinlenme yaptık. Geceyi bir örtü, gündüzü geçiminiz için çalışma zamanı kıldık. Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik. Orada pırıl pırıl yanan bir lamba koyduk. Size hububat, tohumlar, bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik." (Nebe' sûresi, 6-16) Görüldüğü gibi bu kısa pasajda Allah Teala insanların her birini tek tek yaratmasını, arzı döşek kılmasını, onları rızıklandırmak için yağmur indirmesini, bahçeler, meyveler, mahsuller çıkarmasını vb. her an milyarlarca insan ve mahluk tarafından müşahede edilen trilyonlarca icraatlarını zikretmekte, insanların bunlarla haşir neşir olduklarını, bunların nefes alıp vermeleri kadar bir yoğunlukla bütün insanlarca her an yaşandığını çarpıcı bir üslupla dile getirmektedir. Bu da azamet cem’i ile olmaktadır. "Biz öyle takdir ettik.", "Biz biliriz" gibi ifadeler kullanılmakla "Ey muhataplar! Tek tek görüp bildiğiniz gibi bütün bunları biz yaptık." manalarını ifade eder.

Cenab-ı Hak Kur’ân’da bazen "Ben" der. "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat sûresi, 56) ayeti gibi.

Bazen ona "Sen" diye hitap ederiz. "Tövbeleri çokça kabul eden ancak Sen’sin" (Bakara sûresi, 128), "Muhakkak sen azizsin, hakimsin" (Bakara sûresi, 129) gibi.

Birçok defa üçüncü tekil şahıs olarak kullanılır. "O yaptı, O yarattı, O takdir etti." şeklinde kullanılır.

Nadiren, Allah Teala tek olduğu halde tazim ifade etmek üzere Kendisine hitap ederken Siz denir. Nitekim şu ayette bu durum vardır: "Ahireti inkar edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: "Ya Rabbi" der, "ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip yararlı işler yapayım." (Mü’minun sûresi, 99-100).

Bütün bu beş türlü şahıs zamiri kullanıldığı halde, Kur’ân-ı Kerim’in hiçbir yerinde Cenab-ı Hak için "onlar" zamiri kullanılmaz.

İşte bütün bunlardan şöyle bir işaret bulunabilir; Uluhiyyet, beşer dilindeki dar siga ve formlara sığmaz. Bu kullanımlar ile lisanın sınırları zorlanmakta, Allah Teala'nın sıfatlarını, fiillerini ve icraatlarını ifadeye dilin imkânlarının yetmediği anlatılmak istenmektedir.1
Biz ifadesinin kullanılmasının bir yönü de şudur: Cenab-ı Allah icraatına bazen mahlukatını perde yapmak suretiyle onlara değer verdiğini göstermek için de bu ibareyi kullanmak istemiş olabilir. Mesela: "Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biziz." (Hicr sûresi, 9)

Bir başka yönüne de bir misalle temas edeyim; Cenab-ı Hak Bakara sûresinde "bir halife yaratacağım"2 dedikten biraz sonra "kulnâ" (dedik)3 buyuruyor. Şimdi burada Cenab-ı Allah yaratma fiilinin yalnız kendisinin olduğundan, yaratmada hiçbir sebeb, hiçbir vasıta bulunmadığından dolayı orada "Ben yarattım" diyor.
Fakat, "dedik" ifadesinde, Cenab-ı Allah’ın kelamını insanlara tebliğde Vahy meleğinin, Hz. Peygamberin ve daha başka vasıtaların sebepliği söz konusu olduğundan Cenab-ı Allah orada cemi sigasıyla "Biz dedik" buyuruyor.4 Bunun daha başka açık misalleri vardır, ama bu kadarla iktifa edelim.

Cenab-ı Allah’ın külli rubûbiyyetinin tezahürü olarak insanlığın tamamını ilgilendiren hususlarda azamet zamirinin kullanılması pek münasip düşmektedir. Mesela: "Şu kesindir ki Biz Tevrat’tan sonra Zebur’da da: 'Dünyaya ehil kullarım varis olacaklar (dünya onlara kalacak)' diye yazdık." (Enbiya sûresi, 105) "Ehil kullarım" diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça aslı "Salihîn"dir. Elmalılı M. Hamdi Yazır bu ayetin tefsirinde özetle şunları yazar: "Yeryüzü fitne fesat çıkaranlardan alınır, halifeliğe ehil ve salahiyetli olan Cenab-ı Hakk’a kulluk yapanlara verilir. Yani uzunca yaşama sırrı, dürüst olma prensibine dayanır, bozuk olanlara yaşama hakkı yoktur. Zebur’da olduğu gibi Allah Kur’ân’da da bildiriyor ki dünyanın varisliği, tevhide bağlı, şirkten ve tefrikadan uzak olup en güzel ve sağlam işler işleyen kullara aittir."5

Bu ayet azamet üslubundaki çeşitli özelliklere örnek teşkil eder: Evvela: Aynı ayetin aynı cümlesi içinde Allah, Kendisini hem "Ben" (kullarım) hem de "Biz" olarak (yazdık) nitelendirmektedir. 2. Zatını "Biz" olarak tavsif ettiği gibi o kullarını da çoğul şekli ile "salihîn" diye nitelendirmesi güzel bir mutabakat teşkil etmektedir. 3. Mekan ve zaman bakımından evrensel, dünya ve insanlık çapında bir tezahürden bahsedilmektedir.
Azamet sigası bazen Allah Teala’nın muhataplarına ihtimam göstermesinin, onlara değer vermesinin ifadesi olmaktadır. Mesela: "Hiç şüphe yok ki o Zikri (Kur’ân’ı) Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz." (Hicr sûresi, 9) Bu ifade bize şunu düşündürmektedir: Cenab-ı Hak Kur’ân’ın sahibidir, bu sözün tek sahibi O’dur. Fakat bu kelamı Cebrail (a.s) ile göndermiştir. Muhatap Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’dir. Peygamberimiz de, Kur’ân-ı Kerim’in metninin muhafazası için o kadar tedbirler almış, o kadar geniş bir uygulama yapmıştır ki, ayrıntıları kitaplar doldurur.
Pek iyi bilindiği üzere, insanlık tarihinin en büyük hadisesi, Kur’ân’ın yani evrensel risaletin gönderilmesidir. Kur’ân Allah’ın halk üzerindeki hüccetidir. Dolayısıyla bu metin, kıyamete kadar baki kalmalı, hem de yeryüzünün her tarafında hemen ulaşılacak şekilde bulunmalıdır. Kur’ân metninin korunmasında; Cebrail’in okuması, Hz. Peygamber (a.s.)’ın bellemesi, tebliğ etmesi, kâtiplere yazdırması, sonra vahyi tamamlanan sûreleri cem ettirmesi, her Ramazan ayında Cebrail ile mukabele etmesi, ashabından Kur’ân muallimleri yetiştirip onlar vasıtasıyla ümmetine Kur’ân öğretmesi, ashabdan Kur’ân metnini ezberleyen hafızların yetişmesi, tabiîn neslinden itibaren her nesilde kurrâlar, hafızlar yetişmesi, gele gele şu anda bile her nesilde İslâm ümmeti içinde milyonlarca hafız, Kur’ân öğreten ve öğrenen mü’minler, Kur’ân metninin bir kelimesi bile değişmeksizin dünyanın yüz binlerce köşesinde bulunmasında rol oynamışlardır. Allah Teala dünya çapındaki bu işte Kur’ân okuyan ve okutanları istihdam ettirdiğinden hem azamet sigası ile "Biz indirdik" buyurmuş, diğer taraftan "koruyucular" (hafizûn) sıfatını da cemi getirerek o milyarlarca mü’minin gayretlerine de telmihte bulunmuş, böylece onlara değer verdiğini göstermiştir.

"Biz sana aşikar bir zafer ihsan ettik. Bu da Allah’ın senin geçmiş ve gelecek kusurlarını affetmesi (…) içindir" (Fetih sûresi, 1-2) ayetinde kullanılan azamet cem’i, zafer kazanmada Allah Teala'nın istihdam ettiği mü’minlere değer vermesini ifade eder. Nitekim Âlûsî bu konuda şöyle demektedir: "Allah Teala'nın azamet cem’i ile zaferi Kendisine isnad ettikten sonra affetme işini ism-i a’zam olan Allah lafz-ı celiline isnad etmesi şuna işaret edebilir: Mağfiret etmede hiçbir sebebin dahli yoktur. Ama zaferi Allah bazı vasıtaları kullanarak verir. Bazı âlimler şöyle demişlerdir: Büyüklerin âdeti, konuşmalarında birinci çoğul şahsı kullanmadır. Çünkü ekseriya yaptıkları icraatları, görevlilerini çalıştırarak gerçekleştirirler."6

Azamet cem’i bazen şu ayet-i kerimede olduğu gibi te’kid belirtir: "Ahirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz, sizin için elbette daha hayırlıdır. Sizin elinizdekiler tükenir ama Allah’ın elinde olanlar bakidir. Biz sabredenleri, işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız." (Nahl sûresi, 95-96). Âlûsî bu ayeti şöyle açıklıyor: "ve lenecziyennehüm (ödüllendireceğiz) ifadesinde üçüncü tekil şahıstan birinci çoğul şahsa geçilmesi, "ahirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz sizin için elbette daha hayırlıdır" cümlesinde yer alan vaadi te’kid için olup sözünde durmanın ehemmiyetini hatırlatmak gayesine yöneliktir."7

Bazen azamet cem’i, failin büyüklüğünü hatırlatmanın yanı sıra, aynı zamanda mef’ulün ehemmiyetini de göstermek gayesine yöneliktir. "İman edip yararlı işler yapanların mükâfatlarını ise tam tamına ödeyeceğiz. Allah zalimleri sevmez" (Al-i İmran sûresi, 57) ayetinin tefsirinde İbn Âşur şöyle der: "Nüveffihim diye azamet nununa izafe etmek, failin yaptığı işin azametine dikkat çekmek içindir. Zira Büyüğün bağışı da büyük olur."8
Buna bir başka örnek de şu ayet-i kerimedir: "Allah’a itaat edin, Resulüne itaat edin! Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Elçimizin görevi sadece açık bir tebliğden ibarettir." (Teğabün sûresi, 12) Âlûsî bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Zamirle ifade ederek "onun görevi" denmesi beklenirken azamet cem’ine muzaf olarak "Elçimiz" buyurulması, Hz. Peygamber (a.s)’ı şereflendirmek gayesiyledir. Ayrıca hükmün medarına yani tebliğ görevine, bir de ondan yüz çevirmenin ne derece büyük bir vebal olduğuna (adeta Allah’tan yüz çevirme olduğuna) dikkat çekmek içindir."9

Görüldüğü üzere azamet üslubunun kullanılmasında failin azametini veya yapılan icraatların ehemmiyetini yahut o icraatların her tarafta çoklukla bulunduğunu, ayrıca çok sayıda kişinin onları gerçekleştirmede sebeplik açısından rol oynadığını, Allah Teala'nın onlara değer verdiğini göstermek gibi çeşitli fonksiyonlar bulunmaktadır. Bu üslubun kullanılması Allah’ın kapsamlı rubûbiyyetini ve Kur’ân-ı Kerim’in evrensel risaletini pek güzel yansıtmakta ve Allah’ın birliğine en ufak bir gölge düşürmemektedir. Çok sayıdaki örnek tahlil edilerek ayrıntılara girilecek olursa, Kur’ân-ı Hakîm’de Allah Teala'nın azamet cem’ini kullanmasında daha farklı inceliklerin de bulunacağı muhakkaktır. Bu makalemizde bu kadarla yetiniyoruz.

Dipnotlar:
1.Suat Yıldırım, Kur’ân’da Uluhiyyet, İstanbul, 1997, s.57.
2.Bakara sûresi, 30.
3.Bakara sûresi, 35.
4.B. Said Nursi, İşaratu’l-İ’caz, Bakara 30 tefsirinde (s. 297, İhsan Kasım neşri, 1409/1989).
5.Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Enbiya sûresi, 105 tefsirinde.
6.Ruhu’l-Meani, Fetih sûresi, 1-2 tefsirinde (26/91).
7.Ruhu’l-Meani, Nahl sûresi, 95-96 tefsirinde (14/225).
8.Tefsiru’t-Tahrir ve’t-Tenvir, Âl-i İmran sûresi, 57 tefsirinde (1/761).
9.Ruhu’l-Meani, Teğabün sûresi, 12 tefsirinde (28/125).

Yüce Allah tek olduğu halde Kur’ân-ı Kerim’in pek çok ayetinde "Biz" diyerek çoğul zamiri kullanmaktadır. Türkçemizde bu üslubun fazla kullanılmaması sebebiyle bu konu ciddi bir meseleymiş gibi çokça dile getirildiğinden bu hususu ele alma ihtiyacı duydum. Bu makalemizin, konuyu merak edenleri tatmin edeceğini umarım. Cenab-ı Allah’ın "biz" buyurması, azametini ifade eden bir üsluptur. Bu üslup, bilhassa, ülkenin tamamında hükmünü yürüten ve icraatta bulunan hükümdarların kullandıkları bir ifade tarzıdır.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :