BEYİN ÖLÜMÜ
Beyin ölümü beyin sapı da dahil olmak üzere beynin tüm fonksiyonlarının irreversbl olarak ortadan kalkması olarak tarif edilmektedir.
Ölümün tanımı da yıllar içerisinde değişmektedir. İnsan hayatının kaydedildiği en eski çağlardan bu yana ölümün; solunum ve kalbin birlikte durmasıyla oluştuğu görüşü hakim olmakla birlikte, beyin ölümü tanımının gündeme geldiği 1968 yılından beri tartışmalar sürmektedir.
Hekimler ve kanun adamlarınca, önceleri kafanın kopması, kokuşma çürüme, ağrılı uyarana yetersiz yanıt veya kardiyorespiratuvar aktivitenin kaybının gözlenmesi ölüm kriteri olarak kullanılmıştır. Tıbbi teknoloji ve donanımın değişmesi ile ek kriterler gündeme gelmiş, steteskopun keşfi ile kalp seslerinin yokluğu, termometrenin geliştirilmesiyle hipoterminin varlığı, ya da EEG'nın keşfiyle de izoelektrik elektron sefalogramın varlığı kriterler arasında yer almıştır (44).
Yoğun bakım ünitelerindeki en son teknik ilerlemeler ve bu alandaki bilimsel gelişmelerle, geçen yüzyılda yaşaması mümkün olmayacak birçok hasta, yaşamsal destek sağlanarak hayatta tutulabilmektedir. Transplantasyon cerrahisindeki son gelişmeler ve bu alanda immünsüpresif tedavinin kullanımı da eklenince, transplantasyon için organ alınması ve komadaki hastanın yaşamsal desteğini sürdürüp sürdürmemek konusunda karar verilmesi gereği, ölüm tanımının gözden geçirilmesi ve beyin ölümü tanısı konusunda kriterler ortaya konmasını zorunlu hale getirmiştir . Az sayıda organ donörü bulunabilmesinin ana nedenleri arasında beyin ölümü tanısının gecikmesi, önemli bir yer tutmaktadır.
Avrupa ülkelerinin çoğu beyin ölümü tanısı için tavsiye edilen kriterleri yayınlanmıştır.
Ölüm tanısından farklı olarak, beyin fonksiyonlarının tümüyle ve geri dönmez şekilde kaybının tanısı ve kriterleri, ülkeler arasında farklılıklar göstermektedir.
Klinik inceleme ve bulgular aynı olduğu halde, destekleyici teknik testlere ait yönergeler farklıdır. Bazıları hiçbir test kullanmazken, bazı ülkelerde birden fazla test yapılmaktadır (45). Beyin ölümü tanısındaki gecikmeler transplantasyon prosedürünün uygulanmasına engel oluşturacağı ve organ reddine yol açabileceğinden ciddi problemlere neden olmaktadır (46).
Beyin ölümü kavramı, ilk defa 1959 yılında, mekanik ventilatör desteği ile yaşamakta olan bir grup hastada, Mollaret VE Gaudon tarafından ‘Le Coma Depasse’ yani ‘komanın ötesi’ diye adlandırılmıştır (47).
Transplantasyonla ilgili spekulasyonların dahi yapılmadığı o yıllardan büyük aşamaların kaydedildiği bugünlere kadar beyin ölümünün kabulü konusunda bir çok tanımlamalar yapılmıştır. Günümüzde bile konu hala bilimsel platformlarda tartışma konusu olmaktadır. .
Beyin ölümü konsepti ve beyin ölümüne karar vermede klinik rehber ilk kez 1968 yılında Harvard Tıp Fakültesi Ad Hoc Komite tarafından orijinal olarak teklif edilmiştir (48). Yayınlanan kriterler Harvard kriterleri olarak bilinir ve bazı önemli durumlar dışında bugün kullanılan kriterler ile benzerdir. Bu kriterler ölümü açık olarak tanımlamaktadır. Fakat Harvard kriterlerinde beyin ölümü tanısı için uygulanan testlerin 24 saat sonra tekrarlanması gereksinimi, birçok potansiyel donörun kaybedilmesine veya organ fonksiyonlarının bozulmasına neden olmuştur.
Beyin ölümü kriterleri 1980 yılında ABD’de President’s komisyonu tarafından standardize edilerek bir kılavuz şeklinde yayınlanmıştır. Bu yayın gözlem süresini azaltmak için destekleyici testleri önermiştir. Fakat anoksik beyin hasarlı hastalar için 24 saatlik bir bekleme süresi sonunda klinik testlerin yeniden yapılması ve şok durumunun ekarte edilmesi gerektiğini bildirmiştir (49).
İngiltere’de 1976’da UK code olarak bilinen beyin ölümü kriterleri yayınlanmıştır. Ön koşul olarak ventilatöre bağlı, irreversbl yapısal beyin hasarı olan koma olguları değerlendirilmiştir. Etiolojide hipotermi, ilaç, metabolik ve endokrin bozukluk olmayacak, beyin sapı ve refleksleri alınmayacak ve apne olacak şeklinde belirlenmiştir (50).
Ülkemizde ise 1979 yılında yayınlanan 2238 sayılı Transplantasyon Kanununda Tıbbi Ölüm’ün varlığı ve tespiti tanımlanmıştır. Burada tıbbi ölüm hali; bilimin ülkede düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulamak sureti ile biri kardiyolog, biri nörolog, biri nöroşirurjiyen ve biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır denilmektedir. O zaman için çağının oldukça ilerisinde olan bu kanunda beyin ölümünün tanımı yapılmadığından 20 Ağustos 1993 gün ve 21674 sayı ile Resmi Gazete’de yayınlanan ‘’Organ Nakil Merkezleri Yönetmenliğine’’ Ek-1 ilave edilmiş ve beyin ölümü kriterleri maddeler halinde sıralanmıştır (49).
Sağlık Bakanlığı Organ Nakil Merkezleri Yönetmeliği’ne Göre Beyin Ölümü Kriterleri
1.Beyin ölümüne karar vermek için komanın aşağıdaki nedenlere bağlı olmaması
-Primer hipotermi
-Hipovolemik ya da hipotansif şok
-Geriye dönüşümü sağlayabilecek intoksikasyonlar (barbiturat ve diğer sedatifler, depresan ve narkotikler ) ile metabolik ve endokrin bozukluklar
2.Bilincin tam kaybı
3.Spontan hareketin bulunmaması ve ağrılı uyaranlara yanıt alınmaması
4.Spontan solunumun bulunmaması
5.Beyin sapı reflekslerinin tamamen kaybolması
6.Pupiller dilate ve/veya fiks, ışık reaksiyonu alınamaması
7.Kornea refleksi yokluğu
8.Vestibulo-oküler refleks yokluğu
9.Okülosefalik refleks yokluğu
10.Palatal ve trakeal refleks yokluğu
11.Apne testi (pasif oksijen verilerek respiratörün birkaç dakika çekilmesi ve spontan solunumun gelmediğinin kontrolü, kan gazı bakılabiliyorsa PaCO2 60 mmHg ve üzerinde olmasına rağmen spontan solunumun bulunmaması )
Daha önce tanısı konulmuş bir nedenle hasta irreversible koma tablosuna girmişse en az 12 saat, etyolojisi bilinmeden gelişen tablolarda en az 24 saat bu koşulların değişmeden devamlılığı gözlenmelidir.
Etyolojisi belirlenmemiş irreversible komada, hekimler kurulunun uygun göreceği bir yöntemle klinik bulgular teyit edilebilir.
Hasta yakınına beyin ölümü deklare edildikten sonra organ bağış izni alınamadığında hastaya uygulanan tıbbi destekler kesilir.
BeyinÖlümünün Klinik Tanısı İçin Ön Koşullar
Klinik olarak beyin ölümü tanısı koyabilmek için aşağıda belirtilen ön koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir ;
•Beyin hasarına yol açan nedenin belirlenmesi
•Komanın nedeninin geri dönüşümsüz olduğunun gösterilmesi
•Santral vücut ısısı 32 °C’ den yüksek olmalı
•İlaç ya da besin zehirlenmesi olmamalı
•Nöromusküler iletimin sağlam olduğu gösterilmeli
•Ağır elektrolit dengesizliği, asit-baz ve endokrin bozukluklar olmamalı
Bu koşullar tam olarak yerine getirilmeden klinik olarak beyin ölümü tanısı koymak mümkün değildir. Beyin ölümüne neden olabilecek bozukluğun teşhisi tam olarak anlaşılmalıdır (49)
PersistentVegetatif State (Kalıcı Bitkisel Hayat)
Amerika’da beyin ölümünün kesinleştirilmesi için bütün beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak durmuş olduğunun gösterilmesi gerekirken, İngiltere’de beyin sapı fonksiyonlarının durduğunun gösterilmesi yeterli bir durumdur. Bu iki durum arasında belirgin olarak önemli bir fark olmayabilir, çünkü serebral hemisferler eğer bütün beyin sapı ölü durumdaysa birbirinden bağımsız çalışamazlar. Fakat bunun karşıtı doğru değildir, yani beyin sapı sağlam iken korteks fonksiyonları kaybolmuş olabilir. Kalıcı bitkisel hayat diye bahsedilen durumda kortekste ölüm mevcuttur fakat beyin sapı az veya çok intakttır.
Bazı etik bilimciler kalıcı bitkisel hayatta olan kişileri, bilinçlerini ve uyanıklılıklarını kaybetmiş olduklarından dolayı ölü olarak tanımlama eğilimindedir, çünkü insan hayatının bir göstergesi olan kişilik yoktur. Fakat modern toplumun büyük bir kesimi spontan solunum hala devam ederken yaşamın sona erdiği kararını vermeye hazır değildir. Klinik olarak, travma dışı nedenler sonucu gelişen bitkisel hayatın kalıcı olduğunun belirlenmesi için 3 ay gibi bir süre gerektirirken, travma olgularında bu süre bir yıla kadar uzayabilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl yaklaşık30 000 kişide kalıcı bitkisel hayat gelişmektedir. Oldukça geniş bir grup oluşturan bu kalıcı bitkisel hayattaki kişilerden organ bağışında yararlanılamamaktadır (49).
Beyin Ölümü Tanısını Destekleyici Testler
Beyin hasarının primer nedenine ilişkin bir şüphe varsa, komanın geri döndürülebilir nedenleri düşünülüyorsa, klinik testlerin iyi değerlendirilemediği veya hipoksi gelişmesi nedeniyle apne testinin yapılamadığı durumlarda bazı destekleyici testler yapılabilir.
•Elektroensefalografi ( EEG )
•Beyin sapı uyarılmış potansiyelleri
•Kontrast anjiografi
•Radyonükleid anjiografi
•Radyonükleid sintigrafi
•Transkranial doppler ultrasonografi (49).
Yayınlandığı Kaynak : |
Yayınlandığı Dergi : |
Sanal Dergi : |
Makale Linki : |