Yazar Adı : | İlim Dalı : Kelam |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2015-01-04 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Kur’ana Göre Sünnetin Korunmuşluğu ve Delilleri
Sünnet te Kur'an gibi korunmuştur. Bunun iki metodla isbatlanması mümkündür.
1- Sünnet, "Zikri biz indirdik ve onu yine biz koruyacağız", ayetindeki ilahi koruma va'dinin kapsamına girer.
2-Sünnet'in bu ayeti kerimedeki koruma va'dinin kapsamına girmediği kabul edilse bile, Kur'anda geçen diğer pek çok ayeti kerimenin zorunlu bir gereği olarak korunmuş olmalıdır.
a) "Zikir aramızdan indirile indirile ona mı indirildi [1] ayetindeki "zikir" den kasıt vahiydir. 126
Kur'an'da peygamberin üzerine zikrin indirildiği;
"Aramızdan onun üzerine mi zikr indirildi" [2] ve "Ey Kendisine zikr indirilen..." [3] denilerek ifade ve isbat edilmektedir.
"Biz sana zikri (vahyi) insanlara indirileni (Kur'anı) açıklayasın diye indirdik" [4] denilmek suretiyle Kuranın açıklamasının da peygamber tarafından vahiyle yapıldığı ifade edilmektedir.
Bu ayette geçen zikir'den kastın yalnızca Kur an olduğu iddia edilse bile Peygamberin açıklama yapacağı her iki yoruma göre kesindir. Peygamberin Kur'an açıklamaları en azından "O hevasından konuşmaz söyledikleri hep kendisine indirilen vahiydir" ayetine göre vahye dayanmaktadır. Kuranın Allah'ın kasdettiği şekilde anlaşılması, daha önce' araplarca bilinmeyen bu yeni Şeriatin kavramlarının (örneğin namazın içeriklerinin) vahiyle tesbit edilmesini zorunlu kılar . Bu manaya göre yukarıda ifade ettiğimiz ayetteki zikr den kasıt vahiy olmalıdır.
Peygamberin Kur'an açıklamasına Kur'an denilemeyeceği ve açıklamasının Sünnet olduğu da açıktır. Onun diğer dinle alakalı açıklamaları da sünnettir. Ve sünnet vahiydir. Peygamber (sas)'in ictihadları ise ilahi kontrol altındadır. O vefat etmeden önce ilahi irşadla düzeltilmiş ya da hükmü ortadan kaldırılmış veya Allah'ın rızasına uygunlukları ; düzeltilmemek suretiyle tescil edilmiş olduğundan doğrulukları ilahi tasdiklidirler. Ve din'de delildirler.
Bu ifade ettiklerimizden teşri için indirilen vahyin Sünnet ve Kitap şeklinde indirildiği anlaşılmaktadır. Teşri için indirilen vahyin bir kısmının tahrif olmak için bırakılıp, bir kısmının korunma altına alınması diye bir şey söz konusu olamayacağına göre , "Zikri biz indirdik onu yine biz koruyacağız", ayeti kerimesinin kapsamına sünnet te zorunlu olarak giriyor olmalıdır..
126. el Kamer 54/25
Kur'an'ın Allah'ın muradı üzere anlaşılması ve Allah'ın mü'minlerden razı olacağı şekilde emirleri ve nehiylerinin uygulanması ancak Peygamberin açıklaması ve uygulamasıyla olabilmektedir. Bu pek çok ayetle sabittir. Ama yalnızca Kuran korunmuşsa, ya da Allah yalnızca Kur'an'ı koruma altına aldıysa peygamberini Kur'an'ı açıklamak üzere göndermesinin bir manası olamaz. Bu takdirde Peygamber ya sadece Kur'an'ı insanlara nakletmek için ya da Kur'anı nakledip yalnızca sahabeye açıklamak için gönderilmiştir. Yalnızca sahabeye açıklamak için gönderildiyse din yalnızca sahabeye indirilmiş demektir. Bunu ise Kuran ayetleriyle çelişkisi ortadadır..
Koruma ayetindeki zikr kelimesinden kasıt hatırlatma ise bu mana sünnet için de söz konusudur. Ayeti kerimede peygamber "Sen bir hatırlatıcı (müzekkirsin)" diye nitelenmiştir.
a) Koruma ayetindeki zikirden kasıt yalnızca Kur'an ise, ayet Kur'an'ı biz indirdik onu biz koruyacağız şeklinde bir manaya gelir. Bu koruma Allah'ın sevki ile yine Sahabe tarafından yapılacaktır. Zira sahabenin naklinden başka bir vasıta yoktur. Bu takdirde ayet tevatürle yalnızca Kur'an'ın korunacağı gibi bir manaya gelecektir. Sünnetin korunmayacağı gibi bir manaya gelmeyecektir. Zira Sünnet korunmazsa ; Dinin Kur'an'ın açıklaması olan bölümü ile Peygamberin helal ve haram kıldığı şeyler bölümü tahrif olacaktır. Ya da tahrif olmuştur gibi bir mana ortaya çıkacaktır. Bu yalnızca Kurana güvenilebileceği ve Sünnete güvenilemeyeceği gibi bir manaya gelir.
Teferruata girildiğinde namazın vakitleri, eda şekli ile alakalı dini bilgiler aynı sünnetin üzerindeki şüphe derecesinde doğrulukları şüpheli hale gelirler. Örneğin bugün olmasa bile ileriki bir tarihte namazın dua manası alınıp ibadetler dua şekline dönüştürülebilinir.
Sünnet ayetteki zikr kapsamına girmiyorsa, ama dinin temel esaslarından birisi ise bu defa Kur'an'daki Peygamber ve görevi ile alakalı ayetlerin ifadelerine istinaden aklen ve naklen zorunlu olarak sünnetin korunmuş olması gerekmektedir.
Sünnet korunmamışsa Kur'an'ı açıklamak ve haram ve helal kılmak için gönderilen Peygamber yalnızca sahabeye gönderilmiş demektir. Onlara yaptığı Kur'an açıklamaları ve helal kılıp haram kıldığı şeyler Allah koruması altında değilse sonrakileri bağlamaz. Bu sahabenin ayrı bir şeraitle ,tabiunun ve sonrakilerin ayrı ayrı şeriatlerle mükellef olmaları manasına gelir. Ve hem batıldır. Hem de küfürdür. Dinin bir kısmı sahabeden sonraki nesillere ulaşmamışsa din tahrif edilmiş demektir. Ve bu da küfürdür. Sünnetin korunmamış olması durumunda şu ayeti kerimeler yalnızca Sahabe i kirama hitab ediyor demektir.
-"Zikir ehline sorun."[5]
"Birşeyde ihtilaf ettiğinizde Allaha ve Rasulune müracaat edin."[6]
"Peygamber size ne getirirse onu alın, nelerden sakındırırsa onlardan da sakının."[7]
"Ey Peygamber sana rabbinden indirileni tebliğ et, eğer tebliğ etmezsen onun sana verdiği elçilik görevini yerine getirmemiş olursun."[8]
- "Ey İman edenler Allaha ve Rasulune itaat edin [9] Onlara eğer Allahı seviyorsanız, bana itaat edin ki Allah ta sizi sevsin de..."[10]
- "Allah Resulünde sizler için güzel örnekler vardır."[11]
Kur’an ı Kerimin ve Zikrin Tevatürle Korunmasının Manası ve Mahiyeti ;
Kur'an ya da Sünnete güvenilebilmesi; ya vahyin bildirmesiyle, ya da akli olan nakil metotlarına uygun şekilde nakledilmeleriyle olabilecektir.
Koruma ayetinde ifade edilen koruma, ilahi korumadır. İlahi koruma va'di Kur'an'ı da Sünneti de kapsamaktadır.
Sahabe birinci öncelik olarak Kur'an'ı koruma ve tedvin etmeyi tercih etmişlerdir. Bu davranışları Allah Resulü (sas)'in Asr-ı Saadetteki uygulamasına uygundur. Sahabenin Kur' anın tedvinine verdikleri bu öncelik Kur'an ın akli nakil metodlarına göre mütevatir derecesinde nakledilmesini beraberinde getirmiştir. Ama Kur'an ; önce ilahi va'd gereği koruma altmdadır. Sonra beşeri ve akli tanımlamayla tevatürle korunmuştur.
Müminler açısından Kur'anın ilahi koruma altında oluşu ; tevatürle korunmuş olmasından daha önemli öncelikli ve değerlidir.
Şöyle ki;
- Müminler evreni var eden Allah'ın , varlığına birliğine ve mahlukatı kuşatan bilgisine ve kudretine inanan insanlardır. -Allah'ın kendilerine indirdiği Kitab'ı ve Peygamberinin diliyle indirdiği ahkamı koruyacağını va'd etmesinden sonra onun Kur'an'ı ve Sünneti koruması hususunda tereddüt etmezlerler.
-Kur'an ya da Sünnet mutlaka korunacaklardır. Dolayısıyla bu hususta bir tereddüt küfürdür. Kur'an tevatürle naklolunduğundan genel manada tamamının nakli üzerinde tereddüt küfr olacağı gibi ayetlerinin naklinde bir tereddüt de küfür olur.
-Sünnetin genel manasıyla korunmuşluğu Allah'ın vadiyle sabit ise de özel manada (tek tek rivayetler olarak) nakli mütevatir olabildiği gibi mustafid, meşhur ya da ahad olabilmektedir. Bu nakil derecelerinin güçlülüğü ile ilgili bir şüpheden dolayı Sünnetin genel anlamda olmayıp o rivayete özel olarak korunmuşluğunu bir delil ya da delillere dayanarak kabul etmemek ise küfrü gerektirmez. Hadis ulemasının hadislerin metin ya da senetlerinde buldukları bir takım karineler ve delillere dayanarak hadislerin nakilleri hakkında bu sahihdir , bu zayıftır ,bu mevzudur gibi hükümlere varmaları bu alanda uzmanlaşmış insanların sünnetin bir nassının korunmuşluk derecesi hakkında vardıkları neticelerdir. Ama yetkili ulemanın bu görüşleri ve fiilleri Sünnetin genel manada korunmamışlığına inanmalarından değil, rivayetler bazında korunup korunmamışlığının kontrolü gayesine matuftur.
-Kur'an'ın ya da Sünnetin korunmuşluğu hakkında genel manada olabilecek bir şüphe mü'minlerden değil kafirlerden neş'et edebilir. Bu tarz bir şüphe herhangi bir zaman diliminde İslam hidayetiyle tanışan insanlar için söz konusudur. Ama bu şüphe de Kur'an'ın akli nakil metodlarından tevatür derecesinde naklolunduğunun isbatıyla yok olacaktır. Kur'an hakkındaki şüphenin ortadan kalkması sünnet üzerinde (doğru nakledilip nakledilmediği şeklindeki) şüpheyi de kaldıracaktır. Zira Kur'an, Sünnetin kendisini açıklama ve helal kılıp haram kılma yetkisine sahip olduğunu açıkça isbat etmektedir. Bu sebeple mevzu (uydurma) olduğu sabit olmadığı sürece sünnet naslarının mü'minleri bağlayıcılığı kaçınılmazdır. Mevzu (uydurma) olduğu sabit bir nassın Sünnet diye nitelenemeyeceği ve Sünnetin korunmuşluğu inancına gölge düşürmeyeceği açıktır. Dolayısıyla Mü'minler açısından Kur'an da, Sünnet de ilahi koruma altındadırlar ve korunmuşturlar.
-Allah'ın gerek Kur'an lafızlarıyla gerekse Peygamber (s.a.s)'in lisanıyla indirdiği ahkam tahrif olmamıştır. Kıyamete kadar da olmayacaktır. Korunmuşluk açısından mü'minlerin inançları bundan başka bir şey olamaz. Ama beşeri akli metodlara göre bu koruma, tevatür, istifada, şöhret, ahad gibi derecelerle nitelenmiştir. Kur'an yalnızca tevatürle, Sünnet ise bu nakil derecelerinin hepsiyle korunmuştur. Bazı Sünnet nasları tevatürle, bazıları istifada ile bazıları şöhret ile bazıları ahad olarak nakledilmişlerdir. Dereceleri farklı farklı olsa da bu nakiller Sünnetin korunmuşluğuna delildirler, korunmamışlığına değil. Durum böyle olduğundan geçmişte de, günümüzde de ( beşeri -akli metodlarla) nakil derecesi bilinmeyen bir Sünnet nassı yoktur. Hicri ikinci asırda mevzu (uydurma) olduğu bildirilen bir nakil günümüzde de öylece bilinmektedir.
Sünnetin Korunmamış Olduğunu Düşünenlerin Durumu
Sünneti dışlayan ya da korunmamış olduğunu bir takım delillere dayanarak iddia edenler aslında dinin korunmuşluğu meselesine bir mü'min gibi bakmayıp, bakamayıp bir kafir gibi bakma durumunda olanlardır.
Şöyle ki;
-Sünnetin Kur'an'ı açıklama, helaller haramlar koyma yetkilerinin olduğuna inanmayan mü'min değildir. Bunların dinden olduğuna inanmayan da; dinin kıyamete kadar korunacağının ilahi va'de dayandığına inanmayan da, dinin asıllarından bir kısmının kaybolup gittiğine ya da tahrif olduğuna inanan da mü'min değildir. Kur'an'm Allah kelamı olduğuna ve Hz. Peygamber (sas)'in Allah'ın elçisi olduğuna inanan herkes bundan farklı birşeye inanmaz.
-İlahi korumaya inanmak, ilahi korumanın yanısıra dinin asıllarının beşeri ve akli metodlarla korunmasının inkarını gerektirmez. Kur'an'ın tevatürle korunmuşluğu, Sünnetin değişik nakil dereceleriyle korunmuşluğu, dinin ilahi koruma altında olması inancıyla çelişmez. Kur'an beşeri nitelemeyle; tevatürle, Sünnet,naklin bütün dereceleriyle korunmuşlardır.
-Müminler için esas olan ise ilahi va'd dir. İslam hidayetiyle yeni tanışacaklar için esas olan ise, Kur'an'm tevatürle naklolunmasıdır. Kur'ana bakan hakikat arayıcıları Kur'an'ın Sünnet hakkında isbat ettiği ilahi korumayı görüp, Sünnetle alakalı tereddütlerinden kurtulacaklardır. Sünnetin farklı nakil dereceleriyle korunmuşluğunun fıkhi değeri ise konumuzla alakası olmayan farklı bir alandır.
d) Sünnetin korunmamışlığı ya da Allah tarafından koruma altına alınmayışı ; ya tam olarak ya kısmen; Ahkamla alakalı meselelerde ya da itikadla alakalı meselelerde sünnete güvenilemeyeceği neticesini beraberinde getirecektir.
Bu kabullere göre,
-Sünnet kısmen.korunmuştur, denilirse ; dinin bir kısmı kaybolup gitmiştir demektir.
-Sünnet tamamen şüpheli hale gelmiştir, denilirse; dinini ikinci kaynağı tahrif olmuş demektir.
-Sünnet yalnızca itikadla alakalı alanlarda korunmuştur denilirse ahkamla ve ahlakla alakalı sünnet tahrif olmuş demektir.
-Sünnet ahkamla alakalı şeylerde kısmen korunmuşsa dinin tahrif edildiği veya bozulduğu sonucu çıkar sünnetin ahkamla itikadla ve ahlakla alakalı naslarından yalnızca tevatürle naklolunanları korunmuştur denilirse Meşhur ve Ahad olanları şüpheli hale gelecektir.
-Sünnetin değişik nakil derecelerinde korunmuşluğu korunmuşluğuna bir halel getirmez. Zira bunlar ictihadi nitelemelerdir. Ve ravilerin hal ve nakil kabiliyetleri göz önünde bulundurularak söylenilmişlerdir. 1900 civarında ravi sahabiden alınan sünnet nasları , geçen zaman içerisinde iftiralardan, rivayet hatalarından; ( iftiralar oldukça ve hatalar yapıldıkça) hemen ayıklanmış ve beşeri kabiliyetin elverdiği en üst seviyede kitaplara kaydedilmiştir.
- Kur'anın korunmuşluğunun sünnetin korunmuşluğundan en temel farkı; Kur'an tevatürle naklolunurken sünnetin daha değişik derecelerde naklolunmasındadır. İslam dininin kıyamete kadar gelecek insan nesilleri için indirildiği sabit olduğuna göre, asılları da koruma altında olmalıdır. Buna göre Allah bu dini korumuştur. Ve koruyacaktır.
[1] el-Kamer 54/25
[2]