Hit (4472) M-2088

İnsan Bilinmezi ( Dr. Alexis Carrel’in Görüşleri Üzerine Değerlendirmeler I )

Yazar Adı : İlim Dalı : Kelam
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2012-04-19 Güncelleyen : /0000-00-00

İnsan Bilinmezi( Dr. Alexis Carrel’in Görüşleri Üzerine Değerlendirmeler I )

Madde ve yapısal özelliklerini keşfedince, yeryüzünde insan dışındaki herşeye egemen olduk. Hayatın görünen yüzüyle meşgul olan ilimlerle, insan’la uğraşan ilimler birbirleriyle paralel bir ilerleme kaydedememişlerdir. Her iki bilim dalı da esasen vasıflama’nın ötesine geçmeleri gerekirken, vasıf-bilim olmanın ötesine geçememişlerdir.

İnsan üzerine olan araştırmalarımız, ölü bedenler üzerindeki incelemelerden ibarettir.Ve henüz canlı insanın üzerinde araştırma yapma imkanına sahip değiliz.

Bilim adamları, cansız maddeler üzerindeki araştırmalarında uzun denemelerden sonra önemli başarılar elde ettiler. Ama insanla alakalı alanlardaki araştırmalar tam bir hayal kırıklığı oldu. Cansız maddelerin belirli kanunlara tabi oluşları, üzerinde yapılan araştırmaların başarısı için bir avantaj niteliğindeyken, canlılar ve hayatla alakalı araştırmalar sürekli değişikliklere maruz binlerce ağaçtan oluşan tılsımlı bir orman niteliğinde olduğundan , araştırmanın başarısı için bir dezavantaj oluşturmuşlardır.

Canlılar ve hayat, yapı itibarıyla maddesel ve cansız varlıklardan farklılık arz ederler. Dolayısıyla da matematiksel denklem ve ölçülerle ifade edilmeleri imkansızdır. Öte yandan maddesel dünya ile ilgili bilim, dalı henüz vasıf bilim Descriptive Science evresindedir. Ve bu merhale, bilim merdiveninin en alt basamaklarından birisidir. Maddesel yeryüzü bilimi henüz bu merhaleyi geçememiştir dedik, zira henüz bizlere eşyanın asli yapısını tahlil edebilecek düzeye erişmemiştir. Bu bilim dalının bize verebildiği en önemli şey; ağırlık, en, boy, derinlik gibi dış görünümlerle alakalı bazı ölçülerdir. Spatial Dimensions Ama bununla birlikte bizlere ilerde olabilecek bazı olayların tam olarak tarihlerini verebilmektedir.

Bizler maddenin yapısı ve özelliklerini öğrendikten sonra, insan hariç yeryüzündeki herşey üzerinde tam bir hakimiyet kurmaya muvaffak olduk. Öte yandan, genelde hayat bilim, özelde insan bilim alanlarında, maddesel yapı bilimine paralel bir atılım ve gelişme sağlanamamıştır. Her iki bilim dalıyla alakalı bilgilerimiz, bu bilim dallarının canlıların mahiyetini konu almalarına karşın, vasıf bilim olmaktan ileriye gidememiştir.

Konunun daha iyi anlaşılması için Alexis Carrel’den uzunca bir alıntı yapmakta fayda görüyorum.

“İnsan bölünme ve taksim kabul etmeyen oldukça karmaşık yapıda bir alettir. İnsanın kolayca ifade edilmesi de söz konusu değildir. İnsan şahsiyetinin anlaşılabilmesinin, bedeninin parçalarının dış alemle ilişkilerinin kavranılmasının bir yolu da yoktur.

İnsanı anlayabilmek için bir çok bilim dalına başvurup çok sayıda bilimsel metod kullandık. Yararlandığımız bilim dallarının her birisinin bir diğerinden farklı amaç ve hedefleri vardı. Ve tabiatıyla da tek bir yönde çalışmaları yoğunlaştırma imkanını bulamadık. Diğer taraftan her biri, ancak daha önceleri üzerinde araştırma yapılan konularda ve özel yöntemlerle, insanı izleme imkanı sunabiliyorlardı. Bu bilim dallarının sayesinde elde ettiğimiz bilgileri bir araya getirip insan denilen varlığı tahlil etmeye çalıştık. Bütün bu bilgilerimizin , onun zatı ve gerçekliğine nisbetle pek bir yekun tutmadığını gözlemledik. Ve neticede elde ettiğimiz bu verilerin ötesinde, kendisini çözemediğimiz, hakikatini idrakten aciz kaldığımız bir varlık olduğunu kavradık. İnsanla alakalı önemli olan bölüm de –bilgisine ulaşamadığımız- bu bölümdür.

Cerrahi, Kimya, Fizyoloji, Psikoloji, Tarih, Sosyoloji, Siyaset, İktisat bilimleri bizlere kendi alanlarında kesin neticeler sunamıyorlar. Bu sebeple bilim adamlarımızın bize anlattıkları insan , gerçek insandan henüz oldukça uzak bir “insan” olma durumunda kalmaktadır. Hatta diyebiliriz ki, bilim adamlarının ifadelerindeki insan tanımı , fariziyeler üzerine geliştirilen faraziyelerden oluşan bir anlatım ve tanımlamadan oluşmaktadır. Ve bu faraziyeler,gelişen teknoloji bilimi için üretilmektedir.

Cerrah’ın üzerinde neşterini kullandığı bir Cüsse; Ruhbilim’in devleri ve psikologların duyarlılığını ölçtükleri bir Şuur; kişinin bilinmez dehlizlerinde kendini yitirdiği bir Şahsiyet; hücre ve dokulardan oluşan Kimyevi bir Madde... İnsan bunların hepsidir. Hücreler ; fizyologlarının, insan cismindeki hareket tarzlarını ve fonksiyonlarını inceledikleri gıdaların hayret verici birlikteliklerinden oluşmaktadır. Doktorların ve eğitimcilerin zamanın elverdiğince geliştirmeye çalıştıkları bir şuur, ve bedensel yapıdan mürekkep bir canlıdır. O, tek derdi icat ettiği ve kendisine köle yaptığı aletleri, istekleri doğrultusunda kullanıp rahat etmek isteyen bir ev iktisatçısıdır. Aynı zamanda bir şair, kahraman ve ruhani bir velidir.

İnsan yalnızca karmaşık şeyler bütünü, bilim adamlarının kabiliyetlerini ortaya çıkarmak için bütün maharetlerini kullandıkları bir varlık değil , aynı zamanda insanlığın emeli ve düşüncesinin en temel noktasıdır. İnsanlık kendi hakikatini bulmak için çok büyük bir uğraş vermiştir . Bu çalışmaların sonucunda bizler günümüz itibarıyla büyük filozoflar , şairler ve sufiler’in çalışmalarının neticesi olan azımsanamayacak derecede önemli veriye sahibiz. Bütün bunlara rağmen şahsiyetimizin çok cüz’i bir kısmını keşfetmeyi başarabilmiş bulunuyoruz.

Biz, insanı şu ana değin , bütünsel manasıyla anlayabilmiş değiliz. Bilgilerimiz onun bedeninin değişik parçalarıyla ilgili bazı verilerden öteye geçememektedir. Söz konusu bu parçalar da, yine bizim sınıflandırmamız ve geliştirdiğimiz metotlarla belirlenmiştir.

Her birimizin boş suretleri vardır ve onlardan bilinmeyen gerçekliği belirir. Şu bir gerçek ki, bizlerin kendi kendimiz hakkında oldukça derin bir cehaletimiz söz konusudur. İnsan şahsiyetini araştıran bilim adamları kendilerine sordukları onca soruya hiçbir cevap alamamaktadırlar. Kendi iç alemimizin oldukça büyük bir kısmının hala bilinmezliğini koruması bunu ifade etse gerektir.

Küçük küçük parçalar nasıl oluyor da, kimyevi maddeleri oluşturup az ömürlü beden hücrelerini meydana getirebiliyorlar?

Tenasül maddesi, yumurta nüvelerine nasıl oluyor da oluşacak yavrunun karakteristik özelliklerini taşıyabiliyor, belirleyebiliyor?

Hücreler, nasıl oluyor da belirli doku ve beden azalarını meydana getirecek şekilde bir araya geliyorlar?

Bütün hücreler arı mı, karınca mı hangi canlının hücreleri iseler o canlının görevlerini ve o cinsin hayatta kalmak için yapması gereken şeyleri biliyorlar. Ve yine bu hücreler bulundukları canlı bedenine göre basit ama karmaşık bir vücut düzeni oluşturabiliyorlar. Buradaki müddetin türü nedir Duration, fizyolojik ve psikolojik olarak vaktin türleri nelerdir?

Bizler dokular, rutubet, şuur ve azalardan oluştuğumuzu biliyoruz. Ama şuurla beynimiz arasındaki bağlantı bizim için hala tam bir bilmece olmaya devam ediyor.

Sinir hücrelerinin işlevlerini irade gücünün bedensel hareket kabiliyetlerimizin üzerinde ne derece etkili olabileceğini de bilemiyoruz. Beynimizin vücudumuzun değişik hallerinden nasıl etkilendiği, bizim için hala meçhul.

Yaşam tarzı gıda için olan kimyevi maddeler ilmi ve ahlaki terbiye yoluyla insanın beden ve aklının miras aldığı özelliklerde bir değişiklik gerçekleştirilmesi mümkün müdür ve bu nasıl başarılabilir?

Bizler kendimiz hakkında o derece az bir bilgiye sahibiz ki, daha iskelet, adaleler, uzuvlar, akli ve ruhi hareketlerimiz arasındaki alakanın niteliğini bile bilmiyoruz . Aynı şekilde, sinirsel dengemizin nasıl sağlandığını, bedenin hastalıklara ve strese karşı nasıl mukavemet edebildiğini, ahlaki bilincimizin, cesaret ve irade kuvvetinin nasıl geliştirileceğini, zihinsel, ahlaki ve mistik hareketlerimizin kazandırdığı ek gücün mahiyetini, güzellik ve dini duygulara ne derece ihtiyacımız olduğunu, gönlümüzde ilhamı var eden gücün ne olduğunu bilemiyoruz.

Mutluluk, elem, başarı ya da başarısızlığı hazırlayan akli ve fiili bir takım sebepler vardır. Bizler bu sebeplerin mahiyetlerini bilmiyoruz. Yapay bir şekilde bir insanda mutluluk melekesi yaratmaya gücümüz yetmiyor.

Şu ana kadar, medeni insanın daha da ilerleyebilmesi için nasıl bir toplumsal yapının içinde yaşaması gerektiğini de tespit edemedik. Fizyolojik ve ruhi yapımızın; mücadele, stres ve eziyetlerin üstesinden gelmesi mümkün mü? İnsanın çağdaş medeniyetin çöplüğüne düşmesini engelleyebilme imkanımız var mı?

İnsanı dehşete düşürüp, hayretler içinde bırakacak bu tarz soruları çoğaltmak mümkün. Ama bütün bu sorulara ikna edici cevaplar bulabilmek gerçekten zor.

Netice itibarıyla insanla alakalı ilimlerin tamamı bizim onlardan beklentilerimizi karşılamaya yeterli değildir. Daha öz bir ifadeyle: Kendimiz hakkında elde edebiliğimiz bilgiler , henüz çok iptidaidir.[1]

Yapılan bu iktibas, insanın henüz “insan bilgisine” ulaşmayı başaramadığını gösterse gerekir. Bizler maddi yanımızla alakalı azımsanamayacak kadar çok şey bilmekle birlikte şu maddi bedeni sevk ve idare eden “insan” la alakalı çok fazla bir bilgiye sahip değiliz. İşte hayatın hala insan için bir bilmece olmasının sebebi budur. Ve hayatın en doğru bir şekilde düzenlenip yaşanabilmesi de bu bilmecenin çözümlenmesi hali dışında mümkün görünmemektedir.

Alexis Carrel’in söz konusu çalışması insanın keşfi gayesine matuf bilimsel bir girişimdir. Bu alanda yapılan başka çalışmalar da varsa da sonuç yine sıfırdır.

Çağdaş insan atomu parçalayabilmekte, yıl boyu kar ve buzla kaplı alanlarda yerleşim merkezleri oluşturabilmekte, gökyüzünün değişik tabakalarında seyahat edebilmektedir.

Bu türden gerçekleştirilen binlerce olay, bizlere insanın kendi kendini keşfedebileceğine dair güven vermekte, buna olan inancımızı güçlendirmektedir. Maddi dış dünyayı düzenleyip tanzim ve ıslah edebildiği gibi, kendi iç dünyasını da bir düzene koyup ıslah edebileceği anlaşılmaktadır.

Diğer yandan tanıyabildiğimiz, bilebildiğimiz kadarıyla varlık, maddenin özelliklerini keşfettiğimiz uslup ve metotlarla insanın sırlarını öğrenemeyeceğimizi bizlere işaret etmektedir.

İnsan diye isimlendirdiğimiz yapı, milyarlarca protoplazma hücrelerinden oluşmaktadır. Protoplazmalar, cansız maddelerden oluşmakta olup , hayat bulmaya son derece müsait bir yapıdadırlar. Tek bir cümleyle ifade edecek olursak “hayat birimidirler. Ne yazık ki diğer maddi yapıları inceleyebildiğimiz metotla, bu “hayat kaynağı” yapıyı inceleyemiyoruz.

Gözlemleyebildiğimiz her şey, mutlaka birden fazla maddenin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Bu maddelerin mahiyetlerini öğrenebildiğimiz taktirde bu terkipleri icat etme ya da yok etme imkanına da kavuşmuş olacağız. İşte bu gerçeğe nazaran Alman filozofu Kant 1755’ de “Bana maddeyi getirin size yeryüzünün ondan nasıl yaratıldığını göstereyim”, demiştir. Haeckel ise daha bir cüretli davranıp: “Bana su ve kimyevi maddeler getirin birde zaman verin , size bir insan yaratayım” diyebilmiştir.

Biz suyun iki oksijen ve bir hidrojenden oluştuğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu gazlardan uygun miktarları bir araya getirip su elde edebileceğimiz gibi suyu ayrıştırıp Hidrojen ve Oksijen de elde edebiliriz. Ama insana böyle değildir. En dakik ölçüleriyle Protoplazm’ın cüzlerini tespit etmemize rağmen , aynı ölçülerdeki aynı maddeleri biz bir araya getirdiğimizde hayatı var etmeyi başaramıyoruz. Protoplazm’ı oluşturan bütün parçaları aynı miktarlarda kullanmamıza rağmen, bedenimizde var olduğu şekliyle hayat sahibi bir Protoplazm var etmeyi başaramıyoruz.

Bütün kimyevi maddeleri en dakik ölçüleriyle birleştirebilmemize rağmen protoplazm yapmayı başaramamamız , bizlerin diğer maddesel varlıklardaki başarımızın aksine insan üzerinde tasarrufta bulunamadığımızı gösteriyor.

İnsanla ilgili araştırmalarımızdaki ilk aciz duruma düşüşümüz bu şekilde olmuştur. İkinci ve daha büyüğü ise canlı bir insan üzerinde deney yapabilme imkanımızın olmayışıdır. Bizim şu ana kadar yapabildiğimiz bütün deneyler cansız bedenler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bilim Protoplazm’ın bütün parçalarını ve her bir parçanın miktar ve ölçülerini tespit etmiş ama Protoplazm’a hayat veren ve canlı tutan o özel formülü bulmayı başaramamıştır. Bu özel tertip- formül- Protoplazm canlı kaldığı müddetçe devam etmektedir. Protoplazm’ın özel tertibinde ruhun nasıl bulunduğunu araştırıp sorguluyoruz. Ama bilim düzeyimiz; içinde hayat varken Protoplazm’ı tahlil etmekten aciz kalmaktadır .Protoplazm’ın bu özel tertibinin laboratuar tahlilleri yapılabilmesi için bozulması gerekiyor. Ama bunu yaptığımızda da Protoplazm ölüyor ,bizim araştırma ve tahlillerimize ancak ölümünden sonra boyun eğiyor . Şu ana kadar ki girişimlerin hepsinde tahlillere geçildiğinde, Protoplazm’ın istisnasız öldüğü görülmüştür. Görülen o ki, bilim Protoplazm’ı canlı halinde incelemeyi başaramadığı müddetçe Hayat’ın hakikatinin bilgisinden mahrum kalacaktır.

Bizim insanla ilgili araştırmalarımızda karşılaştığımız problemler bununla kalmamaktadır. Bir insan düşünelim, insana hayatın kanununu öğretebilmek için insanlığın gerçekliğini bulmaya azmetmiş olsun. Bu hedefini gerçekleştirmek için insan topluluklarını incelemeye alsın. Uzunca bir araştırmadan sonra varacağı sonuç insan toplumu’nun her kesim insanların bir araya gelmelerinden oluştuğu olacaktır. Sonra insan toplumunu anlayabilmek için toplumu oluşturan bireyleri incelemeye karar versin. Ve toplulukları bırakıp insanı incelemeye başlasın. İnsanın hakikatini anlamasını sağlayacağı ümidiyle psikoloji bilimine yönelsin. Kısa bir süre sonra psikolojinin insan hakikati üzerine tek bir görüşünün olmadığını, onun da bir çok alt bilim dalından oluştuğunu ve her bir alt bilim dalının farklı farklı, bazen birbiriyle çelişen neticelere ulaştıklarını gözlemleyecektir. Bir alt bilim dalını insanın hareketlerinin temelinde hissetme vardır, der bulurken, bir diğerinin hayır; dış dünyanın üzerindeki etkilerine tepkisi vardır, tespitini koymuş görecektir. Bazı araştırmaların da daha farklı bir sonuca varıp, insanın hareketlerinin temelinde cinselliğin olduğunu söylediklerini de gözlemleyecektir. Bir diğer araştırma grubunun da İdeal Özlemi teşhisini koyduklarını görecektir. Şuur’un asıl olduğunu, zihin ya da akıl diye isimlendirilecek bir şeyin bulunmadığını, merkezi bir kuvvetin olmadığını, insan hangi uzvuna ihtimam gösterirse onun gelişip tatavvur ettiğini , bu sebeple de bazılarının dansçı bir diğerinin mütefekkir olduklarını söyleyenlere de rastlayacaktır.

Psikolojinin değişik dalları arasındaki insanla alakalı tespit ve teşhisler o kadar çok ve çeşitlidir ki bu durum bazı bilim adamlarını insan psikolojisi diye bir bilim dalının varlığını inkara kadar götürmüştür.

Araştırma yapan şahsa geri dönelim. Bu keşmekeşi görünce başka bir bilim dalının verilerini incelemeye geçecektir. Bu bilim dalı, Fizik Bilimi olsun. İncelemelerden sonra Fizik bilimine göre insanın hazım, teneffüs, kan dolaşımı vb. sistemlerden oluştuğunu, bu sistemlerin de kimyevi değişimler üzerine kurulu olduğunu görecek ve insan bedeninin bir tür kimyevi tahliller ve etkileşimler ünitesi olduğu neticesine varacaktır.

İnsan bedeninin kimyevi tahliller ve etkileşimlerle geliştiği ve ayakta durduğu neticesine varan araştırmacı, doğal olarak kimyevi değişimlerin kanunlarını incelemeye yönelecektir. Zira bu kanunlar bilinmeden insanın hakikati hakkında bir bilgi elde etmesinin mümkün olmadığını görecektir. Ve bir zaman da kimya ve tabiat bilimleriyle meşgul olacaktır. Bu araştırma onu atomu incelemeye sevk edecek, sonrasında atomu oluşturan proton ve nötronları inceleyecektir. Daha sonra varlık aleminin enerji dalgalarından başka bir şey olmadığını keşfedecek, ve gelip Fizik Bilimi’nin konularına dayanacaktır. Edindiği onca bilgiye ve kültüre rağmen yine de başladığı noktadan daha ileri gidemediğini; insan hakkında hiçbir şey öğrenemediğini hissedecek, her şeyi görmesine karşın hiçbir şey göremeyecek ve kendisini sanki bir hayal aleminde kaybetmiş gibi bir duyguya kapılacaktır.

Dr. Joad’ın ifadesiyle: madde çözümsüz bir bilmece gibidir. Zaman ve buudlardan ya da enerji dalgalarından oluşmaktadır. Sanki bir imkan dalgasıdır ve fena denizinde bir göz açıp kapayacak kadar kısa bir zaman diliminde kaybolup gitmektedir.

Gerçekte ise görenlerin bir tür şuur hali olup , madde değildir.

Maddi bilim kanunları kullanarak hayat bilmecesini çözme uğrunda sarf edilen bunca sonuçsuz kalan gayret ve araştırma, insanın kendi kendisine hayatın sırrını çözmeye muvaffak olamayacağını göstermektedir. O zaman yapılması gereken nedir?

Tıp tahsili olmayan bir hasta evde hastalığa boyun eğip öylece durmaz. Tedavi için kalkar bir doktora gider. Bir şeye muhtaç olması ve onu bütün gayretlerine rağmen elde etmeyi başaramaması , insanı bir ilaha ihtiyacı olduğuna ikna etmeye yeterlidir. Kendisini oksijene muhtaç kılan, sonra da çok büyük miktarlarla oksijenle dünya küresinin etrafını kaplayan bir ilaha muhtaç olduğunu ikna için kafidir. O insanı, hayat gerçeğini öğrenmeden aciz bırakmış, sonra peygamberler ve elçiler göndererek yeryüzünde bulunuş sebebini öğretmiş, bu hayattaki var oluşunun sebebine onu irşad etmiştir.



[1] Man The Unknown, p.16-19

Madde ve yapısal özelliklerini keşfedince, yeryüzünde insan dışındaki herşeye egemen olduk. Hayatın görünen yüzüyle meşgul olan ilimlerle, insan’la uğraşan ilimler birbirleriyle paralel bir ilerleme kaydedememişlerdir. Her iki bilim dalı da esasen vasıflama’nın ötesine geçmeleri gerekirken, vasıf-bilim olmanın ötesine geçememişlerdir. İnsan üzerine olan araştırmalarımız, ölü bedenler üzerindeki incelemelerden ibarettir.Ve henüz canlı insanın üzerinde araştırma yapma imkanına sahip değiliz.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort