Hit (4698) M-2036

Büyük Fakih Şemsüleimme Serahsi ve Fıkıhçılığı

Yazar Adı : İlim Dalı : Biyografi
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2010-10-07 Güncelleyen : /0000-00-00

Büyük Fakîh Şemsü'l-eimme Serahsî ve Fıkıhçılığı

1- COGRAFİ BÖLGE ve DOGUM YERİ:
Şemsü'l-Eimme Ebü Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ebı Sehli'sSerahsl'nin doğum yeri Serahs OIUpl, bu kasaba Horasan kıt'asında Meşhed ile Merv arasında, Meşhed'in 146 km kuzeydoğusunda ve Rusya ile İran hududunu ayıran Tecend nehrinin sol kenarındadır. Arap-İran coğrafyacıları şehrin tesisini Keykavüs, Afrasyab veya Zü'l-Kameyn'e atfederler. Toprak iyi ise de kuraklık sebebi ile yalnız otlaklar vardır ve civarda meskün yer az bulunur. Sakinlerinin başlıca meşguliyeti deve yetiştirmek idi. Vaktiyle pamuk, ipek vb. kumaş dokuması ileriydi. Şehir, içinde mühim umuml binalar bulunmayan, kerpiç veya tuğladan evlerden ibarettir.

Vivien de Saint Martin'in "Coğrafya Lügatı"nda "Şimdiki Serahs'ın 15 km güneydoğusunda" bulunduğunu beyan ettiği Serahs, vaktiyle büyük ve mamur bir şehir olup, İslam ilim ve medeniyetinin en parlak merkezlerinden birisidir.Şimdi ise harabe halinde bulunan bu şehir, İran ile Rus sınırının üzerindedir.

2- ADI, LAKABI ve KÜNYESİ:
İmam Serahsı'nin adı "Muhammed" olup, lakabı "İmamların Güneşi" anlamına gelen "Şemsü'l-Eimme"dir. Bu ünvanı ilk kullanan, hocası Abdü'l-Azız b. Halvanı olup, es-Serahsı ilmi ile birlikte hocasının bu lakabına da vans olmuştur. Doğduğu şehre nisbetle de "es-Serahsl" diye anılan bu büyük faklhin künye si "Ebü Bekr"dir.

3- HAYATI ve MAHBUSLUK DEVRESİ:
İmam Serahsı Karahanlılar devri alimlerinden olup, 400/1009 yılında Serahs' da doğmuştur. Çocukluk devresi ve ailesi hakkında hemen hemen kayda değer hiçbir bilgiye sahip olamadığımız esSerahsi'nin bu dönemine ait bilebildiğimiz tek şey, 10 yaşında iken, Bağdad'a ticari bir maksadla gitmiş olan babasına refakat ettiğidir.

Hükümet ve ulema arasında olup Sünnilik ve ıtizal terimleri içinde nakledilen münakaşalann çok geçtiği Karahanlılar'ın hakimiyetinde yaşamış olan esSerahsl'nin hayatı, çok hareketli geçmiş ve devri bir taraftan haçlı seferleri ile diğer taraftan birçok küçük devletler halinde parçalanmış İslam aleminde günden güne artan gayr-ı adil vergilerin huzursuzluğu içinde olmuştur.

İslam aleminin, dışarıdan gelen saldırılarla tehdit edildiği bir devirde Karahanlılar'da iç karışıklıklar az değildi. Bu ülkede, en dindar fakihlerden bazılarını ıdam ettirmiş olan hükümet ile ulema arasında bir gerginlik müşahede ediliyordu. Hemen her gün, es-Serahsı'nin şikayetçi olduğu yeni vergiler konulmakta idi. Ve o, bu haksız vergilerin ödenmesine bizzat karşı çıktığı gibi, kabul etmeyen diğer insanların hareketlerini de doğru bularak medhetmekte ve bu karşı çıkışın o kimseler için daha hayırlı olduğunu belirtmekte idi. Aynca, bu vergilerin ödenmemesi hususunda halkı harekete getiren bir de fetva verdi. Bunun üzerine, düşmanlarının kışkırtmaları sonucu, Hakan Emir Hasan tarafından "halk hareketinin sevkedicisi olarak" 466/1073 yılında Özcend'de, şehrin kalesinin kuyularından birine hapsedildi.


es-Serahsı, Şerhu 's-Siyeri 'l-Kebir isimli eserinin sonunda, kendisini şikayet edenleri ve Hakan'ı kışkırtanlan anlatmakta, onları "sapıtmış kimseler" olarak lanetlemekte, son derece düşük kişiler olarak tavsif ve işaret etmektedir. "Bütün beyinsiz zındıkların kışkırtması, kötü arzularının peşinden giden korkunç kimselerin ve fena tertiplerde bulunanların kışkırtmaları sonucu vatanından aynımış ve sultan tarafından hapsedilmiş günahkar, fakir kul... Allah onların hepsini kahretsin. Büyük-küçük herkese ibret yapsın."

es-Serahsı, en meşhur ve en hacimli eseri olan el-Mebsut'da da kendisi için "Nifaktan uzak kul... (X/SO)", "aydınlatıcı doğruyu söyleyen, bundan dolayı esir gibi hapsedilmiş (X/L 44)" , tabirIerini veya, konulmuş olan bâtılı ortadan kaldırmak isteyen, bu sebepten sürülmüş ve hapsedilmiş... (XII/108)" tâbirini kullanmaktadır.

İnsanı hayrete düşüren kuvvetli bir hafızaya mâlik bulunan İmam Serahsî, hapisliği esnasında kütüphanesini kullanmaktan men' edilmiş; "gücünün yettiği ve yokluğun verdiği imkân nisbetinde" eserlerini birbiri ardınca bu kuyu-hapiste (fi'l-cübb) imlâ etmiştir. Hiçbir kitaba müracaat etmeksizin ve mütalâada bulunmaksızın, hatırından; kuyunun üst tarafında bulunan talebelerine el-Mebsût, Usûlü'1-Fikh, Şerhu's-Siyeri '1-Kebîr, Ziy âdâtü 'z-Ziy âdât, Şerh-u Câmii's-Sağîr, Şerhu'l-Câmii'l-Kebîr'i imlâ ettirdi.

Şemsü'l-Eimme es-Serahsî gündüzleri oruç tutmuş, geceleri uzun nafile namazlar kılmış, soğuk-sıcak demeden bir çok güçlüklere göğüs gererek ilmî faaliyetini yürütmüştür.

Derslerini imlâ ettiği kuyu-hapishânede bir gün bir talebesinin mevcûd olmadığını fark etti. Sorması üzerine bir başka talebe, arkadaşının abdest almaya gittiği ve bizzat kendisinin de o gün hüküm sürmekte olan şiddetli soğuk sebebiyle bundan vazgeçtiği cevabını verdi. Bunun üzerine o büyük fakih, talebesine şöyle dedi: "Allah seni affetsin. Bu kadar soğuk yüzünden abdestten vazgeçmeye utanmıyor musun? Hâlâ hatırımdadır. Ben Buhara'da talebe iken bir gün ishalden muzdarib idim ve günde kırk defa helaya gitmeye mecbur kalıyordum. Her defasında da abdest tazelemek için ırmağa gidiyordum. Öyle soğuk idi ki, odama geldiğimde mürekkebi donmuş buluyordum, sonra onu bir müddet göğsüme sürüyordum ve göğsümün harareti onu eritince notlarımı yazmaya devam ediyordum."

İmâm Serahsî yalnızca bir fakîh değil, mütekellim, münazaracı idi ve son derece müttakî âbid bir zâttı. Yukarıda zikrettiğimiz vak'a, onun takvasına en açık bir delildir. Zâten, fakîh ve âlim bir kişi, takva yönüyle de Allah-ü Teâlâ'ya yakın ve O'na itaatkâr bir insan olmadıkça âlim kabul edilemez. Özsüz kabuk gibidir çünkü.

Onbeş yıllık hapis hayatından sonra 480/1087 yılında tahliyesine karar verilip serbest bırakılan İmam Serahsî, fakîh imam Seyfü'd-Dîn Ebû İbrahim İshak b. İsmail'in misafirperverliğinden istifade etmek için, Mergınan'a gitti ve eserlerinin yazılmasını burada tamamladı.
Büyük fakih Şemsü'l-Eimme Ebû Bekr Muhammed b. Ebî Sehli's-Serahsî, 483/1090 yılında 81 yaşında iken Mergınan'da vefat etti.

İmam Serahsî nasihat ve hakkı tavsiyede bulunan, kimseden çekinmeyen bir zât olduğu gibi, Mâverâü'n-Nehr'deki büyük âlimlerimizdendir. Hayatının son üç yılını hürriyet ve rahatlık içinde geçirebilmiştir. Fakat hapiste geçen bu onbeş yıl zarfında kıymetli eserlerini ne gibi şartlar altında meydana getirdiği, insanı çok hayrete düşüren bir durumdur. es-Serahsî'nin, Allah-ü Teâlâ'nm hükümlerinin çiğnenmemesi, hakkın gizlenmemesi ve bâtıl ile karıştırılmaması hususunda, iyiliği tavsiye edip, kötülükten uzaklaştırmada gösterdiği gayret, bunun için çektiği cefa ve katlanmaktan kaçınmadığı eziyetler; günümüz modern nev-zuhur müçtehidlerinin ve kendilerine âlim süsü verip, bazı kimselerin gönlünü hoş etmek, efendilerine yaranabilmek için uydurma fetvalar, gayr-ı İslâmî içtihâdlar ortaya atanların asla unutmamaları ve mutlaka ders almaları, es-Serahsî'yi örnek edinip Allah'ın âyetlerini az bir bahâ karşılığında satmamaları hususunda gayet müessir bir vak'adır.

İMAM SERAHSÎ'NİN FIKIHÇILIĞI
1- İMAM SERAHSî’NİN YETİŞMESİ:
Şemsü'l-Eimme es-Serahsî, Buhara'da ders veren Abdü'1-Azîz el-Halvânî'nin uzun yıllar derslerinde bulunmuştur. Buhara'da ders gördüğünü, onun bir talebesi ile yaptığı konuşmadan da anlıyoruz. el-Halvânî'nin en gözde talebesi olan es-Serahsî, onun tedris halkasında yerini almakla kalmamış, halk efkârı ona, hocasının "Şemsü'l-Eimme (İmamların Güneşi)" unvanını da mîras olarak isnad etmiştir.

İmam Serahsî, kendisinden en çok faydalandığı hocası el-Halvânî'den başka Şeyhü'l-îslâm Ebu'l-Huseyn Ali b. el-Huseyn b. Muhammedi's-Suğdî el-Hanefî ve Ebu'1-Hafs Ömer b. Mansuri'l-Bezâz'dan da ders almıştır. el-Halvânî yoluyla hocalarının silsilesi de şöyledir: es-Serahsî, el-Halvânî'den; O, Abdullah b. Ya'kûb es-Sebzmûnî (veya Sebzemûnî, Sebezmûnî)'den; O, Ebû Hafsi's-Sağîr den; O, babası Ebû Hafs (el-Kebîr)'den; O da İmam-ı Muhammed eş-Şeybânî'den ders almıştır. Şemsü'l-Eimme es-Serahsî, tahsil gördüğü Buhara'da bilâhare ders halkası kurmuş ve talebe yetiştirmiştir.

2- KÜLTÜRÜ ve İLMÎ SEVİYESİ:
Hanefî fıkıhçılarının en büyüklerinden olan es-Serahsî, İkinci Şemsü'l-Eimme ünvânı ile tanınır. "Eserlerinin miktarı bakımından O, şüphesiz en büyük müslüman fakihidir." Ebû Hanîfe ve İmam-ı Muhammed'den hemen sonra el-Hassâf, et-Tahavî, el-Kerhî ve el-Halvânî ile birlikte üçüncü sırada yer almaktadır. es-Serahsî Meselede müçtehid kabul edilmiştir.32 Hanefîler'e göre yedi tabakaya ayrılan fukahânın üçüncü tabakasını meselede müçtehid olanlar teşkil ederler. Bunlar, hükümleri mezhebde bulunmayan birtakım meselelerde içtihâdda bulunan fakihlerdir. Ne usûl ve ne de fürûda mezheb imamına muhalefet etmezler. Sâdece, mezhebde açıkça hükmü bulunmayan meselelerde üstâdlarının usûl ve prensiplerine göre içtihâd ederler.

İmam Serahsî allâme, hüccet, mütekellim ve münazaracı bir fakih idi. Eserlerinin büyük çoğunluğunu hapishanede, hiçbir kaynağa müracaat etmeden tamamiyle hatırından imlâ etmiştir. Eseri el-Mebsût, mezhebin kabul edilmiş olan doktrininin tesisi ve onun doğruluğunun ispatı ile ilgilenmek yerine, diğer bütün görüşler hakkında sistemli bir şekilde tarafsız olarak bir tahlil yapan büyük bir eserdir ve bu tip eserlerin ilki durumundadır. es-Serahsî, hanefî mezhebinde meseleleri bu yönden inceleyenlerin ilk mümessilidir.
Gerçeği, hakkı, doğruyu söylemekten asla çekinmeyen ve bu uğurda Allah için her türlü ezâ ve cefaya göğüs geren bu büyük fakih, zamanının "Nâsıh"i idi. Zaten hapse girmesinin sebebi de doğru sözlülüğü olmuştur.

es-Serahsî hakkında rivayet olunur ki, hapisten çıktığı zaman (bâzılarına göre hapse girmeden öncedir ve bundan sonra hapse girmiştir) şehrin valisi tarafından diğer fakihlerle birlikte davet edilmişti. Vali, çocuk sahibi cariyelerini (ümmü'l-veled) hür kimselerden olan hizmetindeki erkeklerle evlendirmişti. Emir, huzurundaki ulemâdan bu konudaki fikirlerini sordu. Hepsi bunu tasvib edip, "Ahsente-İyi yaptın" dediler. Fakat İmam Serahsî şu hususa dikkat çekti: "Bir hatâ işledin. Zîrâ bunların (cariyelerin kocalarının) her biri daha önce hür bir kadın ile evlenmiş idi ve bu senin yaptığın, hür bir zevcenin yanına bir cariyeyi kuma vermektir." Emir, "O halde onları boşarım" dedi. Hepsini boşatıp, nikâhlarını (cariyelerin nikâhlarını) yeniledi, sonra yine âlimlerin fikrini sordu. Diğer ulemânın tamamı yine "İyi hareket ettin" dediler, fakat İmam Serahsî karşı çıktı. "Hayır, bir hata işledin. Zîrâ bir ümmü'l-veled boşanınca, evlenmeden Önce Şeriat'ın tesbit ettiği bir müddet (iddet) beklemesi gerekir. Bu halde, iddetini henüz tamamlamamış olan kadınların nikâhı bahis mevzuudur ve böyle bir nikâh muteber değildir." "Allah-ü Teâlâ, İmam Serahsî'nin öteki âlimlere üstünlüğünü göstermek için aynı durumda iki defa ulemânın cevabını şaşırtmıştır."

3- İLMÎ FAALİYETİNİN HUSUSİYETLERİ:
İmam Serahsî siyâsî sebeplerle hapsedilmişti. O halde kendisi, tarihî hadiselerin arka plânında mevcud siyâsî maksadlar hakkında nâfiz müşahedeler serdedince buna şaşmamak gerekir. Meselâ Rasûlullah'ın Mekke müşrikleri ile H.6/M. 627 yılında yapmış olduğu -zahiren müslümanların çok aleyhinde görünen- Hudeybiye musâlahasının; hiçbir tarihçi veya Peygamberin hayatını yazan hiçbir müellif, -Hazret-i Ömer gibi ileri gelen bir sahâbînin muhalefetine rağmen- Peygamber'in bu tarz hareketinin ikna edici bir îzahını verememiştir. İmam Serahsî Şerhu's-Siyeri'l-Kebîr isimli eserinde bunu şöyle îzah eder: "Peygamber (sav) bu şartı müslümanların menfaatına uygun olduğu için kabul etti. Filhakika Peygamber, bu iki halktan (Mekke ve Hayber ahâlisi) her biri üzerine yürüdüğü takdirde ötekisinin, Mekke ile Hayber arasındaki yolun ortasında bulunan Medine'yi istilâ etmesi hususunda Mekkeliler ile Hayber yahudileri arasında gizli bir anlaşma vardı. Peygamber buna vâkıftı ve anlaşmayı da bunun için yaptı."

İmam Serahsî'nin hukuk eserleri bir halkın hayatını aksettirir. Onun devrinin iktisadî, içtimai meseleleri hakkındaki atıfları pek çoktur ve bunlar muntazam bir şekilde devşirilip incelenmeye değer.

eş-Şeybânî Muhamed b. Hasen gibi büyük bir üstadın eserlerini şerhettiğinden, eş-Şeybânî'nin ileri sürdüğü kaideleri ve bunları istinad ettirdiği temelleri ve bunların sebeplerini meydana çıkarmaya mecbur idi. es-Serahsî her adımda bunları arayıp bulmaya çalıştı ve nitekim kendisinin bu vazifeyi hayrete şâyân bir şekilde iyi olarak başardığı söylenebilir.

İmam Serahsî, en büyük eseri el-Mebsût'ta (ki, fürû-u fıkıhla ilgilidir) konuları incelerken sadece kendi mezhebinin görüşünü zikretmekle yetinmeyip, bu husustaki diğer görüşleri de kaydetmiştir. Ancak, başkalarının görüşlerini alırken, onların delillerini zikretmemiş, sadece kendi mezhebinin delillerini belirtmiştir.

es-Serahsî'nin iyi bir Arapça'sı vardır. Yazılarında yalnız Arapça'yı kullanır, ancak bazı fıkıh meselelerini îzah etmek için arada bir diğer lisanları, bilhassa Farsça'yı kullanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, kendisi matematik ve cebirde de hassaten kuvvetli idi. Şiirle de ilgilenmiş ve ekseriya mısralar da kaydetmiştir. el-Mebsut'ta bir hayli mısralarına rastlanmaktadır.

Tahlilî bir ruha da sahib olan es-Serahsî ne var ki bir şârih olarak fazla bir hareket serbestisine sahip olamamıştır. Çünkü o bir başka fakihin, İmam-ı Muhammed'in eserlerini şerhetmekte idi ve bu yüzden de şerhettiği eserlerin metnini takip etmek zorundaydı.

el-Mebsût, Kitabu'1-Usûl ve Şerhu's-Siyeri'l-Kebîr'de es-Serahsî'nin kullandığı imlâ tabiri, herhalde, iyi bilinen edebî tahrir metodunu îmâ etmektedir. Bu usûlde talebe veya talebeler, üstadın kendilerine imlâ ettiği metni yazarlar. Fakat bu, üstadın onu hazırlarken hiçbir kitap kullanmadığı anlamına gelmez. Ancak, daha önce de zikrettiğimiz gibi- kaynaklar, es-serahsî'nin, eserlerini hiçbir kitaba müracaat etmeksizin imlâda bulunduğunu kaydetmektedirler.

İmam Serahsî'nin metoduna, eserlerini incelerken yeniden temas edeceğiz.
es-Serahsî'nin bir ders halkası kurduğunu ve talebe yetiştirdiğini belirtmiştik. Onun en meşhur talebeleri şunlardır:

1- Osman b. Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Ali Ebû Umeri'l-Beykendiyyi'l-Buharî.
2- Ebu Bekr Muhammed b. İbrahim el-Hâsırî
3- Şemsü'l-Eimme Mahmud b. Abdi'1-Azîz el-Uzcendî.
4- Burhânü'l-Eimme Abdü'1-Azîz b. Mâze.
5- Mes'ud b. el-Huseyn İbni'l-Hasen b. Muhammed b. İbrahim el-Keştânî.
6- Ebû Hafsi's-Sağîr Ömer b. Habîb.
7- Rüknü'd-Dîn Mes'ûd b. el-Hase-ni'1-Kâşânî.

İMAM SERAHSÎ'NİN ESERLERİ
1- ŞİFÂTÜ AŞRATİ'S-SÂ'A ve MAKÂMÂTÜ'L-KIYÂME:
İmam Serahsî bu eserini talebelik çağında yazmıştır. Bu, Şemsü'l-Eimmeti'l-Halvânî'nin imlâ ettiği ve es-Serahsî'nin tertip ve tanzim ettiği bir eserdir. Yegâne nüshası Paris'te Bibliotheque Nationale (nr. Arabe 2800, varak 44 2B-46 5B, büyük boyda, her sahifede 31 satır bulunan bir dergi içinde)'de bulunmaktadır. Bu eser, müslüman skolâstik ilminin, yani İslâm İlm-i Kelâmı'nın bir mahsûlü gibi telâkki edilebilir.

2- ŞERHU ZİYÂDÂTÎ'Z-ZİYÂDÂT:
Ebu'1-Vefâ tarafından 1378 Hicrî yılında Haydarâbâd'da neşredilmiş olan bu eserinde İmâm Serahsî, hapis hayatı hakkında şunları yazar (s. 148):
"Kıyamet günü bana sermâye olsun ve ben de kazançlı kimselerden olayım diye, derine gidenlerin yolunu tutarak, diğer nasihat edenlerin arasında ben de sarfettiğim 'söz' sebebiyle hapse düşmüş ve dünyada kurtuluşa ermekten ümidimi kesmiş durumdayım. Allah Azze ve Celle ancak takva sahiplerinden hoşnud olur ve O, sâlih kullarını kendine velî edinir. Hâin olanların da hîle ve düzenini hedefe vardırmaz ve iyi insanların da mükâfatını zâyî etmez. Evvel ve âhir hamd Allah'adır."

3- USÛLÜ'S-SERÂHSÎ (KİTABÜ'L-USÛL):
İmam Serahsî bu eserini Özcend'de mahbus iken yazmıştır. Eserin Bâbü'ş-Şürût kısmına vasıl olduğunda tahliye kararı verilmişti. Hapisten çıkıp Mergınân'a (bir rivayete göre ise Fergana'ya) gitti ve eserini burada tamamladı.

Mezheb imamının içtihadını açıklayabilmek, boşlukları onun içtihâd usûlüne göre doldurabilmek için imamın usûlünü, hükümlerin illetini bilmek gerekmiştir. İllete "menât", bunu bulup ortaya koymaya "tahrîcü'l-menât" bu ehliyeti taşıyan âlimlere "ehl-i tahrîc", yâhud da "el-muharricûn" denir. Bilhassa Hanefîler -imamlarından kendilerine yazılmış bir usûl kitabı intikâl etmediği için tahrîc- işiyle meşgul olmuşlar, imamların hüküm, içtihâd ve mütalâalarından faydalanarak onların usûlünü, hükümlerinin illetini tesbite çalışmışlardır.İşte Şemsü'l-Eimme es-Serahsî'nin "Usûl"ü bu maksadla yazılmış eserlerdendir.

es-Serahsî'nin fukahâ metoduna göre yazılmış bulunan bu eseri matbudur. Kendisinden sonra yazılan birçok esere kaynak teşkil etmiştir. İki cilttir.

4- EL-MEBSÛT:
İmam Serahsî'nin hiçbir kitap ve mütalâaya başvurmaksızın imlâ ettiği bu eser, Hâkimü'ş-Şehîd'in" "el-Kâfî" isimli eserinin şerhidir. es-Serahsî bu eserini Özcend'de mahbus iken imlâ etmiştir. Bizzat kendisi bu hususu el-Mebsût'un çeşitli yerlerinde belirtmektedir: "Kitâbü'l-Mükâtebin şerhi de mahbusluk ve mahsurlukta imlâ ile nihayet buldu. O, iki yıldan beri aralıksız devam ediyordu. (VIII/ 80)". "Kitâbü'l-Velâ'nın şerhi imlâ yolu ile, türlü mihnet ve belâlar içinde sona erdi. Allah-ü Teâlâ'dan; bu belâdan, vatan ayrılığından izzet ve şerefle halâs eylemesini dilerim. Bu, O'nun için kolaydır. Ve O, dilediği her şeye kadirdir (VIII/ 125)." "Bu, en ince mânâları taşıyan hadîsleri kullanmak suretiyle meydana getirilmiş talâk bölümü şerhinin sonudur. Bunu yazdıran, ailesinden ayrı tutularak tecrid edilmiş ve hareket serbestisinden mahrum tutulmuş kimsedir ki, kendisi Burak'ın Sâhibi'ne, O'nun ailesine ve hayır sahibi en seçkin arkadaşlarına salât eder. Bunu yazdıran, münfıklıktan beri olan O kuldur (VII/59, Kahire baskısı)."
İmam Serahsî bu eserine başlarken onu meydana getirmekteki gayesini şöyle açıklıyor:

"Rahmetli Ebû Hânîfe'nin teferruatıyla îzah edip gösterdiği şeye kendini hasreden Muhammed eş-Şeybânî, talebelerin rağbetini temin ve bu kitabı lâfızların basitleştirilmesi ve çeşitli bölümlerde mevcud meselelerin tekrar edilmesi suretiyle talebeler isteseler de, istemeseler de ezberlemelerini temin maksadıyla el-Mebsût'u meydana getirdi. Şu kadar var ki, el-Hâkimü'ş-Şehîd Ebu'1-Fazl Muhamme-di'1-Mervezî, bazı talebelerin, lâfızlarındaki basitlik ve meselelerdeki tekrarlan sebebiyle el-Mebsût'u okumaktan vazgeçtiklerini görerek, en doğru hareketin eş-Şeybânî'nin eserindeki bölümlerin mânâlarını zikretmek suretiyle el-Muhtasar'ı telif etmek olduğuna karar verdi. Bu kitabın meselelerindeki mükerrer kısımları, talebelerin rağbetini çekmek gayesiyle çıkardı. Hakîkaten ne kadar da iyi bir şey yapmıştı. Ben de, el-Muhtasar'ın şerhini telif etmeyi gerekli gördüm. Bunu yaparken de her babda îtimâda şâyân olan şeyle iktifa ederek her meselenin gösterilmesinde hadîslerden neş'et eden mânâ hudutları dışına çıkıp fazla îzâh ve mânâ verişlerde bulunmadım.

Bütün bunlara, benim tesellî bulup avunmam hususunda ben hapiste iken yardım eden bazı seçkin arkadaşlarımın bu kitabı imlâ ettirmem için talepte bulunmaları da eklenince kendilerine bu hususta müsbet cevap verdim.

Şimdi Allah-ü Teâlâ'dan, doğrudan ayrılmamam için beni muvaffak kılması ve gerek hatâ ve gerekse cezayı icap ettiren şeylerden muhafaza buyurması ve yazmaya niyet ettiğim şu kitabı dünyada kurtuluş ve serbestiyetim ve nihayet gelmesi yakın ve vukuu muhakkak olan âhiret gününde necatıma sebep kılması için duâ ederim.

"el-Mebsût; mezhebin İlk otoritelerinin doktrinleri ve onların sağlam delilleri hakkında geniş ölçüde doğru bilgileri ihtiva etmektedir. Fakat onun başlıca Özelliği, her noktada söylenen veya tasarlanan ve çok kere indî olan istidlallerde mevcud çeşitli görüşleri, hattâ ekseriya sathî fikirleri geniş mikyasta temin etmiş olmasıdır. Ayrıca bizzat kendisi, açıklamalarının an'ane-ye uygun olarak sağlam olduklarını ve sünnet (eser) üzerine dayandırıldığını te'kid etmekte, eserinde açıklık ve kısalığı gaye edindiğini bildirmektedir.

es-Serahsî, eserinde, mevzuları önce "Kitap", kitabları da "Bablar"a ayırıp incelemiştir. Konu hakkındaki görüşlerden bir kısmını "delilsiz"olarak zikrettikten sonra, kendi mezhebinin o konudaki hükmünü beyân etmekte ve dayandığı delili de belirtmektedir.

es-Serahsî'nin eseri, mezhebin kabul edilmiş doktrininin tesisi ve onun doğruluğunun ispatı ile ilgilenmeyerek, diğer bütün görüşler hakkında tarafsız şekilde sistemli bir tahlil yapan büyük eserlerin ilki durumundadır. Diğer bir ifade ile bu eserlerin meseleyi ele alışları felsefî mahiyette olup, es-Serahsî de Hanefî mezhebinde meseleleri bu yönden inceleyenlerin ilk mümessilidir. Mebsût, Hâkîm-i Mervezî'nin Muhtasar'ı üzerine yapılmış şerh olmasına rağmen, es-Serahsî bizzat İmam-i Muhammed eş-Şeybânî'nin eserleri üzerine şerh yaptığının farkında idi.

İmam Serahsî'nin en hacimli ve en meşhur eseri olan el-Mebsût, 30 cilt, 15 mücelled halinde matbûdur.

5- ŞERHU'S-SÎYERİ'L-KEBİR:

Siyerü'l-Kebîr, İmam Muhammed'in Irak'tan ayrıldıktan sonra yazdığı son kitabıdır. es-Serahsî, devrin -kendi ifadesi ile- "zındıkların etkisi altında kalan Sultan"ı tarafından atıldığı hapisten tahliye edildikten sonra yazmaya başlamış, bilâhare gittiği Mergınân'da şerhi tamamlamıştır.

İmam Serahsî, bizzat kendisi bu eserini ne zaman ve nerede yazdığını şöyle anlatıyor:

"İmlâya Özcend'de 479 senesi Zi'l-Kâ'de ayının ilk günü olan pazartesi sâbir, zekî, 'Emir Gûn' lakabıyla tanınmış Ebu Ali el-Huseyn b. Ebi'l-Kâsım'ın evinde başlanmıştır. Bu imlâ, Eman bahsinin sonuna kadar devam etmiştir. Sonra aynı Özcend kalesinde şerh işine devam etmemize dâir emir verildi. Buradaki (yâni hapisteki) yazdırma ise Şurût (şartlı muahedeler) bahsinin başına kadar devam etti. Müteakiben hapisten kurtuluş 20 Rebîü'l-Evvel'de tahakkuk etti ve biz, Seyfü'd-Dîn İbrahim Îshak b. İsmail'in evine yerleştik. Sonra Şeyh Seyfü'd-Dîn ve bütün fukahâ bu işi tamamlamamızı rica ettiler. Bunun üzerine Şurût bahsinden itibaren Seyfü'd-Dîn'in evinde 24 Rebîü'1-Âhir çarşamba günü başlanıp, Allah'ın yardımı ve muvafakat etmesiyle 3 Cumâde'l-Ûlâ 480 cuma günü bitirildi."

O devir müslüman ordularının ihtiyaç duydukları bütün malûmat bu eserde mündemîcdir. Bu eser, gerek Bizans arazîsi gerekse Orta Asya illerinde vazifeli bulunan müslümanların askerî hayatına dâir canlı bir tablo çizmektedir. Umûmî tarih bakımından da alâka çekici sayısız vak'alardan bahsetmektedir. Bizanslılar'ın Bulgar Krallığı (Burcan olarak zikretmektedir) ile olan münâsebetlerini kaydederken, uzun uzadıya, toprak altında cereyan eden muharebeleri -alalâde şeylermiş gibi- anlatır. Küçüklere, kadınlara ve hattâ yabancı devlet elçilerine âit ticarî malların gümrük vergisine konu olup olmayacağı ele alınmıştır. İslâm ordusunda vazife alan çeşitli yardımcılardan ve bu arada kadın hasta bakıcılardan ve hattâ genç kızlardan bahseder.

es-Serahsî, ayrıca, o devirde carî olan çeşitli paralardan da söz etmektedir. Şâyân-ı dikkattir ki, harbde alınan ganîmet eşyalar arasında şahin kuşlarını, avda kullanılan yabanî Hind kedilerini, hara atlarını ve Merv, Buhara'da imâl edilmiş astarlı veya astarsız muhtelif kaftanları uzun uzun zikreder. Kendisi Sicilya'nın Muâviye b. Ebû Süfyân tarafından fethedilmesi meselesine de atıflar yapmış, Sicilya'da ele geçirilen dînî resimlerin Sindli (bugün Pakistanlı) tacirlere satılmasına dâir verdiği emirden dolayı da kendisine karşı yöneltilen sert tenkidleri ele alıp tetkik etmiştir. es-Serahsî keza Buhara ve Küfe şehirlerinde inşâ edilmiş evlerin de hususiyetlerinden ve diğerlerinden ayrılan vasıflarından bahsetmiş, aynı şekilde Türkistan köylerinin camilerinde Irak'da bulunmayan vaizlerin mevcudiyetine işaret etmiştir.

Hülâsa, Şerhu's-Siyeri'l-Kebîr ve el-Mebsût'daki siyer bölümü hukukçular dışındakilere de birçok malûmat veren bir manzume olarak gözükmekte ve ilk müslümanlar tarafından geliştirilmiş şekliyle "Devletler Umûmî Hukuku"nun en eski bir âbidesini teşkil etmektedir. Bunun temelinde İmam-ı Muhammed'in eseri vardır. es-Serahsî derin ilmî vukufu ile esere ve izahlarına kuvvet vermek üzere Kur'ân-ı Kerîm ve hadîsler yanında tarihî vak'a-lardan da istifâde etmiştir.

Mehmed Münib Ayıntabî bu eserin "Teysîru'l-Masîr fî Şerhi's-Siyeri'l-Kebîr" isimli Arapça bir eserle îzâha muhtaç, zor, anlaşılması güç yerlerini şerhetmiştir. Aslında bu eser es-Siyerü'l-Kebîr'in haşiyesi durumundadır.

Bursalı Mehmed Tâhir'in ifadesine göre bu tercüme Sultan Mahmud'un emri üzerine alay müftüleri ve tabur imamları tarafından münâsib zamanlarda zabit ve askerlere öğretilip, izahlarda bulunulurdu.

Bu eserlerinden başka es-Serahsî'nin iki kitabı daha vardır ki onlar da "Şerhu'l-Câmii'l-Kebîr" ve "Şerhu'1-Câmii's-Sağîr"dir.


DİPNOTLAR

1. Fakir Muh. Cehlamî, Hadâikü’l-Hanefiyye, Leknev, ts., 205; Muhammed Hamidullah, İslâm Ans. “Serahsi” mad. M. Eğit. Basımevi, İst. 1970, X/503
2. Şemsü’d-din Sami, Kamusü’l-A’lâm, Mihran Matb. İstanbul 1308, IV/2550
3. J. Ruska, İslâm Ans. “Serahsi” mad., X/502; Y. Ziya Kavakçı, XI. Ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Maveraünnehir İslâm Hukukçuları, Atatürk Üniv. İslami İlimler Yayını, Ankara 1976, s. 56
4. Şemsü’d-din Sami, aynı yer
5. Hamidullah, İslâm Hukuku Etüdleri, Bir Yayıncılık, İstanbul, Usul-ü Fıkıh Tarihi Bölümü, İslâm Ans. “Serahsi” mad., X/505.
6. Hamidullah, aynı yer.
7. W. Barthold, Turkestan Down To the Mongol Invasion, 310-320
8. J. Schat, Sur La Transmission de La Doctrine Dans Les ecoles Wuridique, de L’Islam, Annales de L’Inst d’Etudes Orient, Cezayir 1952, X/399-419; Muhammed Hamidullah, Usul-ü Fıkhın Tarihi, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, c. II, sayı: 10
9. El-Kaffâvî, Ketâib’den naklen, Schat, aynı yer.
10. Muhammed Hamidullah, aynı yer
11. Schat, aynı yer.
12. Özcend, Doğu Karahanlılar’ın başşehri idi.
13. Schact, aynı yer; Hamidullah, Usûl-ü Fıkhın Tarihi, 10; Ebu'l-Hasenât Muhammed Abdü'l-Hayyi'l-Lekneviyyi'l-Hindî, el-Fevâidü'l-Behiyye fî Terâcîmi'l-Hanefiyye, Dârü'l-Ma'rife-Beyrut, is., 158; Kâtib Çelebi Hacı Halife Mustafa b. Abdillâh, Keşfü'z-Zünûn an-Esâmi'l-Kütübi ve'l-Fünûn, Maârif Maîb, 1360, II/158; Hamidullah, Ölümünün 900. Yıldönümünde Serahsî Armağanı, Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, ts., 16.
14. es-Serahsî, el-Mebsût, Dârü'l-Ma'rife, Beyrut, ts., (3. baskı), XXX/224.
15. el-Leknevî, a.g.e., 158.
16. es-Serahsî, el-Mebsut, VIII/80, 125; el-Leknevî, a.g.e., 158; Cehlâmî, Hadâiku'l-Hanefiyye, 205; Kâtib Çelebi, Keşfü'z-Zünûn, 1/112; Mehmed Ali Kırboğa, Kâmûsu'l-Kütüb ve Mevzûâti'l-Müellefât, Yeni Kitap Basımevi, Konya 1974,1/113,157.
17. Hamidullah, Usûl-ü Fıkhın Tarihi, 10.
18. Buradan, es-Serahsî'nin Buhara'da ilim tahsil ettiğini öğrenmekteyiz. es-Serahsî:nin en büyük hocası Halvânî Buharalıdır. es-Serahsî yukarıdaki olayın geçtiği tarihte Halvânîden ders alıyor olsa gerek.
19. Hamidullah, Contribution de L'dran e La Botanique et e Le Science Juridique, Pensee Chiite, Paris, 1/13.
20. Hamidullah, Serahsî'nin Devletler Umûmî Hukukundaki Hissesi, 16. Aynı müellif, 'Usûl'-ü Fıkh'ın Tarihi" isimli makalesinde es-Serahsî'nin hapis müddetinin onbir yıl olduğunu yazmaktadır.
21. el-Mercânî, Urfetü'l-Havvâkîn, 27.
22. el-Mercânî, aynı yer; Kâtip Çelebi, 11/1013-1014; Bir rivayete göre es-Serahsî önce Fergana'ya, oradan da Mergınan'a gitmiştir. (Kâtip Çelebi, 1/112; el-Leknevî'ye göre ise Fergana'ya gitmiş ve orada vefat etmiştir. (Fevâidü'l-Behiyye, 159).
23. el-Mercânî, 27.
24. el-Kuraşî, el-Cevâhirü'l-Mudîe, II/28; Kâtip Çelebi, II/158; Şemsü'd-Dîn Sami, Kâmusu'l-A'lâm, IV/ 2551; Hamidullah, İslâm Ans., X/505; el-Leknevî, 159.
25. Hamidullah, Contribution de L'dran e Le Botanique..., 1/13.
26. Cehlâmî, 205.
27. Ebû Muhammed Abdi'l-Kâdir b. Ebi'l-Vefâ Muhammed b. Muhammedi'l-Mısrî el-Kuraşî, el-Cevâhirü'l-Mudîe fî Tabakâti'l-Hanefiyye,Haydarâbâd 1332,1/ 361, II/28; Taşköprülüzade Ahmed b. Mustafa, Mevzûâti'l-Ulûm, İstanbul 1313, sahife 73; Hamidullah, islâm Ans. 'Serahsî' mad., X(503.
28. Mehmed Münib Ayntabî, Teysîrü'l-Masîr fî Şerhi's-Siyeri'l-Kebîr, l/9'dan naklen, Serahsî Armağanı. Ank. Üni., İlahiyat Fak. Yay., Ankara 1965.
29. Kavakçı, 56-57.
30. Kemalpaşazâde, Beyân-ü Tabakâti'l-Müctehidîn ve'l-Mukalüdin'dan naklen, Hamidullah, İslâm Ans., X/503.
31. Hamiduilah, aynı yer.
32. el-Leknevî, 158.
33. Şemsü'l-Mülk Nasr. (el-Mercânî. Urfetü'l-Havvâkîn, 27).
34. Şemsü'l-Eimmeti's-Serahsî, Usüiü's-Serarrst, Dârü'l-Ma'rife, Beyrut 1393.1/5
35. es-Serahsî. aynı yer. Mezkûr olay, diğer başka kaynaklarda da zikredilmektedir.
36. Bu anlaşmanın metni için bkz. Hamiduilah, el-Vesâiku's-Siyâsiyye, no. 11; Documents sur la Diplomatie Musulman, II, no. 4; Müs¬lim Conduct of State (6. neşir). 584. paragraf.
37. Şemsü'l-Eimmeti's-Serahsî, Şerhu's-Siyeri'l-Kebîr, Haydarâbâd 1335,1/297,298, madde 403.
38. el-Leknevî, 158.
39. el-Kuraşî, H/28; Cehlâmî, 205; el-Leknevî, 158.
40. el-Kuraşî; Cehlâmî.
41. Cehlâmi; el-Leknevî.
42. Aynı kaynaklar.
43. el-Leknevî, 213. Bu beş zât hakkında ileride etraflı bilgi verilecektir.
44. el-Kuraşî, H/28. Ölümünün 900. Yıldönümünde Serahsî Armağanı isimli eserde, es-Serahsî'nin hocaları silsilesi içinde Ebu Hafsi's-Sağîr isimli bir zât daha zikredilmektedir. Böyle olmasına rağmen, biz bunların aynı kişi olmadığını, es-Serahsî'nin hem hocalar silsilesi, hem de talebeleri içinde birer "Ebu Hafsi's-Sağîr" bulunduğunu kabul ediyoruz.
45. Cehlâmî; el-Leknevi.
46. Muhammed Hamidullah, Cont-ribution de L'dran 6 La Botanique, 1/13-18.
47. Şerhu'z-Ziyâdât'tan naklen, Sâlih Tuğ, Eserlerinde Rastlanan ifadelerine Göre imam-ı Serahsî'nin Hapis Hayatı, Serahsî Armağanı, 44.
48. Kâtib Çelebi, l/112;Kırboğa, I/ 113.
49. Kâtib Çelebi, aynı yer. -a Nassa dayanan hükümlerde illet belli değil ise -kıyas yapabilmek için- illeti bulup ortaya koymak gerekir ki, buna da "tahrîcü'l-menât" denir. Burada illet nasslarda, yukarıdakinde ise içtihâd ile sabit hükümlerde aranmaktadır. Bu konuda daha geniş bilgi için fıkıh usûlü eserlerine müracaat edilmelidir.
50. Şâh Veliyyullah Dihlevî, el-insâf fî Beyân-ı Sebebi'l-İhtilâf, Mısır 1372, s. 29.
51. Kâtib Çelebi, 11/158. -a el-Mervezî Hâkimü'ş-Şehîd (334/945). Buhara kadılığı yaptı. Sonra Horasan sahibi Emir Hamidî'nin veziri olmuş, erzakları kendilerine vaktinde verilmediği bahanesiyle askerler tarafından Merv'de şehid edildi.
52. es-Serahsî el-Mebsût, Dârü'l-Ma'rife-Beyrut, (3. baskı], VIII/80, 125; Kâtib Çelebi, 11/158; Kırboğa, Kâmûsü'l-Küiüb ve Mevzûâti'l-Müellefât, 1/157.
53. el-Mebsût, Kahire 1324,1/2-4; IV/ 192;V/229;VII/241.
54. el-Mebsût, Beyrut, I/3-4.
55. Kâtib Çelebi, eserin es-Serahsî mahbus iken yazılmaya başlandığını zikretmekte ise de (Keşi, 11/1013-1014), bu doğru bir tesbit olmasa gerektir. Zira bizzat müellif, eserin imlâsına Emir Gûn'un evinde başlandığını, sonra hapse atıldığını söylemektedir. Dolayısıyla doğru olan da budur.
56. Buradan anlaşılıyor ki; es-Serahsî 466 yılında hapse atılmış, bir müddet sonra serbest bırakılmıştır. Bu serbestliği esnasında 479 yılında es-Siyerü'l-Kebîr'in şerhine başlamış olup, imlâya devam ederken tekrar hapsedilmiştir. 1 yıla y

Onbeş yıllık hapis hayatından sonra 480/1087 yılında tahliyesine karar verilip serbest bırakılan İmam Serahsî, fakîh imam Seyfü'd-Dîn Ebû İbrahim İshak b. İsmail'in misafirperverliğinden istifade etmek için, Mergınan'a gitti ve eserlerinin yazılmasını burada tamamladı. Büyük fakih Şemsü'l-Eimme Ebû Bekr Muhammed b. Ebî Sehli's-Serahsî, 483/1090 yılında 81 yaşında iken Mergınan'da vefat etti.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort