Yazar Adı : | İlim Dalı : Tefsir |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-04 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Besmeleyle İlgili Bazı Meseleler
Besmelenin önemiyle ilgili pek çok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz:
Bana öyle bir âyet indirildi ki, Dâvûd oğlu Süleyman’la Ben’den başka kimseye indirilmedi. Bu ‘Bismillâhirrahmânirrahim’dir (Heysemî, 7:86).
Bismillahirrahmânirrahim ile başlamayan her iş bereketsizdir, devam etmez ve köksüzdür (Müsned 2/259).
Sizden birisi eşine yaklaşmak istediğinde: بِاسْمِ اللهِ اللَّهُمَّ جَنِّبْنَا الشَّيْطَانَ وَجَنِّبِ الشَّيْطَانَ ما رَزَقْتَنَا’ “Bismillah! Ey Allah’ım! Bizi şeytandan, şeytanı da bize ihsan ettiğin çocuktan uzak kıl!” der ve eğer bu yakınlıktan onlara bir çocuk bahşedilirse, o çocuğa şeytan ebediyen zarar veremez (Buhârî, nikâh 66; Müslim, nikâh 116).
Gerçek şu ki şeytan, Besmele çekilmeyen yemeği benimseyerek kendi hakkı sayar (Müslim, eşribe 102; Ebû Dâvûd, et’ime 15).
Gerek her sûrenin başında zikredilmesi, gerekse Hz. Peygamber’den (s.a.s.) gelen rivâyetler Besmele’nin önemini vurgulamaktadır. Bundan dolayıdır ki o, bir anlamda Kur'ân'ın özeti kabul edilmiştir. Evet Allah Tealâ, kâinat gerçeklerini, insanlığın başlangıcından itibaren değişik peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir. Aynı zamanda her peygambere gönderilen bu gerçekler, en son kitap olan Kur'ân’da bir bütün olarak yer almıştır. Ve yine Kur'ân Fâtiha sûresinde, Fâtiha sûresi de Bismillahirrahmânirrahim cümlesinde özetlenmiştir. Dolayısıyla Besmele, bir anlamda bütün peygamberleri ve kitapları birbirine bağlayan mânevî bir ip/bağ konumundadır.
Besmele’nin, her sûrenin bağımsız bir âyeti mi, yoksa bütün sûrelere başlarken okunan tek bir Kur’ân âyeti mi olduğu konusu tartışmalı bir meseledir. Önce, kısaca bu tartışmalara ve bu konuda benimsenen görüşlerin delillerine bir göz atalım:
1. Şâfiiler ve Hanbeliler:
Şâfiilere göre Besmele hem Fâtiha sûresinde ve hem de diğer sûrelerde müstakil birer âyettir. Bu görüşü savunanların dayandıkları deliller:
a. Ebû Hureyre’nin (r.a.) rivâyeti: “Fatiha sûresini okuduğunuzda Besmele’yi de okuyunuz. Zira Fâtiha Kur'ân'ın anası, Kitab’ın anası ve Seb’ul-Mesânîdir. Bismillahirrahmanirrahim de onun âyetlerinden bir âyettir.” (Dârekutnî, Sünen, 1/312)
b. İbn Abbas’ın (r.a.) rivâyeti: “Resûlullah (s.a.s.), namaza Besmele’yle başlardı (Tirmizî, salât 181).
c. Enes b. Mâlik’in (r.a) rivâyeti: Hz. Enes’e Resûlullah'ın (s.a.s.) namazdaki kıraatı sorulmuştu da o, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Besmele’yle başlayıp, elhamdülillahi rabbi’l-âlemîn... şeklinde devam ettiğini söylemiştir (Tirmizî, mevâkît 67; Ebû Dâvûd, salât 119).
d. Bir defasında Resûlullah'a (s.a.s.) vahiy gelmişti. Vahiy bittikten sonra: “Bana bir sûre nâzil oldu.” buyurarak, Besmele’yle birlikte Kevser sûresini okudu (Müslim, salât 607; Tirmizî, tefsîru sûre 108).
e. Bunların dayandığı diğer bir delil de şudur: Mushaf’ta Besmele hem Fâtiha hem de sûrelerin başlangıcında yazılıdır. Bize kadar gelen bütün Mushaflarda da böyledir. Sahabenin Kur'ân dışındaki bir şeyi Kur'ân'a koymayacakları hususu da tevatüren sabit olduğuna göre ve hem de bu konuda oldukça titiz davranıldığı nazara alınırsa –öyle ki noktalama, ta’şir (sayfa kenarlarında âşirleri, hizipleri, secdeleri gösteren işaretler) vs. gibi hususlara bile, Sahabe zamanında yapılmadığı için karşı çıkmalar olmuştur– Besmele’nin Kur’ân’da bir sûre hariç, her sûrenin başında yer alması, onun müstakil bir âyet olduğunu gösterir.
2. Mâlikîler:
Mâlikîler: “Besmele, ne Fâtiha’dan ne de diğer sûrelerden bir âyettir.” derler. Onların dayandıkları deliller şunlardır:
a. Hz. Âişe’nin (r.a.) rivâyeti: “Resûlullah (s.a.s.), namaza tekbirle, okumaya da elhamdülillah ile başlardı.” (Ebû Dâvûd, salât 122; İbn Mâce, ikâme 40)
b. Hz.Enes’in (r.a.) rivâyeti: “Resûlullah'ın (s.a.s.), Hz. Ebû Bekr’in (r.a.), Hz. Ömer’in (r.a.), Hz. Osman’ın (r.a.) arkasında namaz kıldım. Hepsi de namaza elhamdülillahirabbi’l-âlemin ile başlardı.” (Buhârî, ezân 89; Ebû Dâvûd, salât 122)
c. Malikîlere göre Besmele’nin Fâtiha’dan bir âyet olmadığına diğer bir delil de şu kudsî hadistir: “Fâtiha’yı ikiye taksim ettim. Yarısı benim, yarısı kulumundur. Kul, اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ dediği zaman Allah Tealâ, ‘Kulum bana hamdetti.’ der. Kul, اَلرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ dediği zaman Allah Tealâ, Kulum beni senâ etti.’ der. Kul, مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ ediği zaman Allah Tealâ, Kulum beni temcid etti’ der. Ve, buraya kadar benimdir. Kul, إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ dediği zaman Allah Tealâ: Bu, kulumla benim aramdadır.’ der. Sûrenin sonu ise sadece kulumundur ve kuluma istediği verilecektir (Müslim, salât 38, 40; Ebû Dâvûd, salât 132). Görüldüğü üzere, burada Besmele zikredilmemiştir. Dolayısıyla Fâtiha’dan bir âyet değildir.
d. Mâlikîlere göre Besmele’nin sûrelerin başında yazılması teberrük içindir (Kurtubî, Muhammed b. Ahmed el-Ensari, el-Cami’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, 1:59-60).
3. Hanefîler:
Hanefîlere göre Besmele, Kur'ân'dan bir âyettir. Ancak onun her sûrenin başında yazılı olması, herbir sûrede ayrı bir âyet olduğunu göstermez. Dolayısıyla Besmele bir âyet olarak Kur'ân'dandır. Sûrelerin arasını ayırmak için inzal edilmiştir. Besmele’nin namazlarda Fâtiha ile birlikte okunmadığına dair değişik rivâyetler de göstermektedir ki, o, Fâtiha’dan bir âyet değildir. Nitekim ashabın: “Biz Besmele nâzil oluncaya kadar, bir sûrenin ne zaman sona ereceğini bilemezdik.” (Ebû Davud, salât 122) şeklindeki rivâyeti de Besmelenin her sûrede müstakil bir âyet olmayıp, sûrelerin arasını ayırmak için indirildiğini göstermektedir.
Besmele, ister sûreleri birbirinden ayırdetmek için, ister o sûreye bereket getirmek, isterse o sûrenin içindekileri hakkıyla anlamak maksadıyla Allah'ın yardımını istemek için olsun Yüce Allah'ın insanlara uzattığı mânevî bir ip hükmündedir.
Bütün bu tartışmaların ve farklı rivâyetlerin özeti şudur: Besmele, Neml sûresinde müstakil bir âyettir. Diğer sûrelerde ise, müstakil bir âyet olmayıp sûrelerin arasını ayırdetmek için nâzil olmuştur. Dolayısıyla her bir sûrede müstakil bir âyet değildir. Buna göre, aslında ihtilâflar meselenin esasıyla değil, teferruatıyla ilgilidir. Yani bu görüşleri savunanlardan her birinin aslında, Besmelenin âyet olduğu noktasında bir tereddütleri yoktur. Tereddüt edip, farklı düşündükleri nokta, sadece Besmele’nin her bir sûrede müstakil bir âyet olup olmadığıdır. Hele hele Besmele’nin Resûlullah (s.a.s.) döneminde bizzat O’nun emirleriyle sûrelerin başına yazılıp, günümüze kadar da bu ilk şekliyle böylece gelmiş olduğu konusunda hiçbir kimsenin asla bir tereddüdü olmamıştır.
Besmele Kur’ân’dandır
Besmele’nin Kur'ân'dan olduğuna dair hem aklî hem de naklî pek çok delil vardır:
1. Ashabın şu anda elimizde bulunan Kur'ân hakkında başından sonuna kadar icmâı vardır. Besmele de Kur'ân’da yer aldığına göre ve onların da Besmele’nin her sûre başında bulunup-bulunmamasıyla ilgili tereddütleri bulunmadığına göre, Besmele Kur'ân'dan’dır.
2. Ashap, sûrelerin başlangıç ve bitişini Besmele nâzil olduktan sonra öğrendiler (Beyhaki, es-Sünenü’s-süğrâ, 1/250).
Müslümanlar, Besmele ininceye kadar sûrenin bittiğini bilmiyorlardı. Besmele nâzil olunca, işte o zaman sûrenin bittiğini anlıyorlardı (Hâkim, el-Müstedrek 1:356).
İbn Abbas: “Biz Resûlullah (s.a.s.) döneminde Kur'ân öğreniyorduk. Sûrenin bittiğini ancak Besmele nâzil olunca anlardık” (Ebû Dâvud, salât 121; Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, 12/81; Beyhaki, es-Sünenü’l-kübrâ, 2/42) demektedir.
Yukarıdaki rivâyetler de göstermektedir ki Besmele, sûrelerin başlarında nâzil olan bir âyettir.
3. İbn Abbas’ın şu rivâyeti de Besmele’nin bir âyet olduğunu teyid eder: “Kim Besmele’yle kıraata başlamayı terkederse, Allah'ın kitabından bir âyeti terketmiş olur (Beyhaki, Şuabu’l-imân, 1:440).
4. Besmelenin Kur'ân'da sadece Berâe sûresinde terkedilip diğer sûrelerde yazılmış olması da onun bir âyet olduğunu gösterir.
5. Kur'ân tarihine baktığımızda, Kur'ân'a sûre isimlerinin yazılması, noktalama işaretlerinin konulması, ta’şir gibi icraatlar karşısında değişik tepkiler olmuştur (Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1983, 88-94). Fakat Besmele’yle ilgili herhangi bir tartışma olmamıştır. Şâyet olsaydı, rivâyet edilirdi. Demek ki Besmele Kur'ân’dandır ve bizzat Resûlullah bunun böyle olduğunu belirtmiştir.
Kur'ân'dan olmayan bir şeyin Kur'ân'a yazılmasıyla ilgili daha ilk dönemlerden itibaren oldukça titiz davranılmıştır. Hatta o kadar ki Hz. Ömer (r.a.), bir adamın sûrelerin yan tarafına o âyetlerle ilgili açıklayıcı küçük notlar yazdığını duyunca onu çağırtmış ve ağır bir şekilde cezalandırmıştır (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 7:198).
Aynı tepkiyi sadece Hz. Ömer değil, ashabın umumunda görmek mümkündür. Meselâ İbn Mes’ûd (r.a.): “Kur'ân'ı her şeyden tecrid ediniz.” demektedir. Hattâ bir defasında birinin elindeki bir mushafta Kur'ân'ın dışında yazılan bir yazı (muhtemelen o âyetle ilgili bir tefsir) görünce onu alıp kendi eliyle sildi ve: “Kur'ân'a başka bir şey karıştırmayınız!” dedi (İbn Ebî Şeybe, a.g.e., 7:198)
İşte bütün bu ve buna benzer rivâyetler göstermektedir ki, Hz. Ebû Bekr (r.a.) zamanında cem’ ve Hz. Osman (r.a.) zamanında Sahabenin icmâıyla istinsah olunan mushaf, bizzat Allah Resûlü’ne nâzil olan mushaftır. Şâyet sûrelerin başındaki Besmele Resûlullah'ın (s.a.s.) bildirdiği şekliyle olmasaydı veya Kur'ân'dan olmasaydı, ashap diğer hususlarda karşı çıkıp tepkilerini gösterdikleri gibi, bu hususta da sert bir şekilde itiraz eder ve Besmeleleri yazdırmazlardı.
Tabiin ve daha sonraki dönemlerde Mushaf’a ta’şirlerin yapılması, âyetlerin isim ve sayılarının yazılması gibi hususlar câiz görüldü. Ancak bu icraatı yapanlar, bu davranışlarına farklı meşru sebepler getirmelerine rağmen, asla Hz. Osman’ın Besmeleyle ilgili tutumunu delil olarak kullanmadılar. Bu da göstermektedir ki, sûrelerin başlarındaki Besmele Resûlullah'ın bildirmesiyledir ve bu konuda asla bir tereddüt yoktur (Bakıllani, Kadı Ebû Bekr, el-İntisar Li’l-Kur’ân, (thk.Dr.Muhammed İsam Kuzat), Dar-u İbn-i Hazm, Beyrut, 2001, 1/204/225).
Sonuç
Yukarıdan beri bazı özellikleri açısından üzerinde kısaca durduğumuz Besmele, Kur'ân'ın Neml sûresinde müstakil bir âyettir. Aynı âyet, tam olarak hikmetini anlayamasak da, her sûrenin başında zikredilmiştir. Bu zikredilme, ister her defasında bizzat Allah tarafından yeniden nâzil olmuş bulunmasından kaynaklansın, isterse bir defa nâzil olup, diğer defalar bunun okunması ve zikredilmesi Resûlullah'a bildirilmiş olsun farketmez. Zâten Besmeledeki ihtilâflar, onun Kur’ân’dan bir âyet olup olmadığı değil, her sûre ile birlikte inen bir âyet olup olmadığı konusundadır. Yoksa hiçbir Sahabinin, sûrelerin başında yazılan Besmele’nin Resûlullah (s.a.s.) döneminde olmayıp, Kur’ân’a sonradan eklendiğine dair en küçük bir itirazı olmamıştır. Ayrıca bu konunun, yani Besmele’yle ilgili farklı görüşlerin bulunmasının, sûrelerin şu andaki mushaflarda dizilişlerinin tevkîfî olup olmamasıyla ise hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü tartışılan husus, Besmelenin, her bir sûreye ait müstakil bir âyet olup-olmamasıdır. Yoksa sûrelerin başında yazılan Besmelenin ilk dönemde yani Resûlullah (s.a.s.) zamanında olmayıp sonradan yazıldığı gibi bir konuda asla değildir. Kaldı ki, en zayıf bir ihtimalle Besmele’nin bir âyet olmadığını düşünsek dahi, bu, hiçbir zaman sûrelerin sıralamasının tevkîfî olmadığını göstermez. Zira Besmele, Hz. Peygamber (s.a.s.) hayatta iken okunmakta ve bilinmekte idi.