Hit (3511) M-1903

Hz. Peygamberin Şehirleşme ve Yerleşim Konusunda Çevre Bilincini Geliştirmeye Yönelik Çabaları

Yazar Adı : İlim Dalı : Şehirler
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2010-02-05 Güncelleyen : /0000-00-00

Hz. Peygamber’in Şehirleşme ve Yerleşim Konusunda Çevre Bilincini Geliştirmeye Yönelik Çabaları

GİRİŞ

Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed (a.s.), tabiatın henüz hoyratça kullanılmadığı, ormanların katledilmediği, havanın ve suyun kirletilmediği aksine denizlerin, göllerin ve ırmakların saf, berrak ve temiz kaldığı bir coğrafya ve zaman diliminde yaşamasına karşın, çevre konusunda ortaya koyduğu duyarlılık nedeniyle son derece üzerinde durulması gereken bir şahsiyettir. Miladi yedinci asırda Mekke ve Medine şehir merkezlerinin ve civarının yeniden harem bölgesi ilan edilmesi ve sınırlarının çizilmesi, çevre bilincinin geliştirilmesi açısından çok erken dönem olması bakımından anlamlıdır. Söz konusu yasak bölgede bir anlamda kamuya ait sayılabilecek kendiliğinden yetişmiş ağaçların kesilmemesi, hayvanların avlanmaması, her türlü kan dökülmesinin yasaklanması, belli kişilerin bu bölgeye girmesine müsaade edilmemesi gibi tedbirler bugün de geçerliliğini hala sürdüren ilkelerdir.

Hz. Peygamber’in çevrenin korunması konusunda ortaya koyduğu çabaları, çevrenin korunması bakımından alınan önlemler ve çevre bilincini geliştiren söylem ve eylemler olmak üzere iki ana başlıkta toplamak mümkündür. Harem bölgesinde uyulması gereken ve ihramlı insanların ihram esnasında dikkat edeceği kurallar, hayvanların avlanması sırasında uyulması gereken avcılık kaideleri, her alanda israf ve savurganlığın yasaklanması, çevrenin korunmasına yönelik alınmış en etkili kurallardan bazılarıdır.

Allah’ın Elçisi’nin, mezarların üzerine fidan dikmesi, kıyametin kopacağı bilinse dahi eldeki bir ağacı dikmekten vazgeçilmemesini, dikilen bir ağaçtan insanların, hayvanların hatta kuşların meyvesinden ve gölgesinden istifade ettiği sürece sevap alacağını beyan etmesi, savaş esnasında bile, ağaçlara, ormanlara, hayvanlara dokunulmaması, mezarlıkların ağaçlandırılmasını teşvik etmesi, Medine’nin ekinleri ve mahsulünün bereketi için dua etmesi, suyun paylaşımı ve su dağıtımı konusunda aldığı önlem ve yaptığı tavsiyeler, bazı kuyu ve ırmakların sularını övmesi, zemzem suyuna ayrı bir önem atfetmesi, hastalıklara karşı toplum olarak uyulması gereken kuralları ve alınması gereken önlemleri bildirmesi ve diğer nimetlerin israf edilmemesini ifade etmesi vs. çevre bilinci açısından çağımız insanlarına ışık tutacak eylem ve söylemlerdir.

Allah Resûlü’nün, cemaatleşmeye ve dolayısıyla da toplum halinde yaşamaya çok büyük önem atfettiğini gerek sözlerinden gerekse yaşantısından anlıyoruz. O bedevi kalmayı değil şehirleşmeyi yani medeni olmayı teşvik etmiştir. Ancak toplum halinde yaşanabilecek bir din tebliğ etmiştir. Medine’ye geldiğinde on bin civarında olan şehir nüfusu onun tavsiye ve teşvikleri doğrultusunda ve şehir hayatını yaşanabilir düzeye çıkaran çalışmaları neticesinde on sene gibi kısa bir zaman diliminde, o günün şartlarına göre büyük sayılabilecek kırk elli binlere varan bir şehir haline getirmiştir.

Hz. Peygamber bu nüfus artışı ve büyüme karşısında, Medine’nin, su, ulaşım, yerleşim, ekonomik ve idari ihtiyaçlarını da düşünmüş, sorunlar büyümeden tedbir alma yoluna gitmiştir. Öncelikle Medine’nin ekolojik dengesinin korunması bakımından Mekke gibi Harem sınırlarının oluşturulması, şehirleşme ve yerleşim konusunda insanlara müdahale edilmesi, binaların inşasında bir onay merciinin oluşması o gün için gerçekten çok önemli çevre bilinci ile alakalı hususlardır. Allah Resûlü’nün Medine için tayin ettiği harem sınırları, bugün itibariyle sit alanları diyebileceğimiz, hatta bundan da öte yasak ve koruma bölgelerinin oluşturulmasına zemin hazırlamıştır.

Hz. Peygamberin Medine ve civarında belli mekanları övmesi, o gün için bir anlamda yerleşim alanları oluşturulacak bölgelerin tayini demektir. Kuba Mescidi’nin ve orayı ziyaret etmenin övülmesi, Uhud Dağı’nın övülmesi bu anlamda üzerinde düşünülmesi gereken hususlardır. Bir kısım insanlara kendi bölgelerinde kalmalarını tavsiye etmesi, güvenlik ve tedbir açısından olduğu kadar, sadece belli bölgelerde toplanılmasına ve nüfusun oralarda yoğunlaşmasının önüne geçilmesi bakımından da üzerinde durulması gereken bir konudur.

Hz. Peygamberin, Medine ve diğer şehirler konusunda çevre bilincini geliştiren, şehirleşmeyi teşvik eden, yerleşimin tek bir elden müsaade edildiği ölçütlerde oluşmasını sağlayan, şartlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda çeşitli bina ve kurumların ihdas ve inşasına zemin hazırlayan, israf ve savurganlıktan uzak, hakkaniyet, eşitlik ilkeleri doğrultusunda insanların ve diğer canlıların rahat edebileceği bir çevreyi oluşturan söylem ve eylemlerini genel olarak Medine eksenli şehirleşme ve yerleşim olmak üzere iki ana konu etrafında incelemek gerekmektedir.

I. ŞEHİRLEŞME

Allah Resûlü, şehirleşmeyi, dolayısıyla medenileşmeyi teşvik etmiş, bedevi kalmayı tasvip etmemiştir. O her vesile ile özellikle Medine şehrinin her bakımdan gelişmesi ve tam bir şehir haline gelmesi için her türlü tedbiri almış, insanları bu yönde teşvik etmiştir. İlk Emri “oku” olan ve bilenlerle bilmeyenleri bir tutmayan, güzel ahlakın tamamının öğretileceği bir toplum inşası için elbette güzel ve kâmil bir çevreye ihtiyaç bulunmakta idi. Çorak bir araziden mahsul alınamayacağı gibi, şartlar ve çevre hazırlanmadan büyük insanlar yetiştirmek ve büyük işler başarmak da mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Resûlullah, ashabını her bakımdan eğitiyor, insanlara yol gösterecek bir kandil mesabesinde onların yetişmesi için uğraşıyordu. Onun bu çabaları çok kısa bir zamanda meyvesini vermiş, gerçekten madden ve manen kurumuş bir bölgeyi, büyük bir medeniyetin beşiği haline getirmişti.

Hz. Peygamber’in hicretiyle birlikte Medinetü’r-Resûl olarak isim alan Yesrib, hicretten önce küçük bir kasaba konumunda iken daha sonra büyük bir şehir olmuştur. Bugün dahi pek çok kasabada bulunmayan kurum ve meslekleriyle dikkat çekecek bir boyuta erişmiştir. Hz. Peygamber’in vefat ettiği sıralarda nüfusunun kırk-elli bin civarında olduğu düşünülürse, o dönem için Medine şehrinin bölgedeki diğer şehirlere olan farkı daha iyi anlaşılacaktır. Bu nedenle de olsa gerek, batılı yazar ve araştırmacılar tarafından dahi İslâm’ın şehirli bir din olduğu kabul edilmektedir.

A. ASR-I SAADET’TE MEDİNE

1. Fiziki Yapı

Hz. Peygamber Yesrib’e hicret ettiği zaman buranın mahalle sayısı Mekke’den daha azdı. Arap ve Yahudi kabileleri kendilerine ait mahallerde yaşıyorlardı. Evlerin birbirine bitişik ve paralel olarak sıralandığı, Resûl-i Ekrem’in şehre girerken geçmiş olduğu güzergâhın tasvirinden anlaşılmaktadır. Ayrıca şehrin üç tarafı bahçeler ve bunları birbirinden ayıran çit ve alçak duvarlarla çevrilmişti. Bunlar arasında uzanan yollar çok dardı. Hz. Peygamber Medine’ ye geldiğinde şehirde Yahudilerin daha çok oturduğu taştan, üç katlı sayıları altmışa kadar çıkan ve kale olarak kullanılabilecek büyüklükte evler vardı. Resulullah(a.s.), şehrin fiziki yapısında önemli bir yeri bulunan bu yapıların korunmasını istemiş ve hicretten sonra bunlara yenileri eklenmiştir.

Medine hicret esnasında tam anlamıyla şehirleşmemiş, tarıma dayalı bir ekonomik yapıya sahipti. Bundan dolayı kentleşme teşvik edilmiş ve şehrin İslamlaşması ile medenileşmesi arasında paralellik kurulmak istenmiştir. Bu bağlamda idare ve savunma, ekonomi ve pazar, dini hayat gibi medeni hayatın en önemli üç fonksiyonu sırasıyla düzenlendi; şehir planı Mescid-i Nebevî merkez olmak üzere geliştirildi ve bazı yapılar korundu. Gerçekleştirilen yeni yerleşim düzenin de mahallerin sayısı artarken bazı kenar semtler ve şehrin bir parçası haline getirildi. Fetihlerle birlikte gelirlerin artması üzerine geniş ve güzel evler, konak tarzı yapılar inşa edilmeye başlandı. Emevîler döneminde Akik vadisi, yapılan köşklerle Medine şehrinin en müstesna semtlerinden biri haline geldi. Mescid-i Nebevi bir ibadethane işlevinin yanında daha sonraki devirlerde ortaya çıkacak olan bir çok sosyal kurumu bünyesinde barındıran ve külliyle adı verilen geleneğin de çekirdeğini teşkil etti.

Harem-i Şerif’in Hz. Ömer, Hz. Osman, I. Velîd, Mehdî- Billâh ve Sultan Kayıtbay tarafından genişletilmesi ve çevresinin düzenlenmesi, şehrin fiziki yapısında önemli değişikliklere sebep oldu. Su şebekesi kamu ve çevre sağlığı ile şehir içi ulaşımın sağlanması alanında sürekli tedbirler alınarak şehrin fiziki yapısına sosyal ve kültürel bina kompleksleri ilave edildi. Medine’de Mescid-i Nebevî’nin dışında bir kısmının planlaması ve kıble tesbiti bizzat Hz. Peygamber tarafından yapılan mescidler inşa edildi. Resûl-i Ekrem, ashabından vefat edenlerin defni için Bakî mevkiini mezarlık olarak şehir planına kattı ve burası Cennetü’l-Bakî adıyla tanındı. Medine’de Abbasiler döneminden itibaren halifeler, hanedan mensupları ve diğer ileri gelenler tarafından oluşturulan zengin vakıflar sayesinde idari binalar, mescid, medrese, tekke, zaviye, ribat, imaret, ve sebiller inşa edilmiş bunlar bir taraftan şehrin fiziki yapısını güzelleştirirken diğer taraftan ekonomik hayata önemli katkılar sağlamıştır. Bunlardan medrese, tekke, zaviye ve ribatlar hac mevsimlerinde Medine’ye gelenler için misafirhane görevi de yapıyordu. Malzemelerin genellikle Hicaz dışından getirilmesi inşaatların maliyetini arttırmasına rağmen şehrin mukaddes konumu dolayısıyla burada inşaat yapmak bir prestij vasıtası olarak görülmüştür.

Daha sonra şehrin etrafında görülen surlar, ilk defa Büveyhî Hüküdarı Adudüddevle tarafından 360’ta (971) taş ve kerpiç kullanılarak yaptırılmıştır. Şehri bedevî kabilelerin saldırısından korumak için surlarla çevirmek gerekiyordu. Surların Cennetü’l baki Uhud, Kubâ ve Akik’a çıkan dört adet ahşap kapısı vardı. Bu surlar zamanla harap olmuş ve 540’ta (1145-46) Medine’de bir medrese yaptırmış olan Zengiler’in ünlü veziri Cemâleddin el-İsfahânî tarafından yeniden inşa edilmiştir. Şehri kısmen kuşatan surlar bedevi hücumlarına karşı yetersiz kalınca Nureddin Mahmud Zengi 557’de (1162) yeni bir sur yaptırmış, bunlar daha sonraki dönemlerde tamir edilmiştir. Adudüddevle’nin yaptırdığı hastahaneyi de Memlük Sultanı Birinci Baybars tamir ettirmiştir.

2. Ekonomik Yapı

Hicretten önce Mekke Arap yarımadasında önemli bir ticaret merkezi iken Medine’nin bu alanındaki rolü çevresiyle sınırlıydı. Fazla gelir kaynağına sahip olmayan şehrin çevresindeki tarıma elverişli araziler temel ihtiyaçları ancak karşılayabiliyordu. Halk genellikle ziraatle geçinmekle birlikte değişik dallarda sanat erbabı da bulunuyordu. Şehirdeki Arap kabilelerinden Evs ve Hazrec’in yanında Beni Kurayza ve Beni Nadîr tarım ve hayvancılık, ekonomik bakımdan daha güçlü olan Beni Kaynukâ ise silah imalatı ve kuyumculukla meşguldü. Bütün unsurlar ticaretle uğraşıyorsa da şehrin batısında kendi adlarına bir çarşıları bulunan Benî Kaynuka’nın öncülüğünde Yahudiler şehrin ekonomik hayatında daha fazla söz sahibi olmuşlardı.

Hicret öncesinde Yesrib’de mahalli hüviyetleri ağır basan pazar yerleri mevcuttu. Mescid-i Nebevinin inşasından sonra şehir planını tamamlayıcı unsurlarından biri olan çarşı; yeri bizzat Hz. Peygamber tarafından belirlenerek faaliyete geçirildi. Çarşının işleyişine dair bazı düzenlemeler yapıldı. Tarım ve hayvancılık konusunda bilgi sahibi olan ensarla muhacirlerin tecrübelerinin birleştirilmesi çarşının işleyişi konusunda güçlü bir geleneği ortaya çıkardı. Kamu malı sayılan çarşıda yer edinmeye, kiralama ve bazı eşyaların sabitlenmesine izin verilmiyor ve açık bir alan olarak kalmasına dikkat ediliyordu. Hz. Ömer döneminde ticaret hayatıyla ilgili harbî tüccarlardan onda bir oranında vergi alınması gibi bazı binalar yapıldı ve Hişam b. Abdülmelik zamanında kapalı bir alan haline getirildi. Tamamı kiraya verilen ve dışarıdan mal getirenlerden ücret alınan çarşıdan esnaf ve sanatkarlara, meslek gruplarına göre müstakil bölümler ayrıldı. Ekonomik bakımdan dışa bağımlı olan ve Emeviler’in şehirlerine yönelik politikalarından memnun olmayan Medine halkı Halife Hişam’ın vefatının (125/743) ardından çarşıyı tahrip ederek Emevilerden önceki şekline dönüştürdü. Bundan sonra Medine çarşısı, hac mevsimleri dışında ara sıra ticaret kervanlarının uğradığı bir pazar olarak faaliyetini sürdürdü.

Hz. Ömer zamanında kurulan divan teşkilâtı Medine halkının geçim şartlarını kolaylaştırmış ve fetihlerinin ardından buraya getirilen ganimet gelirler ticari hayatını canlandırmıştı. Ancak hilafet merkezinin nakledilmesinden sonra Medine’nin mevcut ekonomik yapısı sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılayamaz oldu. Hac mevsimleri dışında şehirde herhangi bir ticari faaliyet imkânı kalmadı. Emevîler döneminde bazı yardımlar yapılmışsa da bunun düzene girmesi Abbasiler devrinde gerçekleşti ve devlet bütçesinde “nafakâtü’l Haremeyn” adıyla bir fon oluşturuldu. Ayrıca halifeler hac için Mekke’ye giderken Medine’ye uğrayarak halka hediye verip insanlarda bulunuyorlardı. Eyyübiler ve Memlükler Medine için kurulan vakıflara yenilerini ilave etmişlerdir.

3. Nüfus

Medine’nin hicret öncesi nüfusu hakkında fazla bilgi yoktur; bu dönemlerde şehirde yaklaşık 10-20 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Hicretten sonra ilk nüfus sayımı olarak nitelendirilebilecek, ensar-muhacîrîn arasında gerçekleştirilen muâhâttan 1500 müslümanın varlığı anlaşılmakta ve gayr-i müslim unsurlar buna ilave edildiği zaman nüfusun 10.000’i aştığı görülmektedir. Hicretin ardından şehrin nüfusu sürekli arttı. Hz. Peygamber vefat ettiğinde Medine’de 30.000 sahibinin bulunduğu kaydedilmektedir. Yahudilerin buradan ayrılmasına rağmen şehir ve çevresinde 60.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. İmam Şafi’den ibn Abdilhakem yoluyla şu rivayet nakledilir. Resulullah (s.a.v) vefat ettiğinde Müslümanların sayısı altmış bin idi. Bunun otuz bini Medine’ de, otuz bini de Arap kabileleri ve diğerlerindeydi.

Medine’nin nüfusu ilk fetihlerden sonrada artmaya devam etti. Hz. Ömer ve Osman zamanlarından Mescid-i Nebevi’nin ihtiyacı karşılayamamasından dolayı genişletilmesini nüfus artışının sürdüğünü göstermektedir. İlk İslam fetihleri sırasında bazı müslümanların fethedilen şehirlere yerleşmeye başlaması ve hilafet merkezlerinin nakledilmesi nüfus artışını durdurdu. Emevi ve Abbasiler’in Medine’ye yönelik siyasetleri, Harre vakası gibi şehre önemli kayıplar verdiren olaylar ve kıtlık sebebiyle bazı yıllarda görülen ekonomik sıkıntılar yüzünden şehrin nüfus kaybı artarak sürdü. Şehrin dış tehditlere açık olması da nüfusu azaltan diğer bir etkendi. 1502’de sur içindeki ev sayısının 300 civarında verilmesi, Osmanlı öncesi dönemde şehir ve çevresinde 3000-8000 civarında bir nüfusun yaşadığına işaret etmektedir.

B. HZ. PEYGAMBERİN MEDİNE’Yİ VE ORADA YAŞAMAYI ÖVMESİ

Hz. Peygamber, Medine şehrini ve orada yaşamayı ashabına tavsiye ediyordu. Bu ve benzeri haberler sebebiyle müminler Medine’de yaşamayı, oraya yerleşmeyi daha bir ayrıcalıklı saymışlardır. Bu durum Medine şehrinin sürekli büyümesine ve ziyaret edilmesine zemin hazırlamıştır. Fetihler neticesinde dünyanın en güzel coğrafyalarında havası, suyu, manzarası harika yerlerle karşılaşan müslümanlar, Allah Resûlü’nün Medine’yi öven sözleri nedeniyle Resülün şehri olan bu beldeyi bırakmamışlardır. Bu ise, tarih boyunca çok az bir zaman dışında Medine’nin gerek nüfus, gerek ekonomik ve sosyal açıdan hep ayakta kalmasına vesile olmuştur. Aşağıda yer alan hadisler göz önünde bulundurulduğunda, başta sahabîler olmak üzere müslümanların Medine’ye yerleşmek hususunda ne denli istekli olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır.

“Benim bu mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram müstesna diğer mescidlerde kılınan namazlardan bin kat dah sevaptır.”

“Ancak üç mescid için yol hazırlığı yapmak ibadettir. Benim bu mescidim, Mescid-i haram ve Mescid-i Aksâ”

“Deccâl her yeri dolaşacak, her şehre girecek ancak Bu şehre yani Taybe’ye giremeyecek. Bu şehrin her sokağında onu Deccâlden koruyacak melekler olacaktır.”

“Deccâl ve Taun hastalığı Medine’ye giremeyecektir.”

“Minberim ile evimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim Havzımın üzerindedir.”

“Kim ben öldükten sonra sadece beni ziyaret maksadıyla kabrime gelirse, kıyamet günü ona şefaatim hak olur.”

“Kim güzelce abdest alır sonra Kuba mescidine gelir ve orada dört rekat namaz kılarsa sanki bir umre yapmış gibi olur.”

“Uhud bizi sever, biz de Uhudu severiz.”

“Medine’nin tozu Cüzzam hastalığını defeder.”

“Medine’de Ramazan ayı diğer yerlerde geçirilen bin Ramazan ayından daha hayırlıdır.”

“Kim ara vermeden benim bu mescidimde kırk vakit namaz kılarsa, Cehennemden berat almış, azaptan ve nifaktan korunmuş olur.”

“Kim bizim Makberimize yani Cennetu’l-Bakî mezarlığına defnolursa, kıyamet günü ona şefaat edeceğiz.”

II. YERLEŞİM

A. KORULAR VE BOŞ ALANLAR

Mekke’de duğup büyüyen Allah Resûlü, kendi istemediği halde anavatanını terk etmek zorunda kalmıştır. “Ey Mekke! Şüphesiz biliyorum ki, sen Allah’ın en hayırlı ve O’na en sevimli yerisin. Şayet senin ehlin beni çıkarmasaydı ben senden ayrılmazdım” dediği şehirden hicretle birlikte ayrılmak zorunda kalmış ve ömrünün geri kalan kısmını Medine şehrinde tamamlamıştır. Medine’ye yerleştikten sonra tıpkı Mekke’nin olduğu gibi Medine’nin de harem sınırları içersinde olduğunu ilan etmiş ve uygulamaya koymuştur. Hz. Peygamber, Mekke ve Medine’nin koruma alanlarını şu sözleriyle yasalaştırmıştır: “Ya rabbi! Hz. İbrahim Mekke’yi haram kıldığı gibi, ben de Medine’yi haram kıldım. Onun iki kayalığı arası harem bölgesidir. Ağaçları kesilmez, hayvanları avlanmaz, otu yolunmaz, ağaçlarının yaprakları koparılmaz.” Diğer yandan o sadece Mekke ve Medine’nin harem sınırlarını belirlemekle kalmamış, Taif için de onların isteği üzere belli bölgelerini ve vadilerini harem olarak belirlemiştir.

Hz. Peygamber, Medine’deki yerleşimin düzenli ve dengeli olmasına özen gösteriyordu. Belirli alanlarda nüfusun yoğunlaşıp bazı yerlerin ise tamamen boş kalmasını istemiyordu. Boş kalması gereken yerlerin iskâna açılmasını da hoş karşılamıyordu. Bu tutum İslam şehirciliğinin ve günümüzde her geçen gün daha da artan çevreciliğinin ilk ciddi örneğini teşkil eder. Hz. Peygamber’in Medine ile ilgili düzenlemeleri bunlardan ibaret değildi. O su kaynaklarının korunmasından, ziraat alanlarının zayi olmamasına, bazı bölgelerin ağaçlandırılmasından, evlerin yerleşim planı ve mimari görünümüne, yolların genişliğinden çarşı ve pazarlara kadar birçok alanda düzenlemelere katkıda bulunmuştur.

Hz. Peygamber, Medine’nin merkezinden itibaren her tarafından 12 mil (yaklaşık 20 km) mesafelik bir sahayı harem ilan etmiştir. Allah Resûlü Mescid-i Nebevî’nin etrafını oldukça boş bırakmıştı. Bunun yanı sıra Medine’nin otlarının biçilmesini, diken ve çalılıklarının koparılmasını, ağaçlarının kesilmesini yasaklaması sebebiyle kendiliğinden büyük bir alan yeşil alan olarak korunmuş oluyordu. Bu meralar içerinde hayvanların barınakları, deve otlakları, at yarışlarının yapıldığı, güreşlerin tertip edildiği boş alanlar elde edilmiş oluyordu.

Nebi (a.s.), Müslümanların atları için Medine’ye 20 fersah mesafede Akik vadisinde bir mile bir berid ebatlarında yüzölçüme sahip bir alanı koruluk yapmıştı. Burası o civarda yeşilliği en bol olan vadidir. Ağaçlık da olup bitkilerin çokluğu yüzünden içinde süvari kimse kaybolur denilmektedir. Bakî ya da Nakî denilen bu yer için Bakî kelimesi izafet yapılmadan kullanıldığında burası kastedilir. Muhaddislerin bazıları bu kelimeyi Nakî şeklinde zikrederler ki, “nakî” su biriken yer demek olup bundan dolayı bu adla anılmıştır.

B. MEZARLIKLAR

Hz. Peygamber, kabirlere yaş dal dikmiş onlar yaş kaldığı müddetçe oradakilerin azapları varsa hafifleyeceğini belirtmiştir. Allah Resulü kabir üzerine oturulmasını da yasaklayarak mezarların düzgün olmasını bir anlamda sağlamak yolunda tedbirler almıştır. Bu konuda, “Sizden biriniz bir kor üzerine oturup elbisesini ateşin yakması ve ateşin vücuduna işlemesi, bir kabrin üzerine oturmasından daha hayırlıdır” demiştir. Resulullah, kabirler üzerine bina yapımını da yasaklamıştır.

Allah Resûlü’nün övdüğü ve ziyaret ettiği mezarlıklardan Medine’de Baki mezarlığı, Mekke’de ise Cennetü’l-Muallâ mezarlığı bilinmektedir. Medine’de, Mescidin doğu tarafında bulunan Bakî Mezarlığı geniş bir alanı kapsamaktadır. Cennetü’l-Baki olarak adlandırılan bu mezarda bugün pek çok sahâbî medfun bulunmaktadır. Medine’de o devir Benî Seleme Mezarlığı gibi başka mezarlıklardan da bahsedilmektedir.

Cennetü’l-Muallâ ise, Mekke’de yer almaktadır. Bu da büyük bir alanı kapsamaktadır. Hz. Hatice başta olmak üzere Mekke’de vefat eden Müslümanların ve Hz. Peygamberin akrabalarının da medfun olduğu mezarlıktır.

C. GÜVENLİK ALANLARI

Resûl-i Ekrem’in Medine’ye hicretinden sonra yaptığı ilk iş bir mescid inşa etmek olmuştu. Mescidin etrafı boş bırakılmış, insanların buraya yerleşmesine izin verilmemişti. Allah Resûlü, uzaktan mescide gidip gelme konusunda zorluk çekenlerin, daha çok sevap kazanacaklarını, bu çektikleri meşakkatin kendileri için her bir adım karşılığında günahlarının silinmesine ve sevap yazılmasına vesile olacağını bildirmiştir. Bu konuda şöyle söylemiştir: “Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir. Namazı imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür.” , “Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimselere, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdeleyiniz.”

Benî Selime Ensar kabilelerinden biri olup, yerleşim alanları mescide bir mil uzaklıktaydı. Benî Selime, Medineli Müslüman kabilelerden biridir. Bu isimle bilinen tek Arap kabilesidir. Müslim’in bir rivayetinden öğrendiğimize göre Câbir b. Abdullah da bu kabileye mensuptur. Bu insanlar, beş vakit namazı daha kolay yoldan cemaatle kılabilmek ve Hz. Peygamber’e daha yakın olabilmek gayesiyle, Mescid-i Nebevî’nin etrafındaki boş arsalara gelip ev yapmak ve oraya yerleşmek istiyorlardı. Hz. Peygamber bu isteği hoş karşılamadı ve Benî Selime mensuplarını çağırarak bu yöndeki düşüncesini kendilerine açıkladı, yerlerinde kalmalarını istedi. Namaz kılmak için mescide gidip gelmedeki kazanacakları sevabın daha çok olacağını onlara haber verdi. Onlar da buna razı olup yurtlarında kaldılar. Çünkü Beni Selime’nin yaşadıkları bölge Medine’nin kenar semti olup adeta bekçiliği durumunda idi. Orayı boşalttıkları takdirde o semtin ve Medine’nin güvenliği tehlikeye düşecekti. Allah Resûlü buna rıza göstermedi.

Sahih-i Buhâri’de yer alan bir rivayette Muaz b. Cebel’in Mescid-i Nebevi’de Allah Resûlü ile birlikte namaz kıldıktan sonra kendi kavmi Benî Selime yurduna giderek onlara namaz kıldırdığı bildirilmektedir. Hatta bir defasında bu mescidin cemaatinden biri Resûlullah’a gelerek onun kulağına bir şeyler fısıldamış Allah Resûlü de Muâz b. Cebel’e “Sen fettan mısın, sen fettan /fitne çıkaran mısın” şeklinde Muâz’a çıkışmıştır. Muâz b. Cebel’in bu imamlık yaptığı mescid Selime oğullarının mahallesinde bulunan mesciddir. Mescid-i Nebevî’ye uzak oldukları için, Allah Resûlü’nün onlara kendi semptlerinde bir mescid bina ettirdiği anlaşılmaktadır.

D. SULAR VE KUYULAR

Medine’de halkın sularını temin ettiği büyük kuyular bulunmaktaydı. Özellikle Yahudiler bunları işletiyor ve yüksek fiyatlarla satıyorlardı. Hicretten sonra buraya gelen muhacirlerin bir çoğunun bu suları parayla almaya güçleri yetmiyordu. Hz. Osman, Rûme kuyusunu 35 bin dirheme satın aldı ve Müslümanlara vakfetti. Yeraltından su çıkarmasını bilen sahabîler vardı. Malik b. Nadr’in kuyusundan Allaha Resulü’ne tatlı su getirilirdi. Medine ‘de Gars Kuyusu ve Sukyâ Kuyuları da vardı. Aris Kuyusu Kuba yakınlarındaydı. Casum’daki Ebu’l- Heysem b. Teyyihan Kuyusu’ndan da Resulullah’a su getirirlerdi. O devirde suları tulumlara koyarlar hurma dallarına asarak soğuturlardı.

Ebû Eyyub, Resulullah kendi yanında misafir iken onun için Enes’in babası Malik b. Nadr’ın kuyusundan tatlı su getirtirdi. Sukyâ Kuyusu Medineye iki günlük mesafede idi. Yani 60 km. civarındaydı.

Hz. Peygamber, Medine’deki yerleşimin düzenli ve dengeli olmasına özen gösteriyordu. Belirli alanlarda nüfusun yoğunlaşıp bazı yerlerin ise tamamen boş kalmasını istemiyordu. Câmi merkezli planladığı şehirde boş kalması gereken yerlerin iskâna açılmasını da hoş karşılamıyordu. Bu tutum İslam şehirciliğinin ve günümüzde her geçen gün daha da artan çevreciliğinin ilk ciddi örneğini teşkil etmektedir. Hz. Peygamber’in Medine ile ilgili düzenlemeleri bunlardan ibaret değildi. O su kaynaklarının korunmasından, ziraat alanlarının zayi olmamasına, bazı bölgelerin ağaçlandırılmasından, evlerin yerleşim planı ve mimari görünümüne, yolların genişliğinden çarşı ve pazarlara kadar birçok alanda düzenlemelere katkıda bulunmuştur.

The Prophet (p.u.h.) was caring the settlement of Madinah ordered and well balanced. He did not want population was concentrated in a specific region, while the other areas were empty. He planned a mosque-centered city, and did not approve to open up free areas for settlement. This attitude can be seen the beginning of an Islamic city planning, and an example for the modern environmental approaches increasingly growing at the present day. The environmental planning of Madinah by Muhammed (p.u.h.) does not consist of these. He also conducted many other arrangements, such as protection of water resources, conservation of agricultural areas, plantation of some regions, architectural and environmental planning for housing, widening the roads, and establishing market places.

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://www.mustafakaratas.com/makale_oku.do?id=24
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort