Yazar Adı : Ahmed Naim | İlim Dalı : Röportaj |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Yazar Tanıtım |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-08 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Hüseyin Hansu ile Babanzâde Ahmet Naim Üzerine...
Ömrü boyunca çok sağlam bir karakter örneği sergileyen Ahmed Naim’in hayatını ve düşüncelerini Babanzâde Ahmet Naim (Kaynak Yayınları, 2007) kitabı çerçevesinde Hüseyin Hansu ile konuştuk.
Ahmet Naim (1872-1934) Osmanlının son ve çalkantılı döneminde yaşamış, önemli fikir adamlarından olup, aynı zamanda müderris ve mütercim olarak çeşitli çalışmalar yapmıştır Süleymaniye kökenli Babanlar veya Babanzâdeler olarak bilinen aileye mensuptur. Babanzâde Ahmed Naim olarak tanınıp meşhur olan Ahmet Naim II. Meşrutiyet döneminde had safhaya ulaşan fikri mücadelelere katılmış, yayın yoluyla İslami hayatın ve düşüncenin ihyası için çalışmıştır. Ömrü boyunca çok sağlam bir karakter örneği sergileyen Ahmed Naim'in hayatını ve düşüncelerini Babanzâde Ahmet Naim (Kaynak Yayınları, 2007) kitabı çerçevesinde Hüseyin Hansu ile konuştuk.
Kitabınızın konusunu oluşturan Ahmed Naim'in hayatını yazma düşüncesinin nasıl oluştuğunu sorarak başlamak istiyorum: Kitabının hikayesi nedir?
Hz Peygamber'in hadislerini aktaran kimselerin güvenilir ve dürüst kimseler olmalarına dikkat edildiği için biyografi çalışmaları Hadis ilminde önemli bir yer tutar. Bu yüzden hadisçi ve hadis ravilerinin kişisel hayatlarını, ilmi şahsiyetlerini ve dürüstlüklerini araştırmak hadis ilminin önemli bir parçasını oluşturur. Biz de bu düşünceden hareketle, klasik anlamda bir hadisçi olmasa da Cumhuriyet döneminde toplumumuzun hadis kültürünün oluşmasında katkıda bulunmuş bir isim olan Ahmet Naim'in hayatını inceledik. Ahmet Naim, Sahih-i Buhari'nin muhtasarını (özetini) geniş açıklamalarla birlikte Türkçe'ye kazandıran Osmanlı'nın son dönem alimlerindedir. Tercüme ettiği bu eseriyle toplumumuzun hadis kültürünün oluşmasına büyük katkıları olmuştur. Yüksek lisans tezi olarak hazırladığımız bu araştırmanın genel okuyucu kitlesinin de ilgisini çekeceğini düşünerek basmayı uygun gördük.
Ahmed Naim ile ilgili akademik tek çalışma sizin çalışmanız sanırım... Türkçe'de bu konuda başka hangi çalışmalar var?
İlmi çalışmaları kadar siyasi fikirleri ve düşünce hayatımızdaki yeri de önemli olan Ahmet Naim Bey'in toplumuzda yeterince tanındığını söylemek zordur. Modern okullarda okumuş, devletin çeşitli kademelerinde memurluk hayatından sonra uzun süre Darulfunun'da felsefe derslerini okutmuş olan Naim Bey, dini ilimleri ve Hadis ilmini özel ilgisi ve gayretleri sonucu öğrenmiştir. Esas alanı felsefe olmasına rağmen, daha çok bir hadisçi olarak tanınmıştır.
Son zamanlarda felsefi görüşleri hakkında yapılan bazı çalışmalar bir yana bırakılırsa (İsmail Kara, "Felsefe ve Tefelsüf, Türkiye'de Felsefe'nin Dili Niçin Yok?", Cogito, 19, (1999), 284-310; Recep Kılıç, Babanzade Ahmet Naim'in Felsefi Görüşleri, AÜİFD, XXXVI (1997), s. 297-339) Ahmet Naim'in Türkiye'de felsefi düşüncenin yerleşmesindeki katkılarından pek söz edilmez. Bunu nedeni onun hem Batıcı düşüncenin, hem de milliyetçi düşüncelerin karşısında yer almış bir isim olmasıdır. Bu iki kesimin temsilcileri tarafından kasıtlı olarak nisyana terk edildiği için Ahmet Naim'in düşünce hayatımızdaki yeri yeterince takdir edilememiştir.
Bizim araştırmamızda ise daha çok Türkiye'de hadis ilimleri alanında yaptığı katkıları ele alındı. İslam eğitim ve öğretim sisteminin yürürlükte olduğu bir dönemde, Hadis öğretimine ve hadis eserlerine olan ihtiyacın bir medreseli değil de modern mekteplerden yetişmiş bir felsefeci tarafından dile getirilmiş olması trajik olsa da ender rastlanan bir durumdur. İslam dünyasında Kur'an'dan sonra en çok itibar gören Buhari'nin es-Sahih'inin ilk Türkçe tercümesinin bir felsefeci tarafından yapılmış olması yeterince manidar olmalıdır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Ahmet Naim hakkında yazılmış ilk eser, Muallim Cevdet tarafından yazılan, "Müderris Ahmed Naim (İstanbul Ülkü Matbaası 1935)" isimli kısa bir biyografidir. Konuyla ilgili yapılmış iki tane lisans bitirme tezi de mevcuttur. Sermet Yıldırım, Prof. Ahmet Naim Babanzade, Hayatı, Eserleri ve Hakkında Yazılanlar, (Lisans Tezi), İstanbul 1964). Ahmet Nedim Serinsu, Babanzade Ahmet Naim, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri (Lisans Tezi), Ankara 1978. Ancak bunlar, Ahmet Naim'i ve eserlerini bütün yönleriyle ele alan ve değerlendiren çalışmalar değildir.
Ahmed Naim kimdir, nasıl bir yaşam sürdürmüştür?
Ahmet Naim 1872 yılında Bağdat'ta doğmuştur. Babası, Osmanlı'nın son dönemlerinde Irak, Yemen, Antalya ve Bolu'da valilik yapmış olan ve 1929 yılında vefat eden Babanzade Mustafa Zihni Paşa'dır. Cumhuriyet döneminde Baban soyadını alan ailenin en küçüğü, Hikmet Baban'dır ve nesil onun oğlu Cihat Baban'la (ö. 1984) devam etmiştir.
Ahmet Naim babasının memuriyeti dolayısıyla ilköğrenimini Bağdat Rüştiye'sinde görmüştür. Daha sonra İstanbul'da Galatasaray Lisesi (1891) ve Mülkiye mektebini (1894) bitirmiştir. Hariciye'de (Dışişleri bakanlığı) mütercim olarak başlayan memuriyet hayatı, Darulfünun felsefe hocalığı ile devam etmiştir. Bir süre Ayan azalığı da yapmıştır. 1933 yılında yapılan üniversite reformuyla açığa alınmış böylece memuriyet hayatı sona ermiştir.
Arap ve Fransız dillerini iyi bilen bir felsefe alimi idi. İslami ilimleri de özel gayretleriyle öğrenmiştir. Ömrünün son zamanlarında tamamen hadis ve hadis ilimleriyle uğraşmış ve bu işi daha önceden yapmadığına çok hayıflanarak şöyle demiştir: "Hadis tercümeleriyle meşgul olmaya başlayınca ondan önce vaktimi ne kadar zayi ettiğimi anladım. Bu iş dururken başka şeyle uğraşmak ne boş şeymiş! Büyük alimlerin bu işe verdikleri ehemmiyetin sebebini de şimdi anladım."
Dostları, meslektaşları ve öğrencilerinin hakkında söyledikleri ve yazdıklarından anlaşıldığına göre, Ahmet Naim geniş bilgisinin yanı sıra, dindarlığı ve ahlaki seciyesi ile de pek çok kimsenin takdirini kazanmıştır. Lise yıllarından itibaren dindarlığı ile tanınmıştır. Kendisini yakından tanıyanların anlattığına göre varlığı ile iftihar edilecek, yaşayışı örnek alınacak bir insandı.. Halûk, dürüst, münekkit, inançlarına taasupla bağlı bir zattı. İmanında sabit idi, neye inanmışsa sonuna kadar sadık kaldı. Doğunun dini feyzini, batının fikirleriyle kaynaştırmıştı. Batı ilminin aşığı, fakat pozitivizmin düşmanı idi.
Batı düşüncesine hakim ancak onun karşısında pasif bir konumda değildir. Bir yazarın ifadesiyle Doğu ve Batı kafasında birbirine karışmayarak yanyana duruyordu. Sarsılmaz bir seciye sahibi olan Naim, hak olduğuna inandığı yolda zerre kadar ayrılmayarak yaşamış ve öylece ölmüştür.
Ahmet Naim'in öğrencilerinden olan felsefe tarihçisi Macit Gökberk ve düşünce tarihçisi Niyazi Berkes dünya görüşleri tamamen farklı olmasına rağmen onun bazı meziyetlerini itiraf etmekten kendilerini alamamışlardır. Gökberk şöyle demiştir:
"Naim Bey, dünya görüşlerimiz birbirine büsbütün karşı olduğu halde, çok saydığım bir hocamızdı. Genel felsefe ve metafizik dersleri verirdi. İslam kültürüne hayrandı. Değişen toplum koşulları içinde düşüncelerini değiştirmedi ve kişiliğinden hiç ödün vermedi. Geçmişe bağlı ve görüşlerinde tutarlı bir müslüman Osmanlı aydını idi. Cumhuriyetin en coşkulu en parlak günlerinde bile geçmişe bağlılığını bir bütün olarak korudu. Kişiliğindeki bu bütünlük onu ister istemez bir saygı konusu yapıyordu."
Berkes'e göre ise onun en büyük meziyeti namuslu bir adam olması, bir dalkavuk olmamasıydı.
Darulfünun'da beraber hocalık yaptıkları Yahya Kemal Beyatlı da dünya görüşleri farklı olmasına rağmen, Naim Bey'in saygın kişiliğinden ve ahlaki faziletlerinden bahsetmiştir.
Onun vefatıyla yarım kalan Tecrid-i Sarih tercümesini tamamlamakla görevlendirilen Kâmil Miras'ın deyimiyle "selef-i salihin siretinde yaşamış yüksek bir fazilet örneği" olan Ahmet Naim, 13 Ağustos 1934 tarihinde Pazartesi günü öğle namazını kılarken, ikinci rekatın secdesinde vefat etmiştir. Sadece namazı yarım kalmamış, üzerinde çalıştığı hasta namazına dair hadisin tercümesini de yarıya kadar yapmıştır. Böylece hem Buhari tercümesini, hem öğle namazını hem de bu hadisin tercümesini yarım bırakarak bu dünyadan göçmüştür.
İslamcılık düşüncesindeki yeri nedir?
Ahmet Naim, Tanzimat'tan sonra ortaya çıkan fikir hareketlerinden İslamcılık akımı içerisinde yer almıştır. Bilindiği gibi İslamıcılık akımı, İslamı bir bütün olarak yeniden hayata hakim kılmak amacını güden ve 19. yüzyılda ortaya çıkan bir harekettir. İslam dünyasında Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh gibi temsilcileri bulunan bu akım, Türkiye'de Sırât-ı Müstakîm-Sebîlurreşâd, İslam Mecmuası ve Volkan gibi dergilerde toplanan kişilerin öncülüğünde ortaya çıkmış ve gelişmiştir.
İslamcılık akımının temsilcilerinden olan Ahmet Naim, medrese dışında yetişmiş olmasına rağmen, dini ilimleri ve Arapça'yı özel gayretleriyle öğrenmiş, siyasi ve sosyal alandaki problemlerin çözümünü Kur'an ve Sünnete dönüşte aramış bir aydındır. Hadisle ilgili yazı ve eserleri bu düşüncesinin bir sonucudur. Ahmet Naim, zaman değişse de nassların değişmezliğini savunmuş, dinde yapılmak istenen yeni ve modernist yorumlara karşı çıkmıştır. Ona göre din bir bütündür, öyle kabul edilmeli ve yaşanmalıdır. İslam'ın emirleri yalnız itikat ve ibadetlerden ibaret değildir. İslam insanlar arasındaki muamelat, muhakemat ve cezalara da şamildir. Bu yüzden din ve dünya işlerini ayırmak prensibi İslam'a uymaz. Kitap, sünnet, icma ve kıyasla tesbit edilmiş bulunan hükümlerin, İslam dünyasının kıyamete kadar bütün hükümlerini karşıladığı inancındadır.
İslamcılık akımının yayın organları olan Sırat-ı Müstakim ve Sebilurreşad dergilerinde yazdığı makalelerde, bu düşüncelerini dile getirmesinin yanı sıra İslâm dinine yönelik eleştiri ve saldırılara da cevap vermiştir. Değişen koşullar içinde düşüncelerini değiştirmemiş, kişiliğinden ve inandığı değerlerden taviz vermemiştir. Mücadelesini verdiği fikirlerini sonuna kadar savunmuş, fikirlerine bağlılığı bir bütün olarak korumuştur.
Dönemin hangi dergilerinde yazılarını yayınlamıştır?
Ahmet Naim'in gerek telif gerekse tercüme olmak üzere birçok kitap ve makalesi bulunmaktadır. Kitaplarının çoğununu darülfünuna müderris olarak atandıktan sonra yazarken, makalelerini ise daha çok Sırat-ı Müstakim ve Sebilurreşad mecmualarında yayımlamıştır. Ayrıca tesbit edebildiğimiz kadarıyla Servet-i Fünun mecmuası, Tanin Gazetesi, İttifak Gazetesi, Kelime-i Tayyibe ve Mahfil gibi mecmualarda da yazıları çıkmıştır.
İlk yazıları, Arap edebiyatından seçtiği ve Servet-i Fünun mecmuasında yayımladığı edebi parçaların tercümeleridir. Daha sonraki yazılarında dini, siyasi ve felsefi içerikli konuları işlemiş veya tercüme etmiştir. Dini içerikli yazılarında İslam inanç esaslarını sahih bir şekilde ortaya koymaya çalışırken, İslam dinin akla ve mantığa uygun olduğunu, ilerlemeye engel olmadığını göstermeye çalışmıştır. Bu arada modernist dini yorumlara da şiddetle karşı çıkmıştır. Ona göre toplumdaki cehaletin giderilmesi için en önemli adımların tefsir ve hadis alanında atılması gerekir. Bu nedenle yazılarının önemli bir kısmı ya hadise dayalı ya da sadece hadisle ilgilidir.
Ahmet Naim'in politik gelişmeler takip etmek için devrin çoğu aydını gibi Fransız gazetelerini okuduğunu öğreniyoruz kitabınızdan Ahmet Naim'in güncel siyasetle ilişkileri hakkında neler söylenebilir?
Ahmet Naim herhangi bir siyasi partinin destekçisi olmaktan ziyade düşünsel faaliyetleri ile öne çıkan bir aydın olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşadığı dönemde Osmanlı Devleti, coğrafi, sosyal ve kültürel alanlarda köklü değişikliklere sahne olmuş, Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet gibi üç farklı yönetim değişikliğine sahne olmuştur. Batı düşüncesi ve kültürünün İslam toplumlarına bir kâbus gibi çöktüğü, aydınların çoğunun kurtuluşu Batı'da aradığı, medresenin fonksiyonunu kaybettiği bu dönemde, Ahmet Naim, kurtuluş reçetesini Hadis ve Sünnette aramıştır.
Batı düşüncesini takip etmiş ancak Batı uygarlığına karşı temkinli davranmıştır. Ona göre medeni vasıtalar biri Avrupa'ya ne kadar yaklaştırırlarsa yaklaştırsınlar aramızdaki mesafe doğu ile batı kadar uzaktır. Batı batıdır, Doğu doğudur. Bu nedenle Avrupa'nın ilim ve fennini sevmeli, adeta onu tutkun olmalı fakat bu sevgi bizi bize unutturmamalı, kültür ve değerlerimizi gözümüzde küçültmemelidir. Zaten medeniyet aleminde ileriye doğru atılan her adım İslam'a doğru yaklaşmaktır. İlim ve fende ortaya çıkan her gerçek de müslümanın yitik hikmetidir.
Öte yandan, Batı kültür ve düşüncesini benimsemiş tiplerin İslam'a yönelik eleştirileri karşısında sessiz kalmamış, yazıları ve eserleri ile bunlara karşı mücadele etmiştir. İtalyalı müsteşrik Leone Caetani'nin İslam Tarihi'nin Türkçe'ye tercüme edilmesi üzerine hem mütercim Hüseyin Cahid'i hem de kitabı eleştiren yazılar yazmıştır. Aynı şekilde İslamı ve İslamcıları eleştiren Tevfik Fikret'i ve onu savunan filozof Rıza Tevfik'e karşı yazdığı eleştirileri de vardır.
Yazarların ve düşünürlerin içine doğdukları zaman onların düşüncelerinin şekillenmesinde önemli bir etken olduğu bilinir. Bu noktada Ahmed Naim'in yaşadığı Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde onun düşünceleri, faaliyetleri nasıl bir seyir izlemiştir?
Ahmet Naim'in yaşadığı dönemde ülke Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet olmak üzere üç farklı yönetim değişikliği yaşamıştır. Her üç dönemde de Ahmet Naim, iktidara muhalif bir tavır içerisinde olmuştur.
İlk dönemde birçok İslamcı aydın gibi Ahmet Naim de, II. Abdulhamid yönetimine karşı çıkmıştır. Bu dönemde ittihatçılarla birlikte olmuş, iktidar muhalifi olan arkadaşlarıyla birlikte Beyazıt'ta meşhur Küllük kahvesindeki sohbetlere katılır, arkadaşlarıyla birlikte Le Temps gibi Fransızca gazeteleri gizlice okurlardı. Mehmet Akifle tanışması da bu sohbetler sırasında olmuştur.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra Ahmet Naim, bir süre İttihad ve Terakki hükümeti emrinde çalışmıştır. İttihad ve Terakki hükümeti Ahmet Naim'i taşraya müfettiş olarak göndermiştir. Naim Bey, Cemiyet mensuplarının idare amirleri üzerinde yaptıkları baskıları genel merkeze rapor etmiş, ancak bu raporlarına aldırış edilmediğini görünce Mehmet Akif'le beraber Cemiyet'ten ayrılmıştır. Daha sonra Sebilurreşad dergisinde Said Halim Paşa ile beraber Meşrutiyet karşıtı yazılar yazmıştır.
Ahmet Naim'in Cumhuriyet döneminde de yönetime karşı muhalif tavrını sürdürdüğünü görmekteyiz. Öğrencisi Gökberk'in anlattığına göre, görüşlerinden hiç ödün vermezdi. Devrimin önemli simgelerinden olan şapkayı takmaz, derste başına siyah takke koyardı. Yine üniversiteden meslektaşı olan Mehmet Emin Erişirgil'in aktardığına göre, çok yakın dostu olan Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı'na sevinememiş, "Biz, kimlerin eline düştüğümüzü biliyoruz" diyerek Cumhuriyete kuran kadro hakkındaki hislerini dile getirmiştir.
Bir başka öğrencisi Niyazi Berkes, Mustafa Kemal'in 1929 yılında İstanbul Üniversitesi'ni ziyareti sırasında, herkes bir tarafa kaçışırken Ahmet Naim'in aldırmaz ve soğukkanlı tavrına hayret etmekten kendini alamaz.
Bu muhalif kişiliği yüzünden Ahmet Naim'in üniversitede ders vermesine izin verilmemiş, kısa bir süre sonra açığa alınmıştır.
Ahmed Naim'in Tercüme Dairesi bünyesinde kurulan Istılahat-ı İlmiye Encümeni çalışmalarında bulunduğunu ve kurum tarafından hazırlanıp yayımlanan Felsefe Istılahları ve Sanat Istılahları adlı kitapların hazırlanmasında büyük emeği geçtiğini biliyoruz. Ahmet Naim'in bu konudaki çalışmalarının amacından ve nasıl bir sonuca ulaştığından söz eder misiniz?
Ahmet Naim'in sicil dosyasında Arapça ve Farsça'yı tercüme, Türkçe ve Fransızca'yı konuşma ve yazma düzeyinde bilmesinin yanı sıra Kürtçe'yi de bildiği belirtilmektedir. Onun ilmi şahsiyetinin en belirgin yönü Arapça ve Fransızca'dan yaptığı tercümelerdir. Batı felsefesini Türkçe'ye çevirirken kullandığı ilmi terimler ve Buhârî Muhtasarı'nı çevirirken gösterdiği titizlik bunun açık bir göstergesidir. Yazı hayatına Servet-i Fünun dergisinde Arap edebiyatından yaptığı çevirilerle başlamıştır. Hem Hariciyede hem de Maarif bakanlığında Tercüme Dairesinde görev yapmıştır. Bu daire bünyesinde kurulan Istılahat-ı İlmiye Encümeni (İlmi Terimler Komisyonu) çalışmalarına katıldı. Bu komisyonun hazırlayarak 1914'te yayımladığı "Felsefe Terimleri" ve "Sanat Terimleri" adlı kitapların hazırlanmasında büyük ve etkili emekleri geçmiştir.
Burada kabul ettiremediği ve doğru olduğuna inandığı 1900 terimi tercüme ettiği İlmu'n-Nefs adlı kitabının sonuna eklemiştir. Bu eser İsmail Kara tarafından, uzun açıklama ve dipnotlarla birlikte "Bir Felsefe Dili Kurmak, Modern Felsefe ve Bilim Terimlerinin Türkiye'ye Girişi, Dergâh Yayınları, İstanbul 2001" adıyla yayımlanmıştır.
Fransız filozof Paul Janet'ten tercüme ettiği ve Daru'l-fünun Edebiyat Fakültesi mecmuasında yayımladığı "Felsefe Bir İlim midir?" adlı tercümesi de ilim aleminde takdirle karşılanmıştır.
Ülker Öktem, onun felsefe ile ilgili bu çevirisini sadeleştirerek "Paul Janet'in Metafizik ve Psikolojinin İlkeleri Kitabının BİLİM FELSEFESİNE GİRİŞ Adlı Birinci Bölümündeki İlk Dört Kısmın Babanzâde Tarafından Yapılmış Çevirisi Üzerine Bir İnceleme" (İmaj Yayınları: Ankara 1997) adıyla yayımladı.
Tercümelerindeki isabeti ve terimlerin Türkçe karşılığını bulmadaki ustalığı edebiyat eleştirmenlerince çok takdir edilmiş, imla komisyonunda kendisiyle beraber çalışmış olan M. Cevdet, onun bu alandaki konumunu, Yunanca terimlere Arapça karşılık koymakta çok isabet eden Huneyn b. İshak ve Sabit b. Kurre'ye benzeterek şöyle demiştir:
"Türkiye'de Avrupa ilimlerinin yayılma tarihinin son elli yılı yazıldığı zaman başta en müdekkik mütercim olarak Ahmet Naim anılacaktır. Yunan felsefesinin Arapça'ya tercüme edilmesinde ilk Abbasi devrinin parlak mütercimleri olan Huneyn b. İshak ve Sabit b. Kurra'nın yeri ne ise Ahmet Naim'i de felsefe sahasında en değerli bir mütercim olarak tanımak ve onu Tük dilinde ikinci bir Huneyn b. İshak olarak kaydetmek kesinlikle haksızlık değildir. İlmu'n-Nefs tercümesi ve burada kullandığı terimler iyice incelenirse bu hakikat teslim edilir."