Hit (4470) M-1683

Asrı Saadette Cihadın Seyri II

Yazar Adı : İlim Dalı : İslam Tarihi
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-10-29 Güncelleyen : /0000-00-00

Asr-ı Saadette Cihadın Seyri

Bu yazının ikinci kısmı çıktıktan sonra piyasaya arzedilen "Cihâd Sahasında Bediüzzaman" isimli kitabın takrizinde Hocamız M. Fethullah GÜLEN'in aşağıdaki değerlendirmesi çıktı. Yazımızın özeti olarak onun bahsimizle ilgili kısmını aynen alıyorum:

2. MEDİNE DEVRİ

İlk dönem itibariyle Medine'de irşad ve tebliğ devam etmiş; bilhassa kabile kavgaları ve kan davalarına karşı tahşidat yapılarak vahdet-i ruhîye sağlanmaya çalışılmış ve mü'minler arasında, ferâgat, fedakârlık ve muhabbet hisleri geliştirilerek kardeşlikleri pekiştirilmiş; ehl-i kitapla iyi münasebet yolları araştırılarak sürekli İslâm'ın evrenselliği vurgulanmış ve Medine âdeta bir ütopya şehri haline getirilmişti.

Ne var ki, şirretliği başkalarına ait bu dönem, uzun sürmemişti.. sürmemişti müşrik ve münafığın kin ve nefreti Yahudi tahrikiyle bütünleşince, ışık belde düşmanca düşüncelerin hedefi haline gelmiş ve tecavüzleri tecavüzler takip etmeye başlamıştı. İşte bu kuvvet kabadayılarına karşı "Efendimiz (sav) de, Allah'ın emriyle Ashabının eline kılıç vererek bu mütecaviz kuvveti kuvvetle savma yoluna girdi. Elbetteki O, kılıçla gelen bir kuvvete karşı yine kılıçla karşı koyacaktı. Zaten yıllardan beri sürüp giden bu cinayetlere, adâlet-i ilahiyenin "daha fazla imhalde bulunması da düşünülemezdi." Evet, o güne kadar Peygamber ve Ashabına sabır ve tevekkül emreden Hakîm-i Zülcelâl, hicretin ikinci yılında maddî cihada da izin veriyordu: "Kendilerine savaş açılan müminlere, uğradıkları zulümden dolayı savaşma izni verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye kâdirdi." (Hacc, 22/39) ... Ve daha sonra da bu çerçevede, pek çok sâikle yer yer düşmanla savaşıldı ve cihan sulhüne giden yollar emniyet altına alındı." (M. Kırkıncı, Cihâd Sahasında Bediüzzaman, Takriz, İst. 1995)

MÜNAFIKLARIN FAALİYETLERİ

Efendimiz Medine'ye hicret ettiği sırada, Evs ve Hazrec kabileleri, Abdullah b. Übey b. Selul'e krallık tacı giydirmek üzere idiler. Efendimiz'in kudümüyle bu gerçekleşmedi. Bu da başta onun ve taifesinin Efendimiz'e cephe almasına sebep oldu. Ellerinden geldiği kadar İslâm'ın yayılışını engellemeye çalıştılar. Bozgunculuk yaptılar (Uhud savaşında); fitne çıkardılar (Evs ve Hazrec'i, Ensar ve Muhacir'i birbirine düşürmeye çalıştılar); Efendimiz'e ve annelerimiz'e iftira attılar (İfk Hâdisesi). Bunlar ve benzeri hâdiselerle Efendimiz'e müşriklerin veremeyeceği zararları vermeye çalıştılar. Yahudilerle birleşip aleyhte cephe teşkiline çalıştılar. Müşriklerin ajanlığını yaptılar. Mü'minlerin kuvve-i manevîyelerini kırmaya gayret ettiler. Gündüz iman etmiş göründüler, akşam fısklarını açıkladılar.

Denebilir ki, Medine'de Efendimiz'i en çok münafıklar meşgul etmiştir. Pek çok savaşın çıkmasında onların doğrudan rolleri vardır. Mesela, Beni Kureyza seferinde, Hayber ve Beni Nadir seferlerinde, Yahudilerin tümüyle tenkil edilmemelerinde onların katkıları vardır. Bundan dolayı olsa gerek ki, Medenî sûrelerinin en görkemlisi Bakara sûresi, başında, dört ayette mü'minleri, iki ayette kafirleri anlattığı halde tam on üç ayette münafıkları anlatmıştır. Onların İslâm toplumu için asırlar boyu düşman olacağını ifade için bu kadar ayet gelmiştir. Ve şu bir gerçektir: Asırlardır İslâm toplumuna, düşmanların dışarıdan yapamadığı zararları bu insanlar maalesef içeriden yapmışlardır. (M. Habenneka el-Maydanî'nin Zâhiretu'n-Nifâk isimli eserine bakınız) Bedir'den sonra faaliyetlerini biraz daha açıktan yapmaya başladılar. Zira bu arada gerek Yahudilerle gerekse Mekkelilerle aralarında ortak düşmanlık fasl-ı müştereki gizli bir anlaşma oluşturmuştu. Daha doğrusu münafıklar arada ajanlık yapıyorlardı. Abdullah b. Übey ve rahip veya fasık Ebu Amir, nifak hareketlerinin mihverini teşkil ediyorlardı. Bu faaliyetleri gizli yapmaya gayret gösteriyorlardı. Ama, Uhud harbiyle bu faaliyetleri açığa çıktı. Zira, müşrikler Şanlı Bedir'in intikamını almak için Bedir Aslanlarıyla buluşmak üzere Efendimiz'le bir sene sonrasına sözleşmişlerdi. Vaad edilen günde Efendimiz, Ashabıyla istişareden sonra, Uhud dağı eteklerine geldi. Bilindiği gibi, münafık Abdullah, burada Efendimiz'in ordusundan 300 kişiyi birden alıp götürdü. Hepsi 900 küsur insan olan Efendimiz'in mevcut askerinin üçte birini arkasına taktı. Bu da, münafık Abdullah'ın Medine'deki ağırlığını ortaya koymaktadır. Uhud savaşının akabinde Efendimiz'in Hamraü'l-Esed seferine çıkılacağını söylemesi üzerine bunlar gelmişler, aralarında hiçbir şey geçmemiş gibi bu sefere iştirak etmek istemişlerdi. Fakat Efendimiz, "Uhud'a katılmayanlar iştirak etmesinler!" deyince nifak planları bozulmuştu.

Uhud harbinden sonra münafık Abdullah'ın mesciddeki yeri kaldırıldı. Bu şöyle oldu: Onun bir âdeti vardı. Her cuma Efendimiz'in hutbesinden sonra kalkar 'Allah'ın bizi kendisiyle şereflendirdiği bu Zat'a yardım edin' der otururdu. Yani bununla sanki, Efendimiz'i minneti altında tutmak isterdi. Bunu bildiği halde Efendimiz ona ses çıkarmazdı. Uhud harbinden sonraki ilk cumada hutbeden sonra her zamanki ifadelerini tekrarlamak isteyince, Ashab buna müsaade etmedi. Onu oturttular ve 'sen buraya layık değilsin' dediler. Buna çok canı sıkılan münafık Abdullah, bu hareketi hazmedemediğini önüne gelene şikayet etti.

Fakat Efendimiz'in onlara karşı takip ettiği dâhiyane siyaset vasıtasıyla münafıklar İslâm toplumuna fazla zarar verememişler, verdikleri zarar da, aksine İslâm toplumunun güçlenmesine vesile olmuştur.

Hz. Peygamber Efendimiz, münafıklarla aradaki perdeyi hiçbir zaman yırtmamış, onlara daima İslâm muamelesi yapmıştır. Meseleyi bir iç problem olarak değerlendirmiş, dışa karşı mü'minlerin daima birliğini vurgulamıştır. Hz. Ömer'in onların katline izin istemiş olmasına rağmen Efendimiz'in buna verdiği cevapta: "Ben dışa karşı (Hz.) Muhammed, arkadaşlarını öldürtüyor dedirtmem" diyerek, bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Onlara karşı hiçbir zaman devlet otoritesini kullanmamış, manevî baskı unsurlarını kullanmakla nifak hareketlerini kökünden kurutmaya çalışmış, sayıları ve tesirlerini yok denecek seviyeye indirmiştir. Onları deşifre etmemiş, kurduğu istihbarat ağı vasıtasıyla ne yaptıklarından anında haberdar olmuş, fakat onlara suçlu muamelesi yapmayarak karşısına almamıştır. Onların istismarına müsait konuları kesinlikle gündeme getirmemiştir.

YAHUDİLER CEPHESİ

Efendimiz Medine'ye hicret buyurmadan önce, Yahudilerin orada ciddi bir ağırlığı vardı. Bu biraz da Ensar'ın genel olarak ziraatle uğraşmasından, onların ise esnaf olarak parayı ellerinde tutmasından kaynaklanıyordu.

Hz. Peygamber Efendimiz'in, Medine'de yaptığı işlerin başında Müslümanlar için ayrı bir pazar yeri oluşturması gelmektedir. Bu Yahudilere vurulan büyük bir darbedir. Zira bununla, para ve dolayısıyla Medine'deki ağırlıkları ellerinden gitmektedir. Onların bu tavrı hazmetmeleri mümkün değildi. Nitekim, bundan hoşlanmadıklarını, pazar yerini tahrip etmekle ortaya koymuşlardır. Efendimiz yılmamış ve pazar yerini yeniden kurdurmuştur. Buradan kendilerine karşı takip edilecek ilk siyasetin işaretlerini alan Yahudi, istismar edebileceği unsurlarla daima İslâm'ın aleyhinde olduğunu göstermiştir. Bunun için Kur'ân, İslâm'a karşı, müşrik ve Yahudilerin düşmanlıkta en tehlikeliler olduğunu vurgulamıştır. Gerek sorduğu sorularla, gerek toplumun huzurunu dağıtacak tavırlarla ve gerek Efendimiz gerekse diğer mü'minlere karşı açık düşmanlık tavırlarıyla bu yönünü daima ortaya koymuştur. Yahudiler her zaman, Efendimiz'in düşmanlarıyla ortak hareket etmiş, zaman zaman müşriklere yardım etmiş ve gönüllü ajanlık yapmıştır.

Uhud harbinden sonra Beni Nadir seferiyle, Yahudilere ilk darbe vurulmuştur. Abdullah b. Übey'in gayretiyle ve Efendimiz'in onu karşısına almak istememesiyle Yahudilerin Medine'den ayrılmalarına müsaade edilmiş, onlar da Hayber'e yerleşmiş ve Müslümanlar aleyhine yeni bir güç merkezi teşkil etmişlerdi.

Efendimiz Yahudilere, münafıklara davrandığı gibi davranmamıştır. Çünkü onlar İslâm hakkındaki düşmanlıklarını açığa vurmuşlardı. Hz. Peygamber Efendimiz de onlarla, önceleri onları taklid ederek, (Medine'ye ilk geldiği sırada kıble konusunda) sonra da bazen sulh yaparak, bazen sert görünerek veya savaş yaparak Yahudi gailesini, Arap yarımadasında problem olmayacak seviyeye getirmiştir.

Yahudi ve münafık karakteri arasında enteresan benzerlikler vardır. Kur'ân, bunlara dikkat çekmiştir. Elmalılı merhum, Nisa, 137-138. ayetlerinin tefsirinde nifak ve Yahudi karakterinin aynileştiğini söyler. Zaten bu ayetler de Yahudi hakkında nazil olmuştur. Hudeybiye antlaşmasından sonra Medine'de Yahudi kalmamıştır. Daha önceden Nadir ve Kaynuka seferiyle Yahudiye vurulan tokat tamamlanmış, Hayber seferi ile onların kökü kazınmıştır. Hz. Ömer zamanında da tümüyle Arap yarımadasının dışına sürülmüşlerdir.

MÜŞRİKLER

Başta Ebu Cehil olmak üzere müşrikler, Efendimiz'in Medine'ye hicretinden hiç hoşlanmamışlardı. O'nun orada yeni bir güç olacağını biliyorlardı. Bunun önüne geçmek için ne gerekiyorsa yapmak durumundaydılar. Onların gerçek yardımcıları veya ajanları Yahudilerdi. Onlar vasıtasıyla münafıklar da kendilerine yardım ediyorlardı. Bedir savaşı, ardından Uhud harbi ve derken Hendek muharebesi, onların düşmanlıklarının tezahür şekilleriydi. Ama Hz. Peygamber Efendimiz, takip ettiği mükemmel idaresi ve harp taktikleriyle, onların bu hücumlarını neticesiz bırakmıştır. Her iki taraf için de en az zararla aradaki düşmanlığın önüne geçmenin yollarını aramıştır. Başka türlü yirmi üç yıllık sürede gerçekleşen ve sayısı 58'i bulan savaşlarda, her iki taraftan şehit ve ölen insanların sayısının üç yüz civarında olmasını nasıl izah edebiliriz ki..?

Hz. Peygamber Efendimiz, daima sulh taraftarı olmuş, karşı taraf silaha sarılmadıkça O, asla silaha sarılmamıştır. Hatta bazen sulh, Müslümanların aleyhine gibi de olsa, antlaşmayı imzalamış, kendine hedef olarak diğer Arap kabilelerini seçmiştir. Takip ettiği siyaset vasıtasıyla da bunu kansız ve çoğu kere de sulh yoluyla gerçekleştirmiştir.

SONUÇ

Hz. Peygamber'in Mekke'de takip ettiği hareket tarzı, o şartlar içindi. Medine'ye gelince orada şartlar değişmiş ve ona uygun tavırlar tesbit edilmiştir. Bunlar zaman içinde bazen antlaşma, bazen sulh, bazen sürgün, bazen yardım, bazen iyi geçinme, bazen de korkutma şeklinde tezahür etmiştir. Ama her halükârda hep İslâm'ın yayılmasını gerçekleştirmeyi düşünmüş, attığı adımları bunun için atmış, durakladığı zaman da bunun için duraklamıştır. O'nun hayatını başından sonuna, hep Rabbin yüce adının en yücelerde olması istikametindeki faaliyetler doldurmuştur. O'nun hayatında başka şey bulmak mümkün değildir.

Burada sonuç olarak, gerek seferde gerekse hazerde, Medine'de takip ettiği siyaseti maddeler halinde görmeye çalışalım:

Hz. Peygamber (sav) bütün muamelesinde hep bir beşer olarak davranmıştır. Böylece en güzel 'örnek' olma keyfiyeti temin edilmiştir.

Hz, Peygamber daima sulhü takip etmiştir.

Arkadaşlarına ve dostlarına karşı daima vefalı, düşmanlarına da insaflı davranmıştır. Zaten O'nun hiçbir şahsî düşmanı yoktur. Allah için sevmiş, Allah için buğzetmiştir.

Nefsine hakimdir ve O'nun hayatında fevrî harekete kafiyen yer yoktur.

Müthiş bir istihbaratı vardır. Hem savaşta hem barışta kimin ne yaptığından haberdardır.

Savaşlarda hep başka taktikler kullanmıştır. Bir taktiği bir daha kullanmamıştır.

Arap savaşına cephe harbini ve tabye sistemini kazandırmıştır. Ondan önce savaşlar, 'ferr u kerr' (vur-kaç) idi.

Fethedeceği yerleri daima barışçı yollarla, oraya zarar vermeden fethetme imkânlarını araştırmıştır.

Bazı seferleri baskın tarzında fakat, öldürme amacına değil, onları hazırlıksız yakalama gayesine matuftur. Böylece düşman karşılık verememiştir. Bu da arada savaşa gerek bırakmamıştır.

Gerekli hazırlığı yaptıktan sonra Rabbine nusretin gelmesi için dua etmiştir. Esbaba azamî riayet etmiştir.

Daima süratli ve en uygun kararları vermiştir.

Yapılacak işlerde hep kendisi en önde olmuştur. Bu da Ashabın şevkle çalışmalarına vesile olmuştur.

Bütün muameleleri hep sevgi ve saygı anlayışı üzerine kuruludur. Her zaman bunu emretmiştir.

Toplumda daima kardeşlik ve mürüvveti esas almıştır.

Bizzat görev verdiği Ashab, her zaman o işe en uygunu olmuşlardır. Ardından gelen halifeler de aynı zatlara aynı görevleri vermişlerdir. Bu da O'nun kararlarında en isabetli tercihi yaptığını gösterir. Buna da fetanet veya 'Peygamber mantığı' desek sezadır.

Savaş, O'nun hayatında daima en son yeri işgal etmiştir. Eğer sulh ile yapılacak bir şey varsa önce onu denemiş, savaşa, çaresiz kaldığı zaman başvurmuştur.

Savaşın kaçınılmaz olduğunda savaşın hakkını vermiştir.

Bütün kararları istişare ile almıştır ve bunu ümmetine en güzel bir hareket metodu olarak bırakmıştır.

Ümmetini hiçbir zaman boş tutmamıştır. Daima onlara hedefler göstermiş, toplumun birbiriyle didişmesine meydan vermemiştir.

Ümmetine itaati öğretmiş, savaşta ya da barışta itaat, bu ümmetin ayırıcı vasfı olmuştur.

Ümmetini daima âli makamlara teşvik etmiş, onların arasında hain tıynetlilerinin yaşamasına imkân vermemiştir.

Ashabın bütün davranışlarında rıza-yı İlâhîyi esas almalarını öğretmiştir.

Meleklerin gıbta ettiği bir hayat sürmüş, en fakir birisi olarak yaşamış ve aramızda 'tenezzülât-ı Rasûliyye' olarak bulunmuştur. Şefaatına nâil olma ümidiyle...

Sallallahu aleyhi ve sellem.

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort