Hit (4940) M-167

Fethullah Gülen ve Kuranı İdrake Açtığı Ufuk

Yazar Adı : M. Fethullah Gülen İlim Dalı : Tefsir
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Yazar Tanıtım
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-08 Güncelleyen : /0000-00-00

Fethullah Gülen ve Kur’an’ı İdrake Açtığı Ufuk


Fethullah Gülen, Kur'an'ı daha çok hayatıyla tefsir eden biri olarak müstakillen tefsirle uğraşmamış olsa da, tefsir takrir ettiği zamanlarda tutulan notlardan oluşan "Kur'an'dan İdrake Yansıyanlar" ve Fatiha üzerine yaptığı derslerden müteşekkil "Fatiha Üzerine Mülahazalar" isimli iki kitabı, Kur'an'ı idrak adına onun ufkuna bakmamızda yardımcı olabilir. Onun, ayrıca diğer kitaplarında da Kur'an ve tefsir ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Bu makalemizde, onun bütün eserlerini tarayarak, Kur'an ve tefsir adına orijinal görüşlerini kısaca vermek istiyoruz. En azından doktora tezi seviyesinde araştırılması gereken böyle bir konuyu, bir makale çerçevesi içinde bütünüyle ele almak mümkün olamayacağından, ancak aşağıdaki başlıklar altında genel bilgiler vermekle ve Gülen’in yayımlanmış eserlerinde Kur'an ve tefsirle ilgili yerlere işaret etmekle yetineceğiz:

1. Gülen'in Kur'an-ı Kerim'i tarifi,
2. Kur'an'ı okuma ve ondan istifade etme ile ilgili tavsiyeleri,
3. Tefsirle ilgili tavsiyeleri,
4. Kur'an'ın i'cazı ile ilgili görüşleri,
5. Kur'an'ın fenni tefsiri ve usulü ile ilgili görüşleri,
6. Tefsirle ilgili eserlerindeki tefsir metodu,
7. Tefsir usulüne dair bazı meseleler hakkındaki görüşleri.

1. Fethullah Gülen'in Kur'an-ı Kerim'i Tarifi

Fethullah Gülen'in eserlerinde Kur'an-ı Kerimin değişik açılardan tarifleri yapılmıştır. Burada onlardan sadece birisini alacak ve onun Kur'an'ı nasıl tarif ettiğini göreceğiz:

Kur'an, kelime olarak, cem etme, tefakkuh etme, dağınık parçaları bir araya getirip bir bütün hasıl etme gibi manalara gelir (Fatiha Ü. M. s. 52).

Kur'an-ı Kerim, "Allah'ın Kelam sıfatından gelmiş olup, O'nun Tekvin sıfatından gelen şu kainat kitabının bir tercümesidir. Evet, kainat bir kitaptır. Satırlarıyla, sayfalarıyla, muntazam olarak dizilen bu kitabı okuyacak bir mütalaacı gerekmektedir. O mütalaacı ise insandır ve bu kitabın tefsiri de Kur'an'dır... Kainat Kainatullah, Kur'an Kelamullah, insan da Abdullah'tır. Bu üçünün birbiriyle münasebetini tesis eden de ALLAH'tır." (Fatiha Ü. M. s. 23-25) "...Kur'an, bir Şeriat kitabıdır... Kur'an, bir Hikmet kitabıdır... O, bir kitab-ı ubudiyettir... Kur'an, bir dua kitabıdır... Kur'an, Arş-ı A'zam'dan gelmiştir: Bütün Esma-i Hüsna'nın a'zam mertebesinden gelen Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan, Allah'ın en üstün kelamı (diğer bütün İlahi kelamların -kitaplar- üstünde) olup, en mükemmel topluluğa, en mükemmel insanın şahsında tebliğ edilmiştir..." (Fatiha Ü. M. s. 47-48)

2. Gülen'in Kur'an'ı okuma ve ondan istifade etme ile ilgili görüş ve tavsiyeleri
Müslüman'ın, Kur'an'dan en iyi şekilde istifade edebilmesi için O'nu nasıl okuması gerektiği üzerinde düşünmesi gerekir.

Bunun üzerinde düşünen az olduğu gibi, tavsiye edileni tatbik edenler ise daha da azdır. Bu hususu vurgulama ihtiyacını duyan Fethullah Gülen, eserlerinde değişik vesilelerle Kur'an'ı nasıl okuyup anlamak gerektiğine dair metotlar sunmaktadır:

A. Kur'an-ı Kerim'i Okumak
a- İç dinamikleri itibarıyla Kur'an: 1-Allah'tan dinleme seviyesinde 2- Elçisinden dinleme seviyesinde, 3- Allah ve Resulü'ne arz etme seviyesinde, 4- Kadirşinas bir kalbin dikkati seviyesinde eda edildiği zaman, insan duyguları üzerinde beklenen tesiri göstermesi söz konusu olabilir.

b- Bir de içle alakalı olsun-olmasın bir kısım dış esaslar vardır ki, bunlar da Kur'an'ın anlaşılıp hissedilmesinde önemli vazifeler yüklenirler. Bu meyanda: 1. Okumayı, dilin hususiyetlerine riayet çerçevesinde eda etmek. 2- Bu hususları zedelemeden, O'nu kendi musikisiyle tilavet etmek. 3- Muhteva ve iç musikiye göre seslendirmek. 4- Yerinde tekrarlarla konsantrasyonun sağlanması gibi hususları sıralayabiliriz. Birinci husus, mutlaka lazım ve bileni bir hayli çok.. ikincisi, oldukça önemli ama, içi boş birkaç ses sanatkarıyla icra edilmekte.. üçüncüsü, bileni ve anlayanı yok gibi.. dördüncüsü ise, fantezi meraklılarının elinde gösteri mevzuu... (Henüz basılmamış Ölçü-5)

c- "İyi bir eda, tatlı bir sada ve halis bir niyetle okunan Kur'an-ı Kerim, başkalarının da Kur'an'ı sevmesine vesile olacağı için Allah Resulü tarafından teşvik görmüştür... Kur'an, hüzünle nazil oldu. O, mahzun ve münkesir bir kalble okunmalıdır.. ."(Fatiha Ü. M. s. 13)

d- Kur'an'ın eda olarak okunuşu:...Kur'an'ın muhtevasını kavrayabilme ve O'nu seslendirebilme önemlidir. Zaten Kur'an bütünüyle müzikaldir. Önemli olan, muhtevadan hareketle O'ndaki her bir kelimenin istediği seslendirmeyi, konumuna uygun olarak verebilmektir. Mesela, Kur'an'da kafirin konuşması, mağrur, mütekebbir, mütecebbir bir eda ile ve elini kalçasının üzerine koyarak, caka satan bir insan imasıyla verilir. Buna karşılık, mesela, Zeliha karşısında konuşan Hz. Yusuf olabildiğine kararlı, ürperti içinde ve tok sesli birisi olarak karşımıza çıkar. Ve daha yüzlerce misal... İşte ayet-i kerimeleri okurken, sesiyle bu muhtevaları aksettirebilme önemli bir esastır. (Fasıldan Fasıla, 3/177)

e- Kur'an'ın dümdüz okunmasından daha çok muhtevanın seslendirilmesi önemlidir. Bu da musikinin notalarıyla değil, mevzunun akışına tabi olarak, hadise ve konuşmaların bizzat içine girerek ve yaşayarak onu okumak demektir. Bu husus, Kur'an'ın anlaşılmasında en az esbab-ı nüzul kadar önemlidir. (Fasıldan Fasıla 1/195)

-------------------

Kuran, insanoğlunun kıymet ve değeri ölçüsünde, onun kalb-ruh-akıl ve cismaniyetini nazar-ı itibara alarak, yüksekler yükseğinden nüzul ile insanlık ufkunda tulu etmiş, en mükemmel mesajlar ve İlahi kanunlar mecmuasıdır.

***
Kur'an, ebedi ve değişmeyen İlahi prensipleriyle, topyekün beşer mutluluğunun ve o mutluluğa ulaştıran en kestirme, en aydınlık yolun göstericisi olarak, eşi benzeri bulunmayan tek kitaptır,

***
Kur'an, nazil olduğu günden bu yana, ne itirazlara ne tenkitlere uğramıştır ama, bu mevzuda kurulan bütün mahkemeler Kur'an'ın beraatiyle neticelenmiş ve mücadeleler onun zaferiyle noktalanmıştır.

***
Hakiki adaleti, gerçek hürriyeti, dengeli müsavatı, hayrı, namusu, fazileti, hatta hayvanlara varıncaya kadar her varlığa şefkati emredip; zulmü, şirki, haksızlığı, cehaleti, rüşveti, faizi, yalanı, yalan şehadeti açıkça meneden biricik kitap Kur'an'dır.

***
Yetimi, fakiri, mazlumu himaye edip, padişahla köleyi, kumandanla neferi, davalıyla davacıyı aynı sandalyeye oturtup muhakeme eden kitap da, yine yalnız Kur'an'dır,
---------------

B- Kur'an'ı anlamak

a- Kur'an'ı, bugün insanımız gerektiği gibi bilemiyor, hatta bilme gayreti de göstermiyor. O'nu, sadece namaz sureleri olarak okunan kadarıyla biliyor. Halbuki Kur'an, okunurken insanın içine sinmeli, okuyan O'nu düşünmeli ve O'ndan bir kısım esintiler duymaya çalışmalıdır. Aksi halde, O'nu anlamış sayılmayız. Kur'an-ı Kerim, Efendimizin (s.a.s.) ifadesiyle, en az ayda bir defa hatim edilmelidir. Evet hatim, 3-5 güne sıkıştırılmamalıdır. Zira o zaman, düşünmeden okunmuş olur. (Fasıldan Fasıla, 2/170)

b- Kur'an, baştan sona mülahaza edilmeli ve bir bütün olarak ele alınmalıdır. O, bir ayet oradan bir ayet buradan bölük-pörçük anlaşılamaz. (Fasıldan Fasıla 2/170)

c- Kur'an'ı anlamak için bir o kadar da Sünnetin bilinmesi lazımdır. Yoksa, M. İkbalin ifadesiyle, çok defa "Kalpler mümin, kafalar da kafir" olur. Sünnet, Kur'an'ın tertibi ve hayata geçirilişini ifade eder. Bu yüzden o bilinmezse, Kur'an kültürü anlaşılmaz. Anlaşılmadığı için de tabii olarak hayata geçirilemez. (Fasıldan Fasıla 2/170)

d- Kur'an'ı tebliğ ve temsille mükellef insanların, her ayetten mesajlar çıkartıp, onu hayatlarına tatbik etmeleri gerekmektedir. Bu da, her şeyden önce Kur'an'ı, kendine nazil oluyormuşçasına okumakla mümkündür ki, böyle bir okuyuş Kur'an'ı anlamada merdivenin ilk basamağı sayılır. (Prizma 3/96-98)

e- Tebliğ insanının gönlü Kur'an'a göre ayarlanmalıdır. Kur'an, bu hususu ifade ederken şöyle buyurur: "Bu Kur'an, kalbi ona açık olanlar ve gözünü Kur'an'a dikip ona kulak verenler için bir öğüttür" (50:37). Evet, Kur'an bir nasihat, bir hatırlatma, bir zikir ve bir uyarıcıdır. Ne var ki, Kur'an'ın bu yönlerinden istifade edebilmek için, gönüllerin ona karşı açık olması şarttır. Gönlün açık olabilmesi için de, her insanın gözünü Kur'an'a dikmesi ve kulağını Kur'an'a vermesi gerekir. İşte bu, bütünüyle Kur'an'a yönelmek demektir ki, başka türlü de istenen ölçüde Kur'an'dan istifade edilmesi imkansızdır... (İrşad Ekseni s. 102-104)

f- "O ettiklerine sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin, azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için acı bir azap vardır" (3:188). Bu ve benzeri bazı ayetler, her ne kadar Ehl-i Kitap hakkında inmiş ise de, bizim de onlardan alacağımız dersler vardır. Ömer İbn Abdülaziz, bazı ibret ayetlerini sabahlara kadar okuyup ağlardı. O, Kur'an'ın her ayetine kendini muhatap görüyor ve kendine hitap ediyormuş gibi değerlendiriyordu. Bu ayetlerin bizlere de anlatacağı birtakım hususlar vardır. Bizler peygamber olmadığımız halde, ayrıca Kur'an'ı sanki bize nazil oluyormuş gibi okuyup anlamaya çalışırsak, Kur'an'ı anlamanın ilk basamağına adım atmış sayılırız... (Fasıldan Fasıla 1/181)

g- Mesela, Hz. Musa'yı (a.s.) Kur'an sayfaları arasında sadece geçmişte yaşamış büyük bir peygamber olarak görür ve öyle takdim ederseniz, ondan fazla istifade edemezsiniz. Yapılması gereken, Hz. Musa'yı (a.s.) kendi devrimize getirmek ve onu aramızda hissetmektir. Evet; Kur'an'ı mütalaa ederken, her bir kelimesinin kendimize ve kendi devrimize baktığını düşünmeli, sürekli büyüyen dalgalar gibi her an inkılaplar yapacak olan Kur'an ile aramızdaki yabancılığı mutlaka atmalıyız. Evet, Kur'an okurken, Kur'an'da anlatılan vakaların cereyan ettiği devirle, kendi devrimiz arasında münasebetler kuramazsak, Kur'an'ı kendi derinlikleri ölçüsünde anlayamayız. (Fasıldan Fasıla 1/188)

h- Allah (c.c), Kur'an'da kıssaları bize anlatmakla, kıyamete kadar devam edecek olan külli bir kısım kanunların ucunu göstermektedir. Yani böylesi hadiseler, Hz. adem ile başlamış ve dünyada insanoğlu adına tek bir fert kalıncaya kadar devam edecektir. Zaten Kur'an'ın kullanmış olduğu malzemeye bakarsak, bunların hiç bir zaman ve mekana tahsis edilmediğini görürüz. Zaten evrensel bir kitaptan beklenen de budur. Yalnız Kur'an'a bu gözle bakabilmek için ayetleri hususi bir çerçevede izleyebilmeye ihtiyaç vardır. Kur'an'ın evrenselliği ve zaman üstü olması açısından da bu yaklaşım çok önemlidir. Aksi halde fert, Kur'an'da zikri geçen bu olaylara olup bitmiş kıssalar nazarıyla bakar, öyle okur ve geçerse, ondan istifade de o nisbette olur. (Kur'an'dan İd. Yan.2/331-332)

i- Kur'an-ı Kerim'in manasını tam anlayabilmek için kelimelerin manalarını, onlara dayalı yan manaları, masadak oldukları hususları ve delalet ettikleri cihetleri anlamak şarttır. Bunlar bilindiği zaman Kelamullah'ın her bir ayeti, gökteki bir sistem veya bir yıldız gibi uzaktan uzağa bize göz kırpmaya başlayacaktır. (Fatiha Ü. M. s. 200)

j- Mealler Okunmalı mı?...Her insanın Kur'an'dan istifadesi, biraz da O'ndan istifade tekniğini bilmesine bağlıdır. Başta, Kur'an'dan tam istifade edebilme tekniği ile alakalı şu husus zikredilebilir. İyi Arapça bilenler yılda en az birkaç kere Kur'an'ı iyi hazırlanmış meallerden takip etmeli ve eski malumatlarını taze tutmaya çalışmalıdırlar. Arapça bilmeyenlere gelince, şahsen onların meal okumalarını tavsiye etmem. Onlar, Kur'an'ı mutlaka tefsirlerden öğrenmeye çalışmalıdırlar. Günümüzde yazılan Türkçe birçok tefsir var. Bunlardan akide bakımından sağlam ve Ehl-i Sünnet görüşünü tam aksettiren herhangi bir tefsiri okumakla, zannederim Kur'an'ın muhtevası hakkında, belli ölçüde de olsa, bilgi edinmek ve malumat sahibi olmak mümkün olur. Eğer, Arapça bilmeyenler, tefsir okuyacak kadar vakitleri yoksa, en azından Hasan Basri Çantay'ın meali gibi açıklamalı bir meal okumalıdırlar. Aksi halde, eldeki meallerle yetinmeleri onları aç-susuz bırakacağı gibi, bir kısım şüphelere de atabilir. Hele, Kur'an'ı okudukları meallerden ibaret zannedenler için, böyle bir meal okuma, Kur'an'la hiç ilgilenmemeden daha tehlikelidir... (Fasıldan Fasıla 2/117)

k- Kur'an'dan mükemmel olarak istifade edebilmek, O'nunla tam konsantrasyona bağlıdır.. evet O mükemmel vericiye karşı, elde bir almacın olmasına bağlıdır. O'nunla frekans paylaşımı şarttır... İçimizde onun hafızları olabilir. Fakat bütün bu okuyup ezberlediklerimiz, bizde, hayatımızı yeniden gözden geçirme fikrini uyarmıyorsa, O'ndan istifade edememişiz demektir. Allah Resulü'nün beyan buyurduğu gibi: "İnsanlar öyle bir dönemi idrak edecekler ki, Kur'an bir vadide, onlar da bir vadide bulunacaklar." Evet, Kur'an'ın bize bir şeyler ifade edebilmesi, O'nu Sahabe anlayışı, Sahabe felsefesi ve idraki ile algılamaya bağlıdır... (Fasıldan Fasıla 3/155)

l- Kur'an'ı anlamak için: ...İnsan, her zaman kendisini dinlemeli, günde birkaç defa kendi içine yönelerek nefis muhasebesinde bulunarak, ruhunun feryatlarına kulak vererek, nefsinin elinde, bütün bütün zebun olmadan kurtulmalıdır ki,Kur'an'ı anlayabilsin. Zira kendini anlamayan insan, Kur'an'ı da anlayamaz.. evet içte derinleşme, Kur'an'ı anlamaya bir ihzariye (hazırlık) nevindendir. (Zaman, Akademi sayfası, 25.06.97)

m- İnsan, kalb ve kafasını Kur'an'dan uzak tuttuğu için Kur'an müessir olmamaktadır. Hislerini Kur'an'a karşı yabanileştiren, his, fikir ve kalb aleminde o İlahi Hitaba yer ayırmayan insan elbette Kur'an'dan nasipsizdir. Kur'an-ı Kerim'in ucundan ucundan tuttuğumuz müddetçe Kur'an bize sırlarını açmayacaktır. Zira bu Kelam-ı İlahi, kendisine bütün benliğiyle teveccüh eden aşık gönüllere nur ve feyiz aksettirir. O'nu okumaz, manasını tedebbür etmezsek, O'nun feyzinden mahrum kalırız..."(Fatiha Ü. M. s. 1-4)

n- Kur'an'ı bütün derinlikleriyle kavrama, aslında her mü'minin vazifesi cümlesindendir. Ancak, buna muvaffak olan insan sayısı bugün oldukça azdır zannediyorum. Kur'an'ı, bahsi geçtiği şekilde kavrayabilmek için birçok dinamiğe ihtiyaç vardır. Bunlar arasında Kur'an diline yani Arapça'ya vakıf olmayı ilk sıraya koymalıyız. Ne var ki, tek başına Arapça bilmek de yeterli değil ve olamaz da. Kur'an'ı sürekli kendine nazil Oluyor gibi okumak.. Hz. Muhammed'i (s.a.s.) tanımak.. Kur'an'ı tanımak uğrunda ısrarla çalışmalara devam etmek.. saffet, samimiyet ve ihlası hiç elden bırakmamak, esbab-ı nüzul, usul-i tefsir gibi ilimleri bilmek.. İlahi varidata açık bir sineye sahip olmak.. bilinmesi gerekli şeyler arasında sayılabilir.

Bu arada Seyyid Kutup, Elmalılı, Razi, Bediüzzaman ve benzeri devasa şahsiyetlerin Kur'an'ı kavramada bizler için çok önemli olduğuna inanıyorum. Bunlar, bizim için düşünme ufkumuzu açacak, yaklaşım metodolojisi gösterecek ve böylece yola başından değil de belki de ortadan girmemizi sağlayacak, zaman kaybımızı önleyecektir." (Fasıldan Fasıla 4/82-83)

3- Gülen'in Tefsirle İlgili Tavsiyeleri
Gülen, Kur'an tefsiri yapan kimselerin dikkat etmesi gereken hususları değişik vesilelerle dile getirmiştir. Bu hususları özet olarak şöyle zikredebiliriz:

a- Kur'an-ı Kerim'in sure ve ayetleri arasında çok ciddi bir münasebet ve alaka vardır. Sanki Kur'an, bir anda ve tek bir mesele için inmiş gibi bir tenasüp arzetmektedir." (Fatiha Ü.M.. s. 96) Bundan dolayı, tefsir yaparken, "Kur'an ayetleri, siyak ve sibaklarına dikkat edilmeden ele alınıp değerlendirilirse hata edilir. Çünkü Kur'an'da ele alınan bir konu, her defasında çok değişik buudlarıyla anlatılır. Aynı konunun anlatıldığı farklı farklı yerlerde meseleye hep değişik perspektiflerden yaklaşılmıştır. Bu sebepledir ki, Kur'an-ı Kerim'in konularına göre yapılan fihristlerden istifade ederek varılacak hükümler eksik ve hatadan hali Olamaz. (Fasıldan Fasıla 1/185)

b- Kur'an, Sahabe'den bu yana büyük ölçüde usul-i tefsir çerçevesinde yorum ve tefsire tabi tutulmuştur. Tabii, tefsir derken onun da bir sürü şartı ve usulü vardır. Bu arada, re'y ile tefsiri küfür sayanlar olmuştur. Tefsirde ilk misal Efendimiz'dir (s.a.s.). Bu itibarla, önce O'nun hayatına bakılıp, model çıkarılmalı, sonra Sahabe'ye müracaat edilmeli, sonra da, insan aklı, insan düşüncesi ve insan muhakemesinin bir hikmet-i vücudu olabileceği mülahazasıyla Kitap ve Sünnet atkıları arasında re'y örgülerine gidilmelidir. (Fasıldan Fasıla 2/169)

c- Mev'ize, makam-ı hitapdır; orada çok ince tahliller yapılabilir. Mesela, Neml Suresi ele alınırken, karınca ile alakalı son ilmi tespitler anlatılabilir. Surenin mukattaa harfleri ile başlamasının nükteleri dile getirilebilir. Fakat, asıl maksad-ı İlahi unutulup da sarı karınca veya kızıl karıncaya girilerek teferruata dalınırsa, ayetler arada kaynayıp gider. Kur'an-ı Kerimin ayetlerini zaaflarımıza alet etmemeliyiz. (Fasıldan Fasıla 1/188)

d- Kur'an tefsirinde bir ölçü: Yaş ve kuru her şey, Kitab-ı Mübin'de vardır (6:59). Zerreden kürreye her şeyi birbiriyle münasebet ve ahenk içinde yaratan Cenab-ı Hakk'ın muhit İlmi'nden gelen Kur'an'da her şeyin bulunması gayet tabii ve normaldir. Ancak Kur'an-ı Kerim'i tefsir ederken her zaman dengeli olunmalıdır. Mesela, insan anatomisinin ortaya koyduğu en son buluşlarla Kur'an'ın bir ayeti omuz omuza verse, bu ayet, o ilmi hakikatle telif edilirken ve bu telif ışığında tefsir yapılırken mutlaka çok dikkatli ve ihtiyatlı olunmalıdır. Değişik ihtimalleri hesaba katmadan kesinlik kazanmamış bir meselede, "bunun manası sadece budur" dediğimizde, pek çok yanılma noktasının ortaya çıkması mukadderdir. Tefsir kitaplarına bakıldığında bunun bir hayli örneği görülebilir. Hangi devirde yazılırsa yazılsın, en büyük hataya düşen müfessir, devamlı gelişen ilimler karşısında "bu ayetin manası kesinlikle budur" diyen tefsirci olmuştur. Bu sebeple, ayetleri muhtemel bulundukları değişik ihtimaller içinde ele alıp "böyle bir mana da olabilir, şöyle bir mana da olabilir" şeklinde tefsir etmek daha doğru olsa gerek. (Zaman, Akademi sayfası, 4 Ekim 1999)

e- Kur'an'ın psikolojik tefsiri: Kur'an-ı Kerim'in pisikolojik tefsiri bugüne kadar hiç yapılmamış bir tefsir çeşididir. Merhum Seyyid Kutub, tefsirinde nispeten psikolojik tahlillere yer vermiş ama, Kur'an-ı Kerim'in bir bütün olarak psikolojik tefsiri henüz gerçekleştirilememiştir. Bu, çok önemli bir meseledir ve Kur'an'ın ayrı bir mu'cizesi olarak da değerlendirilebilir. Zira, Kur'an-ı Kerim'de bir mesele değişik yerlerde tekrar tekrar ele alınır ve farklı malzemelerle ifade edilir. Bu ilk etapta basit bir tekrar gibi gözükebilir ama, mevzuu tahlil edince, her tekerrürde bir makam ve malzeme farklılığının olduğu görülür. Tabii buna bağlı olarak da O'nun farklı farklı mesajlar ihtiva ettiği müşahede edilir. Evet, Kur'an-ı Kerim adeta değişik kavimlerin seslerini, soluklarını, feryatlarını, çığlıklarını, davranışlarını ve değişik devirlere ait farklı cemaatlerin hususiyetlerini bir aynada aksettiriyor gibidir. Anlatılan olayların tarihi sebeplerini ve tarih felsefesini bilmek, milletleri karakterleriyle tanımak, kavimlerin bedeviyetten medeniyete ulaşma yolculuğunda hangi peygamberlerle hangi devreyi yaşadıklarını görmek ve netice olarak da Hz. Muhammed'e (s.a.s.) kadar geçen devreleri bir bir gözden geçirmek suretiyle Kur'an'da anlatılan hadiselerin kahramanlarını tahlil etmek, insanın önünde çok farklı ufuklar açacaktır. (Fasıldan Fasıla 1/195)

f- İnsan Eksenli Kur'an Tefsiri: İnsanlar, insanı bütün hususiyetleriyle izah ve şerh edemez. Onu, sadece ve sadece Allah (c.c.) şerh edebilir. Onun mahiyetine bir kısım his ve letaif, Cenab-ı Hak tarafından şifrelenmiştir. Kur'an, kainat gibi insanın da biricik yorumcusudur. Bu itibarla da insanın içi ve dışı, bütünüyle Kur'an'da mevcuttur denebilir. Onun her dakika geçirdiği ruhi tavırlar, uğradığı psikolojik tezahürler, bütünüyle Kur'an'da şifrelidir. Neslimizin yeniden Kur'an'a dönmesine, aslına yönelmesine -Allah (c.c.) yümün ve bereket versin- ve umumi gelişmelere baktıkça, Kur'an'ın bir külli tefsirinin bugün olmasa da, yarın muhakkak yazılacağı günlerin yakın olduğuna inanıyoruz. (Zaman, Akademi sayfası, 26 Şubat 1997)

4- Gülen’in Kur'an'ın İ'cazı İle İlgili Görüşleri
Kur'an-ı Kerim mu'cizedir. Mu'cize: Peygamberlerin eliyle, peygamberlik davasını ispat etmek için, Allah'ın yarattığı harikulade hallerdir. Mu'cizenin benzerini hiçbir beşer getiremez. Kur'an, 15 asırdır beşere meydan okumakta ve: "Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an-ı Kerim'de) az bir şüpheniz varsa, O'nun suresi gibi bir sure getiriniz." (2:44) demektedir. Fakat beşer hiçbir zaman bunu yapamadı ve yapamayacaktır da. Zira Kur'an, mu'cizedir.

Fethullah Gülen, eserlerinde değişik münasebetlerle Kur'an'ın i'caz yönleri üzerinde durmakta ve bunu değişik yönlerden ele almaktadır. Bunları, onun Kur'an-ı Kerim'in Allah (c.c.) Kelamı ve Efendimizin (s.a.s.) Risaletine En Büyük Şahid Olduğunun Delilleri" isimli yazısından takip edebiliriz. Burada, Kur'an'ın Allah Kelamı olduğunun delilleri zikrediliyor olsa da, bu delillerin her biri, O'nun i'cazının, yani mu'cizeliğinin aynı bir hususiyetidir.

a- Basit bir tetkik, Kur'an'ın dil ve ifade yönünden hiç bir kitaba benzemediğini ortaya koymaya yetecektir. Ayrıca, üslup, mana ve muhteva bakımından da Kur'an, eşsiz ve emsalsizdir...

b- Bizzat Kur'an-ı Kerim'de Efendimiz'e (s.a.s.) hitaben meal olarak: "Sen bundan önce ne bir kitap (yazı) okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar, şüphe duyarlardı." (29:48) buyurulmaktadır. Evet, o gün bugündür hala okuyup-yazmışlara, en büyük bilgin ve ediplere, aynı anda tüm insanlığa yönelik olarak meydan okumada bulunan, Kur'an'ın kendisine indiği okuma-yazması olmayan O Zat'tır. İlimlerin bir bakıma zirveye ulaştığı kabul edilen şu zamanda, fizikçisi, kimyacısı, astronomu, tabibi, sosyologu, edebiyatçısı ile bütün ilim ve edebiyat ehline O Zat, "Haydi, el ele verin de, fazla değil, Kur'an'ın surelerinden tek bir surenin mislini getirin." diyor. Bu bile, Kur'an'ın O ümmi Zatin (s.a.s.) değil de, Allah'ın kelamı olduğuna kafi bir delil ve şahid değil midir?

c- Hangi beşerin sözünde eksik, hata, yanlış, ihtilaf ve tenakuz bulunmaz? Kur'an ise, bu gerçeğe ve kendisinde en ufak bir ihtilaf ve tenakuzun olmadığına "(Durup) Kur'an'ı düsunmüyorlar mı? Eğer O, Allah'tan başkasından gelseydi, O'nda çok ayrılıklar (ihtilaf ve tenakuzlar) bulurlardı." (4:82) ayetiyle parmak basmaktadır. Allah Kelamı'nda tenakuz, ihtilaf, eksiklik ve yanlışlık bulmak isteyen bir takım kendini bilmezlerin yapıp ortaya koydukları şeylere, zannediyorum onların kendileri de inanmamaktadır.

d- Kur'an'ın ifade ve beyan tarzı ile, tamamen O'nunla "boyanmış" bulunan Efendimiz'in (s.a.s.) bile ifade ve beyan tarzı arasındaki fark kolayca sezebilmektedir. Demek oluyor ki, Kur'an'ın belagat ve fesahatına ve üstün ifade gücüne hiç bir beşerin ulaşması mümkün değildir...

e- Kur'an'ın esrarlı ve i'cazkar ifadeleri, ne Hz. Peygamberin, ne de başkasının ifadelerine benziyor; ne şiirin, ne seci'in, ne de nesrin sahasına giriyordu ama, kendine has orijinalliği ile herkesi büyülüyordu...

f- Sadece çöl bedevisinin duygu ve düşüncelerini, onun dar hayatını ifade etmeğe yarayan Arapça, Kur'an'la birdenbire öyle bir değer ve zenginlik kazandı ki, ilmi, iktisadi, hukuki, içtimai, siyasi, idari ve metafizik bütün mevzu ve meseleleri ifade edebilecek bir seviyeye ulaştı. Lisan tarihinde böyle bir hadiseye rastlamak mümkün değildir...

g- Acaba şimdiye kadar okumuşu-okumamışı, ilk mekteplisi, üniversitelisi, mütefekkiri, avamı, fizikçisi, kimyacısı ve sokaktaki insanı ile her tabaka, her yaş ve her seviyedeki insanın kapasitesi ölçüsünde anlayıp, hissesini alacağı bir kitap yazılmış mıdır? Ulaşımın bile güçlükle yapılabildiği en ücra köylere ve köşelere kadar her yerde arz-ı endam edip, güneş gibi herkese ışık saçan tek kitap sadece Kur'an'dır.

h- Kur'an'ın dışında usanmadan birkaç defa okunabilen kitap belki hiç yoktur; fakat Kur'an'dır ki, namaz içinde ve dışında defalarca okunur, hem de ömür boyu okunur, devamlı hatmedilir; ama hiç bir zaman usanç ve bıkkınlık vermez.

i- İnsanı maddi-manevi bütün yönleriyle anlatması, hayatın her saha ve safhasına ait bahisler açması, içtimai, iktisadi, hukuki, siyasi ve idari bütün problemleri halledici düsturlar getirmesi ve Dünya saadeti yanında ahiret saadetini, aklın itminanı yanında ruhun da tatminini ihtiva eden prensipler koyması yönüyle de Kur'an'ın bir benzeri yoktur.

j- Kur'an'a baktığımızda, O'nun nasıl kainatın başlangıcına ve sonuna, insanın yaratılışına ve gelecekteki hayatına dair kafi ifadeler kullandığını görür ve ister istemez, "Bu, bir beşer sözü olamaz." demek zorunda kalırız...

k- Bir yazar, daha çok kendi sahasında eserler verir; bilhassa, uzmanlıkların alabildiğine çoğaldığı günümüzde, herkes kendi dar sahasının adamıdır. Halbuki, Kur'an tarihi, edebi, içtimai, iktisadi, hukuki, psikolojik, siyasi, askeri, tıbbi, fiziki, biyolojik... kısaca, her sahada prensipler ortaya koymakta, bütün bu sahalardaki temel hakikatleri dile getirmekte, geçmişten ve gelecekten bahsetmektedir. Böyle bir Kitab'ın ümmi ve bugünkü teknik-ilmi imkanların hiçbirine sahip bulunmayan bir Zat tarafından yazılmasını hangi akıl kabul edebilir?

I- İnsanın kaleminden çıkan her eser, hatta muharref şekilleri ve yönleriyle Tevrat ve İncil bile zamanın aşındırmasından kendilerini kurtaramamış ve değerlerinden çok şey kaybetmişlerdir. Yalnızca Kur'an'dır ki, her türlü aleyhte çalışmaya, iftiralara, kendinde tenakuz ve yanlışlıklar bulma gayretlerine, tekrarları, ifadeleri ve yazısıyla uğraşılmasına ve ihtiva ettiği hakikatlere zaman zaman dil uzatılmasına rağmen, her geçen gün daha bir taze, daha bir derin ve daha bir anlaşılır olarak zihinlere ve kalblere girmekte ve mutlak hakimiyetini devam ettirmektedir...

m- Fem-i güher-i Nebevi'den (s.a.s.) şeref-südur olan beyanlara, Kur'an'ın ifadelerine bakın: Ancak, kainatın idaresini elinde tutan Zat'a yakışan ifadeleri, peygamber bile olsa bir beşerin beyan edip söylemesi, 0 Mukaddes Makam adına -haşa- uydurması hiç düşünülebilir mi?

n- Kur'an'da geçen bazı hitap şekilleri, Allah'tan Resulü'ne tebligatta bulunulduğunun bariz misalleridir: "Ey Nebi, de ki!.." gibi hitaplar sıkça tekrarlanmakta, hatta 332 yerde (Mu'cem) "kul=de!" emri geçmektedir. Dünya çapında en büyük bir mürşid bile irşad ve tebliğ sadedinde, Allah'a ait olan bu kabil tebliğ fermanlarını tayin ve tesbit edemez.

o- Hangi yazar, başkası adına bile olsa eserinde kendini tehdit eder veya başkasının ağzıyla tehdit ettirir? Bunun da ötesinde, Allah adına söz söylediğini iddia ederken, hiç bu iddiasına halel getirecek bir beyanda bulunur mu? Yine, kendini ithama varacak ifadeleri kitabına alır mı? Halbuki, Kur'an'da bir insanın kendi yazdığı kitaba alması mümkün görünmeyen beyan ve ifadeler bulunulmaktadır. Demek oluyor ki, Kur'an hiç bir zaman Efendimizin (s.a.s.) değil, mutlak surette Allah'ın (c.c.) kelamıdır ve eşsizdir. O'nun Allah Kelamı olduğunu gösteren her bir hususiyeti, aynı zamanda bir mu'cizesidir.

p- Okuma-yazması olmayan, eline önceden kitap almayan, tabii ki geçmiş hadiselerin içinde bulunmayan, kimseden dinlemeyen ve öğrenmeyen bir Zatın her sahada çok kesin bilgiler vermesi, o Zatın Allamü'l-Guyub olan Allah'ın (c.c.) Resulü olduğunu ve O'nun tarafından öğretildiğini göstermez mi?

r- Kur'an'da, "Allah seni insanlardan koruyacaktır" (5:67) ve "Kur'an'ı Biz indirdik ve onun koruyucuları da Biziz" (15:9) denilerek, Peygamberimizin de, Kur'an'ın da her türlü tehlike, yıpranma, su-i kasd ve akla gelebilecek maddi-manevi taarruz ve tuzaklardan masun ve mahfuz olduğu açıkça ilan edilmekte ve bu ilan geçerliliğini hala muhafaza etmektedir, Kıyamet'e kadar da edecektir.

s- Kur'an'da 15 kadar ayette "Yes'eluneke= Sana soruyorlar" şeklinde Peygamberimiz'e sorulan sorular bahis konusu edilmekte ve bunlara "kul=de" şeklinde başlayan cevaplar verilmektedir. Her birine bir beşerin gerekli cevabı vermesinin mümkün olmadığı çok çeşitli konularda gelen bu soruları cevaplayanın Allah (c.c.) olduğu gayet açıktır. Çünkü, her soruya en uygun cevabı vermek ve her hadise münasebetiyle en müsait ve elverişli çözümü muhtevi bir ayet göndermek, hiç bir zaman bir beşerin takati dahilinde olamaz, (İnancın Gölgesinde 2/99-115)

Kur'an'ın mu'cize oluşuyla ilgili özet olarak verdiğimiz bu görüşlerin dışında, Gülen'in, diğer eserlerinde ve kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplar sadedinde de Kur'an'ın i'cazından bahsettiğini görmekteyiz. Yer darlığından dolayı biz sadece bu yazıların başlıklarına ve sorulara işaretle iktifa edeceğiz:

* Kur'an-ı Kerim ve İlmi Hakikatler (İnancın Gölgesinde 2/116-142);

* "Zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşiyor" deniliyor, izah eder misiniz?" ve "Kur'an, Peygamberimizin (s.a.s.) beyanı olamaz mı? Değilse nasıl ispat edilir?" sorularına verilen cevaplar (Asrın Getirdiği Tereddütler 2/1-8, 9-25);

* "Kur'an olmuş ve olacak her şeyden bahsediyor diyorlar. Bu, doğru mudur? Doğru ise, günümüzdeki bir kısım fen ve tekniğe ait meseleleri de bunun içinde mütalaa edebilir miyiz ?" (Asrın Getirdiği Tereddütler 1/7-16);

* "Kur'an'da Gaybi Haberler Tabiri" (Zaman, Akademi sayfası, 13 Mayıs 1998 ve 12 Nisan 1999);

* "Kur'an-ı Kerim'de Güneş Ve Ay" (Zaman, Akademi sayfası 28 Ağustos 2000);

* "Uzayda hayat var mı?" (Zaman, Akademi sayfası 4 Ekim 1999);

* "Kur'an Mu'cizedir" (Fasıldan Fasıla 2/173-175);

* "Fatiha Üzerine Mülahazalar" 50-51,236-237;

* "Kur'an'dan İdrake Yansıyanlar" 1/29.

5- Fenni Tefsir Ve Fethullah Gülen
Günümüzde fazla uygulanan tefsir çeşitlerinden biri de fenni tefsirdir. Fenni Tefsir, Kur'an ibarelerindeki ilmi meseleleri açıklamaya, onlardan çeşitli ilimleri çıkarmaya çalışan bir tefsir nevidir.

Kur'an'ın fenni tefsirinde, Kur'an'ın bütün ilimleri ihtiva ettiği esası ağırlık noktasını teşkil eder. Bu yolu benimseyen kimselerin nazarında Kur'an, dini itikadi ilimleri havi olmakla beraber, O'nun diğer çeşitli ilimleri de kapsadığı fikri revaç bulur. Bunun neticesi olarak da, Kur'an'da yer alan Fıkıh, Kelam, Tasavvuf ve Tarihle ilgili bilgilerin yanında Tıp, Astronomi, Jeoloji, Fizik ve Psikoloji gibi ilim dallarına ait bilgilerin yer alması, bir çok ilim adamını, bu açıdan da Kur'an'a yönelmeye ve yorum yapmaya sevketmiştir.

Kur'an'ın dini ilimler dışındaki tecrübi ilimlerle olan münasebeti, onlara olan tesiri, insanları onları öğrenmeye teşviki günümüzde yeni ortaya çıkmış değildir. İslam'ın ilk devirlerinden beri bu fikirleri savunanlar olmuş ve bu konuda, risale, kitap ve tefsirler yazılmıştır.

İslam'ın daha ilk asırlarından itibaren özellikle tercümeler vasıtasıyla İslam alemine giren ve Müslümanlar arasında yayılarak bir canlılık ve yenilik kazanan Astronomi, Matematik, Tıp, Fizik ve Kimya gibi ilimleri, Kur'an'daki ilmi, fenni ve kevni ayetlerin daha iyi anlaşılması için kullanma ve bu ilimler yardımı ile Allah'ın kudretini daha iyi gösterebilme arzusu ve gayreti, fenni tefsir hareketini doğuran sebeplerden birisi ve belki de en önemlisi olmuştur.

19'uncu asırda Avrupa'nın hücumları İslam aleminde uyanış hareketlerine yol açmış, bunun neticesinde, Kur'an'dan istihraç edilebilecek ilimler müstakil eserlerde toplanmaya başlamış, Kur'an-ı Kerim'deki çeşitli ilimlere ait ayetler bir araya getirilerek, yeni ilmi görüşlerle karşılaştırılmışlardır. Bu şekildeki tefsir tarzı günümüzde pek revaç bulmuş ve bu alanda pek çok eserler meydana getirilmiştir. Bunun sebebi de, asrımızda, fenni tefsir yapan müfessirler, bir yandan modern ilmin ortaya koyduğu bilgilerin dinin hakikatini ve gereğini ispat etmesi dolayısı ile, eski müfessirlere nazaran Kur'an ayetlerini daha geniş ve şümullü ele alarak tefsir ederken, diğer taraftan da yeni keşiflerin ve icat

Bu makalemizde, onun bütün eserlerini tarayarak, Kur'an ve tefsir adına orijinal görüşlerini kısaca vermek istiyoruz. En azından doktora tezi seviyesinde araştırılması gereken böyle bir konuyu, bir makale çerçevesi içinde bütünüyle ele almak mümkün olamayacağından, ancak aşağıdaki başlıklar altında genel bilgiler vermekle ve Gülen’in yayımlanmış eserlerinde Kur'an ve tefsirle ilgili yerlere işaret etmekle yetineceğiz.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :