Hit (5155) M-1007

Eski Polonyada Kazak Savaşları

Yazar Adı : İlim Dalı : Kitap Hakkında
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-06-28 Güncelleyen : /0000-00-00

Eski Polonya’da Kazak Savaşları (Wojny Kozackie w dawnej Polsce) / Zbigniew Wojcik

Osmanlı-Lehistan ilişkilerinin tarihi sürecine bakıldığında genel anlamda dostluğun öne çıktığı görülmektedir. Fakat XVII. yüzyıl bu sürecin içerisinde ayrıcalıklı bir dönem oluşturur. Bu yüzyılın siyasi ilişkilerini çözebilmek için önemli düğümlerden biri olan Kazakları (Kozak) tanımak ve bu ilişkilerdeki rolünü ortaya koymak gerekmektedir.

XVII. yüzyılda Karadeniz'in kuzey ve batı kıyılarındaki Türk-Tatar şehirlerine akınlar düzenleyerek, Osmanlı-Lehistan ilişkilerinin gerginleşmesine neden olan Kazaklar kimlerdi, nereden geliyorlardı, Polonya-Ukrayna tarihinde oynadıkları önemli rol neydi? Polonya-Kazak-Osmanlı-Tatar dörtgeninde bağlılıklar nasıldı? Orta-Doğu Avrupa tarihinde Ukrayna ve Zaporaze kazakları neden bu kadar önemliydi? Tanıtımını yapacağımız eser bütün bu sorulara ayrıntılı cevaplar vermekte, Kazakların yaşadıkları Ukrayna bölgesini her yönüyle gözler önüne sermektedir.

Baron Joseph Von Hammer-Purgstall, "Osmanlı Devleti Tarihi" adlı eserinde Kazakları şöyle sınıflandırmaktadır:
"Son senelerde Osmanlı Devleti tarihiyle dolaylı olarak ilgili olması sebebiyle kazakların tarihinden kafi malumat almak için, bu millete bir göz atmak ve üç büyük şubesini zikretmek gerekir. Kazaklar Don sahillerinde Dniepr şelale/eri ve bu nehrin munsabından Bug nehrine kadar uzanan bataklıklar yakınında yerleşmişlerdi. Birinci takımları "Don" kazakları yahud payitahtlarına nisbetle "Çerkes" Kazakları diye adlandırılırlardı. İkinciler "Zaparag" yahud "Şelale" Kazakları ismiyle anılır ve başlıca ikametgahları olan Seca şehri şelale yakınında bulunurdu. Üçüncü şubeye, Osmanlılar tarafından üç kısma ayrılarak "Barabaş", "Sarıkamış" ve "Potkal" Kazakları denilirdi.

Tanıtımını yapacağımız eser, Hammer'in bu gruplar içerisinde ikinci şubede bahsettiği "Zaporaze" veya "Şelale" Kazakları olarak adlandırılan Ukrayna Kazaklarını işlemektedir. Yazarı Polonya'nın XVII. yüzyıl araştırmacılarından Zbigniew Wôjcik'tir. Özellikle Rusya, Polonya, Ukrayna ve dolaylı olarak Osmanlı tarihi üzerine değerli eserler vermiştir.

Zbigniew Wôjcik'in1 "Wojny kozackie w dawnej Polsce" (Eski Polonya'da Kozak savaşları) başlıklı eseri, "Dzieje Narodu i Panstwa Polskiego" (Polonya Devletinin ve Ulusunun Tarihi) serisinin II - 27 sayılı kitabıdır. Bu seride bütün Polonya tarihinin önemli konu ve başlıkları, o dönem ya da konularda çalışan değerli yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu seride, bu şekilde 54 eser yayınlanmıştır. XVII yüzyılın Polonya-Ukrayna tarihinde önemli rol oynayan Kazaklar konusunu da Wôjcik ele almıştır.

Bu eserde ilk ortaya çıkışlarından itibaren Kazakların bütün tarihi süreci anlatılmaktadır. İlk bölümde; "Zaporoze Kazaklarının ortaya çıkışı" üst başlığı altında "Coğrafi çevre", "Kaçkınlar", "Kazaklar ve onların askeri organizasyonu", "Kazak devleti. İlk organizasyon denemeleri, ilk kayıtlar" şeklinde alt başlıklar bulunmaktadır. İkinci bölümde; "Cumhuriyette* ilk Kazak isyanları" üst başlığı altında "Lublin birliği ve onun Ukrayna topraklarına etkisi", "Cumhuriyette Kazak probleminin gerginleşmesi", "Kosinski ayaklanması", "Nalewajki isyanı" alt başlıkları sıralanmaktadır. Üçüncü bölümde; "Deniz seferlerinin ve birliğin amblemi altında" üst başlığı altında "Brzesc birliği ve onun sonuçları", "Kahramanlık günü", "Yazarların gözünde Kazak yurdu ve Ukrayna sorunları" alt başlıkları bulunmaktadır. Dördüncü bölümde; "1625-1638 yılları ayaklanmaları" üst başlığı altında "Ukrayna'da latifundia'ların daha* ilerideki gelişimi", "Zmajly isyanı ve Kurukowska uzlaşması", "1630 Taras Fedorowicz ayaklanması", "1635-1637 yılları isyanları", "1638 yılı meclis anayasası kararı"alt başlıkları yer almaktadır. Beşinci bölümde; "1648-1654 büyük savaş" üst başlığı altında "1648-1649 yılı Polonya'da krallar seçimle tahta oturdukları ve kralın. meclis tarafından onaylanmadan hiçbir karar alamaması nedeniyle cumhuriyet tarzı bir idare bulunmaktaydı. Bkz: Alicia Dybkowska, Jan Zaryn. Malgorzata Zaryn. "Polskie dzieje od ezasôw najdawniejszych do wspolczesnosi" Warszawa, 1998 savaş faaliyetleri. Wisniowiecki'nin intikamı, Zbaraz, Zbor6w", "Değişen sıralı savaşlar", "Rus müdahalesi, Perejaslaw uzlaşması (1654) ve onun tarihi anlamı" alt başlıkları yer almaktadır. Eserin sonunda Zaporaze Kazaklarının yıkılışına kadar gelen tarih özetlenmiş. Daha sonrasında ise geçmişten yakın tarihe doğru bu konuda yazılmış eserler hakkında bibliyografik bilgiler verilmektedir. Ayrıca çeşitli Kazak liderlerin resimleri, bu savaşçıların kullandıkları savaş aletlerinin resimleri bulunmaktadır. Kazakların Dniepr nehrinde dolaştıkları o çok hızlı Çayka (czajka) nın da ayrıntılı şeması verilmektedir.

Tanıtımını yaptığımız eserden araştırmacılarımıza daha çok bilgi aktarımını sağlayabilmek için mümkün olabildiğince Wojcik'in anlatımlarını özetleyerek vermeye çalışacağız. Eserin ilk bölümünde Kazakların nasıl, nerede, hangi koşullarda ortaya çıktıkları, kim oldukları hakkında ayrıntılı bilgi verilmektedir, şöyle ki ;

Ukrayna ve Polonya tarihinde önemli rol oynayan Zaporaze Kazaklarının ortaya çıkışları tamamiyle çevre koşullarıyla, özellikle de Dniepr bölgesinde oluşan şartlarla bağlantılıdır. ilk zamanlar bu bölge Zaporoze ya da Niz diye tanımlanıyordu. Zamanla bu iki ismin yerini tek bir isim aldı, o da Ukrayna.

XIV-XV. yüzyıllarda Polonya'da ve Litvanya Büyük Düklüğünde bu sınır bölgeleri Ukrayna olarak anılıyordu. XVI. yüzyılda bu tanımlama daha da kesinleşti. Cumhuriyetin Kij6w ve Braclaw, daha ileri bir tarihte de Czemih6w vojvodalıklarını içine alan bu bölgeye Ukrayna denilmeye başlandı. Bu alanların yerleşik bölgelerinde büyük ölçüde Rus' halkı yaşıyordu. Ancak Ukrayna'nın bütün etnik Rus topraklarını kapsadığını söylemek mümkün değildir, çünkü Wolyn, Podolya ve Rus Czerwony bu bölge içinde değildir.

Aşağı Dniepr, "porochy" (çağlayanlar) olarak da bilinen 80 km boyunca kuzeyden güneye süren kayalık bölgeye dek gelir. Porohy yalnızca Dniepr'i ikiye bölmez, aynı zamanda bütün ülkeyi de ikiye bölmüş olur. Porohy'nın kuzeyinde nehrin her iki tarafında pek çok yerleşim yeri bulunuyordu. Bu yerleşim yerlerini ormanlar ve tepeler çevreliyordu. Güneyde ise Zaporoze ya da Niz, aynı zamanda Vahşi Arazi-Bozkır (Dzikie Pola) diye anılan geniş ovalar ve stepler vardı. Bu bölge doğa tarafından bonkörce ödüllendirilmişti. Ovalar bin bir çeşit hayvanla, nehirler balıkla, kovanlar balla doluydu. Ne yazık ki uzun süreden beri boş ve yerleşimsizdi. Bu boş, ama verimli Ukrayna topraklarına sürekli göçerler gelirdi; baharla bu topraklara gelir, avlanır, at besler ve eğitir, sonbahar mevsimi geldiğinde ise elde ettikleri malları şehirde satar, kışı geçirirlerdi. Bu topraklar "de facto" sahipsizdi. Pratik olarak burada hiçbir devlet, ya da yönetim tutunamıyordu. Ne XV-XVI. yüzyıllarda Litvanya, ne de daha sonrasında Polonya etkin olabildi.* Bu özgürlük başka ülkelerden de insanları kendine çekiyordu—kaçak köylüler, hukuki anlaşmazlıkları olan insanlar, hiçbir kavgadan kaçınmayan, huysuz, huzursuz insanlar geliyordu. Özellikle Ukrayna'ya büyük kitleler halinde bey baskısından bunalan panszczyzna köylüleri gelmişti.* XV. yüzyılın ikinci yarısı ve XVI yüzyılın başlarında Litvanya Büyük Düklüğünde —--özellikle güney sınır bölgelerinde — Wolyn, Podolya, Braclaw ve Kij6w'da panszczyzna yükü ve sorumluluğu artmıştı. Bu yük ve sorumluluklara bir de zengin magnatların* fakir köylülere uyguladıkları baskı ve sömürü eklenmişti. Bu durumdan kaçmak için pek çok köylü bu bölgeye yani Ukrayna'ya geliyordu. Rus köylülerini buraya çeken bir başka unsur da, sahipsiz topraklardı. Yazarımız, hiçbir yönetimin, hiçbir hukukun olmadığı, olabildiğince özgür ve verimli bu toprakların o dönem insanları için kışkırtıcı olduğunu vurguluyor.(Aynı eser, s.1-2)

Wojcik bütün bu anlatımlarını XVII. yüzyıl kroniği, Polonyalı Samuel Grondzki'nin "Historia belli cosacco-polonici" (Kazak-Polonya savaş tarihi)başlıklı eserinde Kazaklar hakkında bahsettiği şu sözleriyle destekliyor: "Bu Rus halkının insanları, (...) beylerin yerel yönetimlerinden ve baskılarından kurtulmak istiyorlardı, o yıllarda henüz yerleşim yeri olmamış olan bu yerlere göç ettiler ve "özgürlük"ü benimsediler." (Aynı eser, s.2)

Yazar Zaporaze'ye, yalnızca Rus topraklarından göçenler olmadığını da eklemektediL Tabi ki, bu Rus bölgesinden gelenler çoktu, fakat Polonya'dan da gittikçe artan şekilde, bağımsız yaşamı, özgür olmayı isteyen maceraperestler geliyordu. Avrupa'nın değişik yerlerinden de maceracı amatörler vardı— Moskova Büyük Düklüğü, Moldovya (Boğdan), Woloszczyzna (Eflak), hatta Almanya'dan gelenler de. Yazar burada, seyrek de olsa, onların arasında hukuku isteyen aristokrat ve soylular bulunduğundan da söz etmektedir. (Aynı eser, s.2)

Kazaklar konusunda Wojcik tarafından sunulan bu bilgiler, değerli araştırmacı Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal'ın "Yeni Zamanda Avrupa Tarihi" adlı eserinde açıkladığı bilgilerle örtüşmektedir, şöyle ki;
"Lehistan kralı i Sigismund Ukrayna ve Saparage Kazaklarını serbest bir devlet olarak tanımıştı. Sonradan Lelı zadeganııı davranışı ve Katolikleşme siyasetinin neticesi olarak, cizvitlerin baskıları karşısında içtimai ve dini hürriyetlerini muhafaza etmek isteyen bir çok Leh halkı, göç ederek bu Kazaklara katılmıştı. Böylece Kazaklar nüfus ve kuvvet bakımından çok büyümüşlerdi, öyle ki, 1620 tarihinde 30 000 kişilik bir silahlı kuvvet çıkaracak duruma gelmiş bulunuyorlardı. Kazaklar Ortadoks mezhebinden olup Kijef'te oturan bir Ortadoks metropolüne bağlı bulunmakta idiler. Devlet teşkilatları tamamiyle askeri mahiyette idi.3

Zbigniew Wojcik Kazakların oluşumunu anlattıktan sonra nasıl ve hangi koşullarda organize olarak savaşmaya başladıklarını açıklar, şöyle ki;
Dzikie Pola oldukça özgürdü, fakat önemli tehlikeleri de içinde barındırıyordu. Zaporoze'nin güneyinde—--XIII yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan, Bütün Avrupa'yı fethettikten sonra, XV yüzyılın başlarında yıkılmaya başlayan Altın Ordu (Zlota Orda)'dan XV yüzyılda ayrılan, Karadeniz kıyılarındaki Tatar Devleti—--Kırım Hanlığının toprakları gün geçtikçe genişliyordu.

Kırım Tatarlarının en büyük hedefi Rus bölgesini yağmalamak için seferler düzenlemekti. Onları buraya yöneIten yalnızca içgüdüleri değildi tabi, ekonomik mecburiyetleri de vardı. Çünkü savaş ganimetIeri önemli ölçüde bu ulusun varoluşunun temelini oluşturuyordu. Tatarlar savaş seferleri sırasında sık sık daha önce bahsettiğimiz göçer guruplarına rastlıyorlardı. Bu göçerler onlar için çok kolay av oluyordu. Tatarlar hem bu göçerleri esir alıyor, hem de maddi olarak büyük mallar ele geçiriyorlardı.

Bu durum Zaporoze göçerlerinin önüne temel bir sorun getirdi, o da Tatarlardan nasıl korunabilirlerdi? Bu çok açıktı aslında, saldırganiara karşı birleşerek gruplar oluşturmak gerekiyordu. Bu da ancak ortak bir organizasyonla mümkündü. Böylelikle göçerler birleşmeye başladılar. Yazar Niz'de oluşan bu askeri organizasyonun bir anlamda demokratik bir karakteri olduğunda tarihçilerin birleştiğini de belirtmektedir. Bu organizasyonun onlardaki herhangi bir yönetime, herhangi bir baskıya olan memnuniyetsizliği ortadan kaldırdığında da tarihçilerin hemfikir olduğunu belirtiyor. Çünkü, bu eşkıya askerler birbirlerini eşit görüyorlardı, hetmanlarını, yani liderlerini ise yalnızca savaş zamanında, ya da korunmak zorunda olduklarında seçiyorlardı.

Yazarımız burada ilginç bir açıklama yaparak ilk kez Tatarların bu insanları Kazaklar olarak adlandırdıklarından bahsediyor. Kazak kelimesi Türk-Tatar kökenlidir. Gözüpek, cüretkar, bağımsız, cesur, yiğit, aynı zamanda da eşkıya ve soyguncu anlamına geldiğini de belirtiyor. Kazak, XIV yüzyıldan önce—--eski belgelerin ışığında—-bu kelime Volga ve Don nehirleri arasında yaşayan eski Türk kabilelerinin dilinde nöbetçi, koruyucu, refakatçi anlamındaydı. (Aynı eser, s.3)

Yine bu ilk bölümde Kazaklar arasındaki ilginç demokrasi uygulamasından bahsediyor. Kazakların herhangi bir karar alınacağı ya da hetman seçileceği zaman çember şeklinde toplandıklarından bahsediyor. Böylesi bir durumu gösteren eski küçük bir şema da vermektedir. Bu konuda, 1594 yılında Sezar Rudolf LI tarafından Zaporoze'ye gönderilen Habsburglu diplomat Eryk Lassota Van Stablau'nun anılarından bir alıntıyı verir.

"Huzura kabul edilmiştik ve kağıtta bize belirtildiği gibi çember şeklinde diziIdik (...) öne çıkmamızı istediler, getirdiğimiz mektup halka okundu ve herkesin kendi düşüncesini belirtmesi istendi. Ancak bu insanlar hetman tarafından bir iki kez çağın ımalar ın a rağmen inatla sustular. Daha sonra ayrılddar, bu onlarda gelenekmiş, böyle ciddi davrandıklarında, önemli olduğuna inandıklarında, iki çember oluşturuyorlardı. Birinde topluluğun ileri gelenleri, liderleri vardı, diğerinde ise Czem olarak adlandırdıkları avam takımı Kazaklar vardı. Kendi aralarında yaptıkları tartışmadan sonra genel çoğunlukla karar alarak Sezar'ın emrinde olduklarını belirttiler, bu onayın belirtisi olarak Czem şapkasını havaya fırlattı. Daha sonra grubun ileri gelenlerinin bulunduğu diğer çembere giderek onları tehdit etti. Eğer karşı çıkan olursa onu suya atacaklarını ve boğacaklarını söyledi. GrubıllI liderleri ise çok çabuk karar verdiler. Çünkü Czem'lere karşı çıkamazlardı, çok sayıda, çok daha güçlü ve birlik içindeydiler, olabilecek herhangi bir muhalefete de tahanımülleri yoktu." (Aynı eser, s. 3)

Yazar Zapm'oze Kazakları için en önemli unsurun "Siez" (Şiç) olduğunu belirtiyor. Sicz'in Lehçe karşılığı "Zasieki"dir. Yığılmış ağaçlardan engel, mania anlamına gelir. Bunun daha geniş anlamı güvenliği sağlanmış Kazak kampıdır. Çeşitli nedenlerden dolayı buraya gelmiş, özellikle hukukun elinden kaçmış bu kaçkınların çok iyi saklanması ve korunması gerekiyordu. Bu nedenle uzun süre bir yer aramış, sonunda böylesine iyi korunmuş bir kampı Dniepr'in adalarından birinde bulmuşlardı. XVI yüzyılda ilk kamplarını Chortyca'da kurdular. Burası Dniepr şelalelerinin arkasında, Konska Woda (At Suyu ) olarak bilinen nehrin ağzına yakın bir adaydı.(Aynı eser, s.3)

Wôjcik Kazak kampını anlatan bir alıntı daha vermiş; IV Wladyslaw'ın krallığı sırasında Polonyalıların hizmetinde mühendis olarak çalışan ünlü Fransız yazar " Opisania Ukrainy (Ukrayna tasvirleri) (Description d'Ukranie)" başlıklı eserinde bu ilk kamptan şöyle bahsetmektedir:

"Diyorlar ki, (...) yüksek bir tepeye çıkıldığmda. bu adanın hemen hemen bütün çevresinin uçurumlarla çevrili olduğu. uçurumun ucunda da küçük bir girişin olduğu helirgin şekilde görülebilir. İki mil uzunluğunda, yarım mil genişliğindedir. Kuzeye doğru büzülerek daralır, fakat su altmda kalmaz, çok fazla meşe ağacı vardır. Tatarlara karşı korunmak için yapılmış bu kamp, aslında yaşamak için çok güzçl hir yerdir."(Ayl1l eser, s. 4)

Böylesi kamplar çok fazlaydı, fakat sürekli kullanılmıyordu. Bir yıl bir adada kalındıktan sonra başka adaya geçiliyordu. Bu Zaporoze'nin düşmanlarını, özellikle de Tatarları şaşırtmak için yapılıyordu. Kazaklar sürekli kamplarını ancak XVLI yüzyıla doğru gerçekleştirdiler. O da 1708'de Çar i Pedro'nun emriyle kanlı bir baskında yıkıldı.

Yukarıda bahsedilen Sicz'lerin yanı sıra Kazaklar, savaş seferlerine hazırlandıkları, Tatar koszları* olarak da bilinen küçük kamp yerleri de inşa etmişlerdi. Bu koszlarda savaş sırasında hetmanlarını da seçiyorlardı.(Aynı eser, s.4)

Zbigniew Wôjcik araştırmasının devamında Polonya devletinin asker maaşıyla ordusuna kattığı Kazakları ve kayıt öyküsünü veriyor, şöyle ki;

XV. yüzyılın ikinci yarısı ve XVI yüzyıl boyunca Litvanya Büyük Düklüğünün güney-doğu sınır bölgeleri Tatar akınıarına maruz kalıyordu. Bu akınlar gittikçe çok daha içerilere, Ukrayna'nın derinliklerine kadar geliyordu. Bu akınıara küçük birliklerle karşılık vermek güç oluyordu. Tatar birliklerinin yol üzerlerine menzillere inşa edilen kalelerindeki ufak birlikler de kafi gelmiyordu. Bunu gören liderler kendi bayrakları altında, kavgadan kaçmayan, savaş sanatını çok iyi bilen, hiçbir baskı ya da yönetim tanımayan Kazakları toplamaya başladılar. Onları maaşa bağlayarak kendi ordularını kurup başına geçtiler. Bu, büyük toprak sahibi, zengin magnatIar Tatarlara karşı savaşarak büyük ün sahibi oldular.

Bu liderlerden en önemlilerinden biri Moskova ve Tatarlarla savaşan Ostafi Daszkowicz (Daszkiewicz) dir. Onu önemli kılan 1532'de Kazakları asker maaşıyla devlete, yani orduya kazandırma projesini ortaya atmasıdır. 1533'de Piotrk6w meclisinde, Tatar akınıarına karşı tedbir yöntemleri üzerine tartışmalar yapıldığı sırada düşüncesini açıklayarak dikkatleri bu konuya çekti.

Polonya kralı Zygmunt August birlik anlaşmasından sonra Daszkiewicz'in planlarına yöneldi. Kazaklara bir çağrı yaparak, Niz'i terk etmelerini, özel Kazak birliklerine alınacakları Kij6w, Braclaw'a dönmelerini istedi. 1572'de Zygmunt August Cumhuriyetteki Kazak sorununu çözme yolunda önemli bir adım atmış oldu. Böylelikle ilk rejestr 'yani kayıt yapılarak 300 Kazak asker maaşıyla özel formatlı orduya alındı. ilk kayıtın içine aldığı askerler, maaşın yanında dokunulmazlıklar da elde etmiş oluyorlardı. Bu kayıtlı Kazaklar herhangi bir yerel yönetimle ilgilerini kestiler, tek bir lidere bağlandılar. Bu lider de Krallık Hetmanına bağlıydı. Kayıtlı Kazakların görevi öncelikle Tatar akınıarına karşı koyarak düşman akınlarının önüne geçmek ve Cumhuriyetin güney-doğu sınırlarını korumaktı. ikincisi ise Ukrayna'da çıkan huzursuzluk ve isyanları bastırmaktı.(Aynı eser, s.7)



Zygmunt August'un bu planlarını ondan sonra Stefan Batory sürdürdü. Çünkü Moskova'yla yapacağı savaşta onlara ihtiyacı vardı. Bu şu demek oluyordu, artık ihtiyaç duyuldukça kayıtlara devam edilecekti. Batory zamanında yapılan bu ikinci kayıt ilkinden daha büyük oldu. Çünkü 600 den daha fazla Kazak kaydedildi. 1581 de tutulan bu kayıtlar tarihi açıdan oldukça kıymetliydL Çünkü Kazakların o dönem toplumsal ve etnik farklılıklarını çok güzel ortaya çıkarmaktaydı. Bu kaynaklarda çoğunluğu Rus (Ukraynalı) olsa da büyük çeşitlilik göze çarpıyordu. Papalığın Polonya'daki kortejinden Carlo Gambierini, kayıt lideriyle görüştükten sonra, Roma'ya "Buraya gelenler maceraetlar, büyük ölçüde yakuı bölgelerden gelen soylular." şeklinde bir rapor gönderiyordu .(Aynı eser, s.7)

Kral Zygmunt III ise bu konuda, 1617'de, Türk sultanına şöyle bir mektup yazıyordu; "Kazaklar bir yere bağlı olmayan, gözüpek, yağma ve soygunlarla geçinen, Moskova'lı, Tatar, Türk, Rus, Wolos gibi pek çok ülkeden gelenlerden oluşuyor." (Aynı eser, s.7)

Yazarımız eserinin bundan sonraki bölümlerinde Cumhuriyette çıkan Kazak isyanlarını ve bunların nedenlerini anlatıyor, şöyle ki;

28 Haziran 1569'da hem Ukrayna'nın hem de Polonya-Litvanya Birleşik Cumhuriyetinin tarihi akışını etkileyen önemli bir olay olmuştur. Bu da Polonya Krallığı ve Litvanya Büyük Düklüğü arasında imzalanan devlet birliği anlaşmasıdır. Kazaklar açısından önemli olan şey, bu anlaşmayla iki ülke arasında toprak paylaşımıydı. Çünkü, Litvanya'ya bağlı Podlasie, Wolyn, Kij6w ve Braclaw Polonya'ya geçiyordu. Bazı Polonyalı tarihçilere göre Polonya'nın bu topraklara kötü etkisi olmuştu; 1569 yılından itibaren Ukrayna toprakları çok hızlı bir şekilde kolonileşmeye başladı. Bu süreci hızlandıran kraliyet yönetiminin Ukrayna'da zengin magnatlara kiralık toprak vermesiydi, bu sayede devlet "latifundia"lara yani çok büyük toprak parçalarının bir kişi ya da aileye verilmesine neden oldu. Böylece Ukrayna'da zengin magnat aileler güçlenmeye başladı.(Aynı eser, s.8)

Yazarımız Wojcik'in de içinde bulunduğu diğer bir kısım tarihçi grubu ise bu tezi tamamiyle çürüterek Polanya'nın bu topraklara olumlu etkisinin olduğunu savunuyor. Bütün bu sürecin Ukrayna'nın ekonomik gelişmesine pozitif etki yaptığını Cumhuriyetteki başarılı şekillenmelerin bu topraklara da gelerek, Polanya'daki şehirler gibi, Magdeburg hukukunu benimseyen şehirlerin oluştuğunu vurgulamaktadır. 1569 yılı Lublin devlet birliği anlaşmasından sonra, Polonya'daki Rönesans ve Barok kültürü zaman içinde gelişen Dniepr ülkesinin kültürel yaşamını da etkiledi. Gittikçe Polanya'ya benzeyen Ukrayna eğitim sistemi bu etkileşime eşlik ediyordu. Polonya'nın ve Batının kültürel etkisi, Latince'nin eşliğinde 1631 yılında Kij6w'da kurulan Kolegium şeklinde ortaya çıktı. Bu kolegium her şeyden önce ruhban sınıfın konumunu yükseltmeyi amaç edinerek Latince öğrenimini zorunlu kılıyordu. Lehçe ve Latince Cizvit şiir örneklerini öğretiyordu. XVI ve XVII yüzyıl aralığında ise Brzesc Kilise Birliğinin içerıgıne uygun olarak gelişen dini tartışmalar ve yazılar Ukrayna kültürünü daha da zenginleştirmişti. Ayrıca Lehçe, Rus dilinde yazılmış, fevkalade güzel edebi eserler de bu zenginliği belgeliyordu. Leh dili XVI yüzyılın sonundan itibaren Ukrayna'da çok daha etkili olmaya başladı. Aslına bakılırsa, aynı etkileşimi Polonya kültürü, gelenekleri, giyimleri ve müziğinde de görmek mümkündü. En zorlu dini tartışmaların yapıldığı dönemde, özellikle Rus (Ukrayna) dilinde yazılmış kitaplar, bu dili, özellikle soyut kelimeler alanında belirgin ölçüde zenginleştirdi. Polonya kültürünün Ukrayna'yı etkilernesi bir başka olayı da beraberinde getirmişti, o da, Rus magnat ve bazı soyluların Polonyalı olmaya başlamasıydı. Rus Kijowski zamanından gelen pek çok soylu aile tamamiyle Polonyahlaşıyor, Katolik oluyordu. Bu Polonyalılaşmada XVI yüzyılda Polonya'nın ekonomik olarak güçlü olmasının da önemi büyüktü. Sonuç olarak Wojcik, pek çok tarihçinin de kabul ettiği gibi, Polonya'nın, Ukrayna'da XVI yüzyılın ikinci yarısı ve XVII yüzyılın ilk yarısında kültürel ve ekonomik olarak pozitif rol oynadığını savunmaktadır.

Birlik anlaşması sonucunda Polonya'ya geçen topraklarda Kazakları kayıt ederek özel bir ordu oluşturmanın istenildiği gibi güzel sonuçlar vermediğinin altını çizen Wojcik, hatta bu olayın Kazaklar arasında huzursuzluklar yarattığını da belirtiyor. Devlet hizmetinde asker maaşı alanlar yani kayıtlılarla, kayıt dışında kalanlar arasında farklılıklar oluşmuştu. Bu durum Ukrayna'da XVI yüzyılın bitiminden itibaren sosyo-politik tehlikeli ve karmaşık durumu daha da kötüleştirdi ve anlaşmazlıkların temel kaynağı haline geldi. Yazarınuz sonuç olarak, rejestr (kayıt) in Cumhuriyetin güney-doğu sınır bölgelerinde yeni huzursuzluklarla birlikte toplumun farklılaşmasının en önemli nedenlerinden olduğunu savunmaktadır. Tabi ki, Ukrayna'daki huzursuzluğun tek nedeni demek mümkün değil, diyerek de eklernektedir, şöyle ki; Stefan Batory (1576-1586) zamanındaki gerginlikler de önemliydi. Kazakların ortaya çıktığı ilk günlerden beri Dzikie Pola (Vahşi bozkır) da sürekli Kazak-tatar savaşları oluyordu. Tatarlar Kazak ülkesine sürekli akın yapıyordu, Kazaklar da buna karşılık Karadeniz'e, Kırım'a saldırıyorlardı. Bu saldırılar da Osmanlıyı tedirgin ediyordu. Bu Kırım'a yapılan akınıara gittikçe daha çok Kazak katılıyordu, hatta bunların içinde Kazak liderler de vardı. Özellikle bu korkusuz akınıarın en güçlülerinden birinde (1583-1590) Kazaklar Moldovya'nın içlerine kadar girdiler. Dniestr nehrinin üzerinde, bu nehrin Karadeniz'e çıkışından 80 km uzağında bulunan Techinia şehrini aldıktan sonra tozu dumana katarak burayı terk ettiler. Kazakların bir sonraki yağmalamasında Oczk6w şehri düştü, l585'de ise Zaporazeli1er ilk kez Kırım'a akın düzenlediler .(Aynı eser, s.12)

Son Jagiellonlar zamanında çok iyi olduğu söylenemese de genel anlamda çok sorunlu görünmeyen Osmanlı-Lehistan ilişkileri, Kazakların Türk-Tatar topraklarına akınlarıyla gerginleşti. Avrupa'nın büyük devletlerinden biri olan Osmanlının topraklarının yağmalanmasına, harap edilmesine seyirci kalması mümkün değildi. Kimsenin nerede, ne zaman bir savaş patlayacağı konusunda bir bilgisi yoktu. Wojcik, en sonunda Porta'*nın Cumhuriyetten Kazakların özgürlüklerinin kısıtlanmasını istediğini belirtmektedir.

Stefan Batory, krallığı döneminde daha çok Moskova ile ilgileniyordu. Fakat zaman içerisinde Osmanlı ile ilişkilerin daha da kötüye gitmesini engelleyemedi. Çünkü savaş patlamak üzereydi. İki cephede savaşmak istemiyordu. Bu nedenle 1583'de Techinia'ya akınıara katılanları toplamaya başladılar. Sorumlu olanların kimisini hapsettiler, kimisini de öldürdüler. Yazarımız, Lw6w meydanında ölüm cezası yerine getirilirken, bir Türk ulağın (çavuş) İstanbul'a döndükten sonra Sultana bir rapor sunduğunu belirtiyor. Öldürülen Kazak liderler arasında İwan Podkowa da vardı. Moldovya'ya pek çok sefer düzenlemiş, 1577 de Jaş'ı almayı başarmış, hatta çok kısa süre de olsa Hospodarlık tahtına oturmuş bir liderdi. Yazarımız Stefan Batory döneminde uygulanan baskı ve zulümüm hiçbir sonuç vermediğini, ne olursa olsun Kazakların Türk Tatar topraklarını yağmalamaktan vazgeçmediklerini vurguluyor. (Aynı eser, s. 13)

Güney-doğu topraklarının tarihinde, 1589 yılı Tatar akınıarının en büyüklerinden biri kayıtlıdır. Bu Tatar akınıarı Ukrayna ve Podolya'yı korkunç şekilde boşalttı. Bu akınlar Lw6w kenti yakınlarına kadar geldi. Wojcik burada Sultan III Murad'ın çok sert şekilde;

"Eğer Cumhuriyetin kendisi bunu yapamayacak kadar güçsüzse, kendim Kazakları yok edeceğim" dediğini iletir. Durum öyle ciddiydi ki, Cumhuriyet bir şeyler yapmak zorundaydı. 1590 bahar meclisi Varşova'da "Ukrayna ve Niz'lileri düzenleme" başlığı altında bir yasayı kabul etti. Yazar, Cumhuriyet yönetiminin en yüksek organının bu yasayla Kazakları bir sorun olarak aldığını; bu yasanın da Kazakların özgürlüklerini tamamiyle kısıtladığını, kayıt liderlerine danışmadan hiçbir faaliyet yapamadıklarını belirtiyor.

Yazarımız bütün bu nedenler sonunda ortaya çıkan iki isyandan bahsetmektedir. İlki Kosinski, ikincisi ise Nalewajki ayaklanmalarıdır. İlk isyanı özel yapan Kosinski'nin uluslararası ilişkilere bağlanmasıydı, özellikle Moskova'yla. Bu kazak sorununun uluslararası alanda yaktığı ilk ateşti. Bu ateş XVII yüzyıla doğru gittikçe büyüyecek Polonya'yı kasıp kavuracaktır. İsyan Krallık orduları tarafından bastırıldı, bastırılmasına, fakat artık Kazak sorunu daha da fazla uluslararası karaktere bürünmüştü. Kazak yurdu Habsburluların da ilgi alanındaydı artık. Burada oldukça önemli bir kaynaktan söz eder Wojcik, şöyle ki; Sezar Rudolf II (1576-1612) Osmanlıya karşı savaşta onları kendi tarafına çekmek istiyordu. Onun tarafından Zaporoze'ye Erich Lassota Von Steblau gönderildi. Bu elçi 1594'de yalnızca onları Habsburg hizmetine sokmadı, aynı zamanda Zaporoze'de yaptığı anlaşmaları, orada gördüklerini, Ukrayna ziyaretinin günlüğünü (raporunu) tuttu. Bu raporun şüphesiz Yeni çağ Ukrayna'sına ait en değerli eseri olduğunu söylüyor ve Wojcik ekliyor; Lassota tarafından tutulan Zaporozeliler Türklere ve Tatarlara karşı birkaç deniz ve kara seferi düzenlediler (1594-1595) daha sonra ise Habsburglulara hizmetleri son buldu.

Wojcik diğer bir bölümde isyanların ilk nedenlerinden olan ve Ukrayna-Polonya-Litvanya tarihinde dönüm noktası sayılabilecek bir olaydan—Brzesc Kilise birliği anlaşmasından ve deniz seferlerinden bahsetmektedir, şöyle ki; Cumhuriyetin bütün güney-doğu toprakları Kazak-köylü isyanlarıyla sarsılırken, Polonya-Litvanya devletinin aynı Rus topraklarında bir başka önemli olay yaşanmaktaydı. Bu Katolik-Ortadoks kiliselerinin birlik anlaşmasıydı. Polonya topraklarında Roma-Katolik dini, Litvanya'da ise Rus halkının yerleşik olduğu bölgelerde Ortadoks dini baskındı. XIV yüzyılın sonlarında Polonya-Litvanya'nın birleştiği yıllarda, özellikle Jagiellon hükümdarlığı sıralarında her iki din de hoşgörüyle birlikte yaşıyordu. Fakat XVI yüzyılın ortalarında Litvanya ile devlet birliği kurulduktan sonra, özellikle Polonya tarafında bir korku ortaya çıktı. O da Rus topraklarındaki doğu kilisesinin, Moskova devletinin etkisi altına girmesinden korkuluyordu. Özellikle Litvanya'nın baskısının ulaşamadığı dönemlerde Rus toprakları Moskova'nın etkisi altına girmişti bile, önlem olarak Kij6w'ta Polonya-Litvanya metropolü kurulmasına rağmen durum değişmemişti. (Aynı eser, s.21)

Bu nedenle Kiliseleri birleştirme yoluna gidildi. 1595-1596 yıllarında "Kiliseler Birliği" anlaşması yapıldı. Bu birleşmede, Polonya kralı III Zygmunt'un koyu bir Katolik olmasının rolü de büyüktü. Bu anlaşma beraberinde Ukrayna'da çok daha büyük sorunlar getirdi. Bu anlaşmayla Ukrayna'da olan politik-toplumsal-ekonomik problemlerin yanına dini sorunları da katılmış oldu. Bu birliği tanımayanlar yasadışı kabul edildiler. Aralarında aristokratlar, soylular, magnatlar, piskoposlar bulunuyordu. Anlaşma Polonya-Litvanya birleşik devletinde çok sıcak bir savaşı başlattı. Meclislerde uzun tartışmalar yaşandı. Wojcik sonunda OrtadoksIarın Cumhuriyete ve Katoliklere karşı savaşta destek arayışına başladıklarını, tabi ki ilk desteği de Kazak yurdunda bulduklarını belirtiyor .(Aynı eser, s .21)

Değerli araştırmacı Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal "Yeni Zamanda Avrupa tarihi"nde Wojcik'le aynı çıkarımları yaparak şöyle yazıyor;

"III. Sigismund, Cizvit Kral unva11l ile taIIIn1111ştır. Gerçekten de onun bu ünvaııı hakktyla kazanmış olduğu söylenebilir. Elindeki bütün araçlarla Cizvitleri teşvik ve himaye ettiği gibi, Ul1van ve memuriyetler vermek suretiyle de Leh zadeganının çoğunu Cezvitliğe kazanmağa muvaffak olmuştur. Aynı zamanda Litvanya zadegaıııııll1 büyük bir kısmı, Katolik ve Ortadoks kiliselerinin birleşmesini kabul etti ve Papa'nll1 himayesine girdi. Ayrıca Litvanya piskoposlarının çoğu da Brest-Litowsk Sinod'unda iki kilisenin birleşmesini karar altına aldılar. Fakat Kazaklar, Ortadoks kalmakta ısrar ettiler ve birleşme kararına şiddetle karşı koydular.4

Yine aynı eserde, araştırmacımız Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal, Wojcik'in de belirttiği Kazak isyanı nedenlerini destekleyen açıklamalarını sürdürür;

"Lehliler, Kazakları da Katolikleştirmeye, topraklarım Leh zadegamna mal etmeye ve köylüyü serf haline getirmeye kalkıştılar. Ayııı zamanda Kijef yakınlarında Kudak adı ile bir kale inşa etmeye başladılar. Bunun üzerine Kazaklar ayaklandılar, jakat 1637'de bastmldılar. Bunu fırsat bilen Leh Diyet Meclisi, Kazakların bütün imtiyazlarını kaldırmak cihetine gitti. Diyet Meclisinin kararlarına göre Kazaklar, kendi devlet reisIerini (Hetman) seçmek hakkından mahrum edilecek ve Leh köylüsü gibi muamele göreceklerdi. Çok geçmeden cizvitler Kief'e yerleşti. Neticede Kazaklar, Lehistan'ın himayesinde imtiyazlı mevkilerini tamamiyle kaybediyorlar, Lehlilerin tam manasıyla boyundurukları altına giriyorlardı.5

Hiç şüphesiz bu birlik anlaşması Ukrayna gerginliğini en üst noktaya taşıdı. Fakat yine de Ortadoksluğun tam anlamıyla yok edilmesini başaramadı. Polonya özellikle Waza krallarının hakimiyetindeyken, Kazakları, İsveç ve Moldovya savaşlarında yanlarında istiyorlardı. Fakat Cumhuriyet Kazak sorununu akılcı, politik bir yaklaşımla çözemediği için istediğine kavuşamadı. Kazaklar Moskova himayesine girdi. Kendilerini Polonya'dan daha çok Rusya'ya yakın görüyorlardı. Kazak-Tatar-Türk savaşını canlı tutuyorlardı; Tatarlara, Türklere ve Türk himayesindeki ülkelere karşı kara ve deniz seferlerini sürdürüyorlardı. Tabi ki, güçlü bir devlet olarak Osmanlı buna göz yumamazdı. Kazakların korkusuzca Türk-Tatar yerleşim yerlerine akınlar düzenlemesi, Tatarların Ukrayna topraklarına yaptıkları kanlı baskınların intikamıydı. Osmanlı, başlangıçta yalnızca protestolarla tepkisini sınırlıyordu. 1606'da böylesi bir protestolardan birine Polonya tarafı şöyle karşılık veriyordu;

"Hiçbir şey yapmak mümkün değil, önlemek hiç mümkün değil, çünkü Kazaklar ya/tma ve soygUlıla yaşıyorlar, hiçbir yönetimi tanımıyorlar. Gerçekten de ulaşılamayacak kadar gizli Dniepr bölgesinde güvendeler" (Aynı eser. s.24).

Şüphesiz durum Zaporoze'ye uygun gelişiyordu. Çünkü XVI ve XVII yüzyıl

Bu eserde ilk ortaya çıkışlarından itibaren Kazakların bütün tarihi süreci anlatılmaktadır.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort