Hit (356) F-1491

Selim Taşdemirin Yazısındaki ki Paragraftaki Yanlışlar Hakkındaki Mülahazalarım

İlim Dalı : Konusu :
Soruyu Soran : Cevaplayan : Önder Nar
Cevaplayanın Mezhebi:
Ekleyen : Sümeyye Abacı/2023-02-06 Güncelleyen : Sümeyye Abacı/2023-02-08

Selim Taşdemir’in yazısındaki iki paragraftaki yanlışlar hakkındaki mülahazalarım
((Delilin değişmesi veya yeni delil eklenmesi durumunda hükmün de değişebileceği ilkesinden hareketle (Fıkıh usulü) Amel İmamlarımızın içtihat ve fetvalarının, Kütübü Sitte hadisi şerifleri ışığında kontrol-çek edilmesi görevi günümüz ulemasına düşmektedir.
Bu durum, Amel İmamlarımızı sorgulamak veya küçümsemek manasına gelmiyor. En nihaye kişi gücünün yettiğinden sorumludur, onlar da gücünün yettiğinin en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Allah hepsinden razı olsun.))
Yazının tamamı aşağıdaki metindedir. 

---------------------------
AMEL İMAMLARIMIZ VE KÜTÜBÜ SİTTE HADİSİ ŞERİFLERİ (DELİLLERİN DEĞIŞMESİ VEYA YENİ DELİL EKLENMESİ DURUMUNDA HÜKÜMÜN DEĞİŞEBİLMESİ-FIKIH USULÜ)!
Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun, Ehli Sünnet amel imamlarımız (İmamı Azamı Ebu Hanife, İmamı Malik, İmamı Şafi, İmamı Hanbel) ve Hadis imamlarımızın (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbni Mace'nin) doğum ve ölüm tarihlerine baktığımızda, Amel İmamlarımız zamanında, hadisi şeriflerin tedvininin henüz tamamlanmadığını, Sahih hadis külliyatları Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, İbni Mace ve Nesai'nin henüz oluşmadığını görebiliriz.
Tedvin faliyetiyle Kütübü Sitte'de ki onaltıbin Hadisi Şerif, belli bir usul-metot çerçevesinde, altıyüzbin rivayetten seçilerek çıkarılmış, zayıf veya uydutma olanlar ayıklanmıştır.
Amel imamlarımız doğal olarak kendilerine ulaşan ve sahih olduğunu düşündükleri Hadisi Şerfler'in ışığında içtihatlarda bulunuyorlardı. İmam Malik faydalandığı Hadisi Şerifler'i Muvatta'sında, İmam Hanbel Müsned'inde toplamıştır.
İmam Malik'in Muvatta'sında ve İmam Hanbel'in Müsned'inde Kütübü Sitte Hadisi Şerifleri'nin tamamını göremediğimiz gibi, İmam Malik'in Muvattası'nda ki ve İmam Hanbel'in Müsned'inde ki bazı hadislerin Kütübü Sitte'de bulunmadığınıda görüyoruz.
Delilin değişmesi veya yeni delil eklenmesi durumunda hükmün de değişebileceği ilkesinden hareketle (Fıkıh usulü) Amel İmamlarımızın içtihat ve fetvalarının, Kütübü Sitte hadisi şerifleri ışığında kontrol-çek etdilmesi görevi günümüz ulemasına düşmektedir.
Bu durum, Amel İmamlarımızı sorgulamak veya küçümsemek manasına gelmiyor. En nihaye kişi gücünün yettiğinden sorumludur, onlar da gücünün yettiğinin en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Allah hepsinden razı olsun.

EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT AMEL(FIKIH), HADİS VE İTİKAD (AKAİD) İMAMLARIMIZ:
İMAM EBU HANİFE
Hicri 80 (699) yılında Kûfe’de doğmuş, 150 (767) yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Aslen Türk veya Fârisî olduğu yönünde görüşler vardır.
İMAM MALİK
Hicri 93’te (712) dünyaya geldi. Medineye yerleşmiştir. Vefatı 179(795) tir.
İMAM ŞAFİİ
Hicri 150 (m.767) senesinde Gazze’de doğdu. 204 (m.820)’de Mısır’da vefat etti.
İMAM HANBEL
Hicri 164 (780) yılı Rebîülevvelinde (veya Rebîülâhir) Bağdat’ta doğdu. Vefatı 241(855) tir.
İMAMI BUHARİ
Hicri 194 (810) yılında Buhara’da doğmuştur.
Semerkant’a 3 mil mesafede bulunan Hartenk kasabasında vefat etti.256(870)
İMAM MÜSLİM
Hicri 206(821) senesinde Nişabur’da doğdu. H.261(875) tarihinde burada vefat etti.
İMAMI EBU DAVUD
Hicri 202(817)’de Sicistan’da doğdu. H.275(889)’de Basra’da vefat etti.
İMAM TİRMİZİ
Doğum tarihinin 209 (824) olduğu tahmin edilir. Tirmizî 13 Receb 279’da (9 Ekim 892) Tirmiz’e bağlı Buğ köyünde vefat etti.
İMAM İBNİ MACE
Hicri 209 (824) da Kazvin'de doğdu. Vefatı Hicri 273 (887) tür.
İMAM NESAİ
Aslen Horasan’ın Nesa şehrindendir. H. 214(830) yılında orada doğdu. H.303(915)te Filistin’in Remle şehrinde vefat etti.
İMAM MATURUDİ
Semerkant şehrinin Matürid Köyü’nde doğdu. Hicri 238 (M. 853)’de doğduğu kabul edilen Matüridi’nin ölüm tarihi 333 (M. 944)’tür.
İMAM EŞARİ
260 veya 266 (m. 879) senesinde Basra'da doğdu. 324 veya 330 (m. 941) da Bağdat'ta vefat etti.
ALLAH'IN RAHMETİ HEPSİNİN ÜZERİNE OLSUN.
 

Yazınızdaki önermeler
1-(Delilin değişmesi veya yeni delil eklenmesi durumunda hükmün de değişebileceği ilkesinden ilkesinden hareketle (Fıkıh usulü) Amel İmamlarımızın içtihat ve fetvalarının, Kütübü Sitte hadisi şerifleri ışığında kontrol-çek edilmesi görevi
2-Bu durum, Amel İmamlarımızı sorgulamak veya küçümsemek manasına gelmiyor
3-İMAM EBU HANİFE Hicri 80 (699) yılında Kûfe’de doğmuş,
 
Cevaplar:
C1- Bu yazdıklarınız yanlıştır. Dini ilimler ve bu ilimlerin tedvin edilmesi hakkında birçok akademisyende de görülen alt yapı ve eksik kültürden kaynaklanmaktadır.
-delilin değişmesi veya yeni delil eklenmesi varsayımı akli bir varsayımdır. Gerçekte yoktur.
Şu bilgileri düşünürseniz bir varsayıma dayandırdığınız bu düşüncenin hatasını anlarsınız.
1. Zorunlu bilgi;
-Asrı saadette din tamamlanmış ve dinin tamamlandığı ayetle haber verilmiştir. Yine efendimiz sahabeye,- "dini tebliğ ettim mi" diye sormuş onlar da;- "evet ettin" demişlerdir. "Allah’ım şahid ol" hadisi meşhurdur.
2. Zorunlu bilgi;
-Kuran kuranın açıklaması olan sünnet, ve tek başına teşri içeren sünnet nasları (fiili kavli ve takriri) sahabenin uhdesindedir. Bir başka ifadeyle sahabe Allah Rasulünden alınan dinin tek nakilcisidir. Sahabenin bilmediği bir din metni (kuran , sünnet) olamaz.
3. Zorunlu bilgi;
-1300 ile 1900 arasında nakilci sahabi vardır.
İbnul Cevzi "tenkih" de İbn Hazm "es Sahabetur Ruvat" da (bu eserler matbudur) bu sahabileri isim isim yazmıştır. Hadis mevsua'larından bu sahabilerin rivayetlerini cem etmek ya da takip etmek mümkündür. Sahabi sıralamasına göre olan hadis müsnedleri de bu minvaldedir. Yine sahabe teracimleri de bu ravi sahabileri ve kaç rivayetleri olduğunu haber vermektedir.
4. Zorunlu bilgi;
İmam Ebu Hanife zaman itibarıyla 60 ile 68 hicri yıllarında doğmuş 12 ile 14 yaşları arasında ilme yönelmiştir. Bu sürecin başlamasından 10 yıl kadar sonra Hammad B. Ebi Süleyman'ın fıkıh meclisine girmiş ve Hammad ölünceye kadar meclisine devam etmiştir.
İlmi münazara ve alış veriş için Kufe, Basra, Şam, Mekke -Medine gibi ilim merkezlerine yüzlerce defa gitmiş; belirli zamanlar oralarda bulunmuştur.
Dönemin sahabesiyle ve sahabenin öğrencisi büyük mıhaddis ve fakihlerle bu ilim merkezlerinde defalarca uzun ya da kısa müddetli ilim alışverişleri olmuştur. Bunlar tarih ve menakıp ve hadis müsnedlerinde yazılıdır.
Kendinden önceki dönemden sahabe ile 12 kişi; tabiun ulemasının barizlerinin tamamıyla görüşmüştür. Basra, Kufe, Şam, Mekke-Medine Alimleri’yle hem haldir. Tanışıktır. Onları dinlemiş hepsinden değil bazılarından ilim rivayet etmiştir.
-İmam Ebu Hanife Emevi Devleti ile Abbasi Devleti arasındaki dönemi ara dönemde (8 ila 10 sene) Haremeyn’de yaşamıştır.
Bu durum bütün İslam Aleminin Alimlerinini ravilerinini lügatçilerinin Haremeyn ziyaretleri sırasında ondan alması onun da onlara ilim vermesi manasına gelir. Fiilen de böyle olmuştur.
Meşhur muhaddis Abdullah b Mübarek Mekke'deki halkasında onun yanında ders vermeyip ona kürsüyü bırakacak kadar ona hürmetkardır.
Bu verileri onlarca sayfa yazsam bitmez.
 
Bütün bunlar (4 zorunlu bilgi) akademik arenada dillendirilen; -İmam Ebu Hanifeye ve 4 mezhep imamına ulaşmamış hadisler vs. - gibi düşünceleri temelden iptal eder.
İmam ve diğer bağlısı olan ve bağlısı kalmamış büyük Alim Fakih ve Muhaddisler "Hamelatü'ş-Şeria"dır. Dinin ana omurgasıdırlar. Bunların bilmediği bir hadis olamaz. Bunlar ya da onların döneminde rivayet edilmeyen, seslendirilmeyen, faydalanılmayan bir hadis metni olamaz.
İlim senetleri, hadis alimleri ve yaşadıkları yerler, ilmi mübahase ve münazaraların çokluğu sebebiyle ve Haremeyn'deki buluşmalarda bunların gündeme gelmesi zorunluluğu sebebiyle 60-hicri den 300 hicri yıllarına kadar uzanan 4 mezhebin imamlarının yaşadığı dönemde bilinmeyen delil olarak kullanılmayan ya da ihmal edilen zayıf kabul edilen şaz görülen bir rivayet sonradan sahih hale gelmez. O dönemde bilinmeyen ama sonrasında bilinir hale gelen bir hadis olamaz.
Bu sebeplerle de "delilin değişmesi" ihtimali olamaz. . "Delilin sonradan ortaya çıkması" da olamaz.
 
"... Delilin değişmesi sebebiyle Kütübü Sitte eksenli olarak fıkhi meselelerdeki fetvalarında değişeceği" iddianız da yanlıştır.
 
-Asrı saadette bilinmeyen bir delil sonradan ortaya çıkamaz.
-Tabiun döneminde bilinmeyen bir rivayet tebeuttabiin döneminde de olamaz.
-Tebeuttabiin döneminden sonra ise çıkan ya da uydurulan bir delil sened silsilelerinde olamayacağından uydurma olur.
Dolayısıyla üç hicri asırda bilinmeyen bir delil olamaz. Bunu tasavvur etmek "zühulü akl" denilen illet alametidir. Üç hicri asırda olup da bu işle meşhur ilim adamlarınca bilinmeyen ama ilmi açıdan binleri bulan sayıdaki Fakih Muhaddis Lügatçı, Tarihçi, Nesssab, Kıraatçi, Müfessir, Akaid yazarı ve mütekellime rağmen 14 bin civarında sahabinin yaşadığı Kufe Ve Basra bölgesinde ve Haremeyn de bilinmeden 400 yıl geçen bir rivayet olamaz.
Rivayet olamayacağından bilinmeyen ahkam hadisi de akaid hadisi de fazaili amal hadisi de olamaz.
 
Diğer taraftan;
Hadis kaynakları Kütübü Sitte ile sınırlı değildir. Kütübü Sitte sade hepsi bir arada basılan "sünenler" sebebiyle meşhur olmuş bir adlandırmadır.
9 adet hadis mecmuası bir arada basılınca da o adlandırma insanların diline düşmüştür.
Kütübü sitte veya Tisa üzerine özellikleri ve her birinin içerdiği hadis metinlerinin ne amaçla diğerlerinden ayrı olarak tedvin edildiği, bu eserlere sünen, sahih isimlendirmelerinin neden verildiği başlı başına konulardır.
Bunların bilgisine ittila edilmesi durumunda herhangi bir ilim adamı; 4 mezhep imamına ulaşmamış hadisleri de dikkate alarak İslam fıkhı yeniden oluşturulmalı ve fetvalar değişen delillere göre tekrar verilmeli demez diyemez.

C2-Bu tarz düşünmek 4 mezhep imamını sorgulamak ya da küçültmek anlamına gelmez demişsiniz evet bu tespit yerindedir. Bu tür bir laf esasen İslami ilimlerin tedvini konusunda böyle düşünen akademisyenlerin zihinlerindeki "kesif materyal eksikliği" göstergesidir.
 
İslam Alemi’ndeki ihvan hareketi mısır kökenlidir. Mısır’da Osmanlı Devleti yıkılışı sırasında ortaya çıkan ihya hareketlerinden birisi Şii ilim adamı Cemaleddin Efganiye dayanır onur öğrencisi şeyh Muhammed Abduh ve öğrencisi Reşid Rıza ve onun da sekreteri ve ıhvanı müslimin Kurucusu Hasan el Benna ve onun kurduğu cemaat olan Ihvanı Müslimin Cemaleddin Afganinin İslam Aleminin kurutuluşu için geliştirdiği çözüm önerisi geliştirmiş ve sizin bilmeden ya da bilerek benimsediğiniz bu çözüm yolunu yeni uyanan Müslüman kuşaklara empoze etmişlerdir.
Oradan bu fikirleri alan İstanbul’daki bir kısım "İslamcı yazar Mehmet Akif ve Ömer Rıza Doğrul ve Türk-İslamcı yazarlar bu fikri çözüm metodu olarak benimsemişlerdir.
 
Cumhuriyetin ilk yıllarında Ahmed Hamdi Aksekili bu fikirleri diyanete taşımış bu fikirler daha sonra 12 Eylül cuntası tarafından özellikle göreve getirilen Tayyar Altıkulaş hoca ve Hayrettin Haraman hoca tarafından arkalarına aldıkları cunta desteği ve akademik alanlardaki kendilerine tanınan gayri resmi yetkiyle bütün ülkedeki dini ve akademik kadrolarda etkin kılmışlardır.
Yani demem o ki bu fikrin kökeni sünni değildir.
 
Peygamberlik hakkındaki inançları itibarıyla tam bir İbni Sina felsefesi temsilcisi olan İsna-Eşeriyye şiasından Cemaleddin Efgani'nin fikridir.
Bu fikir ilmi silsile sahibi ilim adamları arasında esasen boş bir lakırtı olduğundan itibar görmemiş ama İslam Ülkelerindeki laik devletler eliyle yeni ve zamana uyan bir İslam tasarısı ideallerine uyduğundan, resmi mahfellerde hep baştacı edilmiştir.
Bu fikir şii fikridir. Ana gayesi sünni mezhepler arasındaki bağlılığı zayıflatmaktır.
Kütübü sitteyle amel etmek fikri ise ilmi açıdan esasen zaten amel edildiğinden bir saçmalıktır.
Ama şii fikri açısından ise hadisle amel etme görüntüsü adı altında 4 mezhebi ortadan kaldırma teşebbüsüdür. Geçen 30-40 yıllık tecrübe hadisle amel etmek temasının ne derece uygulamada dindarlığa yansıdığını göstermiştir.

C3. İmam Ebu Hanife 80 h. de doğdu şeklindeki bilginiz de hatalıdır.
Bunu kaynaklarıyla ve delilleriyle muhakemeleriyle daha önce defalarca yazdığımdan işaret ile iktifa ediyorum.

Not: yazdıklarınıza sizi incitmek veya eleştirmek kastıyla cevap yazmadım. Özelden gelen ısrarlı sorular sebebiyle paylaştığınız görüşleri eleştirme lüzumu oluştu. Umarım insaf ile ve teenniyle okur ve kırılmadan söylemek istediğimi anlamaya odaklanarak beni dinlersiniz.

Mülahaza: Selim Taşdemir
İMAM ŞÂFİÎ’NİN “HADİS SAHİHSE MEZHEBİM ODUR” SÖZÜNÜN ANLAMI*
Takıyyuddîn Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî
Çev.: İshak Emin AKTEPE**
Müçtehitlerin son temsilcisi Şeyhulislâm Takıyyuddîn es-Sübkî (ö. 756) şöyle demiştir: Üstâdımız İmam Şâfiî’nin (ö. 204)
“Hadis sahihse mezhebim odur” sözü hakkında bilgi istediniz.
Rabbimden başarılı olmanızı niyaz ederim!
Bu sözün İmam Şâfiî’den nakli meşhurdur ve böyle bir söz söylediği konusunda görüş birliği vardır. Ayrıca aynı anlama gelen pek çok farklı ifade de ona nispet edilerek nakledilmiştir.
İbn Ebî Hâtim1 (ö. 327) babası Ebû Hâtim (ö. 277) vasıtasıyla Harmele b. Yahyâ et-Tücîbî’nin (ö. 243) İmam Şâfiî’ye nispet ettiği şu sözü nakleder: “Benim görüşlerime aykırı olan ve Hz. Peygamber’den sahih olarak nakledilen bir hadis var ise; biliniz ki hadis benim sözümden daha üstündür. Bu durumda benim görüşüme uymayın!”. Ebu’l-Abbâs el-Asam (ö. 346), Rebî’ b. Süleymân el-Murâdî (ö. 270) vasıtasıyla İmam Şâfiî’nin “Eğer kitabımda Nebevî sünnete aykırı bir şey görürseniz, benim görüşümü dikkate almayıp sünnete göre hükmedin” dediğini rivayet eder2.
Yine Rebî’ b. Süleymân’dan nakledildiğine göre İmam Şâfiî bir hadis rivayet ettiğinde, oradakilerden biri “Ey Ebû Abdillah! Sen bu hadisle amel ediyor musun?” diye sorunca İmam Şâfiî “Ben ne zaman Hz. Peygamber’den bir hadis nakledip onunla amel etmezsem bilin ki delirmişim demektir” der3.
Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî (ö. 219) ise, hadis rivayet ettiği bir gün İmam Şâfiî’ye “Bu hadisle amel ediyor musun?” diye sorduğunu, onun da “Resûlullah’tan bir hadis duyacağım da onunla amel etmeyeceğim! Beni kiliseden zünnarımla çıkarken mi gördün?” dediğini nakleder4.
Rebî’ b. Süleymân, bir konu hakkında fetva soran birisine İmam Şâfiî’nin “Bu meselede Hz. Peygamber’den şu hadisleri rivayet etmekteyiz” dediğini; adamın “Bunlarla amel ediyor musun?” sorusu üzerine ise Şâfiî’nin titreyip sarsıldığını ve ona “Be adam! Resûlullah’tan hadis nakledip gereğince hükmetmezsem bu yer beni taşır mı bu gökyüzü beni altında barındırır mı? Elbette onunla amel ediyorum! Başım gözüm üstüne!” diye cevap verdiğini aktarır5.
İbn Ebî Hâtim’in bildirdiğine göre Ebû Muhammed es Sicistânî (ö. 307) kendisine bir mektup gönderir ve orada Ebû Sevr el-Kelbî’nin (ö. 204) İmam Şâfiî’den “Hz. Peygamber’den gelen her hadis, daha önce benden duymasanız dahi benim görüşümdür” sözünü duyduğunu nakleder6.
Di’lec b. Ahmed es-Siczî (ö. 351), Ebû Muhammed el-Cârûdî (ö. ?) vasıtasıyla Rebî’ b. Süleymân’dan İmam Şâfiî’nin “Nebevî
sünnetin benim görüşüme aykırı olduğunu düşünürseniz, benim reyimi bırakıp sünnete sarılın. Biliniz ki ben sünnetle amel ederim”
dediğini rivayet eder7.
İbn Ebî Hâtim’in kaydettiğine göre Abdullah b. Ahmed (b. Hanbel) kendisine bir mektup gönderir ve orada babasının “Şâfiî
hadisin sahih olduğunu tespit edince onunla hükmederdi. Onun en güzel özelliği kelam ilmiyle uğraşmaması, fıkıhta derinleşmeye çalışmasıydı” dediğini aktarır8.

Taberânî’nin (ö. 360) rivayetine göre Abdullah b. Ahmed, babasından İmam Şâfiî’nin şu sözünü nakleder: “Sizler sahih hadisleri bizlerden daha iyi bilmektesiniz. Eğer sahih bir haber tespit edersen bana da söyle ki onunla amel edeyim. Hadisin Kûfe, Basra ya da Şamlılar tarafından aktarılıyor olması önemsizdir”9.
İmam Şâfiî’nin haktan yana gösterdiği şu tavra bir bakın Allah aşkına! Öğrencisi Ahmed b. Hanbel’e (ö. 241) söylediği şu sözü bir düşünün!
İbrâhîm el-Harbî “Hocaların hocası buyurdu ki” deyince yanındakiler “Kimi kastediyorsun?” diye sorar. O da “Şâfiî’yi kastediyorum. O, Ahmed b. Hanbel’in hocası değil mi?” cevabını verir10.
Ebû Eyyûb Humeyd b. Ahmed el-Basrî şöyle der: “Ahmed b. Hanbel ile birlikte bir meseleyi tartışıyorduk. Oradakilerden biri “Ey Ebâ Abdillah! Bu konuda hiçbir sahih hadis yoktur” dedi. Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel “Sahih hadis bulunmasa bile Şâfiî’nin fetvası var. O, (biz bilmesek dahi) bu mevzuda en sağlam delili kullanmıştır” cevabını verdi11.
Daha sonra sözlerine şöyle devam etti: “Şâfiî’ye söz konusu meselede ne hüküm verdiğini sordum. O da görüşünü söyledi. Ben de hükmünün dayanağını sordum ve “Âyet ya da hadis var mı?” dedim. “Elbette!” dedi ve Hz. Peygamber’den bir hadis nakletti. O gerçekten de merfû (ya da konunun nassı olan) bir hadistir”.
Beyhakî (ö. 458) de Rebî b. Süleymân’a ulaşan bir isnad ile İmam Şâfiî’nin “Eğer kitabımda Nebevî sünnete aykırı bir şey görürseniz, benim görüşümü dikkate almayıp sünnete göre hükmedin” dediğini rivayet eder12.
Yine Rebî’ b. Süleymân’dan nakledildiğine göre İmam Şâfiî şöyle der: “Hüküm verdiğim herhangi bir konuda muhaddisler tarafından benim fetvama aykırı Hz. Peygamber’den sahih bir haber nakledilirse, biliniz ki ben, hem yaşarken hem de öldükten sonra o görüşümden dönmüşümdür”13.
Yine Rebî’ b. Süleymân’dan gelen bir rivayete göre İmam Şâfiî şöyle der: “Herkes Hz. Peygamber’in bütün sünnetini biliyor değildir. Benim görüşümü söylediğim ya da kural olarak belirlediğim bir şey hakkında bunlara aykırı bir merfû hadis nakledilirse biliniz ki en üstün söz Hz. Peygamber’in sözüdür ve ben de onunla amel ederim”. İmam Şâfiî bu sözü sık sık tekrarlardı”14.
Nakledildiğine göre Ebû Bekr b. Huzeyme’ye (ö. 311) “Helal ve haramlar konusunda İmam Şâfiî’nin eserine (ya da eserlerine) almadığı bir Nebevî sünnet biliyor musun?” diye sorulunca “Hayır” cevabını verir15.
Rivayet edildiğine göre İmam Şâfiî “Resûlllah’tan gelen bir hadisi kıyas sebebiyle terk edemeyiz. Sünnet varken kıyasın hükmü yoktur!” der16...
Ebu’l-Velîd Mûsâ b. Ebi’l-Cârûd, İmam Şâfiî’nin “Benim görüşüm bulunan herhangi bir konuda Hz. Peygamber’den sahih bir hadis gelirse biliniz ki ben görüşümden dönüp hadisle amel ederim” dediğini nakleder22.
Ebû Ali ez-Za’ferânî (ö. 260) de İmam Şâfiî’nin “Hz. Peygamber’in bir sünnetini öğrenirseniz ona uyup başka hiç kimsenin sözüne itibar etmeyin!” dediğini rivayet eder23.
KAYNAKLAR:
* Takıyyuddîn Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî, Ma’nâ kavli’l-İmâm el-Muttalibî izâ
sahha’l-hadîs fehüve mezhebî, thk. Ali Nayif Bikâî, Beyrut: Dâru’l-Beşâiri’l-
İslâmiyye, 1993.
** Dr., Türkiye Finans Katılım Bankası, isakemin.aktepe@turkiyefinans.com.tr
1 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 93. Ayrıca bk. Ebû Nuaym,
Hilyetü’l-evliyâ, IX, 106.
2 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 93; Beyhakî, Menâkıbu’ş-
Şâfiî, I, 472; Ebû Şâme, Muhtasaru’l-müemmel, s. 31; Nevevî, el-Mecmû’
şerhu’l-Mühezzeb, I, 63; İbn Kayyım, İ’lâmu’l-muvakkıîn, IV, 233; Fellânî,
Îkâzu himemi zevi’l-ebsâr, s. 100.
3 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 93; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-
evliyâ, IX, 106; Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 474; İbn Kayyım, İ’lâmu’l-
muvakkıîn, IV, 233; Ebû Şâme, Muhtasaru’l-müemmel, s. 31; Fellânî, Îkâzu
himemi zevi’l-ebsâr, s. 103.
4 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 474; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, IX, 106; Ebû
Şâme, Muhtasaru’l-müemmel, s. 32; Fellânî, Îkâzu himemi zevi’l-ebsâr, s.
104.
5 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 475; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, IX, 106;
Yâkût el-Hamevî, Mu’cemü’l-üdebâ, XVII, 310; Fellânî, Îkâzu himemi zevi’l-
ebsâr, s. 100.
6 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 93, 94.
7 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 473; Ebû Şâme, Muhtasaru’l-müemmel, s. 31;
Fellânî, Îkâzu himemi zevi’l-ebsâr, s. 103, 104.
8 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 82.
9 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 95; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-
evliyâ, IX, 170; İbn Abdilber, el-İntikâ, s. 75; İbnü’l-Cevzî, Menâkıbu’l-İmâm
Ahmed, s. 499; Fellânî, Îkâzu himemi zevi’l-ebsâr, s. 104.
10 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 328. Burada “O, Ahmed b. Hanbel ve Ebû
Sevr’in hocası değil mi?” ifadesi yer alır.
11 İbn Ebî Hâtim, Âdâbu’ş-Şâfiî ve menâkıbuh, s. 86; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-
evliyâ, IX, 102; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, II, 66, 67.
12 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 472.
13 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 473; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, IX, 170; Ebû
Şâme, Muhtasaru’l-müemmel, s. 32; İbn Kayyım, İ’lâmu’l-muvakkıîn, II, 285;
Fellânî, Îkâzu himemi zevi’l-ebsâr, s. 104.
14 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 475; Ebû Şâme, Muhtasaru’l-müemmel, s. 32;
İbn Kayyım, İ’lâmu’l-muvakkıîn, II, 286; Fellânî, Îkâzu himemi zevi’l-ebsâr, s.
100.
15 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 477; Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ ve’l-luğât, I, 51.
16 Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, I, 478. Ayrıca er-Risâle’de “Hadis varken kıyas
caiz değildir” ifadesi yer alır (Şâfiî, Risâle, s. 599)...
22 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, IX, 107; İbn Kayyım, İ’lâmu’l-muvakkıîn, II,
233.
23 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, IX, 107.

el Cevab: Selim Taşdemir
"Hadis sahihse mezhebim odur." lafı imam Şafii'ye de öğrencisi Ahmed b. Hanbele de -Allah hepsinden razı olsun-nispet edilir.
Bu nispetler sahihtir.
Ama bu sözler yanlış zeminde kullanılmaktadır.
Her iki büyük alimde muhaddislerindendir ve hadis ehlinden olarak ilim tahsiline başlamışlardır.
Muhaddisler hakkında nas olan konuda ayetse ayet okur, hadis var mı araştırılar ve senetlerini inceleyip hangisinin isnadı güçlü ise onu esas alarak sorulan bir soruyu cevaplarlardı. Bu sebeple o dönemim muhaddisleri hakkında ayet ya da hadis olmayan konularda fetva vermez konuşmazlardı.
İmam Şafii daha sonra muhaddislerinin yolundan fukaha mesleğine girmiş ve imam Ebu Hanife’nin küçük öğrencilerinden imam Muhammed eş Şeybani' den fıkıh tahsil edince dünyası değişmiş ve mısıra hicret edip Şafii mezhebindeki "cedid" diye bilinen fetvalarını vermiştir.
Diyeceğim odur ki; ehli hadis mensuplarının bu meslekleri ve usulleri o dönemde rağbet gören bir "miyze"leri idi.
İmam Ahmed b Hanbel bu mesleği devam ettirmiştir.
Oğlu kendisine fetva vermenin şartını sorduğunda bir ehli hadis ne zaman fetvaya ehil olur ne zaman olmaz diye sorduğunda 700 000 rivayeti tahsil etmeyen bir hadisçi fetvaya ehil değildir demiştir. Oğlu sen ne kadar rivayet topladın dediğinde cem ettiği rivayet sayısının 900 000 lere ulaştığı ifade etmiştir.
(Elbette bu sayılar bir hadisin hakkında kendisine ulaşan binlerce rivayet senedi açısındandır. Bu başka bir anlatım gerektirir)
Ahmed b Hanbel'in sıklıkla tekrar ettiği ve amel ettiği bu asıl, fakihler tarafından itibar edilmeyen bir asıldır.
Bir fakih bir konuyu ele alırken önce kurana, sonra sünnete, sonra sahabenin fetvalarına, sonra icmaya bakar. Sonra hakkında nas olmayan konularda ictihad eder.
"Nas varsa ictihada mahal yoktur", kuralını uygular. Nas var ama yeni bir olaya uygulanması gerekiyorsa o zaman da kıyas eder.
Muhaddisler ise yeni çıkan konularda konuşmazlar. Hadis rivayet etmeyi baştacı yaptıklarından konu hakkında bir hadis varsa inceler ve söylerler. Fetvayı hadisle verirler. Hadis sahih olmazsa fetvadan "teverri " ederler.
Önem verdikleri şey hadis külliyatının yani efendimizin sözlerinin öğrenilip, ezberleri sonraki kuşaklara "öğrenildiği gibi" aktarılması olduğundan hadislerin fıkhıyla uğraşmazlar.
 
Hulasai kelam "iza sahhal hadisu fe huve mezhebi " lafı özellikle ülkemizde cahil-cühelanın dilinde pelesenk olmuştur.
4 mezhebin fukahası İmam Şafii'nin de aralarında olduğu önce hadis ve tefsir tahsil edip sonra onların fıkhıyla uğraşan büyük alim fakihlerden oluşur.
Ehli hadisin bu sözleri fakih olmayanlarının fetvadan hadis yoksa uzak duranlarının şiarıdır.
İkisi birbirine karıştırılmamalıdır.

Selim taşdemir
Lütfen birbiriyle bağlantısı olmayan konuları tek başlık altında sormamaya çalışın.
Yaptığınız paylaşımlar soru olmaktan ziyade paylaşım hüviyetindedir. Gurubun ana çerçevesi ise anlaşılmayan konuların sorulması şeklindedir.

Mülahaza: Selim Taşdemir
Ehli sünnet ulemasının icmasıyla en güvenilir hadis kitapları Kütübü Sitte'dir. Bu durum, hadisleri kitaplarına alma kriterleri yani usulleri göz önünde bulundurularak tesbit edilmiştir. İmam malik ve İmam Hanbel Kütübü sitte hadislerinin tamamına vakıf idiyse, neden Muvatta veya Müsnette bunun tamamını göremiyoruz?
İki ihtimal olabilir: ya bu hadislerin tamamı kendilerine ulaşmamıştı, yada sahih bulmayıp kitaplarına almadılar!
Tersi de sorulabilir. Muvatta ve Müsnet hadislerinin tamamını neden Kütübü Sitte’de görmüyoruz?

el Cevab: En güvenilir hadis mecmuaları Kütübü Sitte’dir. Bunda icma vardır lafınız yanlıştır.
Fakihler açısından da muhaddisler açısından da böyle bir laf edilemez.

Fakih ve muhaddis hadisi hocadan alır öğrenir hıfzder. İcazet alırsa rivayet eder.
Hadise sened ve metnine sahihtir hasendir zayıftır demek her hadisçinin kendi senedine bakarak yaptığı bir ilmi fiildir. Bu sebeple hadisçiden hadisçiye kendisine ulaşan senede bağlı olarak hadis hakkında verdiği hüküm değişir.
Bir hadis kitabını alıp ondan okuduğunuz rivayetle hadisçi olmazsınız. Bir kitap okumuş olursunuz sadece.
Hadisçi olabilmeniz için o kitaptaki sened ve metinlerin rivayet iznine sahip birisinden o kitaptaki hadisleri tek tek okumanız gerekir.
Sonra senet ve rical ilmi okumanız gerekir. Sonra bu senetler hakkında hüküm verebilmeniz için cerh ve tadil eğitimi almanız gerekir.
Bunları bitirip hadisin senedinin muttasıl mı munkati mi olduğunu değerlendirebilecek ilmi olgunluğa ulaşınca muhaddis olursunuz.
 
Fıkıhla alakalı hadislerin toplamı ki bunlara ahkâm hadisleri ismi verilmiştir. 4-8 bin arasındadır.
Bunların dışında ahkâm hadisi yoktur.
Hadis mecmualarındaki 100 000 lerden 700 000 lerden bahsedilen sayılar bir hadisin binlerce ilim adamından alınan farklı nakilleridir. Hadis metni aynı ama sened yüzlercedir, binlercedir.
Örneğin Buhari es Sahih isimli eserini bu manada 400 000 rivayetten seçmiştir. Bu rivayetleri seçerken kendine özgü kriterlere göre sahihine aldığı rivayetleri seçmiştir. Bu salt hadisçi tarzıdır. Rivayetlerini altı yedi kritere göre en sahihlerini es Sahih adını verdiği risalesine koymuş diğer sahih rivayetlerini tarihi kebir ve diğer eserlerinde rivayet etmiştir.
Zannedildiği gibi bütün hadislerin en sahihleri Buhari’nin hadisleri değildir. İmam Buhari’nin 400 000 i bulan rivayetlerinin kendisinin koyduğu kriterlere göre en sahihleri es Sahih’tekilerdir.
İmam Malik ve İmam Ahmed b Hanbel’in rivayetleri farklıdır.
İmam Malik muvattasını toplama amacı İmam Ahmed’den farklıdır.
İmam Ahmed de müsnedlerini sahabe sıralamasına koyarak kolaylaştırmayı kastetmiştir. Her rivayeti müsnede koymamıştır.
Siz ortada 1300-1900 civarında ravi sahabi varken bu muhaddisler neden aynı rivayetleri nakletmedi  vehmine düşmüş gibisiniz.
Bir daha ifade edeyim bütün müctehidlerin fıkıhta delil olarak kullandıkları rivayetler hemen hemen aynı rivayetlerdir.
İmam İbn Hacerin Buluğul Meram ve daha kapsamlı olan el Matalib el Aliyesi’ni incelerseniz ve onun şerhleri hakkında inceleme yaparsanız her kesin aynı rivayetlerden haberdar olduğunu görürüsünüz.
Fıkıh bablarında da İbn Rüşd’ün Bidayetul Muctehid isimli Mukaran Fıkıh konulu eserini incelerseniz 4 mezhep ve diğer bağlısı kalmamış onlarca müctehidin fetvalarında esas aldıkları ayetleri ve hadisleri mülahaza edebilirsiniz.
 
Hadis mecmualarının çokluğu ya da farklılığı zannettiğiniz gibi on binlerce birinin bildiğini bir diğerinin bilmediği hadislerden oluşmaz.
Hadis Hocam filanca hocasından 30 hadis eserini okumuştur. Diyelim hocamın hocası 40 000 hadis rivayetini sened ve metinleriyle ezbere okurdu. O da hocasından 100.000 kadar hadisi okumuş. Ama bunlardan 40 000 kadarını bir mecmuada toplamış. Benim hocam 10 000 kadar hadis rivayetini derslerinde okuturdu. Ben ise 1600 kadar hadisi birkaç defa okuttum.
Hadisler aynı rivayet sayıları farklı. Sizin kafanızı bunlar karıştırıyor gibi.

Mülahaza: Selim Taşdemir
Aslında benim niyetim bir konuya dikkat çekmekti. Ayeti Kerime ve Hadisi Şerifler asıl bilgiyi (nassı), içtihad ve fetvalar ise bunlara dayanan tali bilgiyi ifade ediyor. Dolayısıyla içtihat ve fetvaların ulema tarafından nasslar çerçevesinde çek edilmesinden kaçınılmaması gerekir diye düşünüyorum. Aksi tutum içtihatları ve fetvaları nass seviyesine çıkarmak olur ki buda nassa ziyade yapmak gibidir.

el Cevab: Allah iyiliğinizi versin.
Dört mezhep bünyesinde binlerce muhakkik alim gelmiştir. Muhakkik demek önceki fetvaları inceleyen delillerini kritik eden bir ilmi mulahazaları oluşursa birikimleri doğrultusunda kritikler yapan ilim adamları demektir.
Hemen hemen bütün fetvalar ilmi yeterliliği bizzat akranları ve sonrakiler tarafından itiraf edilmiş bu tür alimler tarafından süzgeçten geçirilmişlerdir.
Zamanın akışı içerisinde bir konunun ifade edildiği cümleler e bile ilmi ayar çekilmiştir.
 
Müctehidlerin ictihatları ammi (ilim adamı olmayan herkes) için nas mesabesindedir. Zaten.
nassa ziyade yapmak olarak nitelemeyiniz.
Nassın ammiye indirgenmesidir.
İslami ilimlerin fıkhi konuların detaylarıyla bu denli ilgili olmanız mutluluk vericidir.
Allah sayınızı meşkur etsin.

Mülahaza: Selim Taşdemir
Sayın hocam namazı terk edenin hükmü nedir? Ve dayandığı nass nedir?

el Cevab: Namaz Kılmayanın Hükmü 

Namazı Kasden Terk Edenin Hükmü

 

Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort