Künyesi : | Lakabı : Bediüzzaman |
Tabakası : 19.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : Bitlis/Hizan | D.Tarihi : |
Ö.Yeri : Şanlıurfa | Ö.Tarihi : 23.03.1960 |
Görevi : | Uzm.Alanı : Mutasavvıf, İslâm Bilgini,Tefsir |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2014-06-13 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Bediüzzaman Said Nursi
1876 yılında Bitlis'in Hizan kazâsına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs köyünde doğdu.
Normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamladı.
Gençlik yıllarını alabildiğine haraketli bir tahsil hayatı ile değerlendirmiştir.
İlim çevresine kendisini kabul ettirerek, "Bediüzzaman", yani "çağın eşsiz güzelliği" lâkabı ile anılmaya başlamıştır.
Said Nursî medrese eğitimiyle dini ilimlerde kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış; bu arada devrinin gazetelerini takip ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgilenmiştir.
Diğer taraftan, doğup büyüdüğü şark topraklarının sıkıntı ve problemlerini bizzat yaşayarak gören Said Nursî, en zarurî ihtiyacın eğitim olduğu kanaatine varmış; bunun için de şarkta din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurulmasını temin için yardım istemek maksadıyla 1907'de İstanbul'a gelmiştir.
İstanbul'da da ilim dünyasına kendisini kısa sürede kabul ettiren Bediüzzaman, çeşitli gazetelerde yazdığı makalelerle, o günlerde Osmanlıyı ve İstanbul'u çalkalayan hürriyet ve meşrûtiyet tartışmalarına katılmıştır.
1909'da patlak veren 31 Mart Olayında yatıştırıcı bir rol oynamış; buna rağmen, Sıkıyönetim Mahkemesine çıkarılmış, ancak beraat etmiştir.
Bu hadiseden sonra İstanbul'dan ayrılarak şarka geri dönmüştür.
Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van'da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur.
Savaşta bir çok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür.
Yaklaşık üç yıl Rusya'da esâret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul'a dönmüştür.
İstanbul'da devlet ricalinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılanmış; Dârü'l-Hikmeti'l İslamiye âzâlığına tayin edilmiştir.
Bu devrede, resmî vazifesinden aldığı maaşla kendi kitaplarını bastıran ve bunları parasız dağıtan Bediüzzaman, İstanbul'un işgâli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlı broşürle büyük hizmet etmiş ve işgal kuvvetlerinin plânlarını bozmuştur.
Kezâ, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu'daki kuvâ-yı milliye hareketini "isyan" olarak vasıflandıran şeyhülislâm fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin takdirini kazanmış ve Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Ankara'ya dâvet edilmiştir.
Bu mükerrer dâvetler neticesinde 1922 sonlarında Ankara'ya gelmiş ve Meclis'te resmî bir "hoşâmedî" merâsimiyle karşılanmıştır.
Ankara'da kaldığı günlerde, yeni kurulan devlete hâkim olan kadronun dîne bakış tarzının menfî olduğunu görünce, on maddelik bir beyannâme hazırlayarak Meclis âzâlarına dağıtmıştır.
Bu beyannâmede yeni inkılâbın mîmarlarını İslam şeâirine sahip çıkmaya çağırmış; akabinde Mustafa Kemal'le bir kaç görüşmesi olmuştur.
Kendisine şark umumî vâizliği, milletvekilliği ve Diyanet âzâlığı teklif edilmiş; ancak Bediüzzaman bu teklifleri kabul etmeyerek Van'a dönmüştür.
O sıralarda çıkan Şeyh Said hâdisesiyle bir ilgisi olmadığı, hattâ hâdise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said'i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüzzaman hâdise sonrasında, Van'da ikâmet ettiği uzlethanesinden alınarak Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla nâhiyesine götürülmüştür.
Burada "mânevî cihad" hizmetini başlatmış, birbiri peşi sıra telif ettiği eserlerde îman esaslarını terennüm etmiştir.
Bu eserler, îmanını tehlikede hisseden halkın büyük teveccüh ve rağbetine mazhar olmuş; elden ele dolaşarak hızla yayılmıştır.
O devrede elle yazılarak çoğaltılan eserlerin toplam tirajı 600.000'i bulmuştur.
Başlattığı hizmetin halka mal olması, devrin idârecilerini rahatsız ettiğinden 1935'te Eskişehir, 1943'de Afyon, 1952'de de İstanbul mahkemelerine çıkarılmıştır.
Bunlardan netice alınamamış, ancak Bediüzzaman yine; Kastamonu'da, Emirdağ'da, Isparta'da sıkı takip altında yaşamıştır.
Bediüzzaman, ozor şartlar altında telif ettiği 6.000 küsür sayfalık Risâle-i Nur Külliyatı'nı tamamlamaya ve yaymaya muvaffak olmuştur.
23 Mart 1960 tarihinde Şanlıurfa'da vefat etmiştir.
Eserleri:
Risale-i Nur
Sözler
Mektubat
Lem'alar
Şualar
Asa-yı Musa
Barla Lahikası
Kastamonu Lahikası
Emirdağ Lahikası
Tarihçe-i Hayat
İşaratü'l-İ'caz
Sikke-i Tasdik-i Gaybi
Mesnevi-i Nuriye
İman ve Küfür Muvazeneleri
Muhakemat
Rumuzat-ı Semaniye