Künyesi : | Lakabı : |
Tabakası : 19.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : Bağdat/Âkuliyye | D.Tarihi : |
Ö.Yeri : Bağdat | Ö.Tarihi : 09.May.24 |
Görevi : Hoca | Uzm.Alanı : Arap Dili ve Belağatı,Edebiyat,Fıkıh,Tarih |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça, Farsça, Türkçe | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-10 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Mahmud Şükri Ebü'l-Meâlî Cemâlüddîn Mahmud Şükrî b. Abdillâh b. Mahmud el -Âlûsî
Meşhur müfessir Şehâbeddin Mahmud el-Âlûsi'nin torunudur.
19 Ramazan 1273'te (13 Mayıs 1857) Bağdat'ın Âkuliyye mahallesinde doğdu.
Aynı zamanda ilk hocası olan, kendisine ilim ve edebiyat zevkini aşılayan babası Abdullah'ı 1874'te genç yaşta kaybettiği için amcası Nu'mân b. Mahmûd'un himayesinde yetişti.
Hocaları arasında, eğitim ve öğretimiyle yakından ilgilenen amcasından başka İsmail b. Mevsılî, Bahâülhak el-Hindî, Muhammed Emîn el-Horasânî, Şeyh Abdüsselâm eş-Şevvâf gibi çoğu dedesi Şehâbeddin Mahmud el-Âlûsiden ders okumuş olan Bağdat âlimleri sayılabilir.
Mahmud Şükrî tahsili sırasında Türkçe ve Farsça'yı da öğrendi.
Genç yaşta ders okutmaya ve kitap yazmaya başladı.
Kısa zamanda Irak'ın en meşhur ilim adamları arasında yer aldı.
İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye'nin eserlerinden etkilenerek Selefiyye akidesini benimsedi ve bu akımın Irak'ta yayılmasında rol oynadı.
Öğretim hayatına önce evinde başladı; sonra sırasıyla Âdile Hatun, Dâvud Paşa, Haydarhane, Seyyid Sultan Ali ve Mercan medreselerinde ömrünün sonuna kadar aralıksız ders vermeye devam etti.
Yetiştirdiği ilim adamları arasında Muhammed Behçet el-Eserî Irak'ın ünlü şairi Abdülganî er-Resâfi, Tâhâ er-Râvî ve Abdüllatif Sünyan özellikle kayda değer isimlerdir.
Müsteşrik Louis Massignon da onun ilminden faydalanma imkânı bulmuştur.
Medresedeki dersleri sırasında mutasavvife'ye karşı Selefıyye'yi savunduğu için muhalifleri tarafından Bağdat Valisi Abdülvehhâb Paşa vasıtasıyla Sultan II. Abdülhamid'e şikâyet edildi.
1901'de padişahın emriyle, bazı öğrencileri ve yakın dostlarıyla birlikte Anadolu'ya sürgüne gönderildi.
Yolculuğu sırasında uğradığı Musul'un ileri gelenlerinin padişaha işin iç yüzünü yazmaları üzerine sürgün cezası kaldırıldı ve maiyetiyle birlikte Bağdat'a dönmesine izin verildi.
Musul'da iki ay kaldıktan sonra törenle Bağdat'a uğurlandı; burada da büyük bir sevgi ve coşkuyla karşılandı.
I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Irak'ın Fav adasını ve Basra'yı işgal etmeleri üzerine Osmanlı idaresi Mahmud Şükrî'yi, Abdülazîz b. Suûd'u İngilizler'e karşı Osmanlılar'ın yanında yer almaya ikna etmesi için Riyad'a gönderdi.
Amcasının oğlu Ali Alâeddin, Nu'mân el-A'zamî ve Hacı Bekir Efendi'den oluşan bir heyetle bu bölgeye giderek Abdülazîz ile görüşmeler yaptıysa da onu ikna edemeden Bağdat'a döndü.
Bu arada bazı muhalifleri, o sırada Şam'daki Dördüncü Ordu'nun kumandanı olan Cemal Paşa'ya, Mahmud Şükrinin Abdülazîz'e, Osmanlılar'a ve İngilizlere karşı tarafsızlık politikasını benimsettiğini söyledilerse de onun devlete bağlılığını ve samimiyetini çok iyi bilen paşa bu iddialara önem vermedi.
Âlûsînin son yılları Irak'ın İngiliz hâkimiyetine girdiği döneme rastlar.
Onun Irak halkı, ilim ve siyaset adamları nezdindeki itibarından faydalanmak isteyen İngilizler kendisine önce müftülük vermek istediler, bunu kabul etmeyince kâdılkudât'lık teşkilâtı kurmasını teklif ettiler.
Âlûsî bu teklifi de reddetti. O sırada Bağdat'ta kurulan Arap hükümetinde Meclisü'l-maârif üyeliği de yapan Mahmûd Şükrî el-Âlûsî 4 Şevval 1342'de (9 Mayıs 1924) vefat etti.
Edebiyat alanındaki dirayeti yanında aklî ve naklî ilimlerdeki yetişmişliği ile Irak'ın en güçlü ilmî şahsiyetlerinden biri olan Mahmûd Şükrî hür düşünceli, Selefiyye'ye bağlı ıslahatçı bir âlim olup İbn Teymiyye'nin ateşli savunucuları arasında yer almıştır.
O, Muhammed Abduh'un Mısır'da yaymaya çalıştığı Selefıyye hareketinin bir benzerini Irak'ta gerçekleştirmeyi başarmıştır.
Fikirlerini içtihadın lüzumu, taklitle savaş, bidat ve hurafeleri terketme gibi esaslara dayandırmıştır.
İslâm dünyasında dinî düşüncenin yeniden canlandırılmasında önemli bir yeri bulunan Mahmûd Şükrî'nin görüşlerini, özellikle edebî cephesini, talebesi Muhammed Behçet el-Eserî Mahmûd Şükrî ve âıâz' ühül-luğaviyye (Kahire 1958) adlı eserinde incelemiştir.
Hayatını eser yazmak ve ders okutmakla geçiren Mahmûd Şükri nin velûd bir müellif olmasında dedesi, babası ve amcasından intikal eden zengin kütüphanenin büyük rolü olmuştur.
Geride elli yedi eser ile Sebîlürreşâd, el-Muktebes, el-Meşrık ve Mecelletül-Mecma 'i'l- 'ilmiyyil-'Arabî dergilerinde yayımlanan birçok makale bırakmıştır.
Tarih, edebiyat, biyografi, Kur'an ilimleri, fıkıh, akaid ve Selefıyye hareketine davetle ilgili bir çok eseryazmıştır.
Eserleri:
Bülûğu'l-ereb fî ma'rifeti ahvâlil-'Arab
Târihu Necd
Ahbâru Bağdâd ve mâ câverehâ mine'l-kurâ ve'l-bilâd
Târihu mesâcidi Bağdâd
El-Miskü'l-ezfer fî temcimi 'ulemâ''il-karni'ş-şânî ve'ş-şâlis 'aşer
İthâfül-emcâd fî-mâ yesihhu bihi'l-istişhâd
Ed-Darâ'ir ve mâ yesûğu li'ş-şâir
Mâ delle ''aleyhi!-Kur'ân mimmâ ya'dudü'l-hey'ete'l-cedide
Faslül-hitâb fî şerhi Mesâilil-câhiliyye li-Muhammed b. Abdilvehhâb
Ğâyetül-emânî fi'r-red 'ale'n-Nebhânî
El-Minhatül-ilâhiyye telhîsu Tercemetit-Tuhfetil-İsnâ 'aşeriyye
Sa'âdetü'd-dâreyn fî şerhi hadîsi s-sakaleyn
Fethul-mennân
Tecridü's-sinân fi'z-zebbi 'an Ebî Hanîfeti'n-Nu'mân