Yazar Adı : | İlim Dalı : Tarih |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-14 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Göktürk Tarihinin Meseleleri KÜLTİGİN mi? KÖLTİGİN mi?
Osman F. SERTKAYA
GÖKTÜRK kağanı İlteriş'in oğlu, Bilge Kağan'ın da küçük kardeşi olan Göktürk tigin (prens) inin adının okunuşu meselesini bu makalede işlemek için mütereddit idim. Esasen bu konuda Sayın Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu'nun Eski Türkçe Bazı Adlar Üzerine. I. Gültekin (X. Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler, 1963, Ankara 1964, s. 1-4) adlı değerli bir ilmî makalesi vardır ve mesele orada açıkça izah edilmiştir.
Sayın Banguoğlu'nun ilmî bir tebliğ olan bu makalesinden sonra Orhun abidelerinin Stebleva (1966), T. Tekin (1968), M. Ergin (1970), G. Aydaroy (1971) olmak üzere dört ayrı müellif tarafından yeniden ilmî neşri yapılmıştır. Ayrıca son yıllarda yayınlanan bazı makalelerde ve eserlerde konuyu zenginleştiren bilgilere rastlanmaktadır.
işte gittikçe ehemmiyet kazanan bu konuyu, Sayın Banguoğlu'dan on yıl sonra, yeni bilgilerin de ilâvesi ile ve ilmî bir tebliğden ziyade daha aktüel bir dil ve üslûpla, yeniden işlemeye karar vermemin sebebi, bu meseleye bugünkü milliyetçi gençliğin dikkatinin bir kere daha çekilmek istenmesi olmuştur.
Orhun Abidelerinin Bulunuşu
Bilindiği gibi Orhun nehrinin kenarındaki abidelerden ilk defa Cüveynî, Tarih-i Cihângüşâ adlı eserinde, bahsetmiştir. Daha sonraları D. Messerschmidt 1721 yılında Yenisey nehrine dökülen Uybat nehrinin civarında Gök Türk harfli bir abide tesbit etmiş ise de, Gök Türk abidelerini batı dünyasında geniş bir şekilde tanıtan İsveçli Philipp von Strahlenberg olmuştur.
Strahlenberg İsveç ordusunun subaylarından olup 1709'da Poltova muharebesinde Ruslara esir olmuş ve Ruslar tarafından Sibirya'ya sürülmüştür. Strahlenberg, Sibirya'ya ait bir haritası ile Büyük Petro'nun dikkatini çekmiş ve 1718'de Sibirya bitkileri üzerinde araştırmalar yapmak üzere Almanya'dan getirilen nebatat âlimi D. Messerschmidt'e yardımcı olarak verilmiştir.
Strahlenberg 13 yıl Asya'yı dolaşmış ve memleketine döndükten sonra 1730'da araştırmalarının neticesini yayınlamıştır.
Strahlenberg'in eserindeki Göktürk abidelerinin neşri üzerine ilim âleminin dikkati Orhun ve Yenisey nehri yörelerindeki bu abidelere çevrilmiş, Finlilerden J. Aspelin ve A. Heikel, Ruslardan N. M. Yardrinsev ile W. Radloff maiyetlerindeki heyetlerle bu abidelerin yerlerini tesbit etmişler ve topladıkları malzeme ile vardıkları neticeler de teferruatı ile yayınlanmıştır.
Orhun nehri civarında bulunan Bilge Kağan ve küçük kardeşine ait olan abidelerin batı yüzü Çince yazılmıştır. Âlimler önce bu Çince metni okumuşlar ve bu Çince kısımlardan bu abidelerin, Göktürk kağanlarından Bilge ile küçük kardeşine ait olduğunu tesbit etmişlerdir.
Batı yüzündeki bu Çince kısmın transkripsiyonunu yapan Hollandalı Gustav Schlegel , metinde; abidenin birisinin 734'de ölen Tu-kiue (Kök Türk) kağanı (Pi(t)-kia kho-han (Bilge Kağan), diğerinin ise 731'de ölen ve Pi(t)-kia (Bilge)'nin küçüğü olan K'iueh-tik)-kin'in anısına 1 Ağustos 732'de dikildiğini okumuş ve ikinci ismi Teghin Giogh (Kök Tıgin) şeklinde manalandırmıştır. (Bk. G. Schlegel, La stele funeraire du Teghin Giogh, Helsingissa, 1892).
Bu abidelerin Göktürk harfleriyle yazılı olan kısmını okumaya çalışan Danimarkalı dilci Vilhelm Thomsen, abidelelerin Çince kısmındaki ifâdeye dayanarak diğer üç yüzdeki metnin Türkçe olabileceğini düşünmüş ve uzun araştırmalardan sonra ilk olarak bu alfabedeki ünlü (vokal) harfleri bulmuş ve bu harfleri karşılayan dört işaretin, kalın ve ince olmak üzere, çift değerli olduğunu tesbit etmiştir (a-e, ı-i, o-ö, u-ü).
Thomsen ilk olarak kağan, tengri ve köl tigin kelimelerini okumuştur. Köl Tigin okuduğu kelimenin abideninÇincekısmında K'iueh-te(k)-kin (Kök Tigin) şeklinde geçmesi, onu, önceleri tereddüte düşürmüş ise de Çin-cede bazı hece ve kelimelerin sonunda (1) harfinin kullanılmadığını tesbit edince, bu tereddütü kaybolmuş ve ünlü işaretinin çift değerini göz önüne alarak bu ismin köl tigin. veya kül tigin olarak okunabileceğini belirtmiştir.
25 Kasım 1893'de abidelerin alfabesinin ana hatlarını tamamiyle tesbit eden Thomsen, Türkolojide bir çığır açan bu keşfini, Danimarka İlimler Akademisi'nin 15 Aralık. 1893 tarihli toplantısında 16 sahifelik bir bildiri halinde okudu.
Böylece Türkoloji âleminde Gök Türk harfli abideler devri başlıyordu. Ne yazık ki V. Thomsen'in Göktürk alfabesini 1893'deki tesbitinden hemen sonra, 1894'de W. Radloff, abidelerin ilk. neşrini yapmıştır. Die Altrürkischen Inschriften der Mongolei, 1894-1895.
Radloff, bu neşrinde köl/kül kelimesini kül okumuş ve «herhalde külüg kelimesinin köküdür» şeklinde manalandırmıştır. Halbuki külüg «meşhur, şöhretli, ünlü» kelimesinin kökü kü/ku «şöhret, şan, ün» kelimesi olup, külüg kelimesi kül-üg şeklinde değil, kü-lüg şeklinde teşekkül etmiştir.
Thomsen, 1893'de köl ve kül olarak ancak iki şekilde okunabilir dediği kelimeyi, her halde W. Radloff'un kül okuyuşunun tesiri ile olacak, 1896'da yayınladığı Inscriptions de L'orkhon Dechiffrees adlı eserinde (s. 33 not 1) kül şeklinde okumaktadır. Kül kelimesini «gül» ve yeni lehçelerdeki «çiçek» manası ile açıklamak isteyen Thomsen, Radloff'un yanlış olan kül-üg faraziyesini de akla yakın bulmaktadır.
Kül Tigin okunuşu böylece benimsenince Radloff ve Thomsen'den sonraki naşirler olan H. N. Orkun, S. E. Malov, I. V. Stebleva, T. Tekin, M. Ergin, G. Aydarov da kelimeyi Kül okumuşlar ve Bilge Kağan'ın küçük kardeşinin adı Kül Tigin şekli ile, literatürde umumileşmiştir.
Halbuki Radloff Kül Tigin yanında Kül trkin gibi unvanların tesbit edilmesi karşısında daha 1898 yılında kül kelimesinin fonetik değerinin değil de semantik değeri hakkında tereddüte düşmüştür. «Kül özel ad mı(?) rütbe mi(?)» (Bk. Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, cilt II, 1899, s. 1466).
Necib Asım (Yazıksız) 1897 (1327) yılında yayınladığı En eski Türk yazısı adlı eserinde kelimenin -ü-'lü şeklini, Thomsen ve Radloffun «çiçek» ve «meşhur» manalandırmalarıyla birlikte kabul etmiştir (Bk. s. 11 ve s. 11'deki dip notu).
Kilisli Rifat Bilge'nin Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügati't-Türk adlı meşhur eserini yayınlamasından sonra ilk defa Necib Asım, 1924 (1340)'de yayımladığı Orhun Abideleri adlı eserinde Divanü Lügati't-Türk'teki «Köl Bilge Han» unvanına dayanarak Orhun Abidelerindeki kül okunan kelimenin köl olması gerektiğine işaret etmiştir.
Divanü Lügati't-Türk'ü latin harfleriyle neşredenler «Köl Bilge Han» ve «Köl İrkin» şekillerini doğru olarak okumuşlardır. (Bk. Brockelmann, Mittel-türkischer Wortschatz, 1928; Besim Atalay, Divanü Lügat-it-Türk Dizini, 1943).
Necib Asım'dan sonra bu konuda ikinci ikazı yapan Osman Turan olmuştur. «Çin-giz adı hakkında» adlı maklesinde, «Cengiz Han» unvanının menşeini açıklamış, Moğolcadaki Çingiz Han adının Türkçedeki Tingiz (Deniz) Han şeklinden geldiğini söylerken, Moğolcada bulunan Dalay Han (Moğolca Da-lay kelimesi Türkçede Taluy şeklinde geçer. Manası «deniz, büyük deniz, okyanus» dur) ve Dalay Lama gibi unvanlara da dayanarak abidelerdeki Kül unvanının Kaşgarlı Mahmud'un tesbit ettiği gibi Köl şeklinde okunmasının daha doğru olacağını belirtmiştir.
Türklerde İsim Alma
Bilindiği gibi eski Türklerde çeşitli şekillerde olmaktadır. Tarihte, Türklerin çeşitli hayvan adlarını kendilerine isim olarak aldıklarını görüyoruz. Arslan, Buğra, Babur, Bars (Pars), Kurt, Köpek, Koduz (Kutuz), Tonga (Tunga), Boğaç... gibi hayvanlara kuşlardan Tuğrul, Çağrı, Toğan (Doğan), Şahin, Tarlan... vs'yi katabiliriz. Bu isimlere Er'li şekilleri de ilâve edelim. Erarslan, Ertonga, Ertuğrul, Erdoğan... vs. Hayvan isimlerinin yanında coğrafya'ya ait kelimeler de isim olarak kullanılmıştır. Meselâ Oğuz Ka-ğan'ın çocuklarına Kün (Güneş), Ay (Ay), Yultuz (Yıldız), Kök (Gök), Dag (Dağ), Ten-giz (Deniz) kelimelerini ad olarak verdiğini biliyoruz (Bk. Oğuz Kağan Destanı, 1000 Temel Eser, no 31, s. 4, 19 ve 20).
Osman Turan'dan sonra bu konuda Tahsir Banguoğlu önce Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Belleten 1958'deki Uygurlar ve Uygurca üzerine adlı makalesinin 102-103 sahifelerinde, daha sonra ise, yukarıda zikrettiğimiz Eski Türkçe bazı adlar üzerine I. Gültekin adlı makalesinde, Radloff ve Thomsen tarafından kül okunan ve diğer naşirlerce de aynen kabul edilen okuyuşun, Divanü Lügati't-Türk'e dayanılarak, köl (göl) şeklinde düzeltilmesini ve Kül Tigin şahıs isminin de Köl Tigin olarak tashih edilmesini söylemektedir. Banguoğlu'na göre kelime fonetik olarak köl şeklinde düzeltildikten sonra, kelime isim olarak kullanıldığı zaman Köl (göl), sıfat olarak kullanıldığı zaman da Köl (göl gibi) şeklinde manalandırılmalıdır.
SONUÇ
Netice olarak diyebiliriz ki, Radloff, kü-lüg kelimesini kül-üg (doğrusu kü-lüg) şeklindeki yanlış etimolojik izahına dayanarak okuduğu ve literatürde umumileşerek bugüne kadar Bilge Kağan'ın kardeşinin ismi olarak kullanılan kül kelimesi fonetik olarak köl şeklinde düzeltilmeli ve Kül Tigin yerine Köl Tigin okunuşu benimsenmelidir.
Köl Tigin teklifinin kabulü için 1) Çince metindeki Kök (Gök) Tigin = Köl (Göl) Tigin ifâdesi; 2) Divanü Lügati't-Türk'de kelimenin Köl (Göl) şeklinde geçmesi; 3) Oğuz Kağan'ın evlâtlarında olduğu gibi Köl (Göl) kelimesinin şahıs ismi olarak kullanılabileceği gibi hususları kuvvetli deliller olarak sayabiliriz.
Böylece Banguoğlu'nun dediği gibi kelime isim olarak kullanıldığı zaman «göl», sıfat olarak kullanıldığı zaman da «göl gibi» şeklinde manalandırılmalıdır. Yani unvan olarak Kül Bilge Han değil, Köl Bilge Han «Göl gibi bilgili han», Kül İrkin değil, Köl İrkin «Göl gibi birikmiş su».
Son olarak bir noktayı daha belirtmek yerinde olur. Orhun abidelerini ilk yayınlayan Radloff'dan beri bu isim Kül Tegin okunuşu ile umumileşmiştir. Bugün Masao Mori, James Russell Hamilton gibi ecnebi, Necib Asım, Tahsin Banguoğlu, Osman Turan gibi Türk âlimleri Köl Tegin şeklini kabul etmiş ise de Köl Tegin şeklinin tam kabulü Sayın hocam Muharrem Ergin ile Sayın Talât Tekin'in bu yeni okuyuş şekline eserlerinde yer vermesi ile gerçekleşebilir kanaatindeyim.