Hit (4437) M-42

Nurettin Topçunun Güzel Sanatlara ve Edebiyata Bakışı

Yazar Adı : Nurettin Topçu İlim Dalı : Yazar Hakkında
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Yazar Tanıtım
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-21 Güncelleyen : /0000-00-00

Nurettin Topçu'nun Güzel Sanatlara ve Edebiyata Bakışı

Yurt dışında gördüğü yüksek öğrenimini ve akademik çalışmalarını felsefe, ahlâk ve sosyoloji alanlarında yapan Nurettin Topçu, felsefenin bir alanı olan estetiğe, buna bağlı olarak güzel sanatlara ve edebiyata birçok gerçek felsefeci gibi ilgi duymuş, bu alanlarda dikkate değer düşüncelerim yazmış, yorumlarda bulunmuş bir fikir adamıdır. Gerçek felsefeci dedim. Burada çoğu, felsefe sistemleri hakkındaki bilgileri aktaran felsefe tarihçilerinin dışında, gerçek bir felsefî metin ortaya koyan düşünürleri kasdettim. Nurettin Topçu'yu sadece bir felsefe öğretmeni, hatta hiç şikâyetçi olduğunu işitmediğim, fakat şüphesiz gasp edilmiş hakkı olan üniversite öğretim üyesi sıfat altında düşünmek bile benim için yeterli olmuyor. Bu kürsüler, nadir istisnaları dışında felsefeyi didaktik, pedagojik metodlarla öğrenciye nakletmenin, nihayet üniversitelerde felsefe tarihi ve sistematik felsefe derslerini şu veya bu sistem dahilinde anlatmanın yeridir. Topçu bu kürsülerde de alelade didakrizmin üzerindeydi. Öğrencisi olmuş olanlar bunu iyi bilirler. Bunlara ilâveten idealizmi, varlık ve olayları derinden kavrayışı ve yorumu ile farklı bir felsefeciydi. O. felsefe alanında, başta doktora tezi olmak üzere diğer fikrî yazılarında, bilgi nakleden herhangi bir felsefeci olmaktan çok, orijinal bir düşüncenin yaratıcısı da olmuştur.
Birkaç yazımda onun hakkında filozof sıfatını kullandım. Bu, ihtiyatsızca yahut cömertçe sarf edilmiş bir söz değildir. Şüphesiz Topçu klasik manada bir filozof değildir. Yani kategorik bir düşünce sisteminin kurucusu olmamıştı. Fakat idealizmi, varlık ve olayları derinden kavrayışı, değerlendirmeleri ve yorumlarıyla kendisine mahsus metafizik ve estetik düşünceye sahip olduğunu eserlerini okuyanlar kadar şu veya bu vesileyle yakınında bulunanlar da takdir etmişlerdir. Bu tarafıyla ona filozof değilse bile filozof yaradılışlı bir mütefekkir demek daha doğru olur. Buna benzer bir değer yargısını güzel sanatlar karşısındaki tavrı için de ileri sürebiliriz. Topçu, herhangi bir sanat alanıyla fiilen meşgul olmadığı için sanatkâr değilse bile, sanatkâr ruhlu bir insandı. Bu özelliğini dikkate alarak onun hemen bütün yazılarını aynı zamanda edebî bir metin olarak değerlendirmekte bir beis olmadığına inanıyorum.
Nurettin Topçu'nun çeşitli eserlerinde estetik, güzel sanatlar ve edebiyat hakkındaki görüşlerini Beşir Ayvazoğlu Geçmişi Yeniden Kurmak, İslâm Estetiği ve insan ile Geleneğin Direnişi adlı kitaplarının oldukça hacimlibahisleri arasında ele aldı. Bu makalede, Topçu'nun yazılarında genel olarak sanatı, sanat eserlerini yorumlayışı ile kendi hayatı içinde bilebildiğimiz kadar sanatla olan ilişkilerinden ve sevdiği, sempati duyduğu sanatkârlardan bahsetmek istiyorum. Bilebildiğimiz kadar diyorum, çünkü onun çevresinde bulunmamıza, bazı gezinti ve yürüyüşlerine, kır gezilerine katılmamıza rağmen etrafındaki insanlarla kurduğu mesafeli tavrı dolayısıyla özel hayatı ve sempatileri hakkında bildiklerimiz, üzülerek söylemek zorundayun ki fazla hatta kesin bir hüküm vermek için yeterli bile değildir. Bir de belki etrafindakilerin ona daha çok toplum ve siyaset meseleleri ve aktüel olaylar gibi müşahhas konularda yaklaşmış olmaları sanat ve estetik gibi bir tarafıyla da iç dünyasını yansıtacak meselelere açılmasını engelliyordu. Nitekim felsefe alanında da böyleydi. Aslı Fransızca olan ve Fransa'da kitap halinde yayımlanan doktora tezini, kendisi Türkçe'ye tercüme etmiş olduğu halde yayınına yanaşmaması, çevresinden göreceği ilgi ile mütenasip olmayacağı kanaatinden kaynaklanmaktaydı. Hafta o kadar saygı duyduğu hocası Maurice Blondel'den ve felsefesinden, yazılarında pek bahis açmaması da zannederim hep bu yüzdendi.
Nurettin Topçu Fransa'dan döndükten bir süre sonra, 1939'da çıkarmaya başladığı Hareket dergisinin daha ilk sayılarında felsefesini ve dünya görüşünün prensiplerini ortaya koymaya başlarken, zaman zaman güzel sanatlar hakkındaki düşüncelerine de yer verir. "Vatandaş Ahlâkı" başlıklı yazısında bütün ulvî davranışlarımızın hedefinin zamanda ve mekânda sonsuzluğa, ebedîliğe ulaşmak olduğunu ifade eder: "Ebedî yaşayışın, doğuşumuzla bu dünyadan başladığına inanmak lâzımdır. Nâmütenâhiliğin fâni bir aksi olan varlığımız, aynı zamanda namütenahiden bir cüzdür. Onunla namütenahiye eser vermeliyiz. Bu hakikati derinden sezenler, insanlığın ebedî yaşayışa kavuşmuş kurtarıcıları oldular. Peygamber'in vahyinde, sanatkârın eserinde ebedîlik, saltanat kurmuş duruyor. Kur'an, bir hayatın vahiyden doğan eseridir. O Allah'ın eseri olduğu gibi.Mikelanj'ın ebediyete ses veren heykelleri, Beethoven'in ebediyeti çıldırtan senfonileri de Allah'ın eseridirler. Bunlar Allah'a götürücüdürler. Faust gibi bir eser, Goethe'nin ömrünün elli dokuz yılını uğraştırdı. Corot, bir tabiat ve bir ağaç vahyiyle bin bir tablo yaratarak ebedîliği kazandı".
Topçu'nun Türkiye'deki yayın hayatında, konumuzu yakından ilgilendiren bu ilk cümlelerinden çıkaracağımız] bazı değer yargıları olacaktır. Evvelâ sanatın ve dinin kaynağının birbirinden farklı olmadığı, her ikisinin de Allah'tan geldiği. Topçu özel sohbetlerinden birinde 'vahiy' ile 'ilhanı'in arasında mahiyet farkı değil, sadece derece farkı bulunduğunu söylemişti. İkinci husus, insan için tıpkı din gibi, sanatın da gayesinin sonsuzluğa, ebediyete ulaşmak oluşudur. Nihayet bu birkaç cümle içinde geçen isimlerden onun güzel sanatların çeşitli dallarına, heykele, resme, musikiye ve edebiyata olan ilgisini de seziyoruz: Heykelde Mikelanj, resimde Corot, musikide Beethoven ve edebiyatta Goethe.
Burada görüldüğü gibi Nurettin Topçu'nun genel olarak sanatı ve sanat eserini metafizik ve mistik bir açıdan değerlendirdiği muhakkaktır. Eserleri ve fikirleri ele almırken onun idealist ve mistik bir felsefeci olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Ölümünden epey sonra, yakın yıllarda dilimize kazandırılan doktora tezinde_ de bunu ifade eden şöyle bir cümle bulunmaktadır "İmandaki mistiklik dinde ortaya çıktığı kadar, belki de ona bir hazırlık veya çok defa ona ulaşamadığı halde dine doğru bir atılış halinde, sanat hayatının en yüksek şekilleri içerisinde de gözükmektedir" (İsyan Ahlâkı, 1998, s. 149). Böylece din ile sanat arasında, her ikisinin de hem kaynağı hem gayesi bakımından büyük benzerlikler, yakınlıklar görmektedir. Topçu'nun yazılarından genel olarak elde ettiğimiz sonuçlara göre, bilinen ve dinî mânâda imanı mevcut olmasa bile bir sanatkârı sevk eden sonsuzluk aşkı ve ihtirası, neticede onu Allah'a ulaştıracaktır.
Bu noktada Topçu ile aralarında büyük mizaç farkı bulunsa da, aynı nesilden olan ve yer yer birbirine benzer kaynaklardan beslenmiş olan Necip Fazıl'ın "Poetika"sındaki bir sözünü hatırlayabiliriz: "Şiirin, ister ona [Allah'a] inanan ve ister inanmayan elinde, ister bilerek ve ister bilmeyerek, onu aramaktan başka bir vazifesi yoktur". Necip Fazıl'ın, konusu şiir olan bu yazısındaki değer yargısını. Topçu "da olduğu şekilde genel olarak bütün güzel sanatlara teşmil etmekte bir mani yoktur. (...)



Nurettin Topçu Fransa'dan döndükten bir süre sonra, 1939'da çıkarmaya başladığı Hareket dergisinin daha ilk sayılarında felsefesini ve dünya görüşünün prensiplerini ortaya koymaya başlarken, zaman zaman güzel sanatlar hakkındaki düşüncelerine de yer verir. "Vatandaş Ahlâkı" başlıklı yazısında bütün ulvî davranışlarımızın hedefinin zamanda ve mekânda sonsuzluğa, ebedîliğe ulaşmak olduğunu ifade eder: "Ebedî yaşayışın, doğuşumuzla bu dünyadan başladığına inanmak lâzımdır. Nâmütenâhiliğin fâni bir aksi olan varlığımız, aynı zamanda namütenahiden bir cüzdür. Onunla namütenahiye eser vermeliyiz. Bu hakikati derinden sezenler, insanlığın ebedî yaşayışa kavuşmuş kurtarıcıları oldular. Peygamber'in vahyinde, sanatkârın eserinde ebedîlik, saltanat kurmuş duruyor. Kur'an, bir hayatın vahiyden doğan eseridir. O Allah'ın eseri olduğu gibi.Mikelanj'ın ebediyete ses veren heykelleri, Beethoven'in ebediyeti çıldırtan senfonileri de Allah'ın eseridirler. Bunlar Allah'a götürücüdürler. Faust gibi bir eser, Goethe'nin ömrünün elli dokuz yılını uğraştırdı. Corot, bir tabiat ve bir ağaç vahyiyle bin bir tablo yaratarak ebedîliği kazandı".
Yayınlandığı Kaynak : 2006-01-01
Yayınlandığı Dergi : Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort