Hit (5131) M-226

Müteşabih Ayetler Hakkında Önemli Bir Hatırlatma

Yazar Adı : İlim Dalı : Tefsir
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-04 Güncelleyen : /0000-00-00

Müteşabih âyetler hakkında Önemli Bir Hatırlatma

Kuran’a dair ilimlerin en önemlilerinden biri de Kur'an-ı Kerim'deki müteşabih ayetler meselesidir.
Cenab-ı Allah, şu ayet-i kerimede Kur'an'daki ayetlerin, bir itibara göre muhkem ve müteşabih olarak iki çeşit olduğunu bildirir.

Sana bu kitabı indiren O'dur. Kitabın bir kısım ayetleri muhkem olup bunlar onun esasını teşkil ederler. Diğer kısım ise müteşabihtirler. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, onun sadece müteşabihleri ile meşgul olurlar. Bundan maksatları sırf fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına göre yorumlamaktır. Halbuki onların gerçek manalarını yalnız Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar ise onların manalarını anlamaya çalışmakla beraber, asıl maksat ve manalarını Allah Teala'ya havale edip 'Allah'ın maksadı ne ise biz O'na inandık. Gerek muhkemi, gerek müteşabihi, hepsi Rabbimiz tarafından gönderilmiştir' derler. Bunu ancak kâmil ve öz akıl sahipleri düşünebilirler. Ve onlar sözlerini şu dua ile bitirirler Ey bizim Yüce Rabbimiz! Doğru yola erdikten sonra kalplerimizi yanlışa saptırma, yüce katından bize rahmet bağışla. Şüphesiz sonsuz lütuf sahibi olan ancak Sensin. (Al-i İmran, 7-8).

Bu ayet-i kerimede bildirilen muhkem ve müteşabih terimleri çeşitli şekillerde tarif edilmiş ve ayet geniş tefsirlere yol açmıştır.

Bu makalemizde biz konuyu bütün yönleriyle ele alacak değiliz. Sadece üzerinde fazla durulmayan ve iyi anlaşılmayan bir hususa dikkat çekmeye çalışacağız. Bazıları müteşabih denilince, sadece 'Yedullahi fevka eydihim Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir.' (Fetih, 10), yahut 'er-Rahmanu 'ale'l-'arşi'steva Rahman, Arşın üzerine istiva etti.' (Taha, 5) gibi bazı ayetleri nazar-ı itibara alırlar ve Kur'an'daki müteşabihleri böyle birkaç mahdut ayetle sınırlı sanırlar.

Oysa Allah Teala'nın bazı sıfat ve şuunatlarını bildiren bu ayetlerin dışında yüzlerce müteşabih vardır. Bazıları, müteşabih ayetlerin manalarını anlamaya çalışmanın doğru olmadığını düşünür ve onların anlaşılmaz olduğunu öne sürer. Halbuki Allah Teala Kur'an'ın anlaşılmasını, ayetleri üzerinde iyice düşünülmesini istemektedir. Ne var ki ayetler üzerinde düşünürken yanlışlık yapılmaması için, özellikle müteşabih ayetler konusunda dikkatli olmayı emretmektedir.

Gerekli ilmi usule riayet etmek, peşin hükümlerden uzak olmak, başka manalara da ihtimali olan durumlarda kendi anlayışının doğru olan tek tefsir olduğunu iddia etmemek, kendi ilmine mağrur olmamak, kendisinin bilemediği nice gerçeklerin bulunacağını kabul etmek ve ihtimallerin fazla olduğu böylesi durumlarda işin gerçeğini Allah'a havale etmek esastır. Yoksa Allah Teala bildirmek istediği birçok manaları müteşabih ayetler vasıtasıyla bildirmektedir.

En kısa tarifiyle muhkem manası açık, tek manaya gelen, anlaşılmasında tereddüt olmayan ayete denir.

Müteşabih ayetlerde bir kısım manalar diğer manalara benzer, manalar iç içe girer, böylece muhatap bunlardan hangisini tercih edeceği konusunda tereddüde düşer. Sathi nazarlı olanlar, Kur'an-ı Kerim'de müteşabihatın bulunmasını hâşâ, adeta bir eksiklik sayarlar. Oysa aslında bunların bulunması tam yerli yerinde bir hikmet, insanlar için büyük lütuf ve nimet ve aynı zamanda açık bir mucizedir.

Çünkü müteşabihlerin varlığını gerektiren husus, insanın hilkati ve tabiatıdır. Rahman, Kur'an'ı insana öğretmek için onda beyan kabiliyetini yaratmış ve onu kelamına muhatap edinmiştir. (er-Rahman suresi, 1-4). Mahluk olan insanın, Halık Teala'nın kelamını idrak etmesi elbette düşünülemez. Zira insanın hayatı, aklı, duyuları, ilmi yaratılmış ve sınırlı olduğu halde Yüce Allah'ın gerek kelamı, gerek hayatı, ilmi, iradesi, kudreti gibi sıfatları ezelidir, mutlaktır, sınırsızdır. İlahi hakikatleri insana anlatma, et-tenezzülatu'l ilahiyye ila 'ukuli'l-beşer denilen ilahi bir fiil ile gerçekleşmiştir. Yani Allah Teala tenezzül buyurup, yarattığı insanın lisanında bulunan kelimeleri istiare ederek, yani emanet gibi alıp kullanarak buyruklarını bildirmek istemiştir. İşte Kelam ilminde kelam-ı nefsinin kelam-ı lafzi halinde zuhuru, ezeli hakikatin beşer ifadesine bürünmüş olarak ortaya çıkması böyle olmuştur. Bu ilahi tecelliyi vahiy adı altında bilmekle beraber, işin gerçek mahiyetini anlamamız yine de mümkün değildir.

Prof. Abdülmecid Zendani'nin verdiği bir misali kullanarak müteşabih konusunu anlayışımıza yaklaştırmaya çalışalım.

Farzedin ki siz bundan üç yüz sene önceki bilimsel seviyede yaşayan bir topluluğa hitap ediyor ve onlara radyoyu anlatmak istiyorsunuz. Onlar radyo teknolojisinde yer alan elektromanyetik dalgalar, transistor, stüdyo, verici merkez, alıcı cihaz gibi unsurları bilmek bir tarafa, elektrik hakkında bile bilgiden mahrumdurlar. Siz radyo hakkında mesela, 'radyo konuşan bir kutudur' demeyi en münasip anlatım tarzı bulursunuz. Aslında bu ifade radyo hadisesinin ihtiva ettiği gerçeklerin yüzde biri bile değildir, ama bununla beraber onlara gerçeği bütün yönleriyle anlatmak mümkün olmadığından yine de en uygun şekil budur. Fakat o insanlara düşen en uygun davranış da bu kadarlık bir bilgi ile yetinmektir. Yoksa yanlış çıkarımlara yönelerek Radyo konuştuğuna göre ağzı da vardır. Ağzı olunca dili de dişleri de olmalıdır. Ayrıca yemek yemesi de gereklidir gibi sonuçlar çıkarmaları yanlış yola kaymak demektir. Müteşabih ayetleri de çeşitli taraflara çekiştirerek kendi seviyesine, peşin hükümlerine indirgeyerek, işte ayette Cenab-ı Allah'ın kınadığı duruma düşmek olur.

Diğer taraftan, insan hayatı, birçok durumda, mutlak hakikatlerden ziyade, nisbî hakikatler üzerinde durmaktadır. Büyüklük-küçüklük, çokluk-azlık, güzellik-çirkinlik, yakınlık-uzaklık, sıcaklık-soğukluk, bilgili-cahil olma gibi birçok kavram nisbîdir, kişiden kişiye, bir yerden diğer bir yere değişir. Ama insan hayatı bu gibi nisbî gerçeklerle devam etmektedir. Beşer ilmi devamlı bir gelişme halindedir. Kur'an-ı Kerim, dünyanın her tarafında yaşayan, kıyamete kadar gelecek nesillere hitab eden bir hakikatler hazinesidir. Farklı seviyelere hitap eden dersleri ihtiva eden bir kitaptır. İşte bu farklı seviyelere aynı kelamla hitap etme, müteşabihlerle gerçekleşmektedir.

Bir ağacın oluşumuna benzer bir hali olan bu kâinat ağacında olgunlaşmaya, kemale ermeye yönelik bir meyil vardır. Onun içinde yer alan insanda da terakki, yani ilerleme meyli dallanmıştır. Terakki meyli bir çekirdek gibi olup, onun da neşv ü nema bulması yavaş yavaş, birçok tecrübe neticesinde oluşur. Çok çeşitli fikirlerin, zekaların ürünlerinin birbirine eklenmesi ile gelişir ve birbirini netice veren bilim ve sanatlar böylece olgunlaşır. Bu sanat ve teknikler, basamak basamak oluşur, bir önceki olmadan sonrakinin meydana gelmesi söz konusu olmaz.

Hakim-i Mutlak olan Allah'ın hikmeti, Yüce Kitabının, çeşitli nevilerden müteşabihler ihtiva etmesini dilemiştir. Bu müteşabih ifadeler sayesinde, Kur'an sayısız ve sınırsız manalar kaynağı olmaktadır. Allah, bu gibi meselelerde, kullarını muayyen bir anlayışla yükümlü kılmamış, bilakis beşer akılları için içtihad ve gayret kapılarını açık bırakmıştır. Böylece insanlar oralardan girerek, Allah'ın kendilerine lütfettiği anlama ve idrak nimetlerinden yararlanabilirler.(1)

Müteşabihler, bazılarının zannettikleri gibi, manası olmayan külli bir ibham, tam bir belirsizlik demek değildir. Böylesi bir zan büyük bir hatadır. Müteşabih mühmel bir şey, anlamsız bir söz değildir. Aksine, çok sayıda manalar ihtiva ettiği için asıl maksadı ayırt etmemiz mümkün olmadığı için bazılarına müphem gelmektedir. Müphem görünmesi, onların ifade ettiği manaları beşer fikrinin kapsamasının mümkün olmamasından ileri gelmektedir. Müteşabih, aslında, beyan nevilerinin birçoğunu kendinde toplayan bir ifadedir Hakiki veya mecazi mana, sarih ve kinaye, temsil ve tahkik, zahir ve hafi gibi neviler bunlar arasındadır. İşte bu sebepledir ki biz, daha önce müteşabihi, malum-ı meçhul diye nitelendirmiştik. Bilindiği üzere, bazen anlatımda ibham, belagatın en değerli tezahürlerinden sayılır. Her kişi, her söze muhatap olamadığı gibi, beşeriyet de, umumiyetle, ilm-i İlahinin külliyetini anlamaya güç yetiremez.(2)

Böylece biz Kur'an-ı Hakimin bazı müteşabihlerini, kristal bir avizeye benzetebiliriz. Avizedeki elektrik cereyanının voltajı, keza içindeki ampulleri değişmediği halde onun etrafında oturan kişiler, farklı renkler, farklı ışınlar almaktadırlar. Hatta aynı şahıs, başını hafifçe hareket ettirince, önceki konumundan farklı ışınlar ve renkler alabilmektedir. Bu durum, avizedeki kristallerin değişik açılım teşkil edecek şekilde taşlanmasından ileri gelmektedir.

Kur'an'ın, sarih manalarının altında, çok kere, müteaddit mana tabakaları bulunur. İşari ve remzi manalar bunlardandır. Keza işari mana da, külli bir mana olup onun da her asırda farklı cüz'iyatı ve fertleri bulunur. Bu cüz'i manalar Kur'an'a nakise getirmek şöyle dursun, bilakis onun i'cazını ispata hizmet eder ve belagatını daha da artırırlar.(3) Bu demek değildir ki Kur'an müphemdir, onu lastik gibi istediğin tarafa çekebilirsin. Bunun anlamı şudur Kur'an'ın bazı ayetlerinin iç içe halkalar halinde ihtiva ettiği manalar bulunur. Durgun bir havuzdaki suya bir taş atıldığında, etrafında peş peşe genişleyen daireler halinde halkalar oluşur. Bunlar birbirini kesen daireler olmayıp merkezleri aynı olan halkalardır. Kur'an'ın da merkezi manası, aslı değişmeksizin, böylesine ilham ettiği genişleyen manaları bulunur. Prof. Said Ramazan el-Buûti'nin bir benzetmesini kullanacak olursak ayetler birer ağaca benzer ki ilk bakışta görünen kısımlarından başka yer altında kalın, geniş kökleri daha da ötelerde sayılamayacak kadar kılcalları bulunur. Ayetin üslubu bu köklerin hepsine şamil olabilir.(4)

Şunu unutmayalım ki Allah Teala kullarını yükümlü tuttuğu itikad esasları, ibadetler, muameleler ve ahlak esaslarını muhkem ayetlerinde açıkça bildirmiştir. Kur'an'ın esas maksatları bunlarda bildirildikten sonra, her bir ayetinin herkes nezdinde aynı şekilde açık manalı olmasını beklemek doğru değildir. Kur'an'ın mübin vasfından bunu anlamak sığ bir anlayıştır.

Allah insanlara anlayabilecekleri şekilde hitap eder. Kur'an'da insanların birlikte olarak anlayamayacakları sözler bulunmaz. Ne var ki kullar muhkem ayetleri açıkça anlarken, müteşabihleri fikri seviyelerine, ilmi derecelerine göre anlar, ama ihata vechi ile, tam etraflı bir şekilde kavrayamazlar. Müteşabihler bir itibara göre hakiki ve izafi olmak üzere iki kısma ayrılabilirler. Allah Teala'nın bazı sıfat ve şuunatına dair olan müteşabihlerden bile birtakım manalar anlayabiliriz. Fakat bunların tam mahiyetlerini, gerçek murad-ı İlahiyi anlamamız mümkün olmadığından, muhkem ayetleri kıstas alarak anlamaya çalışırız. Bu ayetlerden neler kastedilmiş ise onlara mücmel olarak iman edip, Allah'ı mahluklara benzetmekten tenzih ederiz.

Kur'an-ı Kerim'de çok fazla sayıda olan izafi müteşabihleri ise âlimler tefsir ve te'vile tabi tutup onlardan birçok manalar çıkarmaktadırlar, bununla beraber yine de ihtiva edecekleri bütün manaları ihata etmekten aczlerini ilan edip Rabbimiz ne kasdetti ise hepsine öylece iman ettik. V'allahu A'lem derler.
Müteşabihlerin varlığının nimet olması şöyledir Cenab-ı Allah, müteşabihler sayesinde farklı nesillere, farklı zamanlara, farklı seviyelere hitap buyurmaktadır. Böylece herkes kendine yetecek kadar İlahi hidayet ve irşaddan istifade edebilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s)'den nakledilen bir hadis-i şerifte bildirildiği üzere Kur'an'ın bedî (orijinal) manaları tükenmez. Çok tekrar edilmekle aşınmaz (modası geçmez).(5)

Nihayet müteşabihler Kur'an'ın mucizevi taraflarından birini teşkil ederler. Zira Allah Teala tomurcuk halinde yavaş yavaş açılan ayetlerin katmanlarına, nüzul asrından sonra da inkişaf edecek, tali derecedeki manaları dercetmiştir. Nitekim Biz onlara ayetlerimizi gerek dış dünyada, gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz. Ta ki insanlar Kur'an'ın hak ve gerçek olduğunu anlayacaklar. (Fussilet, 53) ayeti bunu ifade etmektedir. Böylece Kur'an, müteşabih ayetler hazinelerinde bulunan gizli i'caz-ı ilmiye (ilmi mucizelere) işaret etmektedir. Vallahu a'lem.

Dipnotlar:

1) Mahmud Şeltut, Tefsiru'l Kur'ani'l-Kerim, s.67-68.
2) M. Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul, 1935, 1,48.
3) B. Said Nursi, Şualar, s.644.
4) Min Revai'il-Kur'an.
5) Tirmizi, Fedailu'l-Kur'an.


 

Sana bu kitabı indiren O'dur. Kitabın bir kısım ayetleri muhkem olup bunlar onun esasını teşkil ederler. Diğer kısım ise müteşabihtirler. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, onun sadece müteşabihleri ile meşgul olurlar. Bundan maksatları sırf fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına göre yorumlamaktır. Halbuki onların gerçek manalarını yalnız Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar ise onların manalarını anlamaya çalışmakla beraber, asıl maksat ve manalarını Allah Teala'ya havale edip 'Allah'ın maksadı ne ise biz O'na inandık. Gerek muhkemi, gerek müteşabihi, hepsi Rabbimiz tarafından gönderilmiştir' derler.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort