Hit (554) M-2223

Ehli Sünnet Özel Sayısı Üzerine, On Soruda Ehl-i Sünnet Soruşturmasına Üzerine Cevaplar

Yazar Adı : Mehmet Çağlayan İlim Dalı :
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Akaid Makale Türü :
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2019-02-03 Güncelleyen : /0000-00-00

Ehli Sünnet Özel Sayısı Üzerine, On Soruda Ehl-i Sünnet Soruşturmasına Üzerine Cevaplar 

SORU 1: Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat tabiri ne anlama gelmektedir; kaynaklarda nasıl tanımlanmaktadır ve günümüzde nasü anlaşılmaktadır? Görebildiğiniz kadarıyla, bu tabirin ilk zamanlardaki kullanımıyla son zamanlardaki kullanımı arasında bir farklılık meydana gelmiş midir yoksa günümüze hiç bir değişikliğe uğramadan mı ulaşmıştır?

   Mehmet Çağlayan:
     (Sünnet), Resulullah (S.A.V.) efendimizin Yolu, (Vel Cema’at) Ashabı Kiramin (r.a.) Resulullah (S.A.V.) efendimizden öğrendikleri ile yaptıkları ve takib ettikleri yol demektir.
     Sadüddin et-Teftazani (r.a.) nin bu tarifine göre (Ehli Sünnet Vel Cama'at) demek, Resulu Ekrem (S.A.V.)min Yolunu ve Onun nurlu yolunda giden Ashabı' in (r.a) yolu demektir.
     Keza et tarikatu'n-nediye Şerhu Tarikatul Muhammediye Kitabının 244. Sah. diyorki: (Ehli Sünnet), Resulullah (S.A.V. ) efendimizin yolu ve Sireti olan Sözleri, Fiilleri ve Takrirleridir. (Vel Cema'at) ta, Ashabi, Tabiin, Tebe’ai tabiin, onlardan sonra gelen ve onlara tabi olan kimselerdir. (Ettarika, İstan.1290) Nec- mül Gazzi (r.a.) Hüsnü Ttenbih Fi Tteşbih Kitabında diyorki (Ehli sünnet Vel cemaat) tan maksat: Peygamber (S.A.V.) efendimizin ve Ashabı kiram (r.a.) nun üzerinde bulundukları yoldur. Bu Yol'da, her devirde, delil bakımından en kuvvetli İslam çoğunluğunun üzerinde bulundukları yoldur diye tarif etmiştir.
     Kaşşaşı adı ile tanınmış Arif ü billah Ahmed b. Muhammed el Medeni (ra). el-Cevabüş-Şâfi kitabında diyor ki:
 (Ehli Sünnet Vel cama'at) tan maksat, Kitab ve Sünnet üzerinde ittifak etmiş, ihtilaf ve tefrikadan sakınmış, ALLAH'ın dininde cidal ve münakaşaya çeken Akl'a değil, kaynağı kitap ve Sünnet'ten gelen delile sarılmış olan kimselerdir) diyor.

     Bilindiği üzere, (Ehli Sünnet) in dini inaçları ve onun isbatı sadedinde zikiredilen naslaşmış terimleri, zamanın değişmesiyle değişmezler. Ancak, İlim ve tekniğin gelişmelerine göre, Nezih (Ehli Sünnet) Akidesinin inançlarını isbatlamak yolları değişebilir. Her zamanın anlayış ve düşüncesine göre, batıl akidelere ve olumsuz fikir akımlanna karşı (Ehli Sünnet Ve’l Cemaat) ifadesiyle (Tevhit İlmini) ve Ehli bid'a tabiriyle (Kelam ilmi)nin uslup ve metodlarında yenilik ve değişiklik mümkündür ve gerektiğinde olmalıdır da. Bunun açık ve inkar edilemez delili de, bu ilmin doğduğu günden zamanımıza kadar gösterdiği tekamül ve güvenilir kitablarda zikir edilmiş ve tevatür haddine gelmiş olmasıdır.
Bk. Aylık Dergi, s.41

SORU 2 :      Ehli Sünnet tabiri hangi ortamda ve nasıl doğmuştur? Bu tabir, ilk kez ne aman ve kimler tarafından kullanılmıştır? Ehli Sünnetin tarihteki ilk temsilcileri kimlerdir?
     Mehmet Çağlayan:
     İkinci Sorunun cevabı: (Ehli Sünnet Vel Cema'at), H. Birinci Asrın sonunda Felsefe'yi yüce Dine karıştıran, Bid'a'nin ilk kapısını açan, Hasan'i Basri (r.a) nun ders meclisinden ayrılan ve bil’ahire (Mutezile Mezhebi) adını taşıyan Vasıl B. Ata (Ölümü: 131 H.)dir. Bu ihtilafın ilk merhalesidir Bu merhalede bit'at ehli, Selefi Salihine uymayan batıl akidelerini yaymak ve ehli sünnet mezhebini zaif düşürmek maksadiyle, Din ve felsefe karşımı bir ilim ortaya attılar ve buna da (Kelam ilmi) adını verdiler.
     Bundan sonra ikinci merhale başlar. H..üçüncü Asrında, Müslümanlar arasında Dört İtikadi fırka bulunuyordu. Birinci fırka: Başta Dört Mezhep imamları ve onlardan başka birçok ilim adamlarının temsil ettikleri görüş, İkinci fırka: İbnül Küllab El Basri ile Bağdat Mütasavvuflarından Haris El Muhasibi’nin temsil ettikleri (Ehli Sünnet El Am) görüşü, Üçüncü fırka: Ebül Hüzeyl İbrahim El Nazzam'ın temsil ettiği (Mu’tezile) görüşü, Dördüncü fırka: Yakup bini İshak El Kindi'nin temsil ettiği görüştür.
     Bunlara ilave olarak, başlanmasında siyasi nedenlerin büyük rolü olan ve sonunda dini ve itikadi bir mezhebe dönen, Şia Mezhebini teşkil eden (batiniye) fırkasi da Müslümanlar arasında tefrika ve ilhat fesadını sokmaya çalışıyor ve onların temiz inançlarını bozuyordu.
     Bu karışık dönemde yüce Allah (c.c.) Ebül Hasan el Eş'ari (r.a.) H.260- 324 gibi büyük bir alim gönderdi. Bu zat, Mütezile mezhebine mensub idi. Adı geçen mezhebin öncülerinden Ebu Ali El Cübai’nin talebesi idi. Mütezîle mezhebinin her cebhesini çok iyi biliyordu. Herkesçe bilinen, o meşhur üç kardeş hakkında sorduğu suale cevap alamayınca, Cübaî'den ayrıldı. Uzun bir müddet düşündükten sonra, büyük bir hata içinde olduğunun farkına vardı, mütezîle mezhebinden ayrıldı ve onlarla mücadele etti. Bu metodlu mücadele tedvin edildi, selefin görüşü ile mukayese edildi, ve nihayet tedvin edilerek (Eş’ariye mezhebi) meydana geldi. İmam Eş’ari (ra.) (Ehli Sünnet vel Camaat) mezhebinde en büyük ve güçlü bir zattır.
     Yukarıda görüldüğü üzere, (Ehli Sünnet Vel Cemaat) Mezhebi, Resulullah (S.A.V.) efendimizin ve onun nur ile aydınlanan Ashabı kiram (ra.) nun yolunu temsil eder. 
Bu mezhebin başlıca temsilcileri şunlardır: 
Hanefi Mezhebi'nin imami, İmam Ebu Hanife Numan b. Sabit (r.a.) Maliki mezhebinin İmami İmam Malik Bini Enes (ra.) Şafii Mezhebinin İmamı, İmam Muhammet b. İdris eş-şafii(r.a.) Hanbeli mezhebinin İmami, İmam Ahmed b. Hanbel (r.a.). 
Bu dört mezhebin hakkaniyeti, tevatür haddine erişen müdevven kitablarla zamanımıza kadar devam  ede gelmiştir. Keza, bu dört mezhepte (Müctehid fil-mezhep) payesine ve adları sayılmayacak kadar çok ilim adamları ve mutlak müctehit olduklan halde, lâkin mezhepleri tedvin edilmemiş ve zamanımıza kadar gelmemiş İmam Zeyd (r.a.) İmam Cafer (ra.) İmam Davud ez-zahiri (r.a.) İmam Ibnu Hazm (ra.) İmam Eş' ari (r.a.) İmam Maturidi (ra.) ve bunlardan başka büyük ilim ve takva sahibi zatlar
Bk. Aylık Dergi, 50

SORU 3:    Ehl-i Sünnet tabirine neden ihtiyaç duyulmuştur ve bu tabirle çizilen çerçevenin mahiyeti nedir? Yani bu tabirle nelere sahip çıkılmak ve nelerden kaçınılmak istenmektedir?
     Mehmet Çağlayan:
     Üçüncü Sorunun cevabı: 
(Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat'ın) Doğuş sebebi şudur:  Yukarıda da kısa olarak değindiğimiz gibi, Felsefe'yi Dine karıştırarak ortaya çıkan Sapık fırka'lar, Kitab, Sünnet ve Ashab'ın Müslümanlara vermiş olduğu nezih ve halis inancı bozmaya çalışmalarıyla, bu isimler doğdu; Resulullah (S.A.V.) ve Ashabının (r.a.) nurlu yolunda gidenlere (Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat), bu yoldan ayrılanlara da, Yani: Kitab ve Sünnet'in zahirine uymayan, Ashabın (r.a.) yoluna muhalif olan ve mezheblerinin temelini Felsefe teşkil ettiği: Kaderiye, Cebriye, Mütezile, Şi'a ve benzeri isimlerle adlandırılan mezheblerle, Müslümanların, Yani (Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat) mezhebi tanınmış olsun, ona uyulsun ve Ehli bid'a denilen fırkanın yolundan ve inancından uzak kalsın, aldanmasın.
     Başka bir ifade ile (Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat) tabiri, Resulullah (S.A.V.) efendimizin ve onun Ashabının (r.a.) yolunun adıdır ve onu çerçevelemektedir. Bunun dışında kalan ve herhangi ad altında olursa olsun, bu çerçevenin dışındadır ve sapıktır. Bu konu hakkında bir çok delil mevcuttur. Bu delilleri ve ihtilaf örneklerini yazmamıza imkan yoktur. Zira bu, bir mektubtur.
     Bu tabirle nelere sahip çıkmak ve nelerden kaçınmak sorusuna gelince, Bu tabirle: Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhep İmamları (r.a.) nin ilmi ve fıkhi görüşlerine sahip çıkmanın zaruri olduğuna ve bu görüşün en isabetli, en doğru yol olduğunu ifade etmektedir. Müslüman, bu dört mezhebten herhangi birisine uyarak amel yaparsa, yapmış olduğu amelin Hak ve doğru olduğunu ve bunun dışına çıkarsa sapık olduğunu bilmelidir.
     Zira, hiç bir müçtehid İmamın Kitap, Sünnet ve Ashab'ın yolundan çıkmadığını, kişisel görüşle hüküm koymadıklarını, onlardan sonra gelen ve tevatür haddine varmış ulemanın ittifakı mevcuttur. Ehl-i Sünnet İmamları, Asr-ı Saadete en yakın, Kitab ve Sünneti en iyi bilen, anlayan ve değerlendiren en büyük zatlar olduğunda şüphe yoktur. Onlardan sonra gelen Onbinlerce İlim ve Takva sahibi ilim adamlarının yaptıkları inceleme ve araştırma sonunda gösterdikleri kabul ve takdir, bu davanın en beliğ şahididir.

bk. Aylık Dergi, 57,58

SORU 4:   Ehl-i Sünnet denildiğinde sadece itikadı bir farklılığa mı, yoksa sadece ameli bir farklılığa mı işaret edilmektedir? Buna göre, itikad yönünden Ehl-i Sünnet dışında görülen ve Bid'at Ehli ya da sapık sayılan bir fırkanın amel yönünden 'Dört Hak Mezhep' arasında gösterilmesi, ya da Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat Mezheplerden olmadığı halde 'hak' kabul edilebilecek bir beşinci, bir altıncı mezhebin varlığından söz edilmesi mümkün müdür? Amel bakımından 'Dört Hak Mezhep' diye anılan mezheplerin hepsi de itikad yönünden Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezheplerden midir?
              
      Mehmet Çağlayan:
      (Ehl-i Sünnet Vel Cemaat) denildiği zaman, itikadi fırkaya işarettir. Binaenaleyh, Amel bunun dışında kalmaz. Çünkü Amel, inançtan doğar ve onun tezahürüdür. Bu kaide ekseridir, genel değildir.
      Kelam istılahında Bid'a demek, Sünnet olmayan şey demektir. Bu da iki kısma ayrılır: Birincisi, Sahibini kafir eden bid'adır. Mesela: Namazın farziyetini inkar etmek, Alkollü içkilerin helal olduğunu iddia etmek, îslamiyeti tezyif maksadiyle ona(Orta çağ zihniyeti) demek, (Çağdaş kanunların ve düzenlerin) İslam kanun ve düzeninden daha isabetli ve (bilimsel)olduğunu ifade ve inanmak ve nihayet, Nasla sabit bir emri veya yasak edilen bir şeyi inkâr etmek gibi.
      İkinci kısım: Sahibini kafir etmeyen, Lakin(Ehli Sünnet Ve’l cemaat)denilen, Resulullah (S.A. V.)efendimizin ve Ashabi kiram(r.a.) yolundan olmayan dine sokulan veya dinden çıkarılan şeydir. Mesela: Mütezilenin: Cennet ve Cehennem'den başka üçüncü bir menzilenin de var olduğunu, Şi'a'nin: Hz. Ali(r.a.)nun Ashabtan en efdali olduğunu, Hilafet'in onun hakki olduğunu ve bu hak ondan gasp edildiğini iddia etmek gibi.
      Sorunun ikinci Fıkrasına gelince, ikinci sorunun cevabında bahs ettiğimiz Fırkalardan (Ehli Sünnet Vel Cemaat) dışındaki Fırkalar ve onlar gibi Ehli Sünnetten ayrılanlar, Fıkh’ın bazı konularında Ehli Sünnet'e uymuş olsalar bile, Ehli Sünnet'ten sayılmazlar. Mesela: Şi'a Mezhebinin îmamiye kolu genellikle ameli konularda Hanefi Mezhebine uygun bir şekilde amel etmektedirler. Lakın bunlar Ehli Sünnet'ten sayılmazlar. Binaenaleyh, Hak olan bu dört mezheb dışında kalan ve Ehli Sünnete göre (Fırka’ı Dalle ) adını taşıyan hiç bir fırka beşinci veya altıncı hak mezhep olarak kabul edilmezler. Ehli Sünnet Akait kitablarının tamamında bu görüş ifade edilmektedir.
      Ameli bakımdan dört hak mezheb'in tamamı (Ehli Sünnet Vel camaat)'tir. Çünkü bu Dört Mezhep Uleması arasında itikat bakımından genel bir ittifak mevcut'tur. İhtilafı konular pek cüz'idir. Ameli bakımdan ihtilafa gelince, şekil ve biçimdedir. Bu ihtilafların dışına çıkılmayacağına dair ittifak vardır. Binaenaleyh, Resulullah (S.A.V.) efendimizin (ümmetimin ihtilafı Rahmet'tir,"Dini konularda kolaylıktır") Hadisi şerifin sırrına uygundur.
      Bu konuda (Fıkhi Mezheblerin birleştirilmesi ve îctihadi meseleler) adındaki Kitabımda geniş bir şekilde açıklama yapılmıştır.

Bk.Aylık Dergi, 65

SORU 5 :  Ehl-i Sünnet denildiğinde akla gelen belli-başlı akımlar (fırkalar veya mezhepler) hangileridir? Bu Ehl-i Sünnet mezhepler, Kur'an-ı Kerim dışındaki şer'i delillerde ve fıkhî kaynaklarda (örneğin Hadîs kaynaklarında) ittifak halinde midirler? Değillerse bu durumu kısaca nasıl açıklayabilirsiniz?
 
   
 Mehmet Çağlayan:
      Beşinci' Sorunun Cevabi:  (Ehli Sünnet)denildiği zaman, itikadi bakımdan İmam Eş'ari ve Maturidi mezhebleri ile, fıkhi ve ameli bakımdan da, günümüze kadar mezhebleri Müdevven olarak gelen, yalnız Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli ve ayni koldan olup ta, mezhebleri tedvin edilmeyen zevattir.
      Yüce dinin temel esaslarında Ehli Sünnet mezhebleri arasında ihtilaf yoktur. Fer'i mes'elelerinde mevcut olan ihtilaf ise, bir rahmet ve kolaylıktır. Fer'i meselelerinde ihtilafa düşmenin sebebi ise, Kur'ani Kerim'in ifade delaletinde olduğu gibi, Umumu ifade eden Ayet'in Sünnet'le muhassas olabileceğini diyen: îmam Eş-şafii (r.a.), İmam Ahmet b.  Hanbel(r.a.)ve daha başka bazı müctehit imamlar vardır. Çünkü, bunlara göre: Kur'ani kerimi en iyi bilen ve Tefsir eden Hz. Resulullah (S.A.V.)efendimizdir ve Kur'ani kerimde bu konuda emir de vardir. Yüce Allah (c.c.) buyururlarki: “resul'un sîze getirdiğini tutun. Size yasakladığı şeyden sakının.” . Diğer bir Ayet'tede: "O hevadan "kendi nefsinden" konuşmaz. Onun konuştukları vahiyden başka bîr şey değildir” . ve benzeri ayetler Sünnete uymayi emreder. O halde, Sünnet Ayetin mücmel'ini Tafsil ve Mütlak'ini takyid eder ve en doğru tefsirdir, diyorlar.
      Ebu Hanife(r.a.)ve diğer bazılarına göre de:  “Umumu ifade eden Ayetler ancak Mütevatir veya Meşhur Hadislerle muhassas olabilir”  diyorlar. Ve daha bune benzer ayet veya sünnet'in anlam ve şumulunda dinin bazı fer’i mes'elelerinde (Ehli Sünnet)arasında ihtilafa sebeb olmuştur.
      Bu konu hakkında Mezhepterin Birleştirilmesi Ve İctihadi Meseleler  adındaki kitabımızda geniş bilgi vardir.


SORU 6 : Meseleye bir de bireyler açısından bakacak olursak, bir kimsenin müslüman kabul edilebilmesi için mutlaka Ehl-i Sünnet mi olması gerekmektedir? Ehl-i Sünnet olmadan da müslüman olunabilinir mi, yoksa Ehl-i Sünnet dış m da kalanlar kesinlikle sapık ve Bid'at Ehli olarak mı nitelenilir? Bu sapıklık ve Bid'at Ehli olmak küfürde olmak anlamına mı gelmektedir? Bir de şu: Ehl-i Sünnet olduğu halde müslüman kabul edilemiyecek kişiler ya da fırkalar bulunabilir mi?
     

         Mehmet Çağlayan:
      Bir ferd eğer Müctehid ise ve Akide itibariyle Ehli Sünnet İtikadına bağlı bulunuyorsa, fer'i mes’elerin bazılarına da bu Dört Mezhebe muhalif olması içtihadına mebni olursa, O kimse ehli sünnettir ve kendi ictihadiyle amel etmek zorundadır. Eğer İctihad şartlarına haiz değil ise, bu Dört Mezhebten birisine uymak mecburiyetindedir.
      Bu konuda Selefin Kitablarında bir çok delil mevcuttur. İlim, Takva ve müdekkikliğiyle büyük şöhrete sahip, Şah Veliyüllah ed-dehlevi (r.a.)el insaf fi sebebil ihtilaf adındaki kitabında diyor ki: “Bilmiş olun ki, bu Dört mezhepten birisine uymakta büyük yarar ve mühalefet te büyük zararlar vardır. Bu konu bütün delilleriyle (Mezheblerin birleştirilmesi ve İctihadi meseleler) adındaki kitabımızda açıklanmıştır.
      Binaenaleyh bir fert, tekfir edici şeylerden korunur, Ameli konularda Telfik'e düşmemek kaydiyle ve bu Dört mezhebten birisine taklid etmeden amel ederse, Ehli bid'a bir müslüman olur, Fırka'i Naciyeden değildir. Müslüman günah işlemekle kafir olmaz. İşlediği günah onu kafir ediyorsa, artık ve Ehli sünnet ve ne de iman kalır.

Bk. Aylık Dergi, 81,82

         
SORU 7:  Ehl-i Sünnet anlayışına göre, bir fırkanın ya da kişinin sapık kabul edilmesinin belli başlı temel şartlan nelerdir ve bu şartlarda kişilere ya da çağlara göre, değişen durumlara göre bir değişiklik olabilir mi? Yoksa bu şartlar kayıtsız şartsız her zamanda ve her yerde geçerli şeyler midir?
      
       Mehmet Çağlayan:
      (Ehli Sünnet Vel Cemaat) görüşünü ihtiva "İçeren "eden bu Dört Mezheb' ten birisine tabi olan fert veya fırka Ehli sünnet'tir. Bu Dört Mezhebin dışında kalan fert veya topluluk da ehli bid'adir. Ehli sünnet mezhebler tedvin edildiği zamandan dünyanın sonuna kadar bu şart geçerlidir.
EKSİK EKSİK EKSİK EKSİK EKSİK EKSİK


SORU 8 : Günümüz dünyasında İslami bir yönetime kesin olarak hayır diyen ve her vesileyle karşı çıkan taguti düzenler, Ehli Sünnet itikadına sahip çıkmakta, daha doğrusu sahip çıkar görünmektedirler. Acaba sizce bu taguti düzenler Ehli Sünnet'in koruyuculuğu rolünü oynamaktan ne ummaktadırlar? Hem sonra niçin bu tağuti düzenler, gösteriş icabı da olsa, İslam'daki başka akımlara değil de Ehli Sünnet anlayışına sahip çıkıyor görünmektedirler? Bu sahiplenişi, Ehli Sünnet anlayışnın pasifliğine, uzlaşmacılığına yormak doğru olur mu? Buna bağlı olarak, Ehli Sünnet mezheplerde 'İslami Hükümet' anlayışı imandan bir cüz sayılır mı; sayılmazsa, bunu bir noksanlık olduğu ve tağuti düzenlerin Ehli Sünnet'e ilgi duyuyor görünmelerinin buradan kaynaklandığı söylenebilir mi?
     

      Mehmet Çağlayan:
     Günümüzde olduğu gibi, daha evvelki devirlerde de bir çok zalim ve tağuti kişiler ve düzenler Ehli Sünnet mezhebine sahip çıkma rolünü oynamışlardir. Hele zamanımızda, dünyada yaşayan bütün İslam devletlerini yönetenlerin hiç birisinde Ehli Sünnet’e uygun bir şekilde idari düzen yoktur. Anayasalarında (Dini İslamdır) denilmişse de, yönetimin biçiminin tamamı, gayri islamidir. Özellikle Laik düzenle yönetim biçimi ise, Ehli Sünnet şöyle dursun, İslam adını vermek dahi caiz değildir. Bu yöneticiler, Toplumun çoğunluğunu Ehli Sünnet teşkil ettiği için, bu çoğunluğu susturmak, güven ortamını sağlamak ve İslam dışı icraatlarını sürdürebilmek için, böyle bir ihtiyaci his ederler. Hatta milleti kandırmak için, sözde milletin inancini temsil eden ve dini işleri yürüten bir müesseseyi dahi kurarlar, bu müesseseye devlet bütçesinden maaş ve tahsisat bile ayırırlar. Lâkin bu müessese Müslümanların değil, onların inançları istikametinde çalışır, onların fikriyatlarını empoze eder, fetvalar verir ve yasaklar koyar, İslam inancına ters düşse bile. Bu konuda müslümanlar tarafında bir itiraz vaki olursa, hemen karşı koyarlar,(baksana ben de müslümanım, dinimi severim, en az dinimi senin kadar bilirim) derler. Binaenaleyh, bir Doktorun Reçetesine, Bir Hakimin kararına ve bir Mühendisin Planına itiraz etmezler, senin kadar bilirim demezler. Çünkü, ihtisasa Önem verdiklerini iddia ederler.
     Bununla beraber, zamanımızdaki Müslümanlar Ehli Sünnet itikadını bilmemektedir. Bunun sebebi de din adamlarımızın eksik yetişmesindedir. Kitap ve Sünnet şöyle dursun, Müctehid İmamların ve Selef Ulemasinin bereketli kaynaklarından Müslümanlara Sünnet şerbetini verecek ilim adamlarımız kalmamış durumdadır. Bunun için, memleketimizde Ehli Sünnet görüşü ziru zeber olmuştur.
     Ehli Sünnet mezhebinde, İslami Hükümet meselesine gelince, Hanefi Fıkıh Kitablarında İmameti Uzma" İslam Devlet başkanı" seçebilmek için, Devlet şeklinin Müslüman olması ve Şer’i kanunların hakim olması şarttir. Bu Hükümette devlet yöneticisini seçmek vacibtir. Aksi Takdirde bütün halk günahkardir.
     Bu konuda İbnu Abidin özetle şöyle diyor: İmam "Başkanı" seçmek vaciblerin en önemlisidir. Bu İmamin : Hür, Müslüman, Erkek, Akil, Baliğ Kureyşi olması şarttir. Taki, İslami esaslari korusun, İslami Hükümleri uygulasın, Cuma namazlarının kılınması hakkında verdiği izin sahih ve geçerli olsun. Aksi takdirde, Hükümleri ve Cuma Namazı hakkında verdiği izin geçersizdir. (İbnul Abidin, Cilt.l, S. 572.)

     Şafii Fikih Kitablarından  Muğnil Muhtac Şerhul Minhac   kitabında özetle deniliyor ki:  
Büyük İmam"Devlet başkanı"ni seçmek, Farzı kifayedir. Bu îmam'in Hür, Müslüman, Mükellef, Erkek, Kureyşi, Müctehit, Cesur, İsabetli görüşe sahip, Görür, îşitir ve Konuşur olmasi şarttir. Bu şartlar başlangıçta müteber olduğu gibi, devamli olmasi da lazımdır. Cahil'in ve Fasik'in Hilafeti müteber değildir. Keza, Kafirlerin da zor kullanarak Halife olmalari da geçersizdir. Çünkü Cenabı Hak Kur’ ani keriminde “Allah elbette kafirlere müminler üzerine yol "hakim" kılacak değildir” buyurmuştur.   
     İmam Ömer En nesefi (r.a.) Akaid  Kitabında diyor ki: “Müslümanların bir İmam "Başkan" seçmeleri lazımdir.  Taki: Dini ahkamı yerine getirsin, Cezalar uygulasın, Toplumun açıklarını kapatsın, İslam ordularını teçhiz etsin, Zekat'ları toplasın, Müteğellibeleri, Hırsızları ve Yol kesenleri kahr etsin, Cuma ve Bayram Namazlarını kıldırsın...”
     Yukarıdaki nakillerden anlaşılacağı üzere, İslami bir İdareyi kurmak farzdır. Oda diğer Ameli farzlar gibi, İmanın bir parçası değildir. Lâkin İslami hükümlerin icra ve infazı, Cuma ve Bayram Namazlarının sıhhati için, bir Hükümetin meydana getirmesi şarttır. Aksi Takdirde, bütün müslümanlar daima günah ve vebal içerisindedir. Hanefi Mezhebine göre: Devletin kanunları islami değil ise, böyle bir devlet idaresinde Cuma ve Bayram namazlarını kılınması için izin verilse dahi caiz değildir.
Bk. Aylık Dergi, 97,98

SORU 9:  Ehl-i Sünnet anlayışının, tarih içerisinde Ehl-i Sünnet âlimlerce eleştirildiği olmuş mudur hiç, veya sizce bir Ehl-i Sünnet eleştirisi'nden sözetmek mümkün müdür? Mümkün değilse, neden mümkün olmadığını, mümkünse, bu eleştirinin hangi noktalardan başlatılabileceğini gerekçeli olarak açıklar mısınız?
    

        Mehmet Çağlayan:
     Ehli Sünnet Uleması arasında Eleştiri değil, ilmi mücadele olmuştur. Bu mücadele Ana temellerden değil, fer'i dediğimiz mes'elelerde vaki olmuştur. Yukarıda da açıkladığımız şekilde bu da, “Am” olan bir delili tahsis etmek veya “Has” olan bir delili genelleştirmek ve benzer konularda olmuştur. Bu da, ancak Mutlak Müctehid, Mezhebte müctehid, Ashabı tercih ve Ashabı temyiz derecesinde olan ulema arasında olmuş ve bunlara caizdir. Bizim gibi o büyük alim ve mütahassis seviyesinde olmayan kimselere böyle bir mücadele asla caiz olmaz.
     
   
SORU 10 : Ehl-i Sünnet anlayışının günümüzdeki uygulamasına bakarak, bugün hakkıyla temsil edilip edilmediğine veya gereği gibi anlaşılıp anlaşılmadığına değinir misiniz? Bu bağlamda, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat anlayışının tam anlamıyla kavranabilmesi için hangi kaynaklara başvurulması gerekmektedir? Bu kaynakların tümü de Ehli Sünnet âlimlerince ittifakla kabul edilmiş kaynaklar mıdır?

Aylık Dergi, 108

         Mehmet Çağlayan:
       Itikadi ve Ameli konularda Ehli Sünnet'tin bu Dört mezhebin birisine tabi olan her Müslüman, inancını ve amelini tabi olduğu mezhebin ölçülerine göre ifa eden ve ondan ayrılmayan(Taklidi meseleler hariç), her mümin Ehli Sünneti temsil eder.
       Bu Dört mezhebin hiç birisine uymayan veya(Telfik)denilen bu dört mezhebin bir Meselede kolay tarafını seçen veya (İslam dini Akıl ve mantık dinidir) diyerek, dini kitablara değil, akıl ve mantığını din yerine koyar ve ona uyarsa, ehli bidadir.  Eğer bid’aları tekfir edici ise, Allah korusun zaten kafirdir.
       Ehli Sünnet Vel Cemaat kavramı, Dört Mezhebin akaid ve fıkıh kitablarını da açık olarak ifade edilmiştir. Bu kitablar, Resulullah(S.A.V.) efendimizin ve Ashabinin(r.a.) yolunu tevatür haddine erişmiş bir şekilde ve en güvenilir bir biçimde zamanımıza kadar gelmiştir. Bu kitablara uyan ve ona göre amel eden, mensub olduğu mezhebi temsil etmiştir. Aksi takdirde, başka bir fırkaya ayrılmış demektir. Bu dört mezhepten birine tâbi olan ve mezhebini iyi bilen hakkı ve doğruyu temsil etmiştir. Bunun dışında olanlar ise bâtılın temsilcisidir.             
   

 

 

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort