Hit (4317) M-2144

Ebul Huda es Sayyadinin Eserleri

Yazar Adı : Muhammed Ebul Huda es Sayyadi İlim Dalı : Biyografi
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Yazar Tanıtım
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2014-01-05 Güncelleyen : /0000-00-00

Ebü'l-Huda es Sayyadi'ninEserleri

Şüphesiz Ebü’l-Huda’nın üzerinde en çok durulması gereken hususiyeti sahip olduğu eserleridir. 200’den fazla eseri olduğu sürekli zikredilir.

Butrus Abu-Manneh 1880 ve 1908 yıllan arası ona ait olup İstanbul, Beyrut ve Kahire’de 212 kadar kitap ve risale yazıldığı bilgisini verir [1]. Vâkıa, kendisi de ölümünden kısa bir süre önce Serbesti gazetesine verdiği mülakatta Padişahın kendisine kitap yazma vazifesi verdiğini ve Padişah’m kendi kolleksiyonundakiler dahil olmak üzere 200’den fazla eseri olduğunu dile getirmiştir [2].

Abu- Manneh bu eserleri, genelde birbirlerinin mütemmimi konular işlediğini belirtip üç kategoride mütalaa eder [3].

Birincisi, Sultan II. Abdülhamid’in hilafetini benimsemek ve savunmak dolayısıyla halkın merbutiyetlerini sağlamak.

İkincisi, Rifai tarikatım yayılması ve yüceltilmesi.

Üçüncüsü, soyundaki Şeriflik ve Seyyidlik ünvanlan ile karşı yayınlan çürütmektir.

Misyonunun bu şekilde telifat olduğunu kendisi bir eserinde aynca belirtmiştir. Fahri olarak kendisine sunula İlmiye mertebelerini aşıp, Kazasker olduğunu ve sonra telifat ve tasnifat olmak üzere kendisine bu vazife düştüğünü söylemiştir. O zaman itibanyla 60’ı aşkın eseri olduğunu belirtir. Bu eserlerin büyük çoğunluğunun basıldığım ve Mağripten Hind’e - kadar yayıldığım zikretmiştir [4]. Abu Manneh de bu eserlerin bir kısmının dikte ettirilmiş olacağım söyler ama ona göre yine de rakam büyüktür ve ortalama her seneye 10 kitap düşmektedir [5].

Bu noktada Ebü’l-Huda bir tarikat şeyhi olmasına rağmen ilmiye yönü ağır basan bir alim gibi hareket etmektedir. Yer yer eserlerinde kullandığı üslup ve takip ettiği metod olarak da bu intibayı veren müellifin bu yönü ihmal edilmiştir. Özellikle II. Meşrutiyet ile beraber hakkında türetilen ithamlar ve kişiliğinin rencide edilmesi bu yönünün tam olarak bilinmemesine yol açmıştır. Bununla beraber söz konusu eserlerinin ciddi bir şekilde tahkik ve tetkik edilmesi gerekmektedir.

Kitaplarının hepsinin ayrıntılı özetini sunmak güç olacağı için ulaşabildiğimiz kitapların icmali birer tamtımı yapılacaktır. Ancak onun belli başlı ve önemli görülen eserleri üzerinde biraz ayrıntılı durmak eserlerinin amaçlarını, içeriğini ve kullandığı metodu görmek açısından faydalı olacaktır. Özellikle dört kitabı üzerinde ayrıntılı durulmuştur, çünkü bu kitapların ilk ikisi bizatihi Osmanlı Hilafeti ve Saltanatı için yazılmıştır, diğer ikisi ise farklı konulara ayrılmasına rağmen aynca yukanda bahsedilen konulara değinmişlerdir. Bir de bu eserlerinin Türkçe yazmalarının mevcut oluşu bu anlamda işlevsel özelliğe sahip oluşunun neticesidir diye biliriz. Başka bir ifadeyle, Arapça eserlerinden özellikle Osmanlı Hilafeti ve Saltanatı adma faydalı görülenlerin Türkçeye çevrildiğini söylemek mümkündür.

Kitapların hepsi Arapça olarak yazılmıştır. Bunlardan bir kısmı yukanda izah edilmeye çalışılan sâikler ile Türkçeye çevrilmiştir.Aynca bu noktada belirtilmesi gereken diğer bir husus ise hemen hemen her kitabının başmda kullanılan “semahatlü, siyadetlü, Nâzımü’l-ukud ve’l cevahir, Allame-i Celîl vs...” gibi ifadelerdir. Bu ifadelerin içerdiği övgüler müridlerinin ve sevenlerinin ona olan ilgilerini göstermesi bakımından ilginçtir.


Da’i’r-Reşâd Li Sebili’l-İttihad ve’I-İnkıyâd

Ebü’l-Huda’mn bilinen en mühim eseri olan Da ’i ’r-reşad, daha önce de geçtiği üzere dostu ve müridi olan ve o şuada sarayda katiplik vazifesi yapan Halep Müftüsü Muhammed Kudsi’nin torunu Halepli Kudsizade Abdülkadir tarafından Türkçeye kazandınlmıştır.

Eserin yazım tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak içerisinde ifadelerden I. - Meşrutiyet ilam sıralarında veyahut meclisin çalışma zamanlarında yazıldığı tahmin edilmektedir [6].

Bu ifadeler içerisinde geçen “nizâmat”, “kavânin-i esasiye” ve “usul-i meşveret” gibi kavramlar ile Padişah’m eskiden beri süre gelen adetin hilafına cemiyetin rahatı uğruna “ittihaz-ı usul-i meşveret” ettiğinden bahsetmesi bu yargıyı kuvvetlendirmektedir [7].

Butrus Abu-Manneh ise eserin 1880’lerde basılmış olabileceğini söyler [8]. Bu eserin kullanıldığı dil itiban ile yüksek seviyedeki ilim ve devlet erbabma hitap ettiği anlaşılmaktadır. '

Eserin yazılış maksadı Osmanlı Hilafetinin ve Sultanının meşruiyetini dini deliller ile göstermektir. Özellikle Suriye civarındaki Arap müslümanlara hitap ettiği vurgulanır [9].

Eser üç bab ve bir tetimmeden müteşekkildir. Her babda ayn mevzular ele alınmakla beraber bir bütünlük içerisinde ve muhkem bir dille bu mevzular aktarılmıştır. Eserin girişinde ise hilafetinin Osmanlıya bilâfasıla ulaştığına ve sultan II. Abdülhamid’e işareten şöyle ifadeler kullanılmıştır:

“...Meşânk u megâribde cümle esâtiz-i İslamm nezdinde bir imamü’l-müslimin bulunmak vacibattan olduğu müsellem ve musaddak olarak binaenaleyh bu makam-ı ‘âli millet-i îslamiyede halife-i evvel cenabı Sıddık-ı ekber (r.a) zamanından ve ihvân-ı kiramı a’yan-ı ashab-ı fihâm hazaratmdan intikal ve tâ ki Kur’an ve şeriat-ı garrâmn hıfz-ı şeref-i ‘âliyesinde ve bu ahd-i şerifin rabıtasını sıyanet emrinde itkan ile ittisaf eden cehâbize-i devran mülük-ı muazzama-i âl-i Osman -eyyedallahu şeriri mülkihim...- hazaratma ittisâl eyledi.

Fahr-i kainat aleyhi efdalü’t-teslimat efendimizin ahd-ı saa’deflerinden beri rabıta-ı müteselsile-i asliye üzre bu emr-i hatir-i hilafet ü imamet bi-hamdihı te’âlâ bu kerre silsile-i celile-i Osmaniyenin dürr-i yektası ve sülale-i tahire-i saltanatm zat-ı bi- hemtası serir-i hilafette mâlik-i nehy ü emr ve nâsır-ı kelimetü’l-Hakk’ı fi’s-sırri ve’l- cehr, sahib-i mehamid-i hamide ve menakıb-ı cemile-i ‘adide, et-takiyyü’t-tüka, es- salihü’l-mücahid ve’s-sabir fi havmeti’l-meydam bi’r-nza, el-mütelakki’l-vâridat bi’l- istinadi ila kuvveti’s-Samedi’l-Vahid halife-i hazreti nebeviye bâ-ittisal-i ‘uhud-u esanid mevlana el-Gazi es-Sultan Abdülhamid ibnü’s Sultan Abdülmecid - şeyyedellahu menarehu ve sebbete fi şathai’l-izzi erkanehu ve kararehu- hazretlerine vusuliyle taht-ı saltanat-ı îslamiyede calis olup...” [10].

Birinci bölümde saltanatın ehemmiyeti ve vücudu üzerine ayet, hadis, ilim ve tarikat erbabmca bazı meşhur sözleri nakleden Ebü’l-Huda, Padişah-i âdilin her vakitte hayır ve - bereket getireceği ve insan vücudundaki ruha benzediğini aktarır . Çünkü İlahi hükümlerin icrası, dinin nusreti ve İslam’ın korunup ve hudutların gözetilmesi buna bağlıdır. Aynı yerde, padişahın peygamber makamının vekili ve naibi olduğu belirtilerek, cümle müslümanlann padişaha hayırla dua etmesi ve aleyhinde bulunmaması özellikle dile gitirilmiştir . Bu bölümde kendi tarikat silsilesi içerisinde yer etmiş bazı şeyhlerin ifadelerine de yer veren Ebü’l-Huda, büyük dedesi Ahmed Sayyad’m oğluna yaptığı sultana dua edilmesini havi vasiyetini de eklemiştir . Hatta bu vasiyet içerisinde gavs-ı azamıfı kim olduğu herkes tarafından bilinse ve padişah bu gavsa bir vazife için emir etse makam-ı hilafete hürmeten o gavsın bu emre itaat etmesinin vacip oluşuna vurgu yapmıştır.

Ayrıca Ebü’l-Huda icazetini aldığı Şeyh Muhammed Ravvas’tan konu ile alakalı bir kaside alıntı yapar. Söz konusu kaside de Osmanlı hanedanı övülmekte ve hilafetinin meşruiyetinin gerekçeleri şiir üslubu içerisinde verilmektedir.

Kısa bir örnek verecek olursak; “Çün ‘ibad-ı sâlihun ancak o kavm-i pür-sebat Hem esâtiz-i südur-ı evliya bi’l-ittifak Sırren ve cehren bu kavli gördü tashihe seza Var bu kavm-i sâlihin içre nice eşheb-süvar Seyf ile aldı bilâd-ı Ruma girdi câ-be-câ Feth-i Konstantiniyye bâdi-i ‘ulüvv-i câhıdır Rütbedir bu feth kim hiç yetmemiş kimse anâ Vâsıl-ı sırr-ı maksad olmuştur o ni’me’l-ceyş ile Mazhar-ı ni’me’l-emir ammâ o zât-ı mücteba Fethadır kim bu futûh illa ki bundan ötürü Cezm-i azminden bulup kisrâ bütün ceyş-i ‘ada Baki kaldı ba’dehu evlad-ı şevket-zadına Dine cem’ ettikleri i’zaz-ı mekrun-ı beka Hak bu kim bir ‘usbe-i Rahman’dır Osmâniyân” [11]

Kaside sahibi özellikle Osmanlılann İstanbul gibi Hz. Peygamber’in müjdesine mazhar olmuş bir şehri fethetmeleri üzerinde durup, hanedan ve saltanatın devamı için dualar ile kasideyi noktalar. Bunun üzerine Ebü’l-Huda şu yorumda bulunmuştur;

“ Kasem ederim ki müellif-i kaside-i şerife bir imam-ı çelil ve ‘alem-i tavil olup hak ve batılın temyizine muktedir ve ehl-i sıdk u hulusa mu’terif olan zevata göre sözleri bir hüccet-i kâtıa ve bir bürhan-ı bîmildir.” [12].

ikinci kısımda ise birlik ve beraberliğin dini kaynaklar açısından lüzumu ve ehemmiyeti üzerinde durulmuştur. Yine konu ile ayet, hadis ve İslam ulemasının sözlerini zikrettikten sonra, fitne ve desiselerin önünü almak için müslümanlar tarafından yapılacak en küçük bir amelin bile ne kadar kıymettar olduğunu anlatır. Ayrıca, hadislerden iktibasla nasihatin idareye karşı itirazdan daha evla olması üzerinde durmuştur. Dedikodu yapılmasının terkedilip her yerde halifelik misyonun ifası için birlik olmak gerektiğini anlatır. Ve şöyle seslenir;

“Bu milet-i Muhammediyenin ve taife-i mübareke-i islamiyenin kâffe-i efradı indinde yani gerek memâlik-i mahruse- ve gerek sair diyarlarda sâkin olan müslümanlann nezdinde malum olsun ki liva-yı ittihadın altında ictima’m vakt ü zamanı gelmiştir. Ve işte bu zaman ol zamandır zira adüvv-i zalim din-i mübinin mahvına çalışmaktadır ve hal başka bir heyete girmiştir. Her nerede olur ise olsun bunlar ile mücahede herbir müslümana farz ve vacib olmuştur, mal ve can ile herkes cihada ictihad edip hilafet-i uzmâ ve imamet-i kübranın hıfz u siyanetine çalışmalıdır. Çünkü bu makam-ı mukaddes-i hilafet menkabe-i beka-yı din ve namika-i mersûm-ı İslam ve müslimindir.” [13].

Bunun üzerine ise peygamber hizmetinin ifası, Mukaddes beldelerin gözetilip korunması gibi hususların hilafet ve saltanata ait olmasının İslam’ın ortaya çıkışından beri değişmediğini anlatarak, halifenin mücahitlerin teçhiz edilmesinden düşman ve serkeşlerin tenkil edilmesini sağladığım dile getirmiştir. “Cennet kılıçların gölgesi altodadır” ve “Allah yolunda dökülen kan damlası ve O’nun haşyetinden dökülen gözyaşından daha sevimli katre yoktur” gibi hadisleri sıralayarak, Padişahın bunlara mazhar olduğu söylenmiştir[14]..

Bu bölümde kayda değer bir nokta da medeniyet hakkmdaki onun mülahazlandır. Ona göre medeniyet; edep, istikamet, fitneyi terk, sadakat ve halka karşı güzel muamele, idarecilere itaat ve güzel nasihat etmek, büyüklerden küçüklere merhamet, büyüklere ise saygı ve tazim gibi vasıflar ile vasıflanmaktır. Bu noktada medeniyeti tanımlarken Ebü’l-Huda, onun sosyal ve ahlaki yönüne işaret etmiştir. Asıl önemli kısmı ise medeniyetin bir takım elbiseler, süslenmeler ve ecnebi adetleri bilmek gibi “şekilcilik” olmadığının özellikle üzerinde durmasıdır. Bu tür davranışların ahlakın fesadına ve nefsin bozulmasına sebep olduğunu aynca belirtir ve bu tip davranışlan gösteren insanlan hafif bir eda ile şöyle eleştirir;

“Bilâd-ı Arabiye ve sair memâlik-i mahruse-i devlet-i aliyyede pek çok memur görmüşüzdür ki bu medeniyet kaidesine tatbiken hûzuz-ı nefsaniyet ile iştigal etmesinden nâşi bir takım mesarifat-ı zaide-i külliye ve bunun için memuriyetince veliyyü’l-emre hıyanete ve fart-ı teseyyüble beraber zulm-i raiyyete başlayıp esvab-ı müzahrefe iktisâ ve saçlarım da düzeltip bastona ittikâ meziyet-i mâhmûde kıyas eylemiştir. Allah için böyle bir halet ve kavl-i mücerred ile iddia-yı marifet ne faide

-i şer’iye ile müteeddip olup hizmet-i veliyyüT-emri itkan ile emin ve ıslah-ı ahval-i raiyyet hususunda kemale karin olan memurdan ne zarar hasıl olur.” [15].

Üçüncü kısım ise cihad ve gazaya teşvik sadedinde mal ve can ile yapılan mücahedenin dini açıdan incelemesini yaptıktan sonra yine Osmanlı hanedan ve saltanatım, özellikle de Sultan Abdülhamid’i medheden bir kaside ile bu kısmı bitirir.

En-Nefahatu’n-Nebeviye fî Hidmeti’l-Hilafeti’l-Hamidiyyeti’l-Osmaniye

Hilafet bağlamında değerlendirilmesi gereken önemli serlerin biri de En-Nefahatu ’n- Nebeviye nam eseridir. Yayının tarihi hususunda net bilgi sahibi değiliz. Ayrıca, bu eserin mütercimi de bilinmemekle beraber yine Halepli Kudsizâde olabileceği ihtimali vardır [16].

Eser bir giriş ve iki bölümden müteşekkildir. Bu eserin bir yönü de Osmanlı hilafet ve saltanatına karşı muhalif kişi ve gruplan yayınlan ile birlikte sert bir dille eleştirmesidir.

Genel olarak, Osmanlı Devletinin uhdesindeki saltanat ve hilafetin dini şekilde izahından sonra, itaat ve inkiyadın ehemmiyeti üzreinde sıkça durulmuştur. İsmail Kara’ya göre eserin muhatabı tasavvuf ve tarikat çevreleri ile avâm-ı nas olan halktır. Buna gerekçe olarak cihad meselesini anlatmak için İman ve İslam’ın temel kaideleri üzerinde icmali de olsa durma gereğini hissetmesidir [17]<

Şüphesiz Ebü’l-Huda’nın üzerinde en çok durulması gereken hususiyeti sahip olduğu eserleridir. 200’den fazla eseri olduğu sürekli zikredilir.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort