Hit (5054) M-214

Muasır Hıristiyanlığın İslama Bakışı II

Yazar Adı : İlim Dalı : Kelam
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-04 Güncelleyen : /0000-00-00

Muasır Hıristiyanlığın İslama Bakışı II

Vatikan'ın geçmiş yıllarda İslâm - Hıristiyan diyaloguna bakışı, en net ifadesini, yine Papalığın şu açıklamasında bulmaktaydı:
"Derinlemesine bir İslâm-Hıristiyan diyalogunun gerekli şartlarını belirtmek istiyoruz sadece. Reçete vermek yerine bunu gerçekleştirecek, itiraz ve polemikten olduğu kadar uzlaşmacılıktan da uzak olan muhatabımıza hürmet ve hasbi sevgi hissi ile dolu espriyi ortaya koymak istiyoruz. İhtilaflarımızı saklamak için hiç bir sebep yoktur. Arzu edilen, tarafların sırf kendi bulundukları durumda kalmamaları, ve hem kendi zatlarında hem de başkalarıyla münasebette daha iyi hale gelmeleri için kendini asma vasıtalarını keşfetmek hususunda yardımlaşmaktır; ta ki bütün dünyada, iyilik ağırlığını daha açık hissettirsin."
Kur'an-ı Kerim'in, nüzulünden itabaren Ehl-i Kitab'a yönelttiği diyalog çağrısına (Ali İmran, 64) Papalık, hayli gecikmiş olarak ancak II. Vatikan konsiliyle 1964 yılında kısa bir cevap verdi. Daha önce tahlilini yaptığımız bu konsil metninin ışığında, "Hristiyan olmayanlara Mahsus Daire Başkanlığı" tarafından bir kitap hazırlatılmış bulunuyor.(1) Kitabın isminin tercümesi söyle: "Hrıstiyanlarla müslümanlar arasında kurulacak bir diyalog için yönlendirmeler". Bu kitap hakkında olan bu yazımızı iki ana bölüme ayırıp, birinci bölümde, şahsi fikrimizi katmaksızın kitabı hülasa etmeyi, ikincisinde ise bazı mülahazalarımızı arzetmeyi uygun gördük. Papalığın görüşünü daha iyi anlatmak gayesiyle, özeti genişçe tutacağız. Gerçi kitap çıkalı epeyce oldu. Fakat bu konuda memleketimizde tanıtma ve değerlendirme görmediğimizden, önemine binaen, üzerinde duracağız (2).
Bu dairenin başkanı Paul Card Marella takdim yazısında (s. 5-6) diyor ki: Bu etüd, tecrübeli ve ilgili şahsiyetlerle istişare neticesinde P. Joseph Cuoq ile Louis Gardet tarafından deruhde edilmiştir. Bu teşebbüs ilk adımı teşkil eder. Mes'ele naziktir ve uzun vade işidir. Suadece Sekretaryaca ve Hristiyanlarca sürdürülemez. Hristiyan ve müslüman, her seviyeden din bilgini, filozof ve diyalog tatbikatçıları, herkesin kendisini muhatabı tarafından anlaşılmış, sayılmış ve sevilmiş hissettiği beşeri bir topluluğu kurmak için düşünmeli ve çalışmalıdırlar. İslam dünyasına bakışımızı düzeltmek ve böylece müslümanlarla, hakikate sadakat ve en hasbi dostluk içinde, gerçek bir diyaloga hazırlanmak üzere, özellikle hristiyanlara hitab etmekteyiz.

GİRİŞ (s.7-10)
Günümüzde, dünyadaki ideolojilerin, kültürlerin ve dinlerin pluralizmi (çoğulculuk) açık ve artık vazgeçilmez bir hadise teşkil etmektedir. Bu vakıaya sadece müsamaha ile karşılık verilemez. Bu durum, kendi içine kapanık zamanlara uygun gelebilirdi. Bizzat bizim ötemizde kurulan birliğe doğru bizi götürebilecek, ayrılıkların arkasındaki ortak tarafları araştırmak gayesiyle, başkasını olduğu gibi kabul ve ona olduğumuz gibi açılmadan bahsetmek bizce daha doğru olur.
Diyalog, zuhurata bağlı, meslekî, kültürel, siyasî... olduğu gibi dini de olabilir. Dîni olanı da itikadı, tarihî, tefsiri, ruhanî... olabilir. Derinlemesine bir İslâm-Hrıstiyan diyalogunun gerekli şartlarını belirtmek istiyoruz sadece. Reçete vermek yerine, bunu gerçekleştirecek, itiraz ve polemikten olduğu kadar, uzlaşmacılıktan da uzak olan, muhatabımıza hürmet ve hasbi sevgi hissi ile dolu espriyi ortaya koymak istiyoruz. İhtilaflarımızı saklamak için hiç bir sebep yoktur. Serdedilecek fikirlerin gayesi, —onları buluşma noktaları yolunda geliştirmek için— hristiyan ve müslümanlara, mütevaziane bir surette, nirengi noktalarını göstermektir. Diyalogun gayesi, ne başkalarını kendi dinine ihtida ettirmek, ne de karşı tarafı dininde şüpheye düşürmektir. Arzu edilen, tarafların sırf kendi bulundukları durumda kalmamaları ve hem kendi zatlarında hem de başkalarıyla münasebette daha iyi hale gelmeleri için, kendini aşma vasıtalarını keşfetmek hususunda yardımlaşmaktır; ta ki bütün dünyada, iyilik ağırlığını daha açık hissettirsin.

I. BÖLÜM:
DİYALOGDA HRİSTİYANLIĞIN TAKINACAĞI TAVIR (s.11-29)
Diyalog, mütehassıslar arasında karşılıklı fikir mübadelesine münhasır zannedilmemelidir. Bizim buradaki anlayışımızda diyalog, günlük hayatın en iddiasız temaslarını bile içine alır. Felsefî veya dînî sistemlerle değil, beşerî ve dini bir tecrübede yer alan, yaşayan insanlarla diyalog kurulur. Muhatabında sadece bir inceleme konusu görmek vartasına düşmemek lazımdır. İki dini sistemi mukayese etmek diyalog değildir. Bu mukayesede, yaşanan dünyada, şahsın Tanrı ile olan ferdî münasebetinin teâti edilmesi söz konusu değildir. Varlığının müşahhas problemlerinin üzerine varan ve onlara dinamik bir çözüm arayan insanın yaşayış planında kurulmalıdır bu görüşme. Bu da tamamen kendisine ve imanına sadık kalarak, başkalarıyla yaşamayı, ruhen onların dünyasından olmayı gerektirir her şeyden önce.
Şimdiye kadar müslümanlar, hrıstiyan dünyasında çok az sempati buldular. Batılılar İslâmiyetçi ve Şarkiyatçı olarak, insanlardan ziyade etüd mevzularına sempati duyuyorlardı ki, bu durum, günümüzde müslümanların onları kınamalarına hak verdirmektedir. Hrıstiyanlar, İslâm dünyasını gerçek haliyle tanımadıkça diyalog mümkün olmayacaktır. Bu sonuca ulaşmak için tatbiki davranışlar şunlar olabilir:
1) Muhatabı istikbal etmek, dostça karşılamak lazımdır. Acı mazinin içine kapanıklığından kurtularak, gerekip gerekmediğini de bir tarafa bırakarak, ilk adım hrıstiyandan gelmelidir. Karşılamak demek, daha çok dînî muhtevalı, geçici bir misafirperverlikten ziyade muhatabı, —kültürü, tarihi, duyguları, düşünce şekilleri ile— olduğu gibi kabul etmek demektir. Bundan da öte, kendi kendimiz kalarak, bir nevi kendimizi dışımızda yerleştirmektir. Bu davranış, sırf bir duygu değil, diyalog diyalektiğinde, kişilerin temaslarının icabıdır.
2) Müslümanı, kendi idealinde nasıl olmak istiyorsa öylece kabul etmeli, yani sadece olduğu gibi kabul etmemelidir. Sosyoloji bilgininin soğuk ve kuru tanıması değil, onda sevilecek taraflar arayan dostun tanımasıdır makbul olan. Şu halde, karşıdakinde tökezletilecek bir muarız, öğretilecek veya inanç aşılanacak bir çömez, kazanılacak bir namzet, hatta konuşturulacak bir muhatap yerine, hayatı paylaşacak bir yol arkadaşı görmek gerekir. Bunun için de karşılıklı olarak birbirini tanımalıdır: kültürüyle, tarihiyle, çevresiyle, sevinçleri ve dertleriyle. Önemli olan yaşayışlarıyla, bunun da ötesinde özlemleriyle insanları keşfetmektir. Bizim ilk vazifemiz, müslümanları bizimle görüşmeye zorlamak değildir. Diyalog da dostluk gibidir, zorlamayla veya beğendirme çabalarıyla olmaz. Önce hrıstiyan kardeşlerimizin zihniyetlerini (mentalite) değiştirmeye çalışmalıyız.
3) Kalb ve fikri hazırladıktan sonra, İslâm dil veya dillerini, kültürlerini öğrenmek gerekir. Taraflar, dinlerini nasıl anladıklarını, tarihi akış içerisinde kırılmalar ve sapmalar olup olmadığını karşılıklı dinledikten sonra, bu değerleri evrensel plândaki yerlerine yerleştirmesini bilmelidirler.
4) Başkasından alacağı şey olduğunu bilmek. Bu bilhassa hrıstiyanlar için zor olacaktır. Mesela İslâm, bize, teşbihin (antropomorphisme) kararttığı ilahi tenezzüh (yücelik, transcendance) hususunda, hayatımızda Allah'ın her yerde hazır-nazır olduğunu daha canlı olarak yaşamak, O'na ibadet ve O'nun iradesine dayanmak mevzularında yardım edebilir. Müslümanın da ibadet ve dua ile Allah'a yaklaşabileceğine inanmamız gerekir.

HRİSTİYANIN DÎNİ TAVRI
Müslüman, laik olduğunu söylese bile, görüşme halinde fikir alışverişini daha çok dini tarafa götürmeye meyyaldir. Batılı, ister istemez Kilise temsilcisi durumunda kalırken, sözlerinde açık ve samimi olmalı. Diyalogun ölümcül tehlikesi, karşı tarafta kendi dinine çekmek isteyen ard düşünce olduğu zannına kapılmaktır. Müslümanlar, ekseriye diyalogu, Hrıstiyanlığı yaymanın yeni bir şekli (neo—proselytisme) olarak anlamaya yatkındırlar. Eğer gerçekten böyle düşünüyorlarsa, dini muhtevalı diyalogları, peşin fikirlerin giderilmesine ve zihniyetlerin olgunlaşmasına kadar, bir tarafa bırakmak tercih edilmelidir. Neticede, hususiyeti ne olursa olsun, iman etmenin istifham uyandırdığı modern dünyada "beraber yol almak"tır söz konusu olan. "Ortak mirasımız"ı olduğu kadar, farklılıklarımızı da bilip onlara olan saygımızı korumalıyız. Diyalog sayesinde, müslümanlar ve hrıstiyanlar, inançlarını daha canlı tutmak ihtiyacıyla hakiki müminler olabilirler. Bu açıklığın alameti, karşı tarafta gerçek bir dindar bulmaktan gelen sevinç olacaktır. Hrıstiyan, muhatabına inancını arzetmeden önce, hele onun kabulüne hazır bir tasvirini yapmadan önce, hrıstiyan olarak, bütün asliyetiyle o imanı yaşaması gerekir. Hrıstiyan, dindar bir müslümandan, Tanrı'ya daha yakın olduğuna inanamaz; zira gerçek durumu yalnız O bilir. Belki de Müslüman, Tanrı'nın lütfunu kabul etmeye daha istidatlı olabilir.

DİNİ DEĞERLERE YENİ BİR BAKIŞ TARZI
Meseleye necat (ahiretteki kurtuluş) acısından değil, dini kültür seviyesinde müşahhas ve tarihî yönüyle bakmak istiyoruz. Bu cephesiyle İslâm, pek yüksek dînî değerleri haizdir.
Belki her şeye rağmen, yanlış anlamalar sürecektir. Dini ve ruhani diyalogun bir mâcerâ olduğu hususu, her iki taraftan da ikaz edilmektedir. Samimiyet ve açıklığı, sadece başkalarına karsı değil, aynı zamanda kendi kendisine ve Allah'a karsı kurabilenler ancak bu ise girebilirler. Gerçek bir çiledir diyalog; bir riyazettir ki içimizden geçenlere varıncaya kadar bizleri temizler. Önemli olan, başkalarıyla münasebetlerimizde yeni bir tavrımız olduğunu isbat etmektir. Güven güveni doğurur ve bu yeni tavrımız, başkalarına da sirayet edebilir. Hülâsa diyalog, Maide, 82 ve Hadid, 27 ayetlerinde, müslümanların beklediklerine bir cevap teşkil etmelidir (3)

II.BÖLÜM:
İSLAM'IN DEĞERLERİNİ TANIMAK
(s.31-52)
1) İslâm hem din, hem millet, hem kültür ve hem de medeniyettir. Her kültür gibi, yabancı tesirlere maruz kalmışsa da, İslâmın, teslim ve kabul edilmesi gereken bir hususiyeti (orijinalliği) vardır. Bölgeciliğin gelişmesine rağmen, bu ümmete mensubiyet duygusu, siyasi gelişmelerle değişmemiştir. İman ferdi olmakla beraber, müslüman, ancak bir ümmete mensub olmakla varlığına bir mana verebilir.
2) İslam, bir "Kitap" üzerinde odaklasan, aynı zamanda da hadislerle açıklanan bir "Kitap" dinidir. Hrıstiyanlık, bir "şahıs"ta odaklaştığı gibi, İslam da bir Kitapta temerküz eder. Müslümanın nazarında Kur'an, Allah'ın sözüdür, Hz. Muhammed'in, değil. Onun münakaşa edilmesi, metin tenkidi metodlarına maruz bırakılması, verdiği bilgilerde tarihi tesir silsilelerinden bahsedilmesi, diyalogu kesip atmak demektir. Kur'an'a atıfta bulunurken "Kur'an der ki... " nevinden bir formül tavsiye olunur. Hrıstiyan, Kur'an'ı hrıstiyanca anlayıp değerlendirmekten sakınmalıdır. Modern tefsir metodlarını ona uygulamak durumuna düşmemelidir. Hrıstiyan anlayışına yakın düşebilecek tefsirleri teklif etmekten, —buna davet edilmedikçe— uzak kalmalıdır. Keza, İslam ümmetinin "hafızası" denilebilecek hadislerin belli başlılarını öğrenmeli, fakat onların muteber olup olmadığı konusunda fikir beyan etmemelidir.
3) İslâm, tasdik ve şehadettir. Kalb ve lisanın şehadetine azaların iştirakinin gerekip gerekmediği münakaşalı olmakla birlikte, buna en azından imanın kemâlinin bir icabı olarak bakılır; ama imanın rüknü sayılmaz. 19. asır tecdid hareketinden sonra ve çağdaş toplumların etkisiyle, ameli ve ahlaki neticeleri olmayan bir iman anlayışının itibarı iyice azalmıştır.
4) İslam ve dini ameller, ef'al-i mükellefin. Bu kısımda İslâmın beş rüknü kısaca zikredilmekte ve onda, salih amellerin, niyyet ve samimiyetin (ihlasın) ehemmiyetine işaret olunmaktadır.
5) "Amentü" esasları. Burada kayda değer nokta, bir çok Batılının aksine, Allah ile Hrıstiyanların inandıkları "Tanrı"nın aynı olduğunun belirtilmesidir.(s. 44-45). Hz. İsa (a.s.) hakkında Kur'an'da varid olan ve hrıstiyan itikadına uygun bir şekilde izah edilebilecek taraflarda, eskiden yapıldığı gibi, bu tabirlerin manası üzerinde polemiğe girmekten kaçınmalıdır (s. 50). Müslümanların anlayışı, olduğu gibi kabul edilecektir. Hatırlamak gerekir ki İsa'nın şahsının sırrı, bir iman sırrıdır ve o sır da, yaşanan dini tecrübe ile tezahür eder, yoksa dini münakaşalarla değil!
Bu bölüm şu sözlerle son bulur: "Her halükârda, bir diyalogu başlatmak için çok önemli olan husus, İslâmın Necat tarihindeki yeri hakkında gecikmeksizin dini bir hüküm vermek"(4) peşinde olmaktan ziyade, samimi müslümanı harekete geçiren imanı iyice incelemektir, "Dini hüküm" hakkında, bir zamandan beri bir takım cevap denemeleri ortaya çıkmıştır. Bu cevaplar ihtilaf halindedir, bazen de çelişkilidir ve onlar içinde müşkilat çıkarmayacak olanı da yoktur. Bu hususta şimdilik, sadece araştırma ve faraziye safhasındayız".

III.BÖLÜM:
MUHTELİF MÜSLÜMAN MUHATAPLAR
(s.53-66)

1) İslam, dünyası ve tenevvüü, bir noktada zahirdedir. Bölgelere, kültür seviyesine, içtimai yapılara göre çok değişir, hatta bazı yerlerde tefrikalarla yırtılır. "Bu şartlarda diyalog, takdiminde olduğu gibi hedefinde de bir çevreden, öbürüne değişebilir". İslâmdaki fırkalaşma ile Hrıstiyanlıktaki bölünme arasında bir paralellik kurmak doğru değildir; zira bunlar, mahiyet itibariyle büyük farkları haizdir. Ayrılığın derecesi ne olursa olsun, birliği bozan bir yara, daima güçlüklerin ve zaafların menbaıdır ve bir hrıstiyan onda asla sevinecek bir taraf bulmamalıdır. Hrıstiyan için, bu gruplardan herhangi birini tercih ettiğine dair bir ifade doğru olmaz. İslâm Araplara has değildir, bilakis Araplar İslâm dünyasının ve kültürlerinin değişikliği ve genişliği içinde azınlık teşkil ederler.
2) İslam dünyası, çağdaşlaşma yürüyüşündedir (s.60).
Model arayışında olan İslâm ülkeleri, bunu daha ziyade Batı'da görmektedirler. "Batı kültürünü talep, bir bakıma diyalog yolundaki bir gelişmeyi işaretler." Kültürlerin yaklaşması sayesinde, ruhların daha fazla yakınlaşması mümkün olur". Fakat bu arayış, hemen her yerde diyalogu etkileyecek değişiklikler gösterir. Yalnız bu uzaklaşmayı, Batı'nın Hrıstiyanlıktan uzaklaşması manasında anlamak gerekir. Bu tip müslümanların ekserisi, imanlarıyla arzuları arasında bir uzlaşma arayışı içindedirler; gelenekten inançlarıyla, bu arzularını bağdaştırmakta güçlük çekerler. Onların bu dini endişelerini fırsat düştükçe artırmak değil, üstatça tavırlar takınmaksızın, din ile modern kültürün icapları arasında bir ahenk kurmaya gitmelerine yardımcı olmalıyız. Ayrıca, biz nasıl Hrıstiyanlık hakkında, İncil'i yasamayan vaftizlilere (Hrıstiyan doğanlara) bakılarak hüküm verilmesini istemiyorsak, bu gibi müslümanlara bakarak İslâm hakkında da hüküm vermemeliyiz. Gelenek icabı, Arap—İslâm kültürü alanlar, mesuliyetleri yalnızca kendilerine ait olmayan bazı sebepler yüzünden, hrıstiyanlar hakkında sû-i zanlara sahiptirler ve ekseriya, diyalog konusunda itimadsız bir kanatleri vardır.
Hurafelerle karışmış da olsa, tahsilsiz kitlelerin, derin bir inanç şuuru ve beşeri tarafı vardır. Bilhassa köylülerinde rastlanan geleneksel hikmet, kendi kültür köklerini kaybedenlerde bulunmayan bir muvazene ve muhakeme sergilemektedir. Gelişme arzusuyla dolu olan ve her türlü temayülü içinde barındıran isçi kesiminin bazı zahiri durumlara bakarak, inkarcılığa veya dine karşı ilgisizliğe gömüldüğüne hükmetmekten sakınmak lâzımdır. İslâm kültürü, ateizmin öyle kolay kolay kökleşemeyeceği kadar Allah inancıyla meşbudur.

IV.BÖLÜM:
DİYALOGA NASIL HAZIRLANMALI?
(s.67-97)

Diyalog başkasıyla hesaplaşmaktan ziyade, bizzat kendimize karsı bir mücadeledir. Ekseriya farkında olmaksızın peşinde sürüklendiğimiz bazı sû-i zanları ve peşin fikirleri bilmek faidesiz olmayacaktır. Bir taraftan müslümanlara karşı mazideki haksızlıklarımızı itiraf ederken, diğer taraftan belli başlı peşin hükümlerimizden kendimizi kurtarmalıyız. Bunlar şöylece sıralanabilir: a) İslâm fatalisttir, (*) b) İslâm, dini hususlarda şekilcidir, c) İslâm korku fikrine dayanan bir dindir; Tanrı ile kul arasında sevgiye yer vermez, d) İslâm laxistir, yani ahlâki hususlarda gevşekliğe sevkeder, e) İslâm'da müsamaha yoktur, taassub vardır; İslâm kılıç dinidir, f) İslâm hareketsizliğe yol açar, gelişmeye engel olur. (Netice itibariyle bunlar, kısmen reddedilmekte (s. 71 - 85). Bu iddiaları çürüten islâmi naslara ve bilgilere yer verilmektedir.
Diyaloga hazırlanmakta önemli olan üçüncü bir mesele, muhatabımızın hrıstiyanlığı nasıl anladığını hesaba katmaktır. Müslüman diyalogu arzu ediyor mu? Cevap, fertlere ve çevrelere göre çok değişik olabilir. Bu hususta, ekseriya şaşkınlık ve itimadsızlık görülür ki, sebepleri şunlarda aranmalıdır:
a) İslâm ve müslümanlar nazarında Hrıstiyanlık ve hristiyanlar. Burada Uluhiyyet, Hz. İsa, Hz. Muhammed konularındaki inançlarda bulunan temel farklar serdolunur. "Belki, ancak hrıstiyanların İncili mükemmel bir surette yaşamaları, müslümanı, bildiğini zannettiği Hrıstiyanlık esasları hakkında düşünmeye sevkedebilir".
b) Müslüman düşüncesi nazarında "Hrıstiyan sırları". Kur'an'ın da istediği "münakaşanın en güzel şekli" (Ankebut, 46) bu isin başlangıcı, belki de tatbiki hayat boyunca devam edecek bir başlangıçtır. Hrıstiyan, mesela teslis, tecessüd (incarnation) gibi inançlarının müslüman tarafından nasıl anlaşıldığını bilebilmek için gayret sarfedecektir. İki din mensupları arasında, dini terimlerde müştereklik bulunmadığından, aynı kelimeden, oldukça farklı manalar anlaşılabilmektedir; (teslis, Tanrı'nın oğlu, personne (uknum) vs. terimleri böyledir). Kur'an'ın reddettiği Hrıstiyanlık, ancak bozulmuş bir Hrıstiyanlıktır. Fakat müslümanlar, o metinlerden, teslis ve tecessüdün reddedildiğini anlamaktadırlar. Hrıstiyaniarın inandıkları şeylerin başka olduğunu isbat teşebbüsü, başarısızlığa namzettir. Sözle olduğu kadar, yaşayışla da teslis, tecessüd, tekfir (redemption) inançlarının tevhid esasına zarar vermediğini hissetmedikçe, müslümanın bu telakkisi devam edecektir. Bununla beraber imanımızın mevzuunu, münakaşa etmek isteyenleri değil de, diyalog kurmak isteyenleri düşündürecek yaklaşımlarla takdim etmeye yeterli olmak gerekir.
c) Hrıstiyanın yapması gereken, muhatabını, tek Tanrı'ya inandığını ikna etmek olmalıdır. Kur'an'daki İhlas süresiyle IV. Latran konsilinin (1215 yılında akdolunmuştur) Tanrı itikadı konusundaki beyanları paralellik göstermektedir.(5). Bu, hrıstiyanın "dininin esrarı"ndan vazgeçmesi demek olmadığı gibi, taktik icabı yapılan bir iş de değildir. Muhatabının yanlış anlayışına meydan vermeyecek şekilde konuşmak, ona duyulan gerçek saygı izharından ileri gelir.
d) Müslümanların bakışıyla Kilise. Müslüman, din ile devleti ayrı mütâlaa edemediğinden, Hristiyan alemini Kilise'den ayrı düşünemez. Üstelik, ona göre Batı ile Hrıstiyanlık eş anlamlıdır. Bu sebepten, sömürgecilik döneminde Kilisenin, zulme karşı pasif kalması, hatta onlara suç ortaklığı yapıp, misyonerlik faaliyeti için sömürgecilikten istifade etmesi tenkid edilecektir. Böyle iğneli hükümler, hrıstiyanlarca unutulsa da, müslümanlarca unutulmamıştır. Muhataplarımızın çoğu anlamıyorlar ki, hrıstiyanlar imanda birleştikten sonra, sair hususlarda çeşitli, hatta zıt görüşlere sahip olabilirler. Yani hrıstiyanların dünyevi davranışları, her zaman dine bağlı değildir; ruhani ile dünyevi birbirinden ayrı şeylerdir. Müslümanlardan bir kısmı Kiliseyi, dünyanın manevi garantisi olarak görse ve gayretlerini takdir etse de, ekserisi, Kilisenin dini ve insanî endişelerinden kaynaklanan faaliyet ve beyanatlarını "siyasi" olarak değerlendirmeye mütemayildirler. Buna şaşırmamak lazımdır. Bu durum karşısında faidesiz delillere başvurmaktan çok, garazsız İvazsız imanımızı yaşamak yolunu seçmeliyiz. Şimdiki durumda, müslümanların hrıstiyanların hasbiliklerine inanmaları çok güç görünüyor. Müslüman diyalogda, dini yaymanın yeni bir şeklini görmektedir, böyle olunca da onu, polemik ve apologetique (savunma) planına götürmeye hazırdır. Hrıstiyan hasbiliğini göstermeli, dininin icaplarından hiçbir fedâkârlık yapmaksızın muhatabının söyleyeceği sözü dinlemelidir. Diyalog, anlaşma demek değildir; sadece bir kalb feryadı değil, akıl işidir.

Kaynaklar:
1-) Orientations pour un dialogue entre chretiens et musulmans, Secretariatus pro Non-christianıs, Ancora, Roma, 1970,144 s.
2-) Bu makalenin yazarı Erzurum A. Ü. İslami İlimler Fakültesince düzenlenen "Hicret Kongresi"nde sunduğu tebliğde bunun üzerinde durmuş, fakat bu tebliğ yayınlanmamıştı.
3-) Birinci ayette, "sevgi bakımından mü'minlere en yakın olanların hristiyanlar" olduğu, ikincisinde ise "Hz. İsa'ya (a.s) tâbi olanların kalblerine şefkat ve merhamet yerleştirildiği" bildirilir. (S. Y.)
4-) Necat'tan maksat, bilindiği üzere, ebedi hayattaki, âhiretteki durumdur. Burada, bu fikirde ısrar eden ve aynı tabirleri kullanan Youakim Moubarac'e ima edildiği anlaşılıyor (S. Y.)
5-) R. Caspar, bu "paralellik"i "tuhaf olarak nitelendirir ve iki beyanın muhtevalarının farklı olduğunu söyler (bkz. Les relations de l'Eglise avec religions non chretiennes, (Papalığın, Hristiyanlık dışı dinlerle münasebetleri) Paris, Cerf, 1966,s. 217, n. 42) (*) Kaderci

 

 

DİYALOGA NASIL HAZIRLANMALI? (s.67-97) Diyalog başkasıyla hesaplaşmaktan ziyade, bizzat kendimize karsı bir mücadeledir. Ekseriya farkında olmaksızın peşinde sürüklendiğimiz bazı sû-i zanları ve peşin fikirleri bilmek faidesiz olmayacaktır. Bir taraftan müslümanlara karşı mazideki haksızlıklarımızı itiraf ederken, diğer taraftan belli başlı peşin hükümlerimizden kendimizi kurtarmalıyız. Bunlar şöylece sıralanabilir: a) İslâm fatalisttir, (*) b) İslâm, dini hususlarda şekilcidir, c) İslâm korku fikrine dayanan bir dindir; Tanrı ile kul arasında sevgiye yer vermez, d) İslâm laxistir, yani ahlâki hususlarda gevşekliğe sevkeder, e) İslâm'da müsamaha yoktur, taassub vardır; İslâm kılıç dinidir, f) İslâm hareketsizliğe yol açar, gelişmeye engel olur. (Netice itibariyle bunlar, kısmen reddedilmekte (s. 71 - 85). Bu iddiaları çürüten islâmi naslara ve bilgilere yer verilmektedir.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort