Hit (3791) M-1897

Hadisleri Yeniden Anlamak

Yazar Adı : İlim Dalı : Hadis
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2010-02-05 Güncelleyen : /0000-00-00

Hadisleri Yeniden Anlamak

Re-Understandıng Of The Hadıths

GIRIS

Bugün içinde yasadigimiz dünya sartlari ile Allah Resûlünün yasadigi dönem arasinda hiç süphesiz çok büyük farklar vardir. Insanlarin beslenmeleri, yiyecek ve içecekleri, giysileri, kullandiklari araç ve gereçleri, kisaca yasamlari, on dört asir öncesi söyle dursun, on dört yil öncesinden bile çok farkli bir konumdadir. Bilgi ve iletisim çagi olarak tanimlanan yirmi birinci yüzyil, hayal edilemeyecek gelismelere sahne olmaktadir. Bilim ve teknigin bas döndürücü ilerleyisi, hayat tarzinda çok büyük degisiklikleri de beraberinde getirmektedir. Küresellesme süreci içerisinde dünya artik neredeyse tek bir köy olma yolundadir. Bütün bu gelismeler, bilim ve teknolojinin etki alanini genisletmekte ve yogunlastirmaktadir.

Ancak hemen belirtelim ki, çagimizin insani, bilim, teknoloji ve saglik alanindaki gelismelere ragmen mutlu degildir. Uzmanlarin ifadesine göre bu çagin hastaliklari arasinda strese dayali hastaliklar, artik ikinci sirayi isgal etmektedir. Hatta gelecekte ilk siraya geçeceginden endise dahi edilmektedir. Bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelismelerin sosyo-kültürel hayat ile din ve ahlâk üzerindeki etkileriyle birlikte, dinî ve ahlâkî degerler üzerindeki tartismalarin yogunlasmasi, Hz. Peygamber’in yeniden anlasilmasi ve anlatilmasinin geregine, onun, insanin mutlulugu için getirdigi degerlere ve ortaya koydugu ilkelere olan ihtiyacin çok daha fazla arttigina taniklik etmektedir. Zira asil olan insanin mutlulugu ve insanligin huzurudur. Fakat Müslümanlar bugün kendilerini bekleyen bu önemli görev karsisinda hazirlikli midir? Bu soruya “evet” diyebilmek oldukça zor görünmektedir.

Diger taraftan düne kadar gerek dini literatürde gerekse daha baska alanlarda Müslüman dünyasinda ortaya konan anlayislardan bazilarinin bugün için gözden geçirilmesi ve bu konularda yeni arayislara gidilmesi gerektigini belirtmek durumundayiz. Zira evrensel olan bir dinin, her çag ve her mekanda uygulanabilen, farkli alanlarin problemlerine isik tutabilen ögretilerinin bulunmasi kaçinilmazdir. Sadece eskilerin dediklerini okuyup okutmak, bugünün problemlerine çözüm üretmek için yeterli degildir. Bu olsa olsa tarihte yolculuk yapmak demektir. Ne var ki, hayatin gerçekleri, yalniz tarihi bilgilerle yasanmiyor. Bugünü, düne yolculuk yaparak degil, bugünde yasamak gerekiyor. Içinde bulundugumuz ortamda Müslümanlarin hali göz önüne getirildiginde bu sözlerin önemi çok daha iyi anlasilacaktir.

Müslüman toplumlarin hayatlarinin her safhasina yönelik genel ve evrensel kaideler içeren Kur’ân’in yanisira, hadislerin de önemli bir yer isgal ettigi inkâr edilemez. Dolayisiyla Müslümanlarin yasam tarzini, anlayislarini etkileyen ve sekillendiren hadislerin, anlam ve yorum bakimindan yeniden gözden geçirilmesi, bugün için daha bir önem arz etmektedir. Bu sebeple son dinin elçisini iyi tanimak ve onun sözlerini gâyet iyi anlamak gerekmektedir. Müslüman için Hz. Peygamber’i anlama ihtiyaci, dini dogru anlama ihtiyaciyla yakindan alâkalidir. Dinin dogru anlasilmasi için, Kur’ân’la birlikte Hz. Peygamber’in de iyi ve dogru anlasilmasi zorunludur. Çünkü onun sîreti ve sünneti bir mânada Kur’ân’in tefsiridir. Bir baska deyisle ilahî âlemden dünyevî âleme geçistir.

Peygamberler, hem dünya hem de âhirette insanligin mutluluga ulasmalarini saglamak amaciyla yüce Allah tarafindan görevlendirilmis elçilerdir. Onlarin asil görevleri, Allah’tan aldiklari ilâhî mesajlari insanlara teblig etmek, onlara hakikat yollarini göstermek, önderlik ve örneklik yapmaktir. Son peygamber olan Muhammed (a.s.)’de ayni misyonu icra etmistir. O, kendisine inanan insanlara rehberlik etmis, onlara örnek olacak bir hayat sergilemistir. Hz. Peygamber, insanlar için ideal bir sahsiyettir. Onun söz ve davranislarinda inanan kimseler için güzel bir örnek vardir. Onu tanimak ve örnek alabilmek için Kur’ân’in yanisira süphesiz hadislerin de iyi bilinmesi gerekmektedir. Ancak hadisleri ve Resûlullah’in sünnetini dogru anlamak, dün oldugu gibi bugün de Müslümanlarin önünde önemli bir problem olarak durmaktadir.

Öte yandan Resûlullah’in sünnetinin ne oldugu, sünnetin kapsami ve geçmiste tespit edilen sünnetlerin, günümüze tatbiki de ayri bir sorun olarak karsimiza çikmaktadir. Dolayisiyla üzerinde duracagimiz bu konu genel olarak; “Hadislerin Anlasilmasi” ve “Günümüzde Sünnetin Tatbiki” çerçevesinde iki ana baslik altinda ele alinmaya çalisilacaktir.

HADISLERIN ANLASILMASI SORUNU

Hadislerin dogru anlasilip yorumlanmasi sorunu, tarih boyunca Islâm bilginlerini mesgul etmistir. Bu konu ile ilgili hem geçmiste hem de günümüzde yüzlerce hadis serhlerinin yanisira, “Esbâbu vürûdi’l-hadis”, “Gâribü’l-hadis”, “Muhtelifü’l-hadis”, “Müskilü’l-hadis” gibi ilim dallarinda pek çok eser yazilmistir. Ancak bir sözün anlasilmasi için yapilan açiklamanin, belli bir süre sonra bizzat kendisinin de anlasilmadigi ya da yanlis anlasilmalara sebep oldugu görülmektedir. Dolayisiyla hadislerin saglikli bir biçimde degerlendirilebilmesi için, hadislerle birlikte geçmiste yapilan serhlerinin de, degisen sartlar göz önünde bulundurularak belli bir sistem çerçevesinde, yeniden ele alinmasi ve açiklanmasi kaçinilmaz olmaktadir. Sünnetin kaynagi durumunda olan hadisleri – ki, burada delil olmaya elverisli hadisleri kastediyoruz; hüccet olamayacak kadar zayif olan ya da uydurulmus olan (mevzû) hadisler bizim konumuz disindadir - dogru anlamak için, Resûlullah’in maksadini, hadislerin vürûd sebeplerini, hadislerdeki “mecâz”, “tesbih” ve “kinâye” gibi edebî sanatlari göz önünde bulundurmak, ayni konuda gelen hadislerin tamamini bir arada degerlendirmek ve en önemlisi hadisleri Kur’ân perspektifinden ele almak gibi bir takim yöntemlere basvurma geregi vardir.

A. Hadislerde Anlatilmak Istenen Maksadi Kavramak (Makâsid)

Dinî ve ahlâkî hükümler ve hitaplar, bir takim illetler, maslahatlar ve hikmetler sebebiyle vukubulmustur. Bu illetlerin bir kismi apaçiktir ya da açiklanmistir. Bir kismi kapalidir; ancak düsünme ve arastirma neticesinde bilinebilecek durumdadir. Diger bir kismi ise, ilim ve fennin ilerlemesi neticesinde asama asama ileriki nesiller tarafindan bilinecek, ama simdiki nesil tarafindan tam olarak kavranamayacak derecede gizli ve örtülüdür. Bu maksat ve hikmetler olmasa, dini hitap ve hükümler, amaçsiz ve gelisigüzel serdedilmis nasslar konumuna düsecektir. Ancak dinî hükümlerle muhatap olan kisinin görevi her zaman ta’lîl degil, taabbüddür. Yani sebebini arastirmak degil, kulluk geregi itaat etmektir; zira bazi seyleri, hikmetini anlamadan da yerine getirmek icap eder.

Sirf ibadet maksadiyla yapilan taabbudî konularin çogu kere akilla degerlendirilmesine imkân ve lüzum olmadigindan, bu konulari içeren hadislerin aklî kriterlerle incelenmesi bir zorunluluk olusturmaz. Sözgelimi Hz. Peygamber’in, teheccüd namazini neden gecenin belirli bir saatinde ve belli rekatlar halinde kildigini anlatan rivâyetlerin akil süzgecinden geçirilmesi gerekmez. Bu durum tipki askerin, komutaninin emrini yerine getirmesi gibidir. Ancak bu gibi durumlarda bile maksadi anlamak önemsiz degildir. Kural içeren sözlerde kural koyucunun (Sâriin) maksadini iyi anlamak süphesiz mühimdir. Öyle ki, “Makâsidu’s-Seria”, söz konusu kurallarinin her zemin ve zamanda uyarlanabilir olmasini mümkün kilacak en temel ilkelerden biridir, demek dahi yanlis olmaz.

Hikmete dayanan bir bilgide ise, mutlaka sebep sonuç iliskisi mevcuttur. Bir sözün veya metnin maksadini, ya da hikmetini anlamak için, öncelikle “neden”, “niçin” ve “nasil” sorularinin o söze veya metne sorulmasi gerekmektedir. Ardindan bu sorularin cevabini bulabilmek için, ilim ve akil devreye sokulmali, sorunun cevabi isabetli olarak kavranmaya çalisilmalidir. Diger taraftan Islâm’in kural koyarken gözetmis oldugu maslahatlari, önem ve derece bakimindan genel olarak üçe ayirmak mümkündür:

1) Zarûriyyât: Bunlar korunmasi zorunlu olan maslahatlardir ve bes baslik altinda toplanir:

Dinin korunmasi

Canin korunmasi

Aklin korunmasi

Neslin korunmasi

Malin korunmasi

2) Hâciyyât: Bunlar, güçlügün kaldirilmasi ve bir kisim fert ve kamu yararlarinin saglanmasi gibi ihtiyaçlarla ilgili maslahatlardir.

3) Tahsiniyyât: Bunlar da, güzel ahlâkli olmak, yardimseverlik, müsrif ve cimri olmamak gibi iyi meziyetlerle ilgili maslahatlardir. Bunlara “kemâliyyât” adi da verilir.

Öte yandan zaruri ve faydali seyler, sadece dinin emrettiklerinden ibaret olmadigi gibi, zararli seyler de dinin haram ve yasak kildiklarindan ibaret degildir. Bazi seylerin fayda ve zararini tayin edip, faydali olanlarinin yapilmasini, zararli olanlarinin terkedilmesini din, insanlarin aklina birakmistir. Burada da nasslarin maksadini kavramanin önemi bir daha ortaya çikmaktadir. Nitekim “Allah kime hayir murad ederse, onu dinde fakîh/anlayisli kilar” hadisi de anlama ve kavramanin Allah’in bir nimeti oldugunu vurgulamaktadir.

Nebevî sünnetin en güzel ve dogru bir sekilde anlasilmasi için yapilmasi gerekenlerden birisi de hadislerin, üzerine bina edildikleri özel sebeplere ve belirli bir illete (gerekçe) bagli olup olmadiginin arastirilmasidir. Bu ise bazan hadiste açikça ifade edilirken, bazan da hadisteki ifadeden çikartilir; ya da hadiste anlatilan olayin akisindan anlasilir. Hadisleri inceleyen bir arastirmaci, onlardan kiminin, muteber bir maslahati gerçeklestirmek veya zararli seyleri gidermek, ya da o zaman mevcut olan bir probleme çözüm bulmak için, belirli bir zamanin sartlarinin gözetildigini ve onlar üzerine bina edildigini görür.

Bu baglamda klasik fikih usûlü ilminde bir lafzin/metnin mânaya delaleti açisindan dört ayri delalet üzerinde durulmustur:

Ibaretü’n-nass

Isaretü’n-nass

Delâletü’n-nass

Iktizâü’n-nass

Bu tasnif, Sâfiî (ö. 204/819) sonrasi dönemden bize intikal eden ilk eserlerden biri olma özelligini tasiyan Sâsî (ö. 344/955)’nin usûlünde böyle oldugu gibi, sonraki usûl eserlerinde de aynen muhafaza edilmistir. Bu arada, nass denilen metni olusturan en ufak ögenin dahi mânaya etkisi üzerinde durulmus, harflerin ve edatlarin anlamlari belirlenmistir. Lafizlarin mânaya delaleti bakimindan; lügavî, örfî ve ser’î oluslari birbirinden ayrilmistir. Yine lafizlarin mânaya delaleti yönüyle “mutabakat”, “tazammun” ve “iltizam” seklinde tasniflerde gelistirilmistir. Ayrica lafizlar, emir, nehiy ve haber olmak üzere bir ayirima tabi tutulmuslardir. Hatta metin tahlilinde asla gözardi edilmemesi gereken ve haddizatinda metnin gerçek anlamini, ya da baska bir deyimle, kendi gerçekligine uygun olan anlami belirlemede son derece önemli olan unsurlar da ele alinmis ve nitekim bu unsurlar, delâletü mahalli’l-kelâm, delâletü’l-örf, delâletün fî nefsi’l-kelâm, delâletü siyâki’l-kelam seklinde kavramlastirilmistir.

Diger taraftan dilin içtimaî ve toplumsal bir olgu oldugu, onun vehbî degil, kesbî olusu dikkate alindigi taktirde toplumun, kültürün ve cografyanin da ondaki payi hesaba katilmak zorundadir. Bu nedenle rivâyet metinlerinde görünmeyen ögelerin basinda fizikî ortam, psikolojik ortam ve sosyolojik ortam bulunmaktadir. Metni dogru anlayabilmek ve maksadini kavrayabilmek için bu etkenlerin de göz önünde bulundurulmasi gerekmektedir.

Vesileler asirdan asra, çevreden çevreye degisir ve hatta degismesi gerekir. Dolayisiyla hadis, onlardan herhangi bir nesneyi tayin etmisse, bu, onunla bizi baglamak, onun karsisinda bizi dondurmak için degil; ancak o zaman ve mekanda olan vâkianin beyani içindir. Hatta Kur’ân-i Kerîm kendisi, belli bir zaman ve mekâna uygun bir vesileyi/araci tayin etmis olsa, zaman ve mekânin degismesiyle, diger bir ifadeyle sartlarin degismesiyle, o vesilelerin/araçlarin da degismesi gâyet dogal karsilanacaktir. Nitekim Kur’ân-i Kerim’de “Onlara karsi gücünüzün yettigince kuvvet hazirlayin. Ordugahlarda atlar besleyin. Böylece hem Allah’in düsmanini hem de kendi düsmaninizi ve bunlarin disinda Allah’in bilip de, sizin bilemediklerinizi korkutursunuz” buyrulmaktadir.

Simdi bu âyetten hareketle bugün hiç kimse, müminlere at beslemenin emredildigini anlamamaktadir; zira anlamak da mümkün degildir. Aksine Islâm’i bilen ve akli olan her insan, bundan maksadin bugünkü silahlar oldugunu, yarin için ise daha baska silah ve araçlar olacagini düsünmek durumundadir. Söz konusu âyetle ilgili olarak böyle düsünmek gerektigi gibi, “Hayir atlarin alinlarindadir” hadisini de ayni sekilde anlamalidir. Sözü edilen hadiste, o gün için at beslemenin önemi anlatilmak istenmektedir. Yine bazi hayvanlari beslemeyi veya bir takim meslekleri tesvik eden hadisleri de bu baglamda ele almak gerekmektedir.

Hadis ve sünneti anlama bakimindan hadis tarihi boyunca sahabe nesli de dahil, genel olarak iki temel görüs bulunmaktadir. Sahabe arasinda sekle ve zahire göre hareket eden anlayisin yanisira, mâna ve maksada göre anlamaya çalisan bir grubu da görmekteyiz. Bu ikinci gruba dahil olanlar, sahabenin ileri gelenlerinden ve çogunlugu teskil edenlerden olusmaktadir. Her iki anlayisin tezahürü olarak, daha sonra “ehl-i hadis” ve “ehli rey” ekollerinin ortaya çiktigini söylemek mümkündür.

Ne var ki, sahabe arasinda ve daha sonraki dönemlerde Peygamber sevgisine dayali lafzî ve seklî sünnet anlayisinin, zamanla Kur’ân ve sünnetin özünden uzaklastiracak boyutlara kadar uzandigi görülmektedir. Öyle ki, maksadi degil de sekli ve lafzi esas alanlar, Hz. Peygamberin giydigi elbisenin rengine, yedigi yemegin türü ve miktarina, yattigi yatagin cinsine, hatta tirnaklarini keserken takip ettigi siraya kadar onu taklit etmeyi sünnet saymaktadirlar. Bu ise, bir anlamda Hz. Peygamber’i model olarak kabul edip, örnek almak yerine, onu aynen taklit etmek düsüncesinden kaynaklanmaktadir. Öyle ki, bu tutum, bazan ruhun sekle feda edilmesi sonucunu da dogurmaktadir.

Diger yandan sahabeden bazilari, özellikle Hz. Peygamber’e (a.s) yakin olup, bunun yanisira ilmî ve idarî yönü bulunanlar, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini, kaynagi, sebebi, maksadi, söylendigi ortam ve sartlari, sürekliligi ve baglayiciligi yönüyle degerlendirmislerdir. Sözkonusu bu sahâbîler, rivâyetin yaninda dirâyete de önem vermisler, Hz. Peygamber (a.s.)’in söz ve davranislarini anlamaya gayret göstermislerdir. Kendi dönemlerinin sartlari içerisinde, toplumun ihtiyaçlari dogrultusunda önemli tahlil ve tenkitlerde bulunmuslardir. Onlarin içtihadlari, sadece hüküm çikarmak için degil, bununla birlikte degistirme ve yenilestirmeye yönelik idarî ve siyasî uygulamalar seklinde gerçeklestirilmistir. Bu anlayisi benimseyenlerin genelde Hz. Peygamber’e en yakin yöneticiler ve ilim ehli olmasi dikkat çekicidir. Çogu idarî görevlerde bulunan bu sahâbîlerin, toplumun ihtiyacini karsilamak ve ortaya çikan problemlere çözüm bulmak zorunda kalmalari, onlari ister istemez sünnetin maksadini anlamaya sevketmistir. Bu kimselerin bu düsünce ve uygulamalarinda, Resûlullah’in (a.s.) yönetici niteligini iyi anlamalari ve kendilerinin de yönetici olmalari etkili olmustur, denebilir.

Hadis ve siyer kaynaklari incelendiginde bu iki görüsün tezahürlerini görmek mümkündür. Meselâ, Hendek (Ahzâb) savasinin (5/627) ardindan Resûlullah, “Hiç kimse Kurayza yurduna varmadan ikindi namazini kilmasin” diye ilan etmisti. Hedefe varmadan ikindi namazinin vakti daralinca, sefere istirak eden ashab, iki kisma ayrilmis; bir kismi “bu sözden maksat, oraya biran önce yetismemizdir; yoksa ikindi namazinin vakti içinde kilinmamasi degildir” diyerek, sözün mâna ve maksadini esas almis ve ikindi namazini vakti içinde kilmislar, digerleri ise sözün zahirini esas alarak namaz kilmamislardi. Olaydan haberdar olan Resûlullah (a.s.), her iki tarafa da bir sey dememistir.

Sahabe arasindaki bu iki farkli anlayis ve onlarin bu yaklasimlarina dayali olarak yaptiklari uygulamalar, daha sonra mezhep imamlarinin ve diger âlimlerin görüslerinin sekillenmesinde de tam anlamiyla etkili olmustur. Nitekim bazi fakîhler, Resûlullah’in hadisinin lafzina bagli kalarak, bugday, arpa, hurma ve tuzun birbiriyle daima ölçülerek satilacagini, aralarindaki esitligin tarti ile degil, ölçek ile tespit edilecegini, çünkü hadiste böyle geçtigini, altin ve gümüsün de aralarinda daima tarti ile muamele yapilmasini ileri sürmektedirler. Halbuki Ebû Yusuf (182/798), teâmül haline gelmisse altinlar arasinda esitligin ölçek ile, bugday gibi zahireler arasinda da tarti ile tespit edilebilecegini söylemistir. Buna yapilabilecek itirazi Ibn Âbidin söyle cevaplandirmaktadir:

“Imam Ebû Yusuf, nassa muhalefet etmis degildir. Mezkur hadisin vürûdu zamaninda tarti ve ölçüde âdet böyle oldugu için hüküm de ona uygun olmustu. Meselâ, sonradan tarti ile satisi âdet haline gelen seyler o zaman öyle satilsaydi, hüküm de ona göre olacakti... Iste imam böyle düsünmüs ve zikredilen ictihadda bulunmustur. Bugün altin ve gümüs para birbirleriyle tarti ve ölçü ile degil, sayilarak mübadele ediliyor, Allah Ebû Yusuf’u bizim namimiza mükafatlandirsin! Bize büyük bir ribâ kapisini kapamis oldu.”

Bu olay, her ne kadar “sartlarin degismesi ile ahkamin degismesine” bir örnek olarak gösterilmis ise de, ayni zamanda, Ebû Yusuf’un hadislerin maksadini ön plana almis olmasina da güzel bir örnek teskil etmektedir.

Islâm hukukçularinin çogunluguna göre, taabbudî konular hariç, hükümlerin talili mümkün olup, genel anlamda onlarin tâbi oldugu illetler (gerekçeler) akil yoluyla kavranabilir. Kaldi ki, Hz. Peygamber (a.s.)’den vârid olan bazi hadislerde illetlerin belirtildigi de görülmektedir. Nitekim “Çölden gelen yoksul bedevîler sebebiyle size kurban etlerini üç günden fazla saklamanizi yasaklamistim. Artik bundan böyle yiyebilir, saklayabilir ve tasadduk edebilirsiniz” hadisinde de görüldügü gibi, kurban etinin üç günden fazla saklamanin yasak olusunun hikmeti, yoksullarin da etlerden nasiplenmeleridir.

Bir diger örnek de bir kadinin yalniz basina yolculuk yapmasi hakkindaki hadistir. Ilgili hadiste söyle denilmektedir: “Bir kadin ancak beraberinde mahremi oldugu halde yolculuk yapabilir.” Çagimiz âlimlerindenYusuf el-Kardâvî, bu yasagin illetini söyle açiklamaktadir: Bu yasagin arkasindaki illet; yolculugun deve, katir ve merkep üzerinde yapilip, genellikle de yerlesim merkezleri ve yasayanlarin pek bulunmadigi sahra ve çöllerin asildigi bir zamanda kocasiz ve mahremsiz yolculugundan dolayi kadin hakkindaki korkudur. Böylesi bir yolculukta kadinin kendisine bir kötülük yapilmasa dahi en azindan hakkinda kötü seyler süyu bulabilirdi. Fakat asrimizda durum degismis, artik motorlu toplu tasima araçlari çikmistir. Dolayisiyla yolculugun en az yüz veya daha fazla yolcunun bindigi bir uçak, yahut yüzlerce yolcu tasiyan bir trende yapilmasi halinde, yalniz basina yolculuk yapan kadin hakkinda korkmaya gerek yoktur. Bu hususta seran kadin hakkinda bir günah olmadigi gibi, bu durum, hadise muhalefet de sayilmaz. Bilakis bunu, Buhârî’nin Sahihindeki Adiyy b. Hâtim’in merfû olarak rivâyet ettigi su hadis desteklemektedir.

Adiyy diyor ki: Ben, Peygamber’in (a.s.) yaninda iken bir adam girdi ve ona fakirlikten yakindi. Sonra bir baskasi geldi eskiyadan sikâyet etti. Resûlullah bana: Adiyy! Hîre’yi gördün mü? Dedi. “Görmedim ama duydum”, dedim. Bunun üzerine “Eger ömrün olursa göreceksin ki, kadin Hîre’den yola çikacak ve gelip Kâbe’yi tavaf edecek de Allah’tan baska kimseden korkusu olmayacak” buyurdu. Görüldügü gibi Hz. Peygamber, ileride bir kadinin yaninda mahremi olmadigi halde korkmadan hacca gelebileceginden bahsetmektedir. Dolayisiyla önceki hadislerde kadinin mahremi olmadan yolculuk yapmasini sakincali kilan husus, emniyetin olmayisidir. Emniyet saglandiginda bu yasak söz konusu olmamalidir. Bu konuda sartlara göre fetva verilmelidir.

Yine “Ey gençler toplulugu! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik gözü haramdan, iffeti de zinadan korur. Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun, çünkü oruç sehveti kirar” hadisinde de, evlenmenin hikmetlerinden birinin haramdan korunmak, oruç tutmanin maksatlarindan birinin de sehveti kirmak oldugu bizzat Hz. Peygamber tarafindan beyan edilmistir. Oruçtan söz edilmisken bu arada Ramazan hilâlini gözetmekle ilgili hadisleri incelemek istiyoruz.

Örnek: Hilali Gözetlemekle Ilgili Hadisler

“(Ramazan) hilalini gördügünüzde oruç tutunuz, (Sevvâl) hilalini gördügünüzde ise iftar ediniz (bayram yapiniz). Sâyet hilali göremezseniz Saban ayini otuza tamamlayiniz.”

Allah Resûlü Ramazan orucundan bahsetti ve söyle buyurdu: “Hilali görmeden oruca baslamayiniz; ve (Sevval) hilalini görmeden bayram yapmayiniz. Sâyet hava kapali olur da göremezseniz Ramazan Ayini otuz güne tamamlayiniz.”

“Biz ümmî bir ümmetiz. Yazi yazmayiz. Hesap yapmayiz. (Dolayisiyla) Ay su kadar ya da su kadardir (Hz. Peygamber, parmaklariyla bir defa yirmi dokuzu, diger bir defa da otuzu isaret ettiler).”

Bu hadislerin serhlerine bakildiginda, oruca ya da bayrama baslanmasi için az da olsa hesapla olabilecegini savunanlarin yanisira, çogunlukla hilalin gözle görülmesi gerektigi, hesaba itibar edilemeyecegi belirtilmektedir. Yaklasik on dört asirdir Müslümanlarin Ramazan orucuna baslayip bitirmeleri hep bu surette olmus ve bugün de hâlâ bir çok ülkede bu yolla olmaktadir. Astronomi hesaplarinin fazla gelismedigi dönemlerde hilali görebilmek için Müslümanlarin, “bakacak” adi verilen mevkilere çikarak hilali gözetlemeleri izah edilebilir. Ancak uzay yolculuklarinin basladigi, çesitli uluslar tarafindan gökteki ayin parsellendigi, artik en ince astronomik hesaplarin kolayca yapilabildigi günümüzde ise, bu durum traji-komik bir imaj çizmektedir. Üstelik bugün artik Ay ve Günesin hatta yildizlarin gelecekte olacak hareketleri, ay ve günes tutulmalari tespit edilebildigi gibi, geçmise dönük hareketleri de çok rahat hesap edilebilmekte ve bu hesaplamalarda saniyeler bile sasmamaktadir. Bütün bunlara ragmen bugün Müslümanlarin, Ramazan orucuna baslarken veya Hac ibadetinin günlerini tayin ederken, baska bir ifadeyle kamerî takvimi olustururken, hâlâ hesabi ve kitabi bir tarafa birakarak çiplak gözle hilal gözetlemeleri, tamamen söz konusu hadisleri yanlis anlamalarindan kaynaklanmaktadir.

Oysa çok dikkatlice incelendiginde görülecegi gibi, ne âyetlerde ne de hadislerde, hilali hesapla tespit etmek yasaklanmamakta, aksine hesaba dikkat çekilmektedir. Ancak Resûlullah (a.s.) döneminde çok iyi hesap yapamayan yazi yazamayan insanlara kolaylik olmasi bakimindan daha basit bir uygulamaya gidilmis, o gün için gözle görmeye bir deger verilmistir. Esasen Kur’ân-i Kerim’in Ay ve Günes ile ilgili betimlemelerinde sürekli hesap gündeme gelmektedir. Asagidaki âyetlerde bu durum net olarak görülmektedir.

“Günes ve Ay bir hesap üzeredir.” “Günes, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). Iste bu aziz ve alîm olan Allah’in takdiridir”, “Ay için de birtakim yörüngeler tayin ettik. Nihâyet o, eski hurma dali gibi (hilal) olur da geri döner”, “Ne Günes aya yetisebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzer.”

Diger taraftan Kur’ân-i Kerim’de Ramazan orucuyla ilgili âyette, “Sizden kim Ramazan ayina erisirse oruç tutsun” denilmekte, Ramazan hilalini gördügünüz zaman oruç tutun denilmemektedir. Zira Arapça’da on iki aydan biri kastedildiginde kullanilan “es-sehr” kelimesi ile gökteki ay kastedildiginde kullanilan “kamer” ya da “hilâl” kelimeleri farklidir. Nitekim bazi tefsirlerde bu sekilde mâna verilmistir. Ne var ki, sözünü ettigimiz anlayisin etkisiyle yapilmis tefsirler, “Fe men sehide minkümü’s-sehre fe’l-yesumhu” âyetinde geçen “es-sehr” kelimesine ilave yaparak “hilales-sehr” yani “ramazan hilalini görürse” seklinde tefsir etmislerdir.

Halbuki ramazan ayini idrak etmek, bugün oldugu gibi hilali gözetlemeden de pekâlâ mümkün olabilmektedir. Dolayisiyla yukaridaki hadislerde kolaylik ilkesinden hareket edilmistir. Yazi yazmasini, hesap yapmasini pek bilmeyen bir topluma, herhalde aylari hesapla belirleyin denilemezdi. Bugün ise artik tam tersi bir durum söz konusudur. Bugün aylari ve günleri hesapla tespit etmek, çiplak gözle tespit etmekten çok daha kolaydir. Kaldi ki, namaz vakitleri, orucun baslangiç ve bitis saatleri hesapla tespit edilirken, Müslümanlarin kendi aralarinda Ramazan ayinin girip girmedigini hâlâ tartisma konusu yapmalarinin bir açiklamasini yapabilmek oldukça güç görünmektedir.

B. Hadislerin Vürûd Sebeplerinin Bilinmesi

Bir sözün veya

Bir hadisin, güvenilir bir râvi kanaliyla nakledilmis olmasi, muteber kabul edilen kaynaklarda yer almasi ve belli bir dönemde ve bölgede kendisiyle amel edilmis olmasi, o rivâyetin dinen baglayici ve her zaman amel edilmeye elverisli olmasini gerektirmez. Hadisler içerisinde bütün sahihlik sartlarini tasisa dahi, zamâna dayanikli olmayan yani tarihsel, bölgesel ve durumsal olanlar oldukça fazladir. O halde günümüzde bir hadisin degerlendirilmesi yapilirken, sadece hadisin ravisinin güvenilirligi ve muteber kabul edilen kaynaklarda yer almasi açisindan degil, Hz. Peygamber’in maksadini, hadislerin vürud sebeplerini, hadislerdeki “mecâz”, “tesbih” ve “kinâye” gibi edebî sanatlari göz önünde bulundurmak, ayni konuda gelen hadislerin tamamini bir arada incelemek ve en önemlisi hadisleri Kur’ân perspektifinden ele almak gibi bir takim yöntemlere basvurma geregi vardir. Bütün bu faaliyetlerin ardindan elde edilen sonucun günümüze uyarlanmasi konusunda da çaba sarfedilmelidir.

The hadiths’ being narrated by a reliable narrator, taking place in esteemed sources, and being practiced and performed by Muslims in different places and times don’t mean that we must religiously follow them today. There are many hadiths that have the conditions of correctness, but they are historical. Thus, it is necessary to evaluate and understand the hadiths in their socio-historical contexts. In addition to it, we should investigate the Prophet’s aim when he said or practiced. And we should notice literary arts in them like metaphor, simile and so on. The most important way to deal with the hadiths is to criticize them in the light of the Qoran. After these methodological solutions, we particularly try to adapt them to the reality and needs of today.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://www.mustafakaratas.com/makale_oku.do?id=10
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort