Hit (5305) M-1812

Cinayet ve Kan Davası

Yazar Adı : İlim Dalı : Fıkıh
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-12-18 Güncelleyen : /0000-00-00

Cinayet ve Kan Davası

Ahlâksızlıkları önlemek devletin asıl görevidir. Hatta bu sorumluluğunu yerine getirmek için, cezaî müeyyideler de kullanmalıdır. Fert, hırsızı cezalandıramaz, zina edene hadd tatbik edemez.. evet o, cezaî müeyyidelerden hiçbirini kendi adına kullanamaz. Aksi hâlde anarşi olur; sokağa dökülen herkes, önüne gelene ceza tatbik etmeye kalkarsa, nizam adına kargaşa hâkim olur.

İnsanoğlunun sahip kılındığı yüksek değere gerek Kur’ân’da gerekse Nebevî beyanda dikkat çeken birçok ifade mevcuttur.

Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’in birçok ayetinde insanı, varlık hiyerarşisi içinde en güzel konum ve kıvam içinde yarattığını, diğer varlıkları da onun hizmetine verdiğini beyan buyurmaktadır. Mesela:

“لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

- Biz insanı en mükemmel sûrette yarattık.” (Tin sûresi, 95/4);

“ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ - Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık.” (İsra sûresi, 17/70);

“ أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا

فِي الأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً

- Görmüyor musunuz ki Allah göklerde ve yerde olan şeyleri sizin hizmetinize vermiş. Görünen görünmeyen bunca nimete sizi garketmiş?” (Lokman Sûresi, 31/20)1

Allah’ın bu kadar büyük değer verdiği insanın kendi değerini bilmesi ve konumuna yaraşmayacak kötü fiilleri yapmaması gerekmektedir. Diğer taraftan Kur’ân, Hak katında bu kadar değerli olan insanın hayatına haksız yere kıymanın tarif edilemeyecek kadar büyük bir suç teşkil ettiğini vurgulamaktadır: “

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ

جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا

- Kim bir mü'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere gireceği cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa Sûresi, 4/93)

Görüldüğü gibi ayet-i kerimede haksız yere bir insanı öldürmenin ne kadar büyük bir suç olduğuna dair peş peşe ağır cezalar sıralanmıştır: Ebedî cehennem azabı, Allah’ın gazabı, Allah’ın laneti, büyük azap. Ayetin zahirinden anlaşıldığına göre kâtil de tıpkı kâfirler gibi ebediyen cehennemde kalacaktır. Cumhur-u ulemâ; "Allah şirkin dışında her günahı affeder" (Nisa sûresi, 4/48) ayeti ve Furkan sûresinin 70. ayetine göre katil tövbe ederse kabul edileceğinin bildirilmesi gibi delillere istinaden Allah katile azab ederse de bunun ebediyen olmayacağı tespitini ortaya koymakla birlikte İmam Müslim, İbn Abbas’ın (r.a.) şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Bu ayet, bu konuda inen son ayettir ve nesh edilmemiştir. Dolayısıyla Müslüman olduktan sonra bir mü’mini öldüren kişi, ebediyen cehennemde kalacak ve tövbe etse bile tövbesi kabul olmayacaktır.2

Bu çerçevede başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmaktadır:

“مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ

فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا

- Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” (Maide sûresi, 5/32)3 İmam Taberî, ayetle ilgili yorumları naklettikten sonra şunları söylemektedir: “Ey insanoğlu! Bütün insanları öldürmeye denk bir günah işleyip de seni bundan kurtaracak bir amelin olduğunu sanıyorsan, Allah’a yemin ederim ki nefsin ve şeytan seni aldatıyor, demektir.”4

Bu ayet-i kerimeler, çok açık bir şekilde insanın başkasına zarar vermemesi, yeryüzünde fitne fesat çıkarmaması, insanların güven ve huzurunu sarsacak davranışlardan kaçınması gerektiğini ifade etmektedir.

Peygamber Efendimiz de (s.a.s.) bu minvalde şu hususlara dikkat çekmiştir:

“ مَنْ أَعَانَ عَلى قَتْلِ مُؤْمِنٍ بِشَطْرِ كَلِمَةٍ لَقِيَ اللّٰهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَكْتُوبٌ عَلى عَيْنَيْهِ آيِسٌ مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ

- Kim yarım kelime ile dahi olsa bir mü’minin öldürülmesine yardım ederse kıyamet günü, alnında “Allah’ın rahmetinden mahrumdur.” yazılmış şekilde Allah’ın huzuruna çıkar.” (İbn Mace, Diyat 1)

“Allah katında dünyanın yok olması, bir mü’minin haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir.” (Tirmizî, Diyat 7; Nesaî, Tahrîm 2)

“Gökte ve yerde bulunanlar, bir mü’minin öldürülmesinde ortak olsalar Allah onların hepsini yüzüstü cehenneme atar.” (Tirmizi, Diyat 8)

Allah Resûlü (s.a.s.) bir gün, “İki Müslüman kılıçları ile karşı karşıya geldiklerinde, öldüren de öldürülen de Cehennem'dedir.” buyurdu. “Ya Resûlallah! Öldüreni anladık; ama öldürülen kişi neden Cehennem'e gidecek?” diye sorulunca; “Çünkü o da arkadaşını öldürmeye kararlıydı.” dedi.” (Müslim, Fiten 14; İbn Mace, Fiten 11)

Görüldüğü üzere hadislerde de, bir insanı öldürmenin ne denli büyük bir cinayet olduğu açıkça dile getirilmekte ve bu cinayeti işleyenlere düşünülebilecek en ağır cezaların uygulanacağı vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, hem kâtil hem maktül tarafı için yuvalar yıkan, çocukları yetim, kadınları dul bırakan, huzur ve güveni yok eden kısacası hem dünya hem ahiret hayatını zehir eden bu cinayetin ne kadar korkunç bir cürüm olduğunu iyice düşünmek ve buna yeltenmemek gerekir.

I. İslâm Hukukuna Göre Katlin (Öldürmenin) Cezası

İslâm’da suç ile ceza arasında bir dengenin ve eşitliğin olmasına titizlikle dikkat edilmiş yani işlenen suça uygun ağırlıkta bir cezanın verilmesi öngörülmüştür. Çünkü bir suça verilen ceza, o suça göre daha hafif ise, o ceza caydırıcı olmaz; daha ağır ise adaletsizlik olur. İşte konumuz olan öldürme cinayetinin de bu çerçevede düşünülmesi gerekir.

İslâm Hukuku’na göre bir insanı hatâen öldürmenin cezası “diyet”, kasten öldürmenin cezası ise “kısas”tır. Diyet, bir insanın kanına biçilen maddî değerdir. Tam diyetin miktarı duruma göre şu mallardan birisidir: 1000 dinar (4250 gr. altın), 10.000 dirhem (29.270 kg. gümüş), 200 sığır, 2000 koyun, 200 takım elbise.5 Kısas ise, insanın şahsına yönelik işlenen bir fiilin aynısını câniye uygulamaktır.6 Buna göre kısas, bir insanı öldüreni öldürmek, bir insanın göz, kulak, el, ayak gibi bir organını yok edenin aynı organını yok etmektir. Kur’ân-ı Kerim’de “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Böylece korunmayı umabilirsiniz.” (Bakara Sûresi, 2/179) Başka bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmaktadır: “Tevrat’ta onlara şu hükmü de farz kıldık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır. Hülasa bütün yaralamalar birbirine kısas edilir. Fakat kim bu kısas hakkından feragat edip bağışlarsa bu, kendi günahları için keffaret olur. Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam zalimdirler.” (Maide sûresi, 5/45)

İslâm Hukuku’nda, öldürme cinayetine karşı, caydırıcı bir nitelik taşıyan kısas cezası uygun görülmüştür. Bu cezanın infazı, gelişigüzel değil, belli şartlara bağlanmıştır:7 1) Her şeyden önce öldürme suçunun ciddi bir muhakeme ile ispatlanması ve cezanın devlet mekanizmasınca infaz edilmesi. 2) Katilin mükellef (akıllı ve baliğ) olması. 3) Katilin, hür iradeye sahip olması (zorlanmamış olması). 4) Katilin, maktüle asıl (baba, dede) olmaması. 5) Maktulün ma’sûm olması 6) Öldürme suçunun kasten olması. 7) Öldürme suçunun doğrudan olması. 8) Öldürme suçunun gayrimeşru olması.

Kısaca ifade etmek gerekirse, İslâm’da kısasın uygulanması için hayli ağır şartlar konmuştur. Bir insanın kendi başına gelişigüzel bir şekilde kısası uygulamaya kalkışması, haksızlığa, adaletsizliğe ve anarşiye yol açar. Dolayısıyla hiçbir surette böyle bir teşebbüse izin verilmez/verilmemelidir.

II. İslâm’a Göre Kan Davası

Kan davası, aralarında akrabalık bağı bulunanlardan bir veya birkaçının öldürülmesinden dolayı hayatta kalan akrabaların intikam amacıyla karşı tarafa yönelik işledikleri cinayettir. Kan davaları, düzensiz ve ölçüsüz bir misilleme şeklinde gerçekleştiği için genelde zincirleme cinayetler silsilesine dönüşür ve gittikçe genişleyerek telafisi mümkün olmayan büyük boyutlara ulaşır. Kan davalarında, kişiler, son derece yanlış bir anlayışla hareket ederek bazen bir kişinin yerine birkaç kişiyi, bazen kâtilin kendisine ulaşamayınca onun yerine cinayetle hiç ilgisi olmayan hatta karşı olan masum akrabalarını, bazen de kâtile göre sırf daha niteliklidir diye başka akrabalarını öldürürler. Kan davalarında taraflar, çevrenin de kışkırtması veya psikolojik baskısı ile kendi akıllarınca suçlunun cezasını kendileri vermekte ve hukuk tabiri ile “bizzat ihkâk-ı hak” yaparak ölçüsüz bir şekilde, intikam duygularını tatmin etmektedirler. Ayrıca bu uygulama ile kendilerince onurlarını kurtardıklarını düşünmektedirler.

Bu yanlış uygulamalar sonucunda birçok kişi haksız yere hayatını kaybetmekte, aileler yok olmakta, evler, köyler harabeye dönüşmekte ve rakamlarla anlatılamayacak ekonomik zararlar meydana gelmektedir. Bu çerçevede iki örnekle konuya açıklık getirmenin yararlı olacağını düşünmekteyiz:

Birinci örnek: Diyarbakır’ın Hazro İlçesi’ne bağlı 700 nüfuslu Meşebağları köyünde son 70 yılda, kan davası sebebiyle 100’den fazla kişi cinâyete kurban gitmiş, 400’den fazla kişi de köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Ancak yerlerini terk etmek de insanların kan davasından kurtulmaları için yeterli olmamıştır. Nitekim adı geçen köyden göç edenlerden beş kişi, Tarsus ilçesinde, bir çay bahçesinde kafalarına kurşun sıkılarak öldürülmüştür.

İkinci örnek: Yakın zamanda vukû bulan bir olay. Sarıkamış ilçesinde, köpek kavgası gibi basit bir sebepten 1950’de başlayıp hâlâ devam eden kan davası nedeniyle ailesi İzmir’e göç eden 28 yaşındaki İbrahim Daşğın adındaki masum bir genç, Bornova’nın Çamdibi mahallesindeki Taşköprü Camii’nde Kur’ân okurken öldürüldü. 1950’den beri süregelen kan davası yüzünden bugüne kadar İbrahim’in ailesi ile karşı aileden 50 civarında kişinin cinayete kurban gittiği, İbrahim’in babasının da iki kişiyi öldürme suçundan cezaevinde yattığı tespit edildi. Bu olaylar, kan davasının ölçüsüz ve acımasız yüzünü gösteren sadece iki örnektir.

Kan davası, kökü cahiliye dönemine dayanan ve İslâm tarafından tamamen reddedilip ortadan kaldırılan çağdışı bir uygulamadır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) peygamberlik misyonu çerçevesinde yaptığı en önemli uygulamalardan biri, kan davalarını ortadan kaldırmasıdır. Çünkü kan davaları toplumun düzenini, huzurunu, birlik ve beraberliğini bozmaktadır. Yüce dinimiz “ إنّما المُؤْمنون إخْوَةٌ

- Mü’minler sadece kardeştirler.» (Hucurat sûresi, 49/10) ilkesini getirirken kan davaları bunun tam aksine, insanlar arasında fitne, fesat tohumlarını ekmektedir. Burada insanlığa örnek olması gereken durumu zikretmekte yarar vardır: Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Medine’ye hicret ettiğinde burada Evs ve Hazrec adında iki büyük kabile bulunuyordu. Bu kabileler arasında daha önce meydana gelen çatışmalarda, özellikle hicretten 6 yıl önce vukû bulan Buas vak’asında8 iki taraftan çok sayıda insan öldürülmüş ve zincirleme kan davaları yüzünden Medine’de huzur ve güven kalmamıştı. Bu kabilelerin Müslüman olması ile birlikte bu davalar sona ermiş, düşmanlıkların yerini kardeşlik, huzur ve güven almıştı. Artık bu kabileler birbirleriyle değil, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) etrafında omuz omuza vererek İslâm düşmanları ile savaşıyorlardı. Bu kabilelerin örnek davranışları ve İslâm’ın onlar arasında tesis ettiği kardeşlik bağı hakkında şu ayet-i kerime inmişti:9

“ وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُمْ مِنْهَا

- Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmran sûresi, 3/103)

Hz. Peygamber (s.a.s.), hicretin 10. yılında hacca gideceğini duyurdu ve bütün Müslümanların da hacca gitmesi için talimat verdi. İmkânı olan bütün Müslümanlar, bu talimata uyarak hacca gitti. Peygamber Efendimiz, 114.000 civarındaki sahabe huzurunda, 23 yıllık peygamberlik süresindeki misyonunu adeta özetler mahiyette bir hutbe irad etti. Bu hutbede, insanlığa ışık tutacak temel ilkeleri tek tek açıklayarak insanların bunlara uymalarını istedi. Bu ilkelerden biri de cahiliye adetlerinin ve kan davalarının iptali idi. Efendimiz bu konuda şu tarihi sözleri söyledi: “Rabbinize kavuşuncaya kadar, bu şehriniz ve bu ayınızdaki bu günününüz gibi kanlarınız ve namuslarınız birbirinize haramdır. Tebliğ ettim mi? Allahım! Şahit ol. Cahiliyenin kan davaları iptal edilmiştir/ayağımın altındadır. İlk iptal ettiğimiz kan, Rabia b. El-Haris b. Abdilmuttalib’in10 kan davasıdır.”11

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir başka hadis-i şerifinde ise şöyle buyurmaktadır: “İnsanlardan Allah’ın en çok buğz ettiği (sevmediği) üç kişi vardır: Harem bölgesinde (Mekke’de) olup da inkârcı olan, Müslüman olduğu halde cahiliye adetini benimseyen, haksız yere bir Müslüman’ın kanını dökmek için kan davası peşine düşen.”12

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) gerek bu hadis-i şerifinden gerekse Veda Hutbesi’ndeki ifadelerinden de anlaşıldığı üzere bir taraftan İslâm’ı kabul ettiğini iddia edip diğer taraftan İslâm’dan önceki cahiliye adetlerini uygulayan bir kimse, açık bir çelişki içindedir. İslâm’ı kabul eden kişi, onu içine sindirmeli ve ona göre hareket etmelidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.), kendisinin getirdiği dini yani İslâm’ı içine sindirmeyen kimsenin mü’min sayılmayacağını ifade etmektedir.13 Evet, bir yandan iman edip bir yandan da kendisi gibi iman eden birini haksız yere öldüren bir kişinin, imanı içine sindirdiğini, hazmettiğini söylemek mümkün değildir.

III. Kan Davalarına Sürükleyen Bazı Sebepler

Kan davasının önemli sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

1) İman zaafı/eksikliği: Allah’a, ahiret gününe, yukarıda belirttiğimiz ağır uhrevî cezalara gerçekten inanan bir kimsenin, öldürme cinayetine cesaret etmesi düşünülemez.

2) Arazi anlaşmazlıkları.

3) Kadınlarla alâkalı bir kısım anlaşmazlıklar. Özellikle kız kaçırmalar.

3) Yanlış örf, adet ve kabilecilik anlayışı.

4) Yanlış bir töre anlayışında aşırılığa gidilmesi ve bu anlayışın zalimce uygulanması. Yüce dinimiz, aile mahremiyeti ve namus konusunda son derece hassastır ve bunlara büyük önem vermektedir. Ancak yargısız infaz niteliğinde olan töre cinayetinin İslâm’da hiçbir surette yeri yoktur.

5) Çevrenin manevî baskısı, “kanın yerde kalma” anlayışının çevrede onursuzluk sayılması.

6) Devletin yeteri kadar ilgi ve otoritesinin olmayışı.

7) Suçlarla cezalar arasında dengesizlik. Yani cezaların caydırıcı nitelikte olmaması ve suçlara göre hafif kalması. Kur’ân-ı Kerim’de “Haksızlığın karşılığı, yapılan haksızlık kadar olabilir, fazlası helâl olmaz.” (Şûrâ sûresi, 42/40) buyrulmaktadır. Ülkemizde idam cezasının kaldırılması, öldürme cinayetlerinde, suça denk ceza verme imkânını maalesef ortadan kaldırmıştır. Bu ise toplumda cinayet gibi ağır suçların daha kolay işlenmesine yol açmaktadır.

8) Sık sık yapılan aflar ve aşırı ceza indirimleri ile suçluların salıverilmesi. Yüce dinimiz, insanın mümkün mertebe öfkelenmemesini, öfkelendiği takdirde öfkesini yutup öfkesine sebep olanları affetmesini teşvik etmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Affetmeniz takvaya daha yakındır” (Bakara sûresi, 2/237) “Takva sahipleri o kimselerdir ki öfkelerini yutar, insanları affederler.” (Âl-i İmran sûresi, 3/134) Ancak şunu belirtelim ki af, haktan vazgeçmek demektir yani hakla ilgilidir. Öldürmenin cezası da bir kul hakkıdır ve maktulün velilerine aittir. Dolayısıyla kâtili affetme yetkisinin de onlara ait olması gerekir. Onların izni ve rızası olmadan çıkarılan aflarla suçluların salıverilmesi ve ortada serbestçe dolaşması, intikam duygularını tahrik etmekte ve suçlulara cezayı kendileri verip “bizzat ihkâk-ı hak” yapmaya kendilerini zorlamaktadır. Dolayısıyla mağdurun velilerinin izni olmadan suçluyu affetmek son derece yanlıştır ve hukuk mantığına aykırıdır. Bir kişinin gördüğü zararın başkası tarafından affedilmesi, trajikomiktir. Onun için İslâm, affetme yetkisini sadece ve sadece öldürülen kişinin velilerine vermiştir.

9) ‘Suçun şahsîliği’ ilkesine dikkat edilmemesi. Bütün hukuk sistemlerinde olduğu gibi İslâm Hukuku’nda da suçun şahsîliği esastır. Yani kim suç işlemişse bizzat onun cezalandırılması, en yakın akrabası bile olsa başkasının cezalandırılmaması gerekir. Kur’ân’da “Kimse, başkasının işlediği suçtan sorumlu olmaz.” (En’am sûresi, 6/164) buyrulmaktadır.

10) Fakirlik/işsizlik. Fakr u zaruret, dinden yana yeterince nasibi olmayan bir insanı kötülük yapmaya tahrik edebilen ciddi faktörlerdendir. Basit bir şey fakirler için çok değerli olabilmektedir. Bu durumdan yararlanan kötü niyetli insanlar, kötü emellerine fakirleri kullanarak ulaşmaya çalışırlar. Maddî durumu iyi, iş-güç sahibi insanlar, kolay kolay düzenlerini bozup cinayet işlemeye teşebbüs etmezler.

11) Eğitim eksikliği. Eğitim, hayatın ruhudur. Toplumdaki huzur, eğitimle doğru orantılıdır. Cehalet kötülüklerin kaynağıdır. Sadi Şirâzî’nin Gülistan adlı eserinde, ilim ve kültürün etkin rolü ile ilgili söylediği şu anlamdaki beyitler son derece manidardır:

“İki akıllı arasında kin ve çatışma olmaz. Ahmaklarla inatlaşan akıllı sayılmaz.

Cahil kişi vahşice b

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://www.yeniumit.com.tr/yazdir.php?konu_id=1201
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort