Hit (3035) M-1670

Seyyidüş Şüheda Hz. Hamza (ra)

Yazar Adı : İlim Dalı : Yazar Hakkında
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-10-27 Güncelleyen : /0000-00-00

Seyyidü'ş-Şüheda HZ. Hamza (ra)

Doğumu ve ailesi

Hamza b. Abdülmuttalib b. Abdümenaf el-Kureşi el-Haşimi, (ö.H.3, M.625). Babası Abdülmuttalib'tir. Bu zat Hz. Peygamber Efendimizin dedesidir. Dolayısıyla Hz. Hamza, Efendimizin amcası olmaktadır. Hz. Hamza' nın annesi, Hale bint Vüheyb b. Zühre, Hz. Peygamber'in annesi Amine bint Vehb b. Abdimenaf'ın amcasının kızıdır. Hz. Hamza, Peygamber Efendimizden iki sene önce dünyaya gelmiş olup, aynı zamanda onunla sütkardeştir. Çünkü her ikisi de Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe'den süt emmişlerdir. Bu münasebetle dört yaş daha büyüktür şeklindeki görüşün isabetsiz olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kaynaklarda yer alan yaygın görüşe göre "Ebu Umare" diye künyelenmiştir. Ancak, Ya'la adlı oğlundan dolayı "Ebu Ya'la" diye anılmaktadır. Bir de Amir adlı oğlu vardır. Ebu Ya'la ile Amir'in annesi Ensar'ın Evs kulundandır. Umare'nin annesi ise keza Ensar'dan (Beni Neccad'dan) Havle bint Kays'dir. Bir de Umame adlı kızı vardır ki, bu kızın annesi Selma bint Umeys olup, bu hanımın kız kardeşi Esma bint Umeys, Cafer b. Ebi Talib'in eşiydi. Buna göre Hz. Hamza bu cihetten, Cafer b. Ebi Talib'le bacanak oluyordu. Nitekim Hz. Peygamber, yetim kalan Umame'nin bakımını bu sebeple Hz. Cafer'e tevdi etmişti.

Hz. Hamza kuvvetli görüşe göre Hz. Peygamber'den iki yaş büyüktür. Bununla beraber dört yaş büyük olduğunu söyleyenler de vardır. Hz. Hamza Mekke'de emsalleri arasında pehlivanlığı, yiğitliği, iyi ahlakı ve cesareti ile tanınırdı. Yetişkin bir genç haline geldiğinde orta boylu, irice başlı, gür sakallı ve heybetli bir görünüşü vardı. Savaşlarda gösterdiği yararlılıklardan dolayı Resul-i Ekrem (s.a.s) ona "Esedullah ve esedu Rasulihi: Allah ve Resulünün arslanı" ve şehadetinden sonra da onun hakkında "Seyyidü'ş-şüheda: Şehitlerin Efendisi" buyurduğu için bu unvanlarla yâd olunmaktadır.

Hidayete erişi

Resul-i Ekrem'le aynı mahallede dünyaya gelmiş olması ve bilhassa sütkardeşi olması hasebiyle çocukluk ve gençlik yıllarında iyi arkadaş ve dost oldukları, aralarında samimi bir ülfet ve dayanışmanın olduğu bilinmektedir. Bu sebeple İslami dönemde de ondan Hz. Peygamber'e karşı herhangi bir husumet görülmemiştir. Bununla beraber, hemen ilk aylarda da İslam'a girmediği gözlenmektedir.

Onun İslam'a girişinin Hz. Peygamber'in Darü'l-Erkam'a girişini müteakip olduğunu söyleyenler vardır. Buna göre, bi'setin 6. yılında Müslüman olduğunu ifade etmek gerekir. Ancak bunun daha önceki yıllarda, Hz. Peygamber'in Darü'l-Erkam'a girmeden önce, mesela bi'setin 2. yılında Müslüman olduğunu söyleyenler de vardır. Kaynaklar bu iki rivayetten birinin diğerine göre daha yaygın veya daha kuvvetli olduğuna dair bir tercih belirtmemektedirler.

Ebu Cehil ve çevresindekilerin Kâbe önünde Hz. Peygamber'e yaptığı hakaret, kaynaklarda, Hz. Hamza'nm İslam'a girişine sebep gösterilir. Bir gün o avda iken Ebu Cehil ve adamlarının Resul-i Ekrem (s.a.s)'e hakaret ettiklerini gören Abdullah b. Cüd'an'ın cariyesi, geleneğe göre Kâbe’yi tavaf etme itiyadında olan Hamza'ya anlatınca, Hamza hiddetlenerek Ebu Cehil'e gitmiş, onu dövmüş. Ebu Cehil her ne kadar Hamza'yı kaybetmemek için aşağıdan alıp Hz. Peygamber'e yaptığı hakareti itiraf ile darbelerini sineye çekmişse de Yüce Allah'ın hidayetiyle Hz. Hamza Müslüman olmuştu. Ebu Cehil'in, Hz. Hamza'yi kaybetmemek için ne kadar siyasi ve teknik davrandığı gözlenmektedir. Bütün kaynaklar, Hz. Hamza'nın Müslüman olmasıyla Müslümanlar'in izzet bulduğunda ve İslam'ın kuvvet kazandığında ittifak etmektedirler. İhtimal ki, Hz. Hamza'nın İslam'a girişi, azılı müşriklerin, Müslümanlar aleyhine tasavvur ettikleri cür'etkar teşebbüsleri bir süre için, gözden geçirme ve hafifletme unsuru olmuştur.

Mekke'de Hz. Zeyd b. Harise ile kardeş kılınan Hz. Hamza, Medine'ye hicret ettiğinde başlangıçta Küba'da Hz. Külsüm b. Hidm'in evinde misafir olmuştur. Hz. Sa'd b. Hayseme'nin evine indiği rivayeti de vardır. Hz. Peygamber, uhuvvet tesisi esnasında, yaygın görüşe göre onu Ensar'dan Külsüm b. Hidm (r.a) ile kardeş kılmıştı.

İslam'da İlk Bayrak-İlk Seriyye

Hicretten sonra 7. ayda, Hz. Peygamber Efendimizin tertiplediği ilk seriyye kuvvetli görüşe göre Hz. Hamza'nın kumandasındaki Sifülbahr seriyyesidir. Buna göre İslam tarihinde ilk bayrak, bu seferde Hz. Hamza'ya verilmiştir. Gerçi bu esnada Hz. Ubeyde b. el-Haris'in bir başka yere gönderildiği ve kendisine bayrak verildiği için İslam tarihinde kendisi için ilk bayrak bağlanan kişinin bu zat olabileceğini farz eden rivayetler de vardır. Bazıları da bunu ayırt etmenin güçlüğünden bahisle, her ikisini de kendileri için ilk bayrak bağlanan kişi olarak görmenin uygun olacağını söylerler.

Hz. Peygamber Efendimiz, hicretten sonra Medine'ye sığınan Müslümanları tehdit eden Kureyşlileri ticaret yollarında sıkıştırarak, caydırıcı bir mahiyette bu ilk seriyyeleri düzenlemiş görünüyor. Nitekim Hz. Hamza, aralarında Ebu Cehil'in de bulunduğu yaklaşık üç yüz kişilik bir süvari birliğince korunan Kureyş kervanlarını kontrol, teftiş ve tehdit edecek, gerekirse taarruz edecekti ve Kureyş kervanlarının Müslümanların nüfuz bölgesine giren sahalardan bundan böyle geçmemelerini tembih edecekti. İki taraf İys bölgesinin sahil kesiminde karşılaştılar. Burası Medine'nin oldukça batısında ve Kızıl Deniz sahillerine yakın bir yerde idi. Ancak Cüheyne kabilesinden Mecd b. Amr'ın teşebbüsüyle iki tarafın vuruşması önlenmiş, Hz. Peygamber bunu duyunca yapılan işin uygun olduğunu ifade etmiştir.

Bedir'de Arslanlar Gibi

Hz. Hamza, Bedir Savaşı'nda (2/624) aslanlar gibi savaşmıştı. Bu savaşta müşrikler 70 ölü vermişti. Bunlardan 25 kadarı Kureyş müşriklerinin ileri gelenleriydi. Bu gruba dâhil olanların mühim bir kısmını Hz. Hamza öldürmüştü. Nitekim Hz. Hamza Bedir'de teke tek vuruşmak için ortaya çıkanlardan Şeybe b. Rebia'yı öldürmüş, Hind'in babası olan Utbe b. Rebia'nın da öldürülmesine yardımcı olmuştu. Savaş esnasında Cübeyr b. Mut'im'in amcası olan Tuayme b. Adiyy'i de o öldürmüştü. Bu sebeple müşrikler bir intikam savaşına hazırlanırken aynı zamanda Hz. Hamza gibi zevattan da hususi olarak intikam almaya çalışıyorlardı. Ebu Deşme Vahşi b. Harb, Habeş asıllı olup, Cübeyr b. Mut'im'in kölesi idi. Şayet Uhud harbinde Hz. Hamza'yı öldürürse azat edileceği müjdelendi. Hind de ziynetlerini vadettiği gibi ayrıca 10 dinar (altın) ile mükâfatlandıracağını söylemişti. Buna karşı o, Hz. Hamza'nın ciğerinin çıkarılmasını ve organlarının kesilmesini şart koşuyordu. Çünkü o, Hz. Hamza'nın ciğerlerini çiğnemeyi ve organlarından gerdanlık yapıp boğazına takarak, Mekke'ye o şekilde dönmeyi adamıştı.

Uhud-Şehidler Efendisi

Uhud Savaşı öncesinde İslam ordusunun şehirde kalıp savunma mı yapacak, yoksa düşmanı dışarıda mı karşılayacağı konusu tartışılırken, Hz. Hamza'nın, Resul-i Ekrem'e hitaben; "Sana Kitabı indirmiş olan Allah'a yemin ederim ki, bu kılıcımla Medine dışında Kureyş müşrikleriyle çarpışmadıkça yemek yemeyeceğim" dediği naklonulur.

3. yıl Şevval'inde (625), Uhud Savaşı başladığı zaman Hz. Hamza, düşmana karşı aslanlar gibi saldırıyor, iki elinde iki kılıç önüne arkasına döne döne savaşıyordu. Şehit oluncaya kadar düşman saflarından otuz bir kişiyi öldürmüştü.

Hz. Peygamber'in tembihine rağmen, okçuların emre itaatteki nezakete dikkat etmediklerinden yerlerini terk etmeleri neticesinde İslam ordusunun talihsiz bir bozguna uğradığı ikinci safhada duruma çok üzülen Hz. Hamza, "Ben Allah'ın ve Resulü'nün Arslanıyım! Allahım! Şu Ebu Süfyan'la arkadaşlarının getirdikleri kötülüklerden uzak durur, Sana sığınırım. Şu Müslümanların yaptıkları bozgunculuklardan dolayı Sen'den özür ve af dilerim" diyerek hiç ara vermeksizin düşmanla vuruşmaya devam etmişti. Ancak, Cübeyr b. Mut'im'in kölesi Vahşi, azat olma özlemiyle Hz. Hamza'yı adım adım izliyordu. Büyükçe bir taşın altına saklanmış, onun Siba' ile vuruşmasını seyrediyordu. Çok sürmedi, Hz. Hamza onu öldürdü. İşte bu sırada Hz. Hamza, Vahşi'yi görmeden mızrak atım mesafesine girmiş, hayli de yaklaşmıştı. Bu anı gözetlemekte olan Vahşi, mızrağını doğrultup attı ve Hz. Hamza'yı şehit etti. Ayağının kayıp düşmesi ve karnındaki zırhın açılmasını fırsat bilerek bunu yaptığı da söylenir. Daha sonra ciğerini çıkarıp Hind'e teslim etti, o da ona ziynetlerini verdi. Mekke'ye varınca da 10 dinar ödeyeceğini söyledi. Hz. Hamza'nın ciğerinden bir parça kapıp çiğnediyse de yutamadı.

Bu savaşta, babası müşrik olan Hanzala b. Ebi Amir Rahib dışında bütün Müslüman şehitlere müsle yapıldı. Müşrikler, başta Hz. Hamza olmak üzere şehitlerin burun, kulak ve sair organlarını keserek iplere dizip gerdanlık diye savaşa katılan kadınların boyunlarına taktılar ve Mekke'ye o şekilde girmelerini sağladılar. Ebu Süfyan, Hz. Hamza'nın yüzüne mızrağının dipçiği ile vurup, "Ey azgın, yaptığının cezasını çek" deyince Ehabiş'in reisi Huleys b. Zebban "Ey Kinane oğulları! Gelin de şu Kureyş liderinin amcası oğlunun cesedine neler yaptığını görün!" deyince, Ebu Süfyan bunun bir dil sürçmesi olduğunu, bu sebeple gizlemesini ondan rica eder.

Büyük Üzüntü

Hz. Peygamber, diğer İslam şehitlerini ve bilhassa Hz. Hamza'yı çeşitli organları kesilmiş, göğsü yarılıp ciğeri çıkarılmış vaziyette görünce çok üzüldü, ağladı ve "Hiçbir zaman hiçbir kimse senin kadar musibete uğramamıştır ve uğramayacaktır. Ben, bunun kadar beni gazaplandıran bir yerde de durmamışımdır. Ey Resulullah'ın amcası, ey Allah ve Resulü'nün Arslanı Hamza! Ey hayırlar işleyen, ey üzüntüleri gideren, ey Resulullah'a koruyucu olan Hamza! Allah sana rahmet etsin! İyi bilirim ki, sen hısım ve akrabalık haklarını gözetir, daima hayırlı işler yapardın. Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi, sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım." dedi. Hz. Peygamber, teessüründen ağlayıp, hislerini böyle dile getirirken, şayet bir imkân bulursa buna karşılık yetmiş müşriki katledip, müsle yapacağını söylemekten kendini alamadı. Manzara, Ra’f ve Rahimiyeti, Kur'an tarafından tasdiklenen Hz. Peygamber'i bile böyle söylemeye sevk edecek bir dehşette idi. Ancak, Nahl Suresinin 126. ayeti nazil olunca, Resul-i Ekrem, bu sözlerinden vazgeçti. Bu ayet mealen şöyle idi: "Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır."

Bu sırada, kardeşi Safiyye (r.anha) Hz. Hamza'yı görmek istiyordu. Bu hanım Hz. Peygamber'in halası idi. Hz. Ali'nin de halası, Hz. Zübeyr b. Avvam'ın ise annesi idi. Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Hz. Zübeyr'den engel olmalarını istediyse de, Hz. Safiyye "O, musibete Allah yolunda uğramış bulunuyor, biz Allah yolunda bundan daha beter olanlara da razıyız. Sevabı Allah'tan bekleyeceğiz. İnşallah, sabredeceğiz." diye metanet gösterdi. Bu durum, Hz. Zübeyr tarafından Resul-i Ekrem'e intikal ettirilince serbest bırakıldı. Hz. Safiyye, Hz. Peygamber Efendimiz'den Hz. Hamza'nın cenazesini sordu. Resulullah gösterdi. Oturup ağladı, Hz. Peygamber de ağladı. Hz. Safiyye, "inna lillahi ve inna ileyhi raciun" ayetini okudu, ilahi mağfirete nail olmasını Cenab-ı Hakk'tan diledi. Kadın olması hasebiyle Hz. Hamza'nın cesedini o vaziyette görünce akli dengesi bozulabilir endişesiyle Hz. Peygamber, halasının göğsüne elini koydu. O sırada Hz. Fatıma da geldi. Hep birlikte. Seyyidü'ş-Şüheda Hamza (r.a) için ağladılar. Bu sırada Hz. Peygamber Hz. Safiyye ile kızı Hz. Fatıma'ya "Bana Cebrail gelip, Hamza'nın göktekiler katında Allah'ın ve Resulü"nün arslanıdır diye yazıldığım haber verdi diyerek müjdeledi ve "Allah katında Hamza b. Abdülmuttalib'in seyyidii'ş-şüheda= Şehidlerin Efendisi" olduğunu da belirtti.

Defni

Hz. Peygamber Hz. Hamza'nın cenaze namazını kıldırdı, sonra diğer şehitler sıra ile onun cesedinin yanına getirildiler, her bin için cenaze namazı kılındı, böylece yetmiş şehit için ayrı ayrı cenaze namazı kılındıktan sonra şehitler yıkanmadan kanlı elbiseleriyle, ikişer üçer toprağa verildiler. Üzerlerindeki kıyafetler alt kısımlarına sarıldı, göğüs ve baş kısımlarına ise kokulu izhir otları sarılıp kefen yapıldı. Hz. Hamza'nın cenaze namazı kılındıktan sonra diğer şehitler dokuzar adet getirilerek, namazlarının Hz. Hamza'nın cesedinin yanında kılındığını nakledenler de vardır. Hz. Hamza'nın kabrini Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Zübeyr kazdılar. Hz. Peygamber Efendimizle birlikte defnettiler. Hz. Hamza, kız kardeşinin oğlu Abdullah ile aynı kabre konuldu.

Bütün işler tamamlandıktan sonra Müslümanlar Medine'de Uhud şehitleri için birbirlerine taziyede bulundular. Hz. Sa'd b. Muaz, Hz. Muaz b. Cebel, Hz. Abdullah b. Revaha gibi zatlar, Ensar kadınlarıyla giderek, Resulullah'a taziyede bulundular. Ağlayıp gözyaşı döktüler, Hz. Peygamber'in teessürünü paylaştılar. Ensar'dan olan zatlar ve Ensar kadınları, geceleyin de buna devam ettiler.

Hz. Peygamber, gece yarısına doğru bir ses işitince, ne olduğunu soruşturduğu zaman Ensar kadınlarının Hz. Hamza için ağlama sesleri olduğunu öğrendi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Ensar'a bu defa hislerinden dolayı teşekkür ve dua ettikten sonra, onları evlerine yolladı. Ertesi günden itibaren de bu tarz ağlamayı yasakladı.

Resul-i Ekrem (s.a.s), Hz. Hamza'nın ardından ağıtları ve feryat ederek ağlamayı yasaklamışsa da onun feci şekilde öldürülüşünün acısını yıllarca yüreğinin derinliklerinde hissetmiştir. Nitekim Mekke Müslümanların eline geçtikten sonra Vahşi, Taife kaçıp oraya yerleşmiş; onlar da günün birinde İslam'a girdiklerini belirtmek üzere Medine'ye bir heyet göndermişler ve karar verdiklerinde Vahşi de mütereddit bir vaziyette Medine'ye gelip Hz. Peygamber'in huzuruna dâhil olmuştu. Hz. Peygamber, amcasının ölümünü ondan bir kere daha dinledikten sonra eski teessürü tekrar canlanmış ve Vahşi'ye mümkünse yüzünü gizlemesini tembih etmiş o da yüzünü Hz. Peygamber'e bir daha göstermemiştir.(1) Kendisi daha sonra; "Efendimiz, her vaaz verişinde direğin arkasında durur, acaba, bana, artık görünebilirsin" diyeceği günleri beklerdim. Bu ümidim O'nun dünyasını değiştirmesiyle bitti. Ne zaman ki MüseyIeme’yi, Hz. Hamza'yı öldürdüğüm mızrakla geberttim, artık O'nun huzuruna bu hizmetimden sonra çıkabilirim" diyerek hep bir teselli peşinde koştuğunu itiraf edecektir.

Örnek Kahraman

Hz. Hamza İslam'a girdiği andan şehit düştüğü ana kadar İslami hizmetlerde hasbi olarak çalışmış, Müslüman olduktan sonra ömrünün her mevsimin; mücahede içinde geçirmiştir. Onun hizmetteki varlığı, Müslümanlar için saadet ve muvaffakiyet ümidi, düşmanlar içinse korku ve yenilgi sebebi olmuştur. Görülüyor ki İslam, Hz. Hamza gibi hasbeten lillah için çalışan ve gerekirse bu kutsi gaye için canını fedadan çekinmeyen hakiki kahramanların alın terleri üzerinde yükselmiştir. Asırlar boyunca İslam'ın menzil-i maksuduna eriştiği her başarılı hamlede Hz. Hamza gibi hasbi kahramanların gayretleri vardır. Dolasıyla İslami hizmetlerin özlenen hedeflere ulaşabilmesi için Hz. Hamza gibi hasbi kahramanların çok iyi bilinmesi, hizmet anlayışlarının da çok iyi kavranmış olması gerekir.

Dipnot

* Çorum İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Kaynaklar

Hz. Hamza'nın hayatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İbn Hişam, es-Sıre. (nşr. Mustafa es-Sakka ve dr.). Kahire 1355/1936. iĞİI. 65. 74. 75. 76, 96. 97. 101. 102, 103. 104. 311: Halebi. es-Siretü'i-Halebiyye. Beyrut ts. (el-Mektebetü'l-İslamıyye). I, 296-302: A.g.e.. İĞİ. 216-257; Ahmed Zeyni Dahi an, es-Siretü'n-Nebeviyye. Beyrut ts. (el-Mektebetü’l-Islamiyye). (es-Siretü’l-Halebiyye hamişinde). İĞİ. 19, 63; İbn Sa'd. Tabakat. Beyrut ts.. (Daru Sadır), İĞİ. 42 43. 44. İĞİI. 8-5; İbnü'l-Esir. el-isabe. Mısır 1328.1. 353-354: İbn Abdi’l-Berr. el-İstiab, Mısır 1328 (İsabe hamişinde). I, 271-276: Zirikli. el-A’lam. İĞİ. 310: M.Ahmed Cadu’l-Mevlam. Ebu'l-Fadl ibrahim ve dr.), Kasas’ul-Kur’an, Kahire 1405/1984. s. 335-369: Semhudi, Hulasa-tü'l-Vefa Biahbari Dari’l-Mustafa-Tarihu Medineti'l-Münevvere. (tahkik.Şeyh İbrahim el-Fakih). 1403/1983. s. 382-383; en-Nüveyri. Nihayetü’l-Ereb. Kahire ts. (Vizaretü’s-Sekafe ve'l İrşad. XV. 100-103; İmam Süfyanüs-Sevri, Tefsiru Süfyanü’s Sevri, Beyrut 1983, s. 294; Cemil İbrahim Habib, Hamza b. Abdulmuttalib Seyyidü’ş-Şüheda, Bağdat 1985. s 200-203; Mahmut Şalabi. Hayatü Seyyidi’ş-Şüheda Hamza b. Abdulmuttalib Esedullah ve Esedu Rasulihi. Beyrut 1987: Mecelletü'l-Ezher. Kahire 1952. e. 24. s.454-557: Aynı Mecmua, 1962. (sayı:2). s.195-196:Aynı Mecmua, 1982.c.54. (sayı:10.. s. 1472-1475; Aynı Mecmua. 1983. (sayı:2). s.200-203; Safiyyürrahman el- Mübarekfuri. er-Rahiku'l-Mahtum. Beyrut 1408/1988. s.250; Sahih-i Buhari Mahtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi. Ankara 1970. VİĞİ.76: Aynı eser. VIĞİI. 402: Aynı Eser. X.131. 205. 206; M. Asım Köksal, İslam Tarihi. İstanbul 1971. 1.327-329; İĞİI.45. 55. 97. 114. 115. 116. 157, 169-172. ISS. 201. 203. 204. 205. 208. 209: Hamidullah. İslam Peygamberi. (çev. Prof. Dr. Salih Tuğ), İstanbul 1411/1990. 1.219: Hüseyin Algül. İslam Tarihi, İstanbul 1986. 1.229. 230. 384. 385.

Yayınlandığı Kaynak : 2009-02-04
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort